Kayıtlar

Eylül, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kur'ân-ı Kerimden yöneticilere unutulmayacak dersler

Resim
U hud harbinin yenilgiyle sonuçlanması, münafıkların kazan kaynatması için elverişli bir zemin ortaya çıkarmıştı. “Madem hak olan din bizim dinimiz, üstelik Allah’ın Resulü de aramızda; nasıl oluyor da müşriklere mağlûp düşüyoruz” şeklindeki itirazlarla huzursuzluk çıkarmaya çalışıyorlardı. 203’üncü Kur’an Buluşmasında okuduğumuz Âl-i İmrân sûresinin 165-167’nci âyetleri, “O sizin kendinizdendir” buyurarak, yenilgi sebebinin Resulullah’a (komutana) itaatsizlik olduğunu hatırlattı. Bunu hatırlatırken de, bu yenilgiyle beraber Allah’ın onlara lûtfettiği bir iyiliği de hatırlattı: O güne kadar Müslümanlarla karışık bulunan ve sayılarının da küçümsenmeyecek bir seviyede bulunduğu anlaşılan münafıklar bu yenilgi vesilesiyle ortaya çıkmış, dost ve düşman belli olmuştu. Okuduğumuz âyetlerin üslûbu da bizi bazı önemli tesbitlere götürdü. Bu tesbitler, her seviyedeki yöneticilere yol gösterecek hayat prensiplerini teşkil ediyordu (yönetici derken, hadis-i şerifte belirtildiği gibi, herkesin ken

Kum şeytanı yok, medya şeytanları var

Resim
M eteorolojik bir olay, Batı’nın çanak yalayıcısı medya tarafından dilimize “dust devil”in tercümesi olarak “kum şeytanı” şeklinde sokulmak isteniyor. İnançlı olarak bildiğimiz medyanın da bir kısmı, maalesef, bu deyimi sorgulamadan ve araştırmadan, aynen onlardan iktibas ederek sütunlarına alıyor. Bu olay, havacılık meteorolojisinde “kum hortumu” yahut “küçük kum fırtınası” olarak bilinen hadiseden başkası değildir. Batılıların meteorolojik bir olayı şeytanın adıyla birlikte anması, onlar açısından yadırganacak bir durum olmayabilir. Ancak göklerde ve yerde olup biten herşeyin bütün ayrıntılarıyla Allah’ın tasarrufunda olduğuna iman eden Müslümanlar için, başlı başına bir Tevhid delili ve tefekkür vesilesi olan bir meteorolojik hadiseyi ibret ve hikmet gözüyle seyretmek yerine şeytanın adıyla anmak, Rabbine karşı açık bir nankörlükten ve kendi inançlarını reddeden bir dili kullanmaktan başka ne anlam taşıyabilir? Oysa rüzgâr, Kur’ân-ı Kerim’in pek çok âyetinde, Allah’ın şekilden şekle

"Cinsel yönelimlere" Diyanet hoşgörüsü

Resim
D iyanet İşleri Başkanlığı, kurumlara vereceği manevî danışmanlık hizmetlerinde kişilerin “ cinsel yönelimlerini ” de dikkate alacak. Bu husus, Diyanet İşleri Başkanlığının sitesinde ilgili kişi ve kuruluşların görüşlerine açılan “ Manevî Danışman Ulusal Meslek Standardı ” adlı belgede yer alıyor. [1] Söz konusu belge, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Meslekî Yeterlilik Kurumu arasında imzalanan protokol gereğince, MYK’nın moderatörlüğünde hazırlandı. Belgenin “Tutum ve Davranışlar” başlıklı bölümünde, “manevî danışmanlar” için “ Hizmet alanların sosyal, kültürel, etnik, cinsel yönelim, cinsel kimlik ve engel durumlarına duyarlı olmak ” şartı getiriliyor.

Kâinat, i’lâ-yı kelimetullah için cihad meydanı

Resim
“K elime,” Kur’ân’da 42 defa geçen bir kelimedir. Bunlardan 20’sinde “Allah’ın kelimesi/kelimeleri” şeklinde, İlâhî hüküm, kanun, müjde ve uyarı gibi anlamlarda kullanılmıştır. Bazı âyetlerde ise, kâinattaki bütün varlıkların “konuştuğu” anlatılır. Yerde ve gökte olan herşey sürekli olarak Allah’ı övüp tesbih eder, Allah’tan gelen emirleri dinler; bu arada Süleyman aleyhisselâm gibi bir peygamber de bizim şuursuz varlık olarak gördüğümüz bazı varlıkların dillerini anlar ve onlarla konuşur.

Kâinat, i'lâ-yı kelimetullah için cihad meydanı

Resim
“K elime,” Kur’ân’da 42 defa geçen bir kelimedir. Bunlardan 20’sinde “Allah’ın kelimesi/kelimeleri” şeklinde, İlâhî hüküm, kanun, müjde ve uyarı gibi anlamlarda kullanılmıştır. Bazı âyetlerde ise, kâinattaki bütün varlıkların “konuştuğu” anlatılır. Yerde ve gökte olan herşey sürekli olarak Allah’ı övüp tesbih eder, Allah’tan gelen emirleri dinler; bu arada Süleyman aleyhisselâm gibi bir peygamber de bizim şuursuz varlık olarak gördüğümüz bazı varlıkların dillerini anlar ve onlarla konuşur. Yedi gök ve yer ile bunlarda olan kim varsa Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin. Lâkin siz onların tesbihini anlamıyorsunuz. O ise Halîmdir, Gafûrdur. İsrâ, 17:44 Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa, arkasından buna yedi deniz daha katılsa, yine de Allah’ın kelimeleri yazmakla tükenmezdi. Muhakkak ki Allah Azîz ve Hakîmdir. Lokman, 31:27 Süleyman kuşları denetlerken, “Hüdhüdü niye göremiyorum?” dedi. “Yoksa kayıplara mı karıştı? “Ya bana açık

"Aile Bakanlığının adını değiştireceğim"

Resim
*** İ ktidara gelince ilk yapacağım işlerden biri, Aile ve saire Bakanlığının adını değiştirmek olacak. Bunun iki sebebi var: Birincisi, mevcut isim çok uzun; kolay kolay ezberlenmiyor, ezberlense hatırda kalmıyor, kalsa bile bir müddet sonra o da değiştiği için ezberlemek de bir işe yaramıyor. İkinci ve daha önemlisi: “Aile” ismi cinsiyet çağrıştırıyor. Aile dendiğinde ilk akla gelenler anne ile babadır, yani bir kadın ile bir erkektir. Çocuk dediğinizde hemen sorarlar, “Kız mı, erkek mi?” diye. Daireyi genişlettiğiniz zaman akla gelen anneanne, babaanne, hala, teyze, amca, dayı gibi isimler de hep cinsiyet ifade eden isimler olduğu için, İstanbul Sözleşmesine göre bunların tümünün birden kökünü kazımamız gerekiyor. Bu mülâhazalar ışığında Aile Bakanlığına “Toplumsal Cinsiyet Bakanlığı” adını versek ne olur? Herşeyden önce, bütün kanunlarımızın ve hattâ Anayasamızın üzerinde güç sahibi olan İstanbul Sözleşmesinin ruhunu bu isimde yansıtmış oluruz. Çünkü bu isim erkek ve kadınlarla bir

Kışlada toplumsal cinsiyet eğitimi

Resim
B edelli askerlik yapacak olan yarım milyonun üzerinde er, feminist endoktrinasyona tâbi tutulacak. Erlere, 21 günlük mecburî eğitimleri sırasında, “kadına yönelik şiddetle mücadele” adı altında, İstanbul Sözleşmesinin getirdiği “toplumsal cinsiyet eşitliği” eğitimi verilecek. Bütün bedelli celplerinde uygulanacak olan mecburî eğitim, kışlalarda verilecek. Bu konuda Millî Savunma Bakanlığı ile güçlü bir şekilde anlaşmaya varıldığını açıklayan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk şöyle dedi:

Lütufların en büyüğü: Âhirzaman Peygamberi

Resim
İçlerinden, kendilerine Onun âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitabı ve hikmeti  öğreten bir peygamberi göndermekle, Allah mü’minlere gerçekten pek büyük bir lütufta bulunmuştur. Yoksa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydi. Âl-i İmrân, 3:164 A llah’ın bize bahşettiği lütufların en büyüğü olan Âhirzaman Peygamberinin (s.a.v.) risaleti, 202’nci Kur’an Buluşmasının ana konusu idi. Âyet ve hadislerin ışığında “minnet” kavramını inceledikten sonra, risaletin insanlık âlemi için nasıl bir nimet teşkil ettiği üzerinde durduk. Bu arada yaptığımız tesbitler, bizi Resulullah’ın tarihte misli görülmemiş ve görülemeyecek ölçekteki mucizesine getirdi. O, insanlığa öğrettikleri ile – cahil ve vahşî bir kavimden, – onların kökleşmiş kötü âdetlerini kaldırmış, – en güzel âdetleri ve huyları onlarda yerleştirmiş, – o kavmi ilimde, irfanda, ahlâkta, fazilette bütün dünyaya ve bütün çağlara örnek hale getirmiş, – bir kitap ile bir medeniyet kurmuş, – ve bütün bunları bir çeyrek asırd

Bir güncelleme öyküsü: 2

Resim
Cumhurbaşkanımızın haber verdiği "İslâmın güncellenmesi" konusunda şimdiye kadar alınan mesafenin özeti. 19 Eylül 2018 ÜMİT ŞİMŞEK “T oplumsal cinsiyet,” Batı dünyasındaki orijinal adıyla “social gender,” mahut İstanbul Sözleşmesiyle birlikte lisanımıza girdi. Ama iyi niyetle girmedi, girdikten sonra da hiç rahat durmadı. Öz be öz feministlerin malı olan bu deyim, feminizmin temel kavramlarından biri olarak tedavüle sokulmuştu. LGBT şemsiyesi altında yer alan sapık cereyanlar namuslu insanları damgalamak suretiyle kendi sapıklıklarına yol açmak için nasıl “homofobi” şeklinde bir kavram uydurdularsa, [1]  aynı yolun yolcusu olan feministler de kuşatmayı bir başka koldan tamamlamak üzere bu tabiri geliştirdiler.

Sade Vatandaş "Milletvekilliğini kaldıracağım" diyor

Resim
  Bir sade vatandaşımız, ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu durumlar karşısında çözümler üreterek bunları “iktidar vaadleri” olarak bir yerlere not ediyor. Kimseye “Şöyle şöyle yapın” demiyor; dese de kimsenin kulak asmayacağını herkes gibi o da biliyor. Sadece, “Üzerimde vebal kalmasın” kabilinden, “Ben iktidara gelince şunu şunu yapacağım” diyerek insanlığa karşı bir vaadde bulunmuş oluyor. Bize de bu vaadleri duyurmak kalıyor. Sade vatandaşımız diyor ki: A nayasamız her ne kadar yasama görevini milletvekillerinden oluşan bir Meclise vermiş bulunuyorsa da, uygulamada bu görevi tamamen liderlerden oluşan çok küçük bir grubun büyük bir fedakârlıkla üstlenmiş bulunduğunu görüyoruz. Görünüşe bakılırsa kanunlar Meclisteki oylamalarla çıkarılıyor veya reddediliyor; fakat oylamalarda kimin hangi yönde rey kullanacağı daha önceden kararlaştırılmış bulunuyor ve milletvekillerinin – çok nadir durumlar dışında – başka bir seçeneği kalmıyor. Yine görünüşe bakılırsa, milletvekillerinin hangi yö

Sapıklığı korumakta Avrupa'yı sollamışız

Resim
A vrupa’nın sapık telâkkilerini benimseme ve uygulama konusunda Avrupa ülkelerinin tamamını geride bıraktığımız, iftiharla açıklandı. – Her türlü sapıklığı meşrulaştırma ve yaygınlaştırma amacına yönelik olarak hazırlanan mahut İstanbul Sözleşmesini çekincesiz olarak imzalayan, – parlamentosundan geçiren – ve bu sözleşme ile ilgili uyum yasasını bu kadar geniş ölçekte çıkarabilen yegâne ülkenin Türkiye olduğu, AK Parti grubu adına yapılan bir konuşmada açıklandı. Bu açıklamaları, 2017 Mayıs’ında HDP’nin bir teklifiyle ilgili müzakereler sırasında AK Parti grubu adına söz alan Düzce milletvekili Ayşe Keşir yaptı. Keşir, konuşmasının bir bölümünde aynen şunları söyledi: “İstanbul Sözleşmesini çekincesiz imzalayan ilk ülke Türkiye’dir ve Parlamentosundan geçiren ilk ülke de Türkiye’dir. Ve akabinde, benim de mutfak çalışmalarında emek verdiğim 6284 sayılı Yasa çıkartılmıştır, biliyorsunuz, uyum yasası kapsamında İstanbul Sözleşmesi’nin. Ve bu yasa, bugün 25 maddelik bir temel yasadır. Geç

Emine Karakaya'yı hatırlayan var mı?

Resim
Bundan önceki gönderide Batının Türkiye üzerindeki oyunlarını açıklayan yazısına yer verdiğimiz Kocatepe Üniversitesi öğretim üyesi ve islamianaliz.com sitesi yazarı Mücahit Gültekin, bu yazısında da erken evliliği ırza tecavüz suçu sayan kanunun zulmüne uğrayan 4 binden fazla mağdur ailenin yaşamakta olduğu felâketlere bir örneği dile getiriyor. Orijinaline http://www.islamianaliz.com/yazi/erken-evlilik-magdurlari-neyi-ifsa-ediyor-emine-karakayayi-hatirlayan-var-mi-3653#sthash.YMU4HRuJ.e8GjSp2H.dpbs adresinden ulaşabileceğiniz bu yazıyı biz de kamuoyunun vicdanına ve yetkililerin sağır kulaklarına sunuyoruz. MÜCAHİT GÜLTEKİN E mine Karakaya kim? O üç yıl önce öldü. Ne onu, ne de kocası Levent’i tanıyoruz. Emine Karakaya ve kocasının temsil ettiği dram kimsenin umurunda mı? Böylesine alçak ve böylesine iki yüzlü bir dünyada neyin önemi kalıyor ki? Emine ve kocasının, bir gazete haberinden öğrendiğimiz hikayesi şöyle: “Ankara Altındağ’da Yenidoğan semtinde oturan Emine Özdemir ve Leve

Batı tarafından hacklenmek: 2053'te Türkiye nasıl bir ülke olacak?

Resim
Aşağıda, Kocatepe Üniversitesi öğretim üyesi ve islamianaliz.com  sitesi yazarı Mücahit Gültekin’in hayatî önemi haiz tesbitlerini içeren bir yazı bulacaksınız. Bu yazıya daha önce de dikkat çekmiş ve Twitter’dan bağlantı vermiştik. Ancak sun’î gündemlerin peşinde savrulup duran kamuoyunda böyle ikazlara lâyık olduğu ehemmiyetle kulak vermek ve üzerinde uzun uzadıya düşünmek gibi bir âdet pek yaygın olmadığından, bu defa yazıyı bütün halinde burada iktibas ediyoruz. Okuyuculardan ricamız,  http://www.islamianaliz.com/yazi/bati-tarafindan-hacklenmek-2053te-turkiye-nasil-bir-ulke-olacak-3626#sthash .57bJqSEO.EQgOZzdO.dpbs adresinden aslına ulaşabileceğiniz bu yazıyı okumak için ne yapıp yapıp hiç değilse yarım saatlerini ayırmaları, sonra yazıyı satır satır ve dikkatle, not alarak ve hiçbir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışarak okumalarıdır. Okuyucularımız, ayrıca, gerek bir bütün olarak islamianaliz.com  sitesinde, gerekse Mücahit Gültekin ‘in bu sitedeki diğer yazılarında, ülkemizin ve ümme

"İstişare et ve tâbi ol"

Resim
K ur’an Buluşmalarının 200’üncü bölümüyle başlayan yeni dönemine tevekkül ile girdik. UTESAV organizasyonuyla gerçekleştirilmekte olan programın bu haftaki konusu, Âl-i İmrân sûresinin şu mealdeki 160’ıncı âyeti idi: Allah size yardım ederse, size üstün gelecek kimse olmaz. Eğer Allah sizi yardımsız bırakacak olursa, Ondan başka size yardım edecek kim var? Onun için, mü’minler yalnız Allah’a tevekkül  etsinler. Kur’ân-ı Kerimde çok geniş şekilde ele alınan tevekkül konusunu tamamen âyet ve hadisler ışığında incelediğimizde, şu sonuçların son derece açık ve kesin şekilde belirlenmiş olduğunu gördük: Âyetler, bir tevhid örgüsü içinde, Allah’ın herşeyi yaratan, herşey bütün teferruatıyla Onun iradesine tâbi bulunan yegâne ilâh olduğuna, Onun dilediği herşeyin mutlaka gerçekleşeceğine, Onun dilemediği hiçbir şeyin hiçbir şekilde başa gelmeyeceğine dair sapasağlam ve tafsilli bir imanı mü’minlerin kalplerinde yerleştiriyor. Allah’ın mü’min kullarına yardım vaad etmiştir. Bu vaad şarta tâbid