Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hadis ehlini sevmek her Müslümana farz

Resim
Marmara Üniversitesi öğretim üyesi ve yazar Prof. Dr. Faruk Beşer, Hadis ehli hakkında yazılmış bir Arapça şiiri tercüme ederek Twitter’da paylaştı. Şiir, İslâm’ın bize kadar sahih bir şekilde ulaşmasında Hadis ehlinin yerine getirdiği alternatifsiz rolü veciz bir şekilde anlatıyor ve her Müslümanın onlara muhabbet borçlu olduğunu hatırlatıyor, Hadis ehline düşmanlık edenlerin ise cahillerden başkası olamayacağını bildiriyor. Kemaleddin eş-Şümnî’ye ait olan ve Faruk Beşer tarafından tercüme edilen şiir şöyle: Allah Hadis ehlinin mükâfatını versin; onları ebedîlik yurdunda en yüksek makamlara koysun Eğer onların Hadis için ve onun korunması adına gösterdikleri dikkat olmasaydı, Hadis için ortaya atılan her türlü bâtıl iddiaları savmasalardı, Ömürlerini hadisleri tesbit için harcamasalardı, Sonradan gelenler hadisin hangisi müttefekun aleyh, hangisi sahih, zayıf ya da bâtıl bilemezlerdi Kitabın mücmeli anlaşılamaz, farzlar nafilelerden ayrılamazdı Onlar bu uğurda ne değerli ömürler harca

Zarurî bir açıklama

Bu sitede “ Ufuk Yayınları Kayyım Elinde ” başlığı altında yayınlanan haberimiz Risale Ajans tarafından iktibas edilirken sonuna iki ayrı paragraf ilâve edilmiş ve bu paragraflarda, Risale Ajans ile aralarında husumet bulunan bazı topluluklar hakkında ağır ifadeler yer almıştır. Bize intikal eden şikâyetlerden, pek çok okuyucunun, bu paragrafları da Nuraniyat’ın orijinal metnine dahil olarak algıladığı anlaşılmaktadır. Risale Ajans’ta yer alan yazının “Hayat böyle işte” diye başlayan ve bold olarak dizilmiş kısmı bize ait değildir; söz konusu sitenin kendi ifadelerinden ibarettir. Yazının aslına müracaat etmek isteyenler, http://www.yazarumit.com/ufuk-yayinlari-kayyim-elinde/ adresinden bu yazıya ulaşabilirler.

Ufuk Yayınları kayyım elinde

Fethullah Gülen liderliğindeki örgütün Risale-i Nur’a karşı “sadeleştirme” adı altında giriştiği suikastte enstrüman olarak kullandığı Ufuk Yayınlarına dün yapılan baskından sonra bugün de kayyım atandı. Bilindiği gibi, başta Bediüzzaman Said Nursî’nin vâris ve talebeleri olmak üzere bütün Nur talebeleri tarafından büyük tepkiyle karşılanmasına rağmen, Ufuk Yayınları, Lem’alar’dan başlamak üzere Risale-i Nur Külliyatını tahrife girişmiş ve eserlerin sadece kelimelerini değil, kavramlarını da kendi zihniyetlerine göre değiştirerek yayınlamaya başlamıştı. Bediüzzaman Hazretlerinin hayatta olan talebe ve vârisleri tarafından bu konuda yapılan uyarılar da sonuçsuz kalmış, örgüt lideri Gülen, Bediüzzaman’ın talebelerine cevap vermek tenezzülünde bile bulunmamıştı. Bunun üzerine Bediüzzaman’ın “Hayatım hayatınla devam edecek” iltifatına mazhar olan talebesi Mustafa Sungur’un, çaresizlik içinde bu suikastin failleri hakkında yaptığı beddua meşhur olmuştu. O günlerde Gazeteciler ve Yazarlar Va

Selâm olsun ona selâm edene

Her salâvat bir rahmet duasıdır onun için. O zaten rahmete mazhardır. Ama rahmet sonsuzdur. O da sonsuz rahmet ister. Ve sonsuz rahmete, sonsuz bir şekilde lâyıktır o. Her bir salâvat, ümmetinden bir hediye olarak ulaşır ona. Her saniye, yüz binlerce melek, ordular halinde doluşur onun mübarek ravzasına: Ümmetinden ona gelen hediyeleri tek tek sunmak için. Bir milyar insan, hergün, her namazda ona hediyeler sunar, rahmet duaları eder. Birçoğu bununla da yetinmez. Denizlerin dalgalarına, yağmurun damlalarına, ağaçların yapraklarına, kâinatın zerrelerine yükler salât ve selâmlarını, öylece gönderir. Ve onun hatırı için, gayb âlemlerinde her an dalgalar, damlalar, yapraklar ve zerreler tek tek sayılır. Sayılır ve onlar adedince hayırlar onun defterine yazılır. 79 tane sıfırda kâinatın zerreleri biter. Ama onun sadece dualarla kazandığı sevaplar saymakla bitmez. Onun için edilen rahmet duaları tükenmek bilmez. O dualardan her biri, bütün bir kâinatın duası gibi dinlenir Âlemlerin Rabbi kat

Cemaate futbolcu çalımı

Cemaatin yılmaz, sarsılmaz, kandırılmaktan bıkmaz, kazıklanmaktan usanmaz, yukarıdan gelen emirleri asla sorgulamaz şakirtleri! Müjdeli haberi görmüşsünüzdür: Cemaatinizin futbolcusu, kendisine Amerika’da bir daire satın almış, oraya yerleşiyormuş, Türkiye’ye bir daha dönmek gibilerden bir niyeti de hiç yokmuş. Biliyorsunuz, futbolcunuz bunu sizin sayenizde başardı. Hani Pensilvanya taraflarından gelen bir talimat vardı, “Bankanıza para yatırın” diye. Siz de elinizde avucunuzda ne varsa ortaya döktünüz, üstüne arabanızı, evinizi de satıp kiraya çıktınız, o da yetmedi, faizle başka bankalardan kredi çekip bankanıza yatırdınız. Futbolcunuz da sizin bu çabalarınız sayenizde bankadaki parasını kurtardı. Aslında o da sizin gibi yapabilirdi. “Cemaatime helâl olsun” deyip bankadaki parasının peşine düşmez, ayrıca şöhretini ve itibarını kullanarak sizin topunuzdan daha fazla para toplayıp bankanıza yatırabilirdi. Ama bu cemaatin yapısındaki işbölümü ilkesine aykırı düşerdi. Çünkü size düşen ge

Üstad'ın bir rüyası daha gerçekleşti

Bediüzzaman Said Nursî'nin en büyük gayelerinden biri daha gerçekleşiyor. Risale-i Nur Külliyatından üç eser daha Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında neşredildi. Daha önce yayınlanan İşârâtü’l-İ’câz’dan sonra, bu defa Mesnevî-i Nuriye ile İhlâs ve Uhuvvet Risaleleri de Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasına girdi. Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursî, eserlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilmesi için teşebbüste bulunmuş ve mektuplar yazmış, Başkanlığın Risale-i Nur’ları himayesi altına almasını istemişti. Bu amaçla yazdığı Emirdağ mektuplarından birinde de “Nurları himaye etmek Diyanet dairesinin hakikî bir vazifesidir” ifadesini kullanmıştı. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Başkanlık yayınları arasında neşredilen Risale-i Nur’lara yazdığı takdim yazısında, Bediüzzaman’ı “milletimizin yetiştirdiği büyük âlim ve mütefekkir” olarak niteledi ve onun, Kur’ân ayetlerini etkileyici bir dil ve üslûb ile çağımızın idrâkine sunduğunu söy

Yaşar Nuri milleti koyun sürüsü yaptı

Halka “sürü” diyerek hakaret ettiği için adlî takibata uğrayan ünlü ilâhiyatçı Yaşar Nuri Öztürk, kendisini suçlayanları cahillikle itham ederken, kendi cahilliğini açığa vurdu. Öztürk, halk için kullanılan “raiyet” kelimesinin “hayvan sürüsü” anlamına geldiğini, yöneticiler için kullanılan “râî” kelimesinin de “çoban” demek olduğunu iddia etti. “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan ifade veren Yaşar Nuri Öztürk, ifade çıkışında, hakkındaki suçlamaların cehalet sebebiyle yapıldığını ve belli yerlerden tahrik edildiğini ileri sürerek “Benim iki düşmanım var, biri cehalet, biri zulüm” dedi. Râî ve raiyet ne demek? Oysa “raiyyet” kelimesi, Arapçada, sadece hayvanlar hakkında kullanıldığı zaman “sürü” anlamını alıyor; bu takdirde “râî” kelimesi de “çoban” mânâsına geliyor. İnsanlar hakkında kullanıldığı zaman ise, raiyyet “yönetilenleri,” râî de yöneticiyi ifade ediyor. Arapça’nın en ünlü ve en büyük sözlüklerinden Lisanü’l-Arab, “râî” kelimesine “vâli,” “raiyyet” kelimesine de “âmme”

Bu küfürler fırından yeni çıktı

Meşhur fıkradır: Asaletin eğitimle verilebileceğini ispat etmek isteyen kişi, bir kediyi tepsiyle çay servisi yapacak şekilde eğitmiş. Asaletin doğuştan olduğunu savunan kişi de, kedi çay servisi yaparken, cebindeki fareyi ortaya atıvermiş. Sonrası, tahmin ettiğiniz gibi… Yıllarca büyük bir edep, terbiye, nezaket, hoşgörü türünden her türlü ahlâk-ı hamîdeyi zâtında barındıran hatâdan münezzeh bir şahsiyet olarak pazarlanan Fetullah Beyefendi de, 17 Aralık darbe teşebbüsü suya düştükten sonra hemen her hafta tepsiyi bir tarafa fırlatmak için bir vesile buluyor. Biz bunların örneklerini vermekten bıktık, ama kendilerinin hiç usanacağı yok; yıllardır sinesinde saklayıp durduğu iltifat dağarcığını harcaya harcaya bitiremiyor. Malûm cemaatin şaibeli şirketleri incelemeye alınınca, tahmin edeceğiniz gibi, Fetullah Beyin yine kanı beynine sıçramış ve ağzından ballar damlayan sohbetlerinden bir tanesini daha videoya çektirerek taze taze servis ettirmiş. Her zaman olduğu gibi, bu sohbetinde de

Kırmızı pasaportlar Gülen'den

Görülmekte olan dâvâlarda FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü) lideri olarak aranan ve hakkında muhtelif tutuklama kararları bulunan Fetullah Gülen, son sohbetinde, bir yandan yine kendisine has tabirlerle öfkesini boşaltırken, bir yandan da cemaatinin iyice eriyip gittiğini itiraf etmiş oldu. Gülen’in bu sohbetine bakılacak olursa, Türkiye içindeki cemaatinin sayısı 1000’in altına gerilemiş durumda. http://www.herkul.org/herkul-nagme/490-nagme-bes-asil-ve-cagdas-karakusiler/ adresinde yayınlanan Herkülâne sohbetinde, Gülen, firarî Akın İpek’in kıyamet günündeki mizandan “kırmızı pasaport sahibi” olarak sorgusuz şekilde geçeceğini açıkladı. Bu, the Cemaat ile ilgili haberin iyi tarafı. Diğer tarafına gelince: Gülen, Akın İpek gibi mizandan sorgusuz şekilde geçebilecek kırmızı pasaport sahiplerinin Türkiye içinde ancak bin kişi kadar olduğunu da bu arada açıklamış yahut ağzından kaçırmış oldu. Gülen’in sohbetinde konuyla ilgili cümle aynen şöyle: “Şayet Türkiye’de, mizandan geçerken “Sen geçe

Cemaatler elini zekâttan çeksin

Paralel yapılanmanın toplum üzerindeki en yıkıcı etkisi henüz keşfedilmeyi bekliyor. Bu etki, İslâm’ın en önemli bir rüknü ve toplumda huzurun en önemli teminatı olan zekâtı fiilen ortadan kaldırmak şeklinde ortaya çıkmıştır. Tabii ki paralelciler insanların karşısına çıkıp da “Zekât vermeyin” demedi. Ama tahrip gücü bundan çok daha yüksek bir yola başvurdu: “Zekâtlarınızı bana verin” dedi. Ve zekâtlar yoksullara değil, paralel yapılanmaya gitti. Sonra başka cemaatler bu örneği izledi. Onlar da kendi etki alanındaki zekâtları topladı. Başka çareleri de yok gibiydi; çünkü onlar toplamasa, malûm yapılanma toplayacak, yoksullarımız yine avucunu yalayacaktı. Kesin bir rakam vermek kolay değil; ancak şurası muhakkak ki, bugün ülkemizde zekâtların çok, ama çok büyük bir çoğunluğu, başta paralel yapılanma olmak üzere, cemaatlere ve kurumlara gidiyor. Bunun ise anlamı şu: Paralel yapılanmayı da, cemaatleri de fakirlerimiz ayakta tutuyor. Çünkü zenginlerimiz işin kolayını buldu: Zaten vermek zo

Başörtüsü artık füruat değil

Başörtüsü füruattan çıktı, asıl oldu. Çünkü the Cemaat’in ona ihtiyacı oldu. Çünkü başörtüsüyle en ilgisiz yerde onu bir malzeme olarak kullanmak icap etti. Paralel örgüt soruşturmalarının birinde şüphelilere kelepçe takılınca buna da bir kulp takmak gerekiyordu. Şüphelilerden bazılarının başörtülü oluşu burada imdada yetişti. Ve manşetler atıldı: “Başörtüsüne kelepçe!” Örgütün sivri zekâlı algı operatörleri zannediyorlar ki, bu manşeti okuyunca herkes AK Parti hükûmetinin başörtüsünü cezalandırdığını düşünecek! Ve kimse, örgüt büyükbaşlarının neden tehlikeyi sezer sezmez yurt dışına kaçıp da bu ablaları tehlikeyle baş başa bıraktıklarını onlara sormayacak! Bir de bu olayı 28 Şubat ile kıyaslamazlar mı? 28 Şubat döneminde polis dindar gençleri ve başörtülü kızları coplayıp kelepçelerken bu örgütün utanmak bilmez televizyonları “ büyük bir sabır ve sükûnet içinde görevini yapan polisi öğrencilerin tahrik ettiği ” yalanını sabah akşam tekrarlıyordu. Örgütün hocası ise, 28 Şubat zulümleri

Bu öfkenin sebebi çok derinlerde

Aranan azılı teröristler listesinde FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü) lideri olarak adı geçen firarî vaiz Fethullah Gülen, yayınlanan son Bamteli sohbetiyle yine kendisinden söz ettirmeyi başardı. Hem 1 Kasım seçimlerindeki ağır yenilgiden sonra örgütün yaşadığı travmayı hafifletmek, hem de içindekini dökmek amacıyla yapıldığı izlenimini veren sohbette, Gülen, müritlerine “Resûlullah’la aynı sofrada, aynı yemeğe kaşık çalmayı, Cebrail ile el ele tutuşmayı, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali ile aynı sofrayı paylaşmayı” vaad etti. Her zaman yaptığı gibi bunlara benzer ağdalı ve yapmacık ifadeleriyle müritlerini yüksek dozda haşhaş etkisi altında bırakan Gülen, daha sonra da, yine her zaman yaptığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve hükûmeti başta olmak üzere, muhalifleri için sakladığı bayramlık lâfları sepetten çıkardı. Bunlar arasında dikkati çekenler: Yezit, Haccac, Amnofis (Firavun), müsvedde Müslüman, aslî süfyan, zıllî süfyan, izafî süfyan, Pakraduni (Türkiye’yi E

KIBRIS'TA EZANLAR SUSMAYACAK

Ezan düşmanı küfürbaz bir kadının aldırdığı mahkeme kararına rağmen Lefke’deki camilerde merkezî sistemle hoparlörden ezan okunmaya devam ediyor. Mahkeme kararına ve ezan düşmanlarının çabalarına karşı tepki gösteren Kıbrıslılar, daha da büyük cemaatler halinde sabah namazlarını camide kılıyorlar. Kıbrıs Ada Haber sitesinin konuyla ilgili haberi aynen şöyle: KKTC’de 3 camide sabah ezanlarının hoparlörden okunmasının mahkeme kararıyla yasaklanmasına rağmen camilerde ezan sesi susmadı. Mahkeme kararına tepki gösteren vatandaşlar, yasağın uygulanacağı Lefke’deki Pir Paşa Camii’ne gelerek sabah namazını cemaatle kıldı. Sabah namazının ardından vatandaşlar salavat getirerek, birbiriyle selamlaştı. EZAN OKUNMAYA DEVAM EDİLDİ KKTC’de Güzelyurt’a bağlı Lefke’deki Şeyh Nazım (Orta Cami), Pir Paşa ve Aşağı Camilerinde hoparlörden okunan sabah ezanının “rahatsızlık verdiği” gerekçesiyle mahkeme kararı ile okunmasının yasaklanmasının ardından, bu camilerde merkezi sistemle hoparlörden ezan okunmay

Ezana Kıbrıs'ta yasak geldi!

Dağlıca köyünde hüsrana uğrayan ezan düşmanlığı Kıbrıs’ta hortladı. Ezan için fethedilen Kıbrıs topraklarında öteden beri ezan düşmanlığı yaparak kendisinden söz ettiren Feza Güzeloğlu adlı bir kadın, nihayet mahkemeden ezan yasağı kararı çıkarmayı başardı. Dağlıca köyünün ezana kavuştuğu gün Lefke Kaza Mahkemesinin verdiği ara kararına göre, Lefke’deki camilerde artık hoparlörle sabah ezanı okunmuyor. Esas dâvâ ise henüz görülmeye başlamadı. Kıbrıs Ada Haber sitesinde konuyla ilgili olarak yer alan haber şöyle:   SABAH EZANINA YASAK: Avukat Feza Güzeloğlu, Lefke’de hoparlörden okunan sabah ezanının rahatsızlık verdiği gerekçesiyle Lefke Kaza Mahkemesi’nde dava dosyaladı. Mahkeme, Güzeloğlu’nun, dava sonuçlanana kadar, hoparlörle sabah ezanının okunmasını durdurmak için talep ettiği ara emrini de verdi   3 CAMİDE HOPARLÖR SUSTU: Mahkemenin 2 Kasım tarihli ara emrinin ardından Lefke’de Şeyh Nazım (Orta Cami), Pir Paşa Cami ve Aşağı Cami’de üç gündür okunan sabah ezanı ile dualar hoparlö

Siz hangi dinin mensubusunuz?

İslâm’ın en önemli şeâirinden biri olan başörtüsü yasaklanırken hiçbiriniz ortada yoktunuz. Sakala, sarığa ve İslâm’ı hatırlatan herşeye karşı savaş açıldığında ortada yoktunuz. İmam Hatip Okulları ve Kur’an kursları kapatılırken sesiniz çıkmıyordu. Dindar gazeteciler güpegündüz kaçırılıp yetkisiz askerî mahkemelerde sözüm ona yargılanırken hiçbirinizin sesi çıkmıyordu. Cemaatler, tarikatler ve bunlara bağlı sivil toplum kuruluşları en ağır baskılar altında sindirilmeye çalışılırken de zalimi alkışlamaktan ve onlara içtihad sevabı bağışlamaktan başka birşey yaptığınızı gören olmadı. Fakat bankanız ve karanlık işler çeviren şirketleriniz gayrımeşru işleri sebebiyle incelemeye alınınca, yalan ve iftira üretim merkezi haline gelmiş gazete ve televizyonlarınıza tamamen yasalara uygun bir şekilde dokunulup da hesap sorulmaya kalkılınca topunuz birden sokağa dökülüyorsunuz. Anlıyoruz, sizin için İslâmî değerlerin, şeâirin, dinî hak ve hürriyetlerin, hele sizden başka Müslümanların hiçbir değ

Zafer dergisinden önemli duyuru

Kırk yıldır ülkemiz gençliğinin iman ve irfanına büyük hizmetlerde bulunan Zafer dergisi, bugünlerde büyük bir mağduriyet yaşıyor.   Dergi, bu mağduriyeti, son sayısıyla birlikte ulaşabildiği abonelerine gönderdiği bir mektupla duyurdu.   Derginin mektubunda, özellikle internet ortamında ve abone toplama faaliyetlerinde Zafer dergisiyle ilişkili gösterilen Küçük Kâşif adlı dergiyle hiçbir ilişkilerinin bulunmadığı önemle hatırlatıldı.   Zafer dergisi, bu durumu, kendi elinde adresleri bulunan abonelerine duyurdu. Ancak, geçtiğimiz Mayıs ayına kadar abone ve dağıtım işlerini yürüttüğü halde sözleşme şartlarını yerine getirmediği bildirilen firmanın elinde bulunan ve dergiye intikal etmeyen adreslere doğrudan bilgilendirilme yapılamadı.   Bu arada, “Zafer dergisi kapandı” şeklinde söylentilerin çıkarıldığı ve Zafer okuyucusunun bu suretle başka kaynaklara yönlendirilmek istendiği de mektupta duyuruldu ve böyle söylentilere itibar edilmemesi istendi.   Derginin açıklamasında, konuyla ilgi

Özel ikramlı 100'üncü Kur'an Buluşması

Kur’an Buluşmalarının 100’üncüsü yarın sabah (17 Ekim Cumartesi) özel ikramlı olarak gerçekleşiyor. Bakara Sûresinin 243-245’inci âyetlerinin sunumlu olarak ele alınacağı toplantının öncesindeki kahvaltı menüsünde, bu hafta katılımcılara iş adamı Süleyman Sezgin’in özel ikramı kelle paça sunulacak. UTESAV organizasyonuyla Cumartesi günleri MÜSİAD’ın Sütlüce’deki genel merkezinde cereyan eden Kur’an Buluşmaları sabah 7’de kahvaltıyla başlıyor, 7:30-9:00 arasında ise konumuz olan âyetler sunumlu olarak ele alınıyor. MÜSİAD üyesi olan-olmayan, bay-bayan herkese açık olarak cereyan eden Kur’an Buluşmaları ile ilgili bilgi almak isteyenler için irtibat no: 212 – 222 01 73 / Özer Balkız

Hayatımıza inen âyetler

Resim
Kur’ân Buluşmalarında yeni dönem 5 Eylül sabahı özel bir oturumla başlıyor. UTESAV organizasyonuyla gerçekleştirilen ve üçüncü yılını doldurmak üzere olan Kur’ân Buluşmalarının yeni dönemdeki ilk dersi, özel bir gündemle 5 Eylül Cumartesi günü 7:00-09:30 arasında gerçekleşecek. Açılışa, konuya ilgi duyan herkes aileleriyle birlikte davetli. MÜSİAD’ın Haliç Sütlüce’deki genel merkezinde 7:00’de arasında verilecek kahvaltıdan sonra saat başlayacak olan Kur’ân Buluşması, sunumlu olarak devam edecek. Bu oturumda, Kur’ân’ı okuma, anlama ve yaşama konusunda ana ilkeler üzerinde durulacak. Daha sonraki haftalarda ise Kur’ân Buluşmaları mutad olduğu üzere Cumartesi sabahları 7:00-9:00 arasında devam edecek. Yeni dönemin ilk buluşması münasebetiyle, UTESAV Mütevelli Heyet Başkanı İsrafil Kuralay şu açıklamayı yaptı: “2013 yılının Ocak ayında başladığımız Kur’an Buluşmaları’nı  94 hafta beraber sürdürdük. Bu programlarda her hafta birkaç ayeti kerimeyi içinde geçen kavramlar çerçevesinde yine Ku

AHLÂKSIZ MÜCADELE

Cemaat medyası 28 Şubat döneminde çok farklı bir dil kullanıyordu. Başörtüsü yasağına karşı haklarını arayan öğrencilere polisin uyguladığı şiddeti, televizyonlarında “Öğrencilerin taşkınlıkları, saatlerdir büyük bir sabırla görevini yapmakta olan polisin sabrını taşırdı” şeklinde, dalkavukça ifadelerle yayınlıyorlardı. Zaten başörtüsü teferruattan ilân edilip bir kenara atılmış, bir hak mücadelesine konu olma şansını baştan kaybetmişti onların nazarında. Hocaları, Müslümanların en temel haklarını ortadan kaldırmak için girişilen çabaları “içtihad” olarak nitelemiş, “İsabet ederse iki, hatâ ederse bir sevap” bağışlayıvermişti peşin peşin. Polis de gözaltına aldığı gençlere “Sen Fethullah Hocadan daha mı iyi biliyorsun?” diyerek işkence yapıyordu. Zalimin dalkavuğu şimdi de Müslüman taklidi yapıyor ve “28 Şubat sürecinde despotların ‘irtica ile mücadele’ adı altında okul kapılarında yaptığı zulümler”den bahsediyor. Ama o despotları kim alkışlıyordu, o zulümlerin fetvası kimden alınmış

Kürt var, azınlık yok

Cumhuriyetin ilk yıllarında din yerine ırkçılığı yerleştirmeye çalışan bir politikanın uygulanmasıyla Doğu Anadolu vilâyetlerinin ve Kürtlerin uzun yıllar boyunca birtakım haksızlıklara ve mahrumiyetlere maruz kaldıkları bir gerçektir. Fakat bu durumu “ Kürt azınlığın sorunları ” şeklinde tanımlayıp bunun üzerine bir hak mücadelesi bina etmek, aynı hatâyı diğer yönde tekrarlamaktan başka bir anlam taşımaz. Kürtler ile Türkler birbirine nisbetle azınlık ve çoğunluk değildirler; onlar bir milletin evlâtlarıdır. Zira aralarında din ve vatan birliği vardır; büyük bir kısmıyla da ayrıca dil birliği mevcuttur. Bediüzzaman’ın işaret ettiği gibi, ırkçılıkta en müfrit olanlar bile din ve dil birliğini millet birliği için kâfi görmüşlerdir. Ve yine Bediüzzaman’ın formülleştirdiği gibi, “ İslâmiyet milleti her şeye kâfidir. Din, dil bir ise, millet de birdir. Din bir ise, yine millet birdir .” Onun içindir ki, bu memlekette Rum azınlıktan, Musevî azınlıktan, Ermeni azınlıktan söz edilebilir; çünk

"Atatürk" küfür etti, olanlar oldu

Tekirdağ’da Atatürk’ün geliş yıldönümü dolayısıyla yapılan törenlerde Atatürk’ü temsil eden tiyatrocu, tepki çeken küfürlü sözleri Atatürk sıfatıyla değil, oyuncu olarak söylediğini ve denize karşı sarf ettiğini açıkladı. Mustafa Kemal’in Tekirdağ’a gelişinin 87. yıldönümü sebebiyle yapılan törende Atatürk’ü temsil eden Gökhan Akyüz,  “Erkekleri s…. edin, kadınları huzuruma getirin, ben tek tek yerleştiririm” demiş ve bu sözler medyaya yansımıştı. Uğradığı tepkiler karşısında Facebook’taki profilinde bir açıklama yapan Akyüz, bu sözleri Mustafa Kemal’i temsilen söylemediğini belirtti. Akyüz, ayrıca bu sözlerin muhatabı olarak da Tekirdağ’ı değil, denizi gösterdi. Gökhan Akyüz, konuyla ilgili açıklamasında şöyle dedi: “O gün 09:30 sularında da başlayacak törene dakikalar kalmışken, iskelede prova almaktaydık. Ben o sırada Mustafa Kemal’i temsilen değil, Gökhan Akyüz olarak oyuncu arkadaşlarımın heyecanını dindirmek adına geçmişte yaşanmış bir olayı anlatıyordum. Tören sırasında, sonraki

Yine bayram eziyeti

Bugün yine bütün bir gün boyunca şehrin en işlek yolları trafiğe kapalı tutuluyor. Gerekçe: 30 Ağustos törenlerinin provası. Bir hafta sonra aynı yollar bir daha kapanacak. Sonra İstanbul’un kurtuluş günü gelecek. Yollar yine kapanacak. Sonra Cumhuriyet Bayramı gelecek. Sadece bayram için değil, provalar için de ayrıca yollar bir daha kapanacak. Bayramlara ve kurtuluş günlerine birşey dediğimiz yok; uygun şekilde, israfa kaçmadan, “görmemişlik” izlenimi vermeden, bu günler yine kutlanmalı ve o günlere anlamını veren değerler hatırlanmalıdır. Fakat bunu milyonlarca kişiye eziyet verecek bir şekle dönüştürmenin bu değerlere hizmet ettiğini düşünmek kadar abes birşey tasavvur olunamaz. İşte, yarım asırdan fazla zamandır devam eden bu eziyet geleneğinin karşılığını, Kader başka bir şekilde bize ödetiyor: Bayram diye, tören diye vatandaşının yolunu kesen devletin başına, devletin yollarını kesen eşkıya çetelerini musallat ediyor. Eşkıya çeteleri ve onların her kılıktaki destekçileri mutlaka

Hangisi daha Müslümanca?

Resim
Ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun bir Arap kızına karşı Kur’ân’ı savunan ifadeleri, internette büyük ilgi gördü. Facebook’taki hesabında “Dünyayı Değiştiren Kitaplar” sergisine atıfta bulunarak Kur’ân-ı Kerim’in bir resmini koyan Paulo Coelho’ya, Hiba B Dakkak adlı bir takipçisi, “Gerçekten! Bu kitap şiddet ve cinayet kaynağı” şeklinde bir yorum yaptı. Coelho ise bu yoruma şu satırlarla cevap verdi:  “Ben Hıristiyanım. Biz asırlarca dinimizi kılıç zoruyla dayatmaya çalıştık – sözlükten “Haçlı Seferleri” maddesine bakınız. Biz cadı diyerek kadınları öldürdük, Galile vak’asında olduğu gibi bilimi durdurmaya çalıştık. Dini suçlamak yerine, insanların onu nasıl manipüle ettiğine bakmalı.” Daha sonra, Martina Sulova adlı bir Hıristiyan kadın da ünlü yazarın paylaşımına şu yorumu ekledi: “Ben de bir Hıristiyanım ve bununla övünüyorum; ama Müslüman kültürünü anlamak için Kur’ân’ı okumaktan da hoşlanıyorum. Bence, ihtilâflara düşmemek için herkesin buna ihtiyacı var.” Paulo Coelho’nun 8 A

Cennet Bahçesinde bir dut ağacı

Resim
Cennet bahçesinde bir dut ağacı Sıddık Süleyman’ın “Cennet Bahçesi” nice misafirler ağırladı bugüne kadar. Cennet bahçesinde bir dut ağacı Her mevsim ve her gün burası Risale-i Nur’un talebesi olan mütefekkir yolcularla dolup taşıyor. Cennet bahçesinde bir dut ağacı Nice insanlar hergün Cennet lezzetlerini hatırlatan doyumsuz hazlar soluyor burada. Cennet bahçesinde bir dut ağacı Onlar bu bahçenin misafirleri. Cennet bahçesinde bir dut ağacı Ama bu ünlü bahçenin bir de sakinleri var. Cennet bahçesinde bir dut ağacı Onlar yıllardır buradalar. Gece gündüz, yaz kış demeden Yer ve Gökler Rabbinin medh ü senâsını okuyorlar. Cennet bahçesinde bir dut ağacı İşte onlardan biri de bu bahtiyar dut ağacı. Cennet bahçesinde bir dut ağacı Bizim ziyaretimiz sırasında meyveleri olgunlaşmaya başlamıştı. Cennet bahçesinde bir dut ağacı Yaprakları bir güzellikle, meyveleri bir başka güzellikle anlatıyordu onu yeryüzünün kıt’alarından birinde, Barla ağzının dağ dilinin bir kelimesi olan şu güzel bahçede

Göklerin tacı nurdan yapılır

Resim
Gökkuşağı Bulutlar ağırdı, yüklüydü.     Gökkuşağı Nokta hedeflere boşalttılar yüklerinden bir kısmını.   Gökkuşağı Isparta’nın bir orası, bir burası seller gibi yağan yağmurdan nasibini aldı. Gökkuşağı Birkaç dakika, göklerdeki tonlarca suyun yerlerde sel halinde akması için kâfi idi. Gökkuşağı Yağmur sonrasında, havadaki su damlacıkları görevi devraldı. Gökkuşağı İkindi güneşi damlacıkların bir ucundan kırılarak girdi, diğer tarafından bir daha kırılarak çıktı.   Gökkuşağı Su damlacıkları, gün ışığının içinde ne varsa ortaya çıkardı. Gökkuşağı Seyredenler, başlarının üzerinde, biraz ileride, güneşin karşı yönünde gökyüzünün taçlandığını gördüler. Gökkuşağı Dış tarafı kırmızı, iç tarafı mor renkte, güneşin yedi rengini sergileyen bir taçtı bu. Gökkuşağı Biraz yukarısında da onun bir başka yansıması belli belirsiz seçiliyordu. Onda ise kırmızı içeride, mor dışarıda görünüyordu. Gökkuşağı Belli bir uzaklıkta imiş gibi görünüyordu gökkuşağı. Ama o hiçbir yerde değildi. Gökkuşağı Aslında