Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yılbaşı yahut darağacının gölgesinde eğlence

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK B ir idam mahkûmunun son saatlerini mutlu bir şekilde geçirmesini istiyorsanız, ona yapabileceğiniz en güzel sürpriz, affedildiğini ve az sonra serbest bırakılacağını müjdelemektir. Hattâ, bu arada kendisini tepeden tırnağa giydirip üzerine mükellef bir de ziyafet çekebilirsiniz. İnfaz ânı geldiğinde, önündeki kapının özgür bir dünya yerine darağacına açıldığını gördüğü zaman kandırılmış olduğunu anlasa bile, zavallı mahkûmun hiç değilse bu dünya üzerindeki son birkaç saatinde mutluluğu yakalamış olması ona yapılmış bir iyilik sayılır mı, sayılmaz mı? *** E ğer bir idam mahkûmuna ömrünün son saatinde yapılan böyle bir “şakayı” gaddarlık olarak düşünüyorsanız, acele etmeyin: Her birimiz, bir darağacına çıkmak üzere olduğumuzu bize unutturacak tuzaklarla çevrilmiş bulunuyoruz. Hattâ, infaz saatinin yaklaşması bile bizim için başlı başına bir eğlence vesilesi teşkil ediyor. Haftalar öncesinden başlayan yılbaşı eğlencesi hazırlıkları, güle oynaya ölüme doğru koşm

Eğlenen insanların yaklaşan hesapları

Resim
Hesapları yaklaştı; ama insanlar hâlâ gaflette, aldırmıyorlar. Enbiyâ Sûresi, 21:1 ÜMİT ŞİMŞEK B İR ŞOK verircesine, hayatımızın gerçekleriyle bizi yüz yüze getiren Kur’ân ifadelerinden birini de bu âyette buluyoruz. Âyet topyekûn bir hesaptan söz ediyor. Ve bu hesabın pek yakın olduğunu ve yaklaşmaya devam ettiğini bildiriyor. Fakat insanlığın haline, kendi halimize bakıyoruz: Umursayan yok. Herkes gaflette, vurdumduymazlık içinde. Nereden gelip nereye gittiğini kimse düşünmüyor. Yarın ne olacağını bilen yok, ama bunu düşünen de yok. Eğer önümüze bu dünya hayatı içinde elde edilebilecek büyük bir hedef konsaydı, biz bunu ciddîye alırdık. Meselâ dünyanın güzel bir köşesinde birkaç dönümlük arazisiyle birlikte bir saray vaad edilse ve bunun için yıllar boyu çalışmamız istense, bu fiyatı ödemekte cimrilik göstermezdik. (Bir ara ABD’de, “Kırk Yıl Sonra Nasıl Milyoner Olabilirsiniz?” başlıklı bir kitap satış rekorları kırmıştı!) Oysa, öyle bir mülk, insanın eline, ömr

Dünya malıyla şımaranların sonu

Resim
İnkâr edenlere gelince, Allah’ın azabından kurtulmak için onlar ne mallarından bir fayda görürler, ne evlâtlarından. Onlar ateş ehlidir; orada sürekli kalacaklardır. Onların bu dünya hayatında harcadıkları şeyin durumu, kendilerine yazık etmiş bir topluluğun ekinine isabet ederek onu telef eden gürültülü ve dondurucu bir rüzgâra benzer. Aslında onlara Allah haksızlık etmemiştir, onlar kendi kendilerine yazık edip duruyorlar. Âl-i İmrân, 3:116-117 İ nkâr ve isyan ehlinin neye güvenerek Âlemlerin Rabbine karşı geldiği konusu, 178’inci Kur’an Buluşmasının başlıca gündemiydi. Dünya çapında yaşamakta olduğumuz hadiselerin de apaçık gösterdiği gibi, para ve taraftar çokluğu, Allah’ın ve mü’minlerin düşmanlarını azdıran başlıca iki unsur idi. Ve bunlar, sadece bu dünyada geçici bir süre için bir değer ölçüsü niteliğini taşıyor, ondan sonra da kayıplara karışıp gidiyor ve sahiplerini Allah huzurunda günahlarıyla baş başa bırakıyordu. Âyet-i kerimelerde bu konuyla ilgili olarak

Ters Piramit: Giriş paragrafı - 4

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK G enel olarak, etken fiiller edilgen fiile tercih edilmelidir. Ancak edilgen fiillerin de kullanılacağı yerler vardır.  Etken fiiller, olayı doğrudan ve daha anlaşılır bir şekilde anlatırlar, eylemi yapan şeye / kişiye dikkati çekerler; bu bakımdan genellikle daha etkilidirler. Freni patlayan beton mikseri evin yatak odasına daldı. İsrail Kudüslü 138 aileyi daha evsiz bırakacak. Bazan olayın faili değil, nesnesi önem taşıyabilir; yahut dikkati nesneye çekmek veya nesnenin mağduriyetini vurgulamak isteyebilirsiniz. Bu durumda edilgen fiil kullanmak cümleyi daha etkili hale getirir: Bosna Kasabı Miladic ömür boyu hapse mahkûm oldu. İlâhiyat Fakültesi mezunlarına öğretmenlik kapısı kapandı. Giresun’un bir köyünde kullanılan “kuş dili” Dünya Kültürel Mirasına aday gösterildi. Mülteci çocuklar konusunda Türkiye dünyaya örnek gösterildi.

Ters Piramit: Giriş paragrafı - 3

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK S adece giriş paragrafı için geçerli bir kural:  Haberin konusu birisinin söylediği bir söz ise – meselâ bir açıklama, konuşma, beyanat, bildiri gibi –  “dedi” fiilini mümkün olduğu kadar kullanmamaya bakın.  Onun yerine “meydan okudu / açıkladı / müjdeledi / bombaladı / inkâr etti” gibi fiiller cümleyi daha canlı ve etkili kılacaktır. Ancak bu kaideyi haberin bütününde kullanmaya devam etmenin ve her nakil cümlesini “dedi” yerine başka bir fiille bitirmeye çalışmanın, ifadeyi yapmacık hale getirme potansiyeli vardır. Genel olarak haberde, özel olarak da giriş cümlesinde, okuyucunun zihninde canlandırabileceği somut ve güçlü fiiller kullanın.  “Olmak” fiilini ve bunun benzeri olan “cereyan etmek, vuku bulmak” gibi zihinde somut bir anlam çağrıştırmayan kelimeleri bütünüyle kullanım dışı bırakmaya çalışın: “Bugün İstanbul’da 37 derece ile yılın en sıcak günü oldu”  yerine: İstanbul bugün 37 derece ile yılın en sıcak gününü yaşadı. “Fransa Cumhurbaşkanı Macron,

Ters Piramit: Giriş paragrafı - 2

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK G iriş paragrafı ile ilgili olarak dikkate alınması gereken başlıca hususlar: Sadece giriş paragrafında değil, haberin hiçbir bölümünde hüküm bildiren cümle kullanmayın . Daha doğrusu, siz hüküm vermeyin. Kendi görüş ve yorumlarınızı başta yazı türlerinde dile getirebilirsiniz; haber ise, olup bitenleri olduğu gibi okuyucuya aktaran bir yazı türüdür. “Sürekli yaz saati uygulaması kaldırılmalıdır” veya “yanlıştır, hatâlıdır” gibi ifadeler bir haber cümlesi olamaz, ancak yorum türünden yazılarda, yazarın kendi kanaati olarak kullanılabilir. Haber cümlesinde ise böyle bir ifade, ancak bir uzmanın – veya sözü haber değeri taşıyan önemli bir kişinin – söylediği söz olarak, “Filan kişi veya kuruluş sürekli yaz uygulamasına karşı çıktı” yahut “Bu uygulamadan dönülmelidir dedi” şeklinde yer alabilir. Bir hatırlatma:  Bazan “haber” kılığına girmiş yorumlarla da medyanın hemen her türünde karşılaşabilirsiniz. Böyle haberlerde geçen yorumların genellikle faili meçhuldür: “İl

Cemaatten kopmamak

PROF. DR. İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN Günün acı gerçeği G eçtiğimiz günlerde bir grup müslüman ile ümmet olma bilinci üzerine sohbet edip dertleştik. Mevcut dini yapıların, istemeden de olsa gözle görülür bir farklılaşma, birbirleriyle ilişkilerinde derinden derine bir kopma yaşadıklarını dostça tespit ettik. Oysa bu yapıların önderleri dışında müştereklerinin ve mukaddeslerinin büyük ölçüde aynı olduğunu, aralarında sadece uygulama ve söylem yönünden farklılıklar bulunduğunu, bunun da normal kabul edilebileceğini paylaştık. Ne var ki, bu tabiiliğe rağmen birbirleriyle ilişkilerinde tam bir rekabet ve dolayısıyla da kopuş tavrını yansıtan davranışlar görüldüğünü üzülerek kaydettik. Ümmetin birliğini ve bütünlüğünü pekiştirmesi beklenen söz konusu dini cemaat ve yapıların garip bir şekilde ayrılık sebebi niteliğine kaydıkları gerçeğini daha fazla vakit kaybetmeden yine kendilerinin olumlu yönde değiştirmeleri gereğini vurguladık, temenni ettik. Sohbet boyunca, soğukkanlı ve hakaretten uzak değe

Ehl-i Kitap içinde bir "ümmet-i kaime"

Resim
E hl-i Kitap kaynaklı tehlikelere karşı bizi tekrar tekrar uyaran Kur’ân-ı Kerim, onların içinde imanlı ve dürüst kimselerin bulunduğunu da hatırlatmadan geçmiyor. Kur’an Buluşmalarının 177’nci bölümünde okuduğumuz âyetler de bu yönde hatırlatmalar içeriyordu. Kur’ân-ı Kerim, gerek Yahudilerden, gerekse Hıristiyanlardan iman eden ve sadece iman etmekle de kalmayıp iyiliği yaymak ve kötülükten sakındırmak için gayret harcayan ve hayır işlemek için birbiriyle yarışan kimselerin de bulunduğunu bildiriyor ve onların işleyeceği hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağını taahhüt ediyordu. Tabii, bundan bizim de çıkaracağımız dersler vardı: Biz de en kötü bir topluluğun içinde bile iyi insanların bulunabileceğini dikkate almalı, kimseyi başka birinin işlediği kötülük sebebiyle suçlamamalı ve adaletten hiçbir zaman ayrılmamalıydık. Ayrıca, “Ehl-i Kitap” deyiminin geniş mânâsıyla ilim ehlini de içine aldığını düşündüğümüzde, bilim adamları içinde hakkı ayakta tutan, Allah’a ve âhiret gününe inan

Ters Piramit: Giriş paragrafı – 1

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK Giriş H aberin girişi, 5N 1K’nın en önemli unsurlarını içine alan bir paragraftır. Esas itibarıyla tek bir cümle olması gerekmiyor ise de, zamanımızın okuma alışkanlıkları ve dikkat dağıtan unsurlar dikkate alındığında, bir haber metninin paragraflarını, özellikle ilk paragraflarını birer cümle olarak düşünmek daha doğru olacaktır. Bu itibarla, “giriş paragrafı” dediğimiz zaman, nadir istisnalar dışında bu “giriş cümlesi” olarak anlaşılmalıdır. “Giriş cümlesi ne kadar uzun olmalı?” sorusuna verilebilecek kesin bir cevap yoktur. Her ne kadar ortalıkta bazı rakamlar dolaşıyorsa da, bunlar gereğinden fazla ciddîye alınmamalıdır. Bu tür rakamlar ekseriyetle İngilizce literatürden alınmıştır ve meselâ “25 kelimelik İngilizce bir cümle Türkçeye çevrilince kaç kelime eder?” mantığıyla üretilmiştir. Oysa cümleler kelimelerden kurulduğu gibi, kelimeler de hecelerden kurulur; ortalama bir haber veya makaledeki İngilizce kelimelerin çoğunluğu ise tek veya iki hecelidir. Diğe

Ters Piramit modeli - 1

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK T ers Piramit, haber yazımında kullanılan yegâne model değilse de, en eski ve en yaygın şekilde kullanılan modeldir. Gazeteciliğin geçirdiği evreler, bu modelin geçerliliğini hiçbir zaman eskitmemiştir. Bu modelde, haberin özünü teşkil eden, bir başka deyişle haberi haber yapan unsurlar 5N 1K sorularını cevaplandıracak şekilde haberin başında verilir; bunu da gittikçe azalan önem sırasına göre haberin ayrıntıları takip eder. Ters Piramit modelinin ortaya çıkışı hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan en yaygın olanı, Amerikan İç Savaşı (1861-1865) ile ilgili olandır. Savaş sırasında telgraf hatlarının sık sık kopması ve diğer imkânsızlık ve aksilikler, haber metninden bir kısmının “yangında ilk kurtarılacak” bölüm olma zaruretini doğurmuştu. Bu bölüm de, tabii ki, haberin ilk cümleleri olacaktı. Ne zaman nasıl ortaya çıkacağı bilinmeyen kesinti başa geldiğinde, okuyucu haberin bütün ayrıntılarına erişemese bile, en azından ne olup bittiğini ana hatlarıyla

İsrail'in itibar notu: zillet ve meskenet

Resim
İsrail’in sırtını ABD’ye dayamak suretiyle giriştiği taşkınlıkların arkasında yatan “zillet ve meskenet” damgası, geçen haftaki Kur’an Buluşmasının gündemiydi. Konumuz olan Âl-i İmrân sûresinin 112’nci âyeti, , Yahudilerin kıyamete kadar yakalarını bırakmayacak olan âkıbetlerini “zillet, meskenet ve Allah’ın gazabı” olarak haber veriyor ve bu âkıbetten ancak “Allah’tan veya insanlardan bir ahid almak şartıyla” kurtulabileceklerini bildiriyordu. Bugünkü Yahudi taşkınlıklarının arkasında yatan şey de başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin himayesinden başka birşey olmadığı belli idi. Ama bir de bu himayenin, kamuoyu tarafından görülmeyen içyüzü vardı: İsrail, sürekli aşağılanmak, kapılardan kovulmak, el etek öpmek, yalvarıp yakarmak, ağlayıp sızlanarak kendini acındırmak suretiyle varlığına kavuşmuştu ve bugünkü yöneticileri de kapalı kapılar arkasında yine aynı muameleye tâbi tutulmak suretiyle şenaetlerini devam ettirebiliyorlardı.

Haberin unsurları: 5N 1K - 4

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK Niçin? Bazı haberlerde bu soru pek az önem taşıyabilir veya hiç önemli olmayabilir: İstanbul’un yüksek kesimlerinde bu akşama doğru kar yağışı bekleniyor. Facebook, hesaplarından yüzde 13’ünün sahte olduğunu açıkladı. Bazı vak’alarda da olaya haber niteliği kazandıran en önemli unsur ve unsurlardan biri olabilir ve duruma göre haberin ilk paragrafında da yer alabilir: İrlandalı müzisyen ve insan hakları savunucusu Bob Geldof, Myanmar’da Müslümanların maruz kaldığı zulüm sebebiyle, özgürlük ödülünü iade etti. Çin, Almanya’dan bir firmaya ait tişörtlerin toplatılmasını istedi. Tişörtlerde “Bir Çinliyi yiyin, bir köpeği kurtarın” yazıyor. İstanbul dünyanın “İnsanlık Başkenti” seçildi. Uluslararası İnsani Forumu, Türkiye’nin insani yardım konusundaki çalışmalarından dolayı İstanbul’u 2016’nın İnsanlık Başkenti olarak ilân etti. Veya: Türkiye’nin insanî yardım konusunda kırdığı rekorlar, İstanbul’a “İnsanlık Başkenti” ünvanını kazandırdı.

Haberin unsurları: 5N 1K - 3

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK Ne zaman? Haberin unsurlarından olmakla birlikte, bazı istisnalar dışında, ilk paragrafta yer alması gerekmez. İstisnalar ise, doğrudan doğruya “ne zaman?” sorusunu cevaplandırmaya yönelik bir haber için söz konusudur: İlçe Seçim Kurullarına itiraz süresi bu akşam sona eriyor. Gazete, radyo ve televizyonlarda izlediğimiz haberlerde geçen “bugün, yarın, gelecek hafta” gibi zaman bildiren ifadelerin normal olarak bir yanlış anlamaya yol açması beklenmez. Ancak internet medyasında durum böyle değildir. Bir yandan, çeşitli zamanlarda yayına girmiş olan birçok haber bir arada karşımıza çıkabilmekte, bir yandan da bugün yayınladığınız bir yazıya okuyucu günler, aylar, hattâ yıllar sonra erişebilmektedir. Bu bakımdan, zaman unsurunun önem taşıdığı yazılarda zaman bildiren ifadeyi açık tarih ile de desteklemekte fayda vardır: Sınav sonuçları yarın (13 Ocak Pazartesi) açıklanacak. Önemli not:  Haberi yazarken, bu haberin yayınlanacağı zamanı da hesaba katmanız ve “ne

Ehl-i Kitabın salih kulları

U zunca bir müddettir Âl-i İmrân sûresinin Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili uyarılarını okuyor ve anlamaya çalışıyoruz. Bu defa ise Kur’ân-ı Kerim bir istisna bahsi açıyor: Yahudi ve Hıristiyanlar içinde “ümmet-i kaime” adını verdiği salih kullardan bahsediyor, onları övüyor ve onların ödüllerinden hiçbir şeyin eksik bırakılmayacağını müjdeliyor. Yarınki (16 Aralık Cumartesi) 177’nci Kur’an Buluşmasında, Âl-i İmrân sûresinin 113-115’inci âyetlerini okuyoruz. UTESAV organizasyonuyla MÜSİAD’ın Sütlüce’deki genel merkezinde gerçekleşen Kur’an Buluşmaları, Cumartesi sabahları 7:00’de kılınan sabah namazı ve onu takiben ikram edilen simit-peynir-çaydan mürekkep bir kahvaltı ikramıyla başlıyor ve 7:00-9:00 arasında sunumlu olarak cereyan ediyor. Kur’an Buluşmalarında hanımlar için de yer ayrılmış bulunuyor.

Haberin unsurları: 5N 1K - 2

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK Ne? / ne oldu? – kim NE yaptı? B ir olayı haber yapan unsur budur. Yerine göre, 5N 1K’nın diğer unsurlarından vazgeçilebilir. Fakat “Ne oldu?” sorusunun cevabını veremiyorsanız, ortada yazılacak bir haber yok demektir. Aynı sebepten, “Ne?” unsurunun haber içindeki yerinin, giriş paragrafı olması gerekir. Okuyucu, daha daha ilk cümlede, habere konu teşkil eden olayın – bir başka deyişle, haberin – ne olduğunu net bir şekilde anlayabilmelidir. İlk cümle, haberin en önemli kısmıdır. Bu cümle, okuyucuyu yakalamak ve yazının devamını okumaya onu teşvik etmek için tanınmış bir imkân demektir. Bir başka deyişle, giriş paragrafını yazarken, “Okuyucu bu yazıyı niçin okusun?” sorusuna iyi bir cevap bulmanız gerekir. Bunun için yapmanız gereken bazı şeyler vardır. Herşeyden önce, olayın en önemli ve ilgi çekici kısmını bulmalısınız. Buna, bir bakıma, olayın “duygusal merkezi” de diyebiliriz. Haber için topladığınız bilgileri bütün ayrıntılarıyla baştan sona dikkatlice gözd

Haberin unsurları: 5N 1K - 1

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK “H aber nedir?” sorusu, bakış açısına göre, çok farklı şekillerde cevaplandırılabilir. Bir ölüm haberi, ölenin yakınları için günün en önemli haberini teşkil ederken, eğer ölen kişi ünlü birisi değilse, başkaları için hiçbir anlam taşımayabilir. Dünya görüşü, ilgi ve merak alanları gibi sebeplerle de kişilerin haber değeri verdikleri hadiseler değişiklik gösterir. Bütün bu farklılıklara rağmen, bütün haberlerin birleştikleri ortak özellikler de vardır. Eğer bir olay medyada şu veya bu şekilde yayınlanacaksa, ondan bazı şartları taşıması beklenir. Olayın kim için ne kadar haber değeri taşıdığı ayrı bir sorudur; ama o olay kendisine ilgi duyan okuyucu tarafından sorulduğu farz edilen bazı soruları cevaplandırdığı zaman gazetecilik dilinde “haber” halini alır. Bu sorular da, artık herkesin ezberinde yer etmiş bulunan meşhur 5N 1K sorularıdır:

Kur'an bu ümmete neler vaad ediyor?

Resim
Onlar size sıkıntıdan başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşacak olsalar bile arkalarını dönüp kaçarlar; sonra kimseden yardım da görmezler. Âl-i İmrân, 3:111 K ur’ân’da “insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet” olarak nitelenen İslâm ümmetine Allah’ın vaad ettiği bazı üstünlükler, 175’inci Kuran Buluşmasının konusu idi: Yahudi ve Hıristiyanlar, bu ümmete zarar veremezler. Onların vereceği zarar ancak sıkıntıdan ibaret kalır, daha ötesine geçemez. Onlar bu ümmetle savaşamazlar. Savaşacak olsalar dahi arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra da ne dünyada ve ne âhirette hiç kimseden yardım görmezler. Tabii, bu vaadler, oturduğu yerden Allah’ın yardımını bekleyen insanlara verilmiş sözler değildi. Bu vaadlere lâyık olmanın ve erişmenin bazı şartları vardı. Geçtiğimiz Cumartesi günü UTESAV organizasyonuyla MÜSİAD Genel Merkezinde gerçekleşen Kur’an Buluşmasında, bu İlâhî vaadin ayrıntılarını ve şartlarını, Kur’ân-ı Kerim ile Peygamberimizin hadis-i şeriflerinden öğrenmeye çalıştık. Sunumlu o

Kadınlar camiye

Resim
BÜŞRA KARACA B ir kaç gün önce Sema hanım’ın Kadınların çalışmasıyla ilgili yazısının altındaki yorumları okurken arada kısaca geçen kadının camiye gitmesi konusuna gözüm takıldı. Bu konu daha önce sitede tartışıldı yazıyordu. Yıllardır benim için çok mühim olan, Diyanet gündeme getirmeden önce de kalbimde sızısını hissettiğim bu konudaki fikirleri merak ettim. Neden kadınlar olarak AVM’de, çarşıda, vapurda, okulda, üniversitede, restoranda, piknikte, markette her yerde varız da camide yokuz, cuma namazından bayram namazından mahrumuz diye üzülürdüm. Bu kaygım, erkeklerden ne eksiğimiz var her yerde olmalıyız anlamında saçma bir hevesten değildi. Biz neden bayram namazı hutbesinde “ve kebbirhu tekbira” sadalarıyla Rabbimizin uluhiyetinin azametinin en yoğun hissedileceği mübarek vakitte, tefekkürler ve ulvi duygularla hemhal olamıyoruz şeklindeydi. Evde bayram namazından gelecek kocalara kahvaltı hazırlamak gibi sonraya bırakılabilecek boş bir işle meşgulüz, acaba neden

Hatırlanmak istenmeyen örnekler

Resim
Muhammed Gazalî’nin “İşlerini kadınlara bırakan milletler mahvolur” meâlindeki hadisin bazıları tarafından yanlış yorumlandığına dair beyanlarını bir önceki bölümde nakletmiştik. Gazalî’nin bu görüşünü destekleyen örneklere devam ediyoruz: KENAN DEMİRTAŞ – VI – SEBE’ KRALİÇESİ Kadının yöneticiliği konusunda bugün pek çok kimsenin hatırlamak istemediği başka deliller de var ve bunlardan birisi, belki de en önemlisi, Kur’ân’da yer alıyor: Sebe Melikesi Belkıs örneği. İşte bu konuda da Muhammed Gazalî’nin söyleyecekleri var: “Resulullah (s.a.v.) Mekke’de Ashabına Neml sûresini okumuş ve onlara hikmeti ve zekâsıyla milletini imana ve kurtuluşa götüren Sebe Melikesinin kıssasını anlatmıştı. Vahiyle çelişen bir hükmün hadiste varid olması ise mümkün değildir! “Sebe Melikesi Belkıs büyük bir saltanat sahibiydi. Kur’ân’da hüdhüd kuşunun dilinden o şöyle anlatılmaktadır: “ ‘Ben kavmine hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum.

Delilik ve cehaletin bini bir para!

Resim
KENAN DEMİRTAŞ – V – M uhammed Gazalî, Kur’ân’ın kadına verdiği hakların çağımızda kâğıt üzerinde kaldığını belirtiyor ve şu anda kadının gerek aile içinde ve gerekse toplumdaki durumunu bir keşmekeş olarak niteliyor: “Son asırlarda kadının konumu kötüleşti. Kendisine cehalet ve toplumdan tecrit zorunlu görüldü. Ben bu gelişmelerden Kur’ânî hükümlerin tamamen ihlâl edildiğini anlıyorum; zira Kur’ân’ın bütün hükümleri kadının yararına yöneliktir. Örneğin, kadın artık çok nadir olarak mirastan pay galabiliyor. Evliliği konusunda çoğu zaman görüşleri sorulmuyor. Her yüz boşanmadan belki birinde hakkıyla nafakası veriliyor. Mehirlerine riayet edilmiyor. Canı istediği için erkeğin eşini dövmesi normal bir durum sayılıyor. Yani, karı-koca arasında bir problem olduğunda Nisâ sûresinin 35. âyeti gereğince hakem heyetinin kurulması gerekiyor. Ancak kadın böyle bir barış heyeti kurulamayacak kadar değersiz kabul ediliyor ve bu âyet kâğıt üzerinde kalıyor. . . . Asıl dehşet verici olan

MEVLİD KANDİLİ MUHASEBESİ VE NİYAZI

PROF. DR. İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN Allah Teâlâ’ya hamd ü senâ, Resulü Hz. Muhammed Mustafa’ya salât u selâm, âl ve ashâbına ve onların yoluna güzelce tabi olanlara saygı ve ihtiram ile sözlerime başlarım. Dostlar, Gelin bu Mevlid Kandilinde sizinle birlikte biraz düşünüp, söyleşelim, dertleşelim. Biz insan ve Müslümanız elhamdülillah. Allah’a ve son resûlü örnek kulu Hz. Muhammed’e, Allah’ın tüm peygamberleri aracılığı ile gönderdiği kitaplara ve peygamberlere -aralarında ayırım yapmaksızın- inanıyoruz. Meleklere, kadere ve bütün içeriğiyle âhiret’e inanıyoruz. Bu İslâm imanının gereği ve sonucu olarak dünya hayatında “ Allah’a kulluk sınavı ”nda olduğumuzu biliyoruz. Bu sınavın, sadece bir bilgi sınavı değil, amel ve uygulama sınavı, hayat sınavı olduğunun da bilincindeyiz .  Bireysel anlamda ergenlik-ölüm arası yaşanan bu sürekli kulluk sınavı nda sorumluluğun, Allah’a nasıl kulluk edeceğimizin öğretilmesine bağlı olduğunu da biliyoruz. Başarı için biz, rahmeti bol Rabbimin, işte böyle

Kadın eve hapsedilir mi?

Resim
KENAN DEMİRTAŞ - IV – Muhammed Gazalî’nin en çok yakındığı davranışlardan birisi de, bir âyet veya hadisin tek başına ele alınarak, İslâmın o konudaki genel tutumunu dikkate almaksızın yapılan katı yorumlar. Kadınların evlerinde hapsedilmesi şeklindeki anlayış da bu yorumlar arasında yer alıyor. Muhammed Gazalî, bu konuda şu hadisin delil olarak gösterildiğine değiniyor: “Ebû Dâvud, Tirmizî, İbni Sa’d ve Beyhakî, Resulullah (s.a.v.) eşlerinin Abdrullah bin Ümmi Mektum’u görmelerini hoş karşılamadığını, Abdullah’ın âmâ olduğunu söyleyerek itiraz ettiklerini, onlara ‘Siz de âmâ mısınız?’ buyurduğunu rivayet etmişlerdir.” Gazalî, bu hadisin, kadının toplum hayatından soyutlanmasını netice verecek şekilde yorumlanmasını yanlış buluyor: “Hadis âlimleri, bu hadisin mânâsı üzerinde çeşitli görüşler serd etmişlerdir. Kadının vazifesini anlatırken bu hadisi öne sürmek, Sünneti bilmemek demektir. Hayat tarzını ve toplum ile ittisalini anlatırken bu hadisi zikretmek, Sünneti bil