Kayıtlar

Ekim, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ümmet-Sünnet ilişkisini pekiştirmek

Ünlü hadis âlimi Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, ümmet-sünnet ilişkisini inceleyen yeni bir yazı kaleme aldı. Hoca bu yazısında sünneti, ümmetin varlık sebebi olarak açıkladı ve “Sünnetin olmadığı yerde ümmet de yoktur” dedi. Yazıdan satırbaşları: *** Kur’an-ı Kerim’i kendisinin koruyacağını açıkça bildiren Yüce Allah, Kur’an’ın en özgün yorumu demek olan Sünnet’i de dolaylı olarak (zımnen) koruyacağını bildirmiş olmaktadır. Bu korumada vasıta Ümmet-i Muhammed’dir. Yani Yüce Allah sünnet’in korunmasını ümmet’e havale etmiştir. *** Ümmetin geçmiş hizmetlerine hizmet katmak ve zenginleştirmek varken, kültürel savaşın yorgunları hatta satılmışları gibi, bilgi ve belgeleri yenilmişlik psikolojisi içinde uydurma olmakla, çağa ve akla uygun olmamakla vs. alelacele suçlayıp devreden çıkarmaya çalışmak, kendilerinin yaptıklarının dışında kimsenin emeğine saygı gösterme ihtiyacını hissetmemek, kişisel planda ilim adamı kimliğine, mensubiyet anlamında da ümmet bilincine yakışmayan yaban bir tavırd

Ezansız Semtler

YAHYA KEMAL BEYATLI K endi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minâreler görülmez, ezanlar işitilmez, Ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler? İşte bu rüyâ, çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyâsıdır ki bizi henüz bir millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babaları, havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular, doğarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler, mübârek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kur’an’ın sesini işittiler; bir raf üzerinde duran Kitâbullâh’ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gülyağı gibi bir rûh olan sarı sahifelerini kokladılar. İlk ders olarak besmeleyi öğrendiler; kandil günlerinin kandilleri yanarken, Ramazanların, bayramların topları atılırken sevindiler. Bayram namazlarına babalarının yanında g

Münafıkları ortaya çıkaran günler

Resim
B edir zaferinden sonra Müslümanlar yükselen bir güç olarak büyük bir hayranlık toplamış, bunun sonucunda da, samimi olarak hak dini seçenlerin yanı sıra, ikbal peşinde koşan pek çok kimse de Müslümanların safına katılmıştı. Uhud savaşı, 1000 kişilik ordudan 300’ünün münafıklığını ortaya çıkardı. Bu, Resulullah’ın (s.a.v.) arkasında namaz kılan üç kişiden birinin münafık olduğu / olabileceği anlamına geliyordu. Kalplere nüfuz etmek beşerin elinde olmadığına göre, münafıkları teşhis etmek ve onlara yapılacak muameleyi tesbit etmek, Müslümanların elinde değildi. Kur’ân-ı Kerim, hayatın içine inen âyetleriyle, yaşanan olaylar üzerinden bize münafıkları nasıl tanıyacağımızı ve onlara nasıl muamele edeceğimizi öğretti. O gün bugündür, Müslümanların bulunduğu her yerde münafıklar da hayatın bir gerçeği olarak karşımıza çıkıyor. Bilhassa ikbal günlerinde bu gerçek çok daha açık şekilde ortaya çıkıyor. Ve bizim de Kur’ân’ın bu derslerine olan ihtiyacımız kendisini bütün şiddetiyle hissettiriyo

İnsan şeytanlarının imzasını taşıyan haberler

Resim
İşte bu ancak şeytandır ki, dostlarıyla sizi böylece korkutur. Siz ondan korkmayın; eğer mü’min iseniz Benden korkun. İnkârda yarışanlar seni tasalandırmasın. Onlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah ise onları âhirette büsbütün nasipsiz bırakmak istiyor. Onlar için ancak büyük bir azap vardır. İmanlarını inkârla değiştirenler bununla Allah’a hiçbir zarar vermiş olmazlar. Onlar için acı bir azap vardır. Âl-i İmrân, 3:175-177 Y üce Allah, Müslümanların içine korku düşürecek şekilde söylentiler yayanları “şeytan” olarak vasıflandırıyor. Ve Müslümanlardan onların söylentileri için asla tasalanmamalarını istiyor ve “Siz onlardan korkmayın, Benden korkun” buyuruyor. Kur’an Buluşmalarının 206’ncı bölümünde okuduğumuz âyetlerin ana konuları bu noktalarda düğümleniyordu. Konuyla ilgili İlâhî ikazlardan çıkardığımız netice, şeytanların özellikleri hakkında şöyle bir liste ile bizi karşı karşıya getirdi: Şayia çıkarmak, haber uydurmak, Düşmanın propagandasını yapmak, düşman hakkında korkutuc

Toplumsal cinsiyet: ailesiz toplum projesi

Resim
“Toplumsal cinsiyet eşitliği” adı altında sahneye konan ve milletimizin bütün değerlerini temelden yok etmeyi hedef alan projenin çok az kimse farkında. Bu pek az kişilerden biri olan Milat gazetesi yazarı Ufuk Coşkun da, orijinaline  https://www.milatgazetesi.com/ufuk-coskun/ailesiz-toplum-projesi/haber-182566 adresinden ulaşabileceğiniz yazısında, feryadını sağır kulaklara işittirmeye çalışıyor: UFUK COŞKUN W eber, “Kapitalizmin gelişiminin önünde en büyük engel ailedir” demişti. Buradan hareketle Alfred Kinsey adında -Rockefeller Foundation tarafından desteklenen- bir zoolog/sapık, 1947’de İndiana Üniversitesi bünyesinde, Cinsellik Araştırmaları Enstitüsünü kurup, 1948 yılında bir araştırma raporu yayınladı. Medya, araştırmaya büyük ilgi gösterdi. Öyle ki; 1955 yılında araştırmanın ikinci etabının sonuçları yayınlanınca Amerika Barolar Birliği, Amerika ceza kanunlarını değiştirmek zorunda kaldı. O güne kadar Amerikan ceza sisteminde “suç” olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, k

Resulullah'ın mescidinde kadınlar

Asr-ı Saadette ve Hulefâ-i Râşidîn döneminde kadınların gerek cemaatle namaz kılmak, gerekse ilim öğrenmek için devam ettikleri ve bu duruma asla engel olunmadığı, yaygın şekilde bilinen bir gerçektir. Sorularla İslâmiyet sitesinde “Hz. Peygamber kadınlara perde arkasından mı ders verirdi?” şeklinde bir soruya cevap olarak hazırlanan aşağıdaki makalede, bu konuyla ilgili birçok hadis’e ve ilmî tesbitlere yer verilmiştir. Bu tesbitler arasında, ♦ kadınların mescidde kendilerine ayrılan yerde namazlarını kılıp hutbe ve sair dersleri dinledikleri, ♦ namaz bittiğinde önce kadınların çıkması için Resulullah (s.a.v.) ile erkeklerin bekledikleri, daha sonra kadınlar için özel bir kapı tahsis edildiği, ♦ kadınları erkeklerden ayıran bir perde v.s. gibi birşeyin bulunmadığı, ♦ kadınların da sohbetlere aktif şekilde karışarak soru sorabildikleri, hattâ itiraz edebildikleri, ♦ bu sayede toplumda erkeklerle tartışabilen, onları eleştirebilen, kendilerine danışılan ve insanlara yol gösteren kadın

Millî Eğitime TED bakacak

M illî Eğitim Bakanından sonra, Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulunun üç üyesi de Türk Eğitim Derneği (TED) bağlantılı çıktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından tayin edilen Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulunun üyelerinden Selçuk Pehlivanoğlu, TED’in internet sayfasından yaptığı açıklamada, diğer kurul üyelerinden Prof. Dr. Öktem Vardar’ın TED Üniversitesi kurucu rektörü ve mütevelli heyet üyesi, Prof. Dr. Ümran İnan’ın ise TED Ankara Koleji mezunu olduğunu müjdeledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Millî Eğitim Bakanlığına getirdiği Ziya Selçuk da TED Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcısı. Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu üyesi Selçuk Pehlivanoğlu’nun http://www.ted.org.tr adresindeki TED internet sitesinde yaptığı açıklama şöyle: TED Ailesinin Değerli Üyeleri, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün talimat ve himayeleriyle kurulmuş olan Derneğimizde arkadaşlarımla yıllardır bu güzel vatanının evlatlarına daha nitelikli ve çağdaş bir eğitim hakkı verilmesi

İzafî adaletin görünmeyen yüzü

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK S adece adalet-i mahzanın tatbikine imkân bulunmayan durumlarda istisnaî olarak uygulanabilecek bir ilke olan izafî adalet hayatımızın bir parçası haline gelmiş bulunduğundan, kural tersine dönmüş bulunuyor: Artık izafî adalet mümkün olduğu müddetçe adalet-i mahzanın uygulanamayacağı telâkkisi bize daha âşinâ geliyor. Belli ki, bir süre sonra bugünü arayacağımız günler de gelecek, “Adalet olsun da izafîsinden oluversin” diye yakınmaya başlayacağız. İzafî adaletin sakıncaları üzerinde çok söz söylenebilir, nitekim kulak veren olmasa bile söyleniyor da. Fakat onun görünen zararlarından başka, bir de için için işleyen bir tahribatı daha var ki, hem farkına varmamız, hem farkına varsak bile umursamamız, hem de umursayacak olsak bile tamirine teşebbüs etmemiz hiç de kolay olacağa benzemiyor.

Eğitimciler ve yöneticiler için tükenmez bir hazine

Resim
M ağlûbiyetle sonuçlanan Uhud harbinin ertesi günü, Resulullah mü’minleri yeni bir sefer için çağırdı. Ancak bu sefere sadece birgün önceki savaşa katılmış olanlar katılacaktı. Çoğu ağır şekilde yaralı olan bu insanlar, hiç tereddütsüzce Resulullah’ın arkasına düşüp yola çıktılar. Bu arada müşrikler de muzaffer bir şekilde Mekke’ye dönerken akıllarına “Biz niye Müslümanların işini bitirmeden dönüyoruz ki?” fikri düşmüş ve yarım bıraktıkları işi tamamlamak üzere Medine’ye dönmeye karar vermişlerdi. Ancak Müslümanların daha önce davranıp onların peşine düştüğü haberi gelince müşrikleri korku bastı ve çareyi dönüp kaçmakta buldular. Beşer tarihinin benzerini görmediği bu muhteşem tablo, Allah’ın ve Resulünün eğitim metodundaki harikulâdeliği ortaya çıkarıyor: Düşmanın karşılaşmaya bile cesaret edemediği muzaffer ordu, bir gün öncesinin mağlûp ordusundan başkası değildi. Önceki mağlûbiyetin sebebi itaatsizlik idi. Fakat Allah’ın Resulü (s.a.v.), Allah’tan gelen bir rahmet sebebiyle, onlara

Kadınlar ve camiler

ÜMİT ŞİMŞEK K adınlar camilere gelsin mi, gelmesin mi? Dinde cevabı açıkça belli olduğu halde yüzyıllardır hararetli tartışmaları tetikleyen konulardan biri de budur. Bu mesele, Diyanet İşleri Başkanlığının kadınları camie çağıran açıklamaları üzerine tekrar gündeme oturdu; bundan sonra da uzunca bir müddet kendisini hatırlatacağa benzer. [1] Resulullah (s.a.s.) zamanında böyle bir problemin olmadığı herkesin malûmu olan bir gerçektir. O zaman kadınların da mescide geldiğini, Resulullahın arkasında namaz kıldığını, hattâ kadınlar mescidde otururken Resulullahın yanlarından geçip onlara selâm verdiğini biliyoruz. Fakat Peygamberimizden hemen sonra, daha Sahâbe zamanında kadınlara cami yolunu kapatmaya yönelik eğilimler kendisini göstermeye başlamıştır. Meşhur vak’adır: Hadis ilminin öncülerinden Abdullah ibni Ömer (r.a.) “Kadınlar mescide gitmek için izin istediklerinde onlara mâni olmayın” mealindeki hadis-i şerifi naklettiğinde, oğlu Bilâl “Vallahi biz mâni oluruz” diyerek ona itiraz

Kadınlar ve cami konusunu bir de hadis âlimlerinden dinleyelim

Resulullah’tan (s.a.v.) on dört asır sonra “Kadınlar camilere gelsin mi, gelmesin mi?” gibi bir soruyu hâlâ tartışıyor olmamız hakkımızda hiç hayra alâmet olmamakla birlikte, zaman zaman konuyu gündeme getirerek tereddütleri giderici delillere aklıselim sahiplerinin dikkatlerini çekmek lüzumu hasıl oluyor. Bu defa da, Allah hayırlı ve sıhhatli uzun ömürler versin, ilimlerinin yanı sıra gerek takvâları, gerekse Sünnet-i Seniyyeyi savunma konusundaki hassasiyet ve gayretleri ile Müslüman halkımızın hürmet ve muhabbetlerine mazhar olmuş üç isim tarafından kaleme alınan birkaç pasajı insaf sahiplerinin mütalâalarına sunuyoruz. Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan ve Prof. Dr. Raşit Küçük , büyük hadis allâmesi İmam Nevevî ’nin Riyâzü’s-Salihîn adlı meşhur eserine yaptıkları şerhte, eserin üç ayrı yerine şu notları düşmüşler:   H z. Peygamberin sünnetinin evrensel karakteri, onun Ashâb-ı Kiram tarafından değiştirilmesine mani olmuştur. Nitekim Hz. Aişe “ Eğer kadınlar

Allah'ın Resulü ile takvâ yarışına çıkanlar

K adınların camilere, gerek ibadet için, gerek ilim öğrenmek için, gerekse Müslümanların meydana getirdiği muhteşem cemaatin bir parçası olmak için gelmeleri, Resulullah’ın (s.a.v.) sadece müsaade etmekle kalmayıp, ısrarla üzerinde durarak takip ettiği önemli bir sünneti idi. O, hiç şüphesiz, daha sonraki zamanlarda ortaya çıkan ve Peygamberinden daha ileride bir takvâyı (!) bu ümmete öğretmeye çalışan kimselerden çok farklı bir rehberdi. Kadınlar, gündüz namazlarından başka, yatsı ve sabah namazlarını da onun arkasında kılarlardı. O, mescide girerken kadınların yanından geçer ve onlara selâm verirdi. O, bekâr genç kızlardan hayızlı kadınlara kadar bütün hanımların bayram namazında bulunmasını emrederdi. Üzerine giyecek bir elbisesi olmayanların dahi arkadaşlarından ödünç bir örtü alarak Müslümanların bayramına katılmasını isterdi. Kadınlar kendilerine ayrılan yerde – arada perde olmaksızın – durur, erkeklerin tekbiriyle beraber tekbir getirir, onlarla beraber namaz kılıp dua eder, onl

Şehitlerle ilgili âyetler münafıkları ele veriyor

Resim
G eçtiğimiz haftanın Kur’an Buluşmalarında gündemin ana konuları şehitliğin fazileti ve münafıkların özellikleri idi. Âl-i İmrân sûresinin 168-171’inci âyetleri, bir taraftan şehitliği bütün mü’minleri özendirecek bir şekilde tasvir ederken, diğer taraftan da münafıkların bazı özelliklerini dikkatimize sunarak bizi onlar hakkında uyanık bulunmaya sevk ediyordu. Kur’ân, şehitlerin ölü olmadıklarını ve Rableri katında rızıklandıklarını açık ifadelerle bildiriyor, ayrıca şehitlerin “Korkmayın ve üzülmeyin” diyerek kendilerine henüz katılmamış mü’minleri müjdelediklerini de haber veriyordu. Şehitler ve şehitlik ile ilgili olarak okuduğumuz hadis-i şerifler ise, şehitlerin üstün mertebesi ve eriştikleri ayrıcalıklar ile ilgili olarak son derece özendirici tasvirler içeriyordu. Bu âyet ve hadisleri okurken, mü’minler arasındaki gönül bağlarının “kardeşlerini kendisine tercih etmek” derecesine varan bir muhabbet derecesine vardığını da müşahede ettik. Münafıkların belirgin özellikleri arasınd

2018 Türkiye'sinden iki tablo

Aynı gün yayınlanan iki haber, ülkemizin çok yakın bir zamana kadar hayalimizden bile geçmeyen bir noktaya gelmiş bulunduğunu gösteriyor. Hayır mı, şer mi, bu konuyu okuyucularımızın takdirine bırakarak, bizi bugünlere kavuşturan yöneticilerimize derin saygılarla bu iki haberi sunuyoruz.  Önce Hürriyet’teki haberi okuyalım: İ lkokuldan sonra eğitimini sürdürmeyen 16 yaşındaki K.A. ile askerden yeni gelen 23 yaşındaki İ.G.’yi aileleri evlendirmek için düğün davetiyesi bastırdı. Evlerinin önündeki düğünü gören ve kız çocuğunun yaşının küçük olduğunu bilen bir kişi 155 polis imdat hattını arayarak “Burada bir kız çocuğu yaşı küçük olmasına rağmen ailesi tarafından evlendiriliyor” diye ihbarda bulundu. Bu ihbar üzerine Adana Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü ve Yüreğir İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri harekete geçti. Düğünü basan polis kız çocuğunun kimlik kontrolünü yaparak yaşının 16 olduğunu belirleyip düğünden aldı. Damat İ.G. ise küçük yaşta çocukla evlenmekten, damadın babası Ekr

"Özel okulları kapatacağım"

Resim
  Bir sade vatandaşımız, ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu durumlar karşısında çözümler üreterek bunları “iktidar vaadleri” olarak bir yerlere not ediyor. Kimseye “Şöyle şöyle yapın” demiyor; dese de kimsenin kulak asmayacağını herkes gibi o da biliyor. Sadece, “Üzerimde vebal kalmasın” kabilinden, “Ben iktidara gelince şunu şunu yapacağım” diyerek insanlığa karşı bir vaadde bulunmuş oluyor. Bize de bu vaadleri duyurmak kalıyor. Sade vatandaşımız diyor ki: H arikulâde bir eğitim seferberliği ülkeyi kasıp kavuruyor. Mahalle başına düşen özel okul sayısı ile kişi başına düşen servis arabası sayısı göğsümüzü kabartacak seviyede. Ancak bu bereketin bütçelere ve trafiğe getirdiği yükten başka sıkıntılar doğuracağını da şimdiden hesaba katmamız gerekiyor. İsterseniz, önce “Özel okullar ne yapar?” sorusunun cevabını bulalım; gördükleri hizmete göre onlar hakkında elbette bir iyilik düşünürüz. Bu soruyu mesture popçu yetiştirmesiyle ünlenen bir özel okulumuzun internet sitesine sorduğumuzda