Gökkuşağı
Bulutlar ağırdı, yüklüydü.
Gökkuşağı
Nokta hedeflere boşalttılar yüklerinden bir kısmını.
Gökkuşağı

Isparta’nın bir orası, bir burası seller gibi yağan yağmurdan nasibini aldı.
Gökkuşağı
Birkaç dakika, göklerdeki tonlarca suyun yerlerde sel halinde akması için kâfi idi.
Gökkuşağı
Yağmur sonrasında, havadaki su damlacıkları görevi devraldı.
Gökkuşağı
İkindi güneşi damlacıkların bir ucundan kırılarak girdi, diğer tarafından bir daha kırılarak çıktı.
Gökkuşağı
Su damlacıkları, gün ışığının içinde ne varsa ortaya çıkardı.
Gökkuşağı
Seyredenler, başlarının üzerinde, biraz ileride, güneşin karşı yönünde gökyüzünün taçlandığını gördüler.
Gökkuşağı
Dış tarafı kırmızı, iç tarafı mor renkte, güneşin yedi rengini sergileyen bir taçtı bu.
Gökkuşağı
Biraz yukarısında da onun bir başka yansıması belli belirsiz seçiliyordu. Onda ise kırmızı içeride, mor dışarıda görünüyordu.
Gökkuşağı
Belli bir uzaklıkta imiş gibi görünüyordu gökkuşağı. Ama o hiçbir yerde değildi.
Gökkuşağı
Aslında “gökkuşağı” diye bir varlık da yoktu.
Gökkuşağı
Sadece bir tecellî, bir yansıma, bir görüntü vardı gökyüzünde.
Gökkuşağı
Bakanlar, gün ışığını harikulâde bir renk demeti halinde görüyordu.
Gökkuşağı
Gökkuşağı, semânın bir tarafında belirdi, sonra diğer tarafına doğru harekete geçti.
Gökkuşağı
Devrini tamamladıktan sonra da sahneyi bulutlara terk etti.
Gökkuşağı
Bir süre önce yüklerini boşalttıkları yerde şimdi bir gösteriye başlamıştı bulutlar.
Gökkuşağı
Şekilden şekle girerek, kendilerini kulların imdadına göndereni anlattılar dakikalar boyunca.
Gökkuşağı
Dakikalar tükendi, zaman değişti, gün akşam oldu.
Gökkuşağı
Geriye bulutlardan ve su damlacıklarından bu hatıralar kaldı.
Gökkuşağı
Mekân: (1) Isparta, Sidre tepesi, (2) Ahmet Uyar kardeşimizin balkonu.
Gökkuşağı
Yazı ve fotoğraflar: Ümit Şimşek
Gökkuşağı
Bulutlar ağırdı, yüklüydü.
Nokta hedeflere boşalttılar yüklerinden bir kısmını.
Isparta’nın bir orası, bir burası seller gibi yağan yağmurdan nasibini aldı.
Birkaç dakika, göklerdeki tonlarca suyun yerlerde sel halinde akması için kâfi idi.
Yağmur sonrasında, havadaki su damlacıkları görevi devraldı.
İkindi güneşi damlacıkların bir ucundan kırılarak girdi, diğer tarafından bir daha kırılarak çıktı.
Su damlacıkları, gün ışığının içinde ne varsa ortaya çıkardı.
Seyredenler, başlarının üzerinde, biraz ileride, güneşin karşı yönünde gökyüzünün taçlandığını gördüler.
Dış tarafı kırmızı, iç tarafı mor renkte, güneşin yedi rengini sergileyen bir taçtı bu.
Biraz yukarısında da onun bir başka yansıması belli belirsiz seçiliyordu. Onda ise kırmızı içeride, mor dışarıda görünüyordu.
Belli bir uzaklıkta imiş gibi görünüyordu gökkuşağı. Ama o hiçbir yerde değildi.
Aslında “gökkuşağı” diye bir varlık da yoktu.
Sadece bir tecellî, bir yansıma, bir görüntü vardı gökyüzünde.
Bakanlar, gün ışığını harikulâde bir renk demeti halinde görüyordu.
Gökkuşağı, semânın bir tarafında belirdi, sonra diğer tarafına doğru harekete geçti.
Devrini tamamladıktan sonra da sahneyi bulutlara terk etti.
Bir süre önce yüklerini boşalttıkları yerde şimdi bir gösteriye başlamıştı bulutlar.
Şekilden şekle girerek, kendilerini kulların imdadına göndereni anlattılar dakikalar boyunca.
Dakikalar tükendi, zaman değişti, gün akşam oldu.
Geriye bulutlardan ve su damlacıklarından bu hatıralar kaldı.
***
Mekân: (1) Isparta, Sidre tepesi, (2) Ahmet Uyar kardeşimizin balkonu.
Yazı ve fotoğraflar: Ümit Şimşek