Kayıtlar

Mayıs, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

FİLLERİN ESRARENGİZ DÜNYASI

Resim
Bir filin hortumu, bir ağacı kökünden sökecek kadar güçlüdür. Bu kaba ve kuvvetli organın şaşırtıcı bir özelliği daha var: Bir tavşan burnundan daha hassastır: İki kilometre uzaktaki suyun kokusunu alır. Kokusuz suyun kokusu nasıl alınır? Üstelik iki kilometre uzaktan bu koku nasıl hissedilir? Bilemiyoruz. Yalnız bildiğimiz birşey var: Filin Rabbi, onu o koca gövdesiyle saatlerce su peşinde koşturmayacak kadar merhamet sahibidir. Onun için, kilometrelerce uzaktaki su kaynağının yerini ona bildirir. Ve fil, gözüyle görmüş gibi su kaynağına doğru yönelir, eliyle koymuş gibi onu yerinde bulur. *** Koku, her zaman güvenilir bir haberleşme vasıtası değildir. Bazan rüzgârla ve başka kokularla karışık hale gelebilir. Bu defa da, işitilmeyen sesler fillerin imdadına yetişir. Bu sesler, koca ormanların içinden hiçbir engele uğramaksızın geçerek kilometrelerce uzaklara rahatlıkla ulaşan sesaltı dalgalarıdır. Bir su kaynağını keşfeden fil sürüleri, bizim işitemediğimiz sesl

HURAFAT EHLİNİN HEVESİ KURSAĞINDA KALDI: KUTLU DOĞUMA DEVAM

Resim
Kutlu Doğum Haftası üzerine fitne kazanı kaynatmaya teşebbüs eden hurafat ehli bir topluluğun hevesi kursağında kaldı. Diyanet İşleri Başkanlığının İstanbul’da gerçekleştirilen genişletilmiş istişare toplantısında, haftanın 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanmaya devam edilmesi kararı alındı. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, toplantıda bu konuyla ilgili olarak alınan kararı şu sözleriyle açıkladı: Kutlu Doğum Haftasının FETÖ ile irtibatlanması aziz milletimizi derinden yaralamıştır. Bu iddia tarihi gerçeklere de aykırıdır. İdrak edilen Mevlid Kandilinin bir alternatifi değildir. Etkinlikler ilgili yönetmelik hükümlerine göre ve Diyanet’in gözetim ve denetiminde yürütülmelidir. Peygamberimizin ve onun doğumunun bir tartışma konusu yapılması kabul edilemez. Mevlit Kandili programları zenginleştirilerek sürdürülmeli. Kutlu Doğum ise bir siret haftasına dönüştürülerek bundan sonra da 14-20 Nisan’da icrasına devam edilmelidir. *** Konuyla ilgili haberin tamamı:

DÜNYA TOPYEKÛN BİR YOKSULLUĞA SÜRÜKLENİYOR

Resim
Akrabaya, yoksullara, yolculara hakkını ver; israfla saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. İsrâ Sûresi, 17:26-27 B U ÂYETTE , Yüce Allah, israftan kaçınma emrini, (1) ihtiyaç içinde olanları gözetmek (2) şeytanlara kardeş olmaktan kaçınmak şeklinde iki ibretli öğüt arasında bize sunuyor. Böylece, israfın asla gözardı edilmemesi gereken iki önemli boyutunu gözlerimizin önüne seriyor. Bu boyutlardan birincisinde, bir hak ihlâli söz konusudur. Zira Allah’ın kuluna cömertçe bağışladığı nimetlerde, akrabanın, yoksulun, yolcunun da bir payı vardır. Bu nimetlerden ihtiyaç fazlasını gelişigüzel saçıp savuran kul, sadece Rabbinin nimetine karşı saygısız davranmakla kalmaz, aynı zamanda, gözetmekle yükümlü tutulduğu hemcinslerine karşı da haksızlık etmiş olur. Birinci âyette ihtiyaç sahiplerine haklarını verme emri ile israf fiilinin karşıtlık teşkil edecek şekilde bir arada sayılması, her ikisi arasında

"Âlimler kaybolursa yol da kaybolur"

Kur’an Buluşmalarının 161’inci bölümü bizi “Rabbânî” kavramıyla tanıştırdı. Okuduğumuz âyetler Ehl-i Kitaptan bazılarının iman edenleri inkâra sürüklemek için başvurdukları hileler hakkında bizi bilgilendirirken, peygamberlerin de ümmetlerine “Rabbânîler olun” emrini verdiklerini bildiriyordu. Rabbânî kavramı hakkında kaynakların verdikleri bilgilerin özeti şu noktalarda toplandı: ilmini / nefsini terbiye eden âlim / Rabb’e mensup, bütün hal ve tavırlarında kendisini Allah’a vermiş olan insan-ı kâmil / hikmet ve takvâ ehli âlimler / kendilerini ve başkalarını güzel ahlâkla terbiye eden ve insanlara önderlik eden âlimler; kendilerine tâbi’ olan  insanların velâyetini deruhte eden âlimler (ribbiyyûn = tâbi’ olanlar) Bu tanımlar, bizi, ümmetin istikametini korumasında âlimlerin sorumluluğuna getirdi. Konuyla ilgili olarak hatırladığımız âyet ve hadisler arasında şu hadis-i şerifler de vardı: Bu ilmi, gelecek nesillerin her birinden âdil kimseler alacak ve onu cahillerin yorumundan, bâtıl

Hayalî Ziyaeddin yerine Hayalî Bediüzzaman mı?

H ayalî Ziyaeddin vakıasını anlatarak biz son derece önemli bir ölçü ile donatan Bediüzzaman, şimdi bir kısım takipçileri tarafından “Hayalî Bediüzzaman” haline getirilmek isteniyor. Son zamanlarda peş peşe yaşanan üç ayrı hadisede, tıpkı kendisinin anlattığı vak’adaki gibi, Bediüzzaman’ın bazı zihinlerdeki imajının da “kâinattaki herşeyi bilen bir mürşid” olarak yerleşmiş bulunduğunu gördük. YEDİ ARZ Bu hadiselerden birincisi, NASA’nın 40 ışık yılı mesafede yedi gezegen keşfedildiğini açıklaması üzerine yaşandı. Bu gezegenlerin hepsi de Dünyamızın kütlesine yakın kütleye sahip birer gezegendi ve aynı yıldızın etrafında dönüyordu. Bir de, henüz kesinleşmiş olmasa bile, bu gezegenlerin yüzeyinde sıvı halde suyun bulunması ihtimal dahilindeydi. Batı’nın bilim anlayışı hayatı birtakım şartların bir araya gelmesi üzerine kendiliğinden ortaya çıkan bir hadise olarak kabul ettiği için, bu buluş onlar açısından “Eğer bu gezegenlerde su varsa hayat da vardır” anlamına geliyordu. Ama ortada hen

"Hayalî Ziyaeddin" mektubu

Risale-i Nur talebelerinden bir kısım kardeşlerimin benim haddimin çok fevkinde hüsn-ü zanlarını ve ifratlarını ta’dil etmek için ihtar edilen bir muhaveredir. B undan kırk-elli sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (rahmetullahi aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum: O merhum kardeşim, evliya-i azîmeden olan Hazret-i Ziyaeddin’in (kuddise sırruh)has müridi idi. Ehl-i tarîkatçe, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse de makbul gördükleri için o merhum kardeşim dedi ki: “Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u a’zam gibi her şeye ıttılaı var.” Beni, onunla raptetmek için çok hârika makamlarını beyan etti. Ben de o kardeşime dedim ki: Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok mes’elelerde ilzam edebilirim. Hem sen, benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünki kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u a’zam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin; yani o ünvan ile bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa ve hakikati görünse, se

"İbrahimî dinler": bir müsteşrik safsatası

K ur’ân-ı Kerim’in Hıristiyan ve Yahudiler hakkındaki en önemli uyarıları, müsteşrikleri kapsıyor. Âl-ı İmrân sûresinin 69’uncu âyetinde geçen “ Kitap Ehlinden bir topluluk sizi saptırmak istedi ” meâlindeki ifadede, bu anlam çok açık şekilde okunuyor. Kur’ân Buluşmalarının 159’uncu bölümünde incelediğimiz bu âyet-i kerime vesilesiyle, müsteşriklerin tarih boyunca İslâm’ı ve Müslümanları hedef alan sinsi faaliyetlerine kısaca göz gezdirdik. Bu arada, “İbrahimî dinler” safsatasının da azılı bir müsteşrik tarafından piyasaya sürüldüğünü görmüş olduk. Louis Massignon adındaki bu Fransız müsteşrik, Çanakkale harbinde bize karşı savaşmak için gönüllü olan, ünlü casus Lawrence’in yanında subay olarak görev yapan ateşli bir Müslüman düşmanı olarak biliniyor. Massignon’un hayli kalabalık bir liste teşkil eden marifetleri arasında, bir yandan kız çocuklarını toprağa gömme âdetini Müslümanlara mal ederken, bir yandan da “iki İbrahimî din olduğunu” iddia ettiği Hıristiyanlık ve İslâm’ı birbirine