Kayıtlar

Nisan, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Fazilet medeniyetinde ihtilâflar böyle çözülüyor

Resim
E şler arasındaki anlaşmazlıklarla ilgili olarak Kur’ân-ı Kerimin bize gösterdiği çözüm yolları, 229. Kur’an Buluşmasının üç ana konusundan birincisiydi. Nisâ sûresinin 35. âyeti bu konuda bizi ihtilâfları giderme ve eşlerin arasını düzeltme hedefine sevk ederken, daha sonraki âyetler de, bir yandan bizi en yakınımızdan başlayıp en uzağa kadar uzanacak şekilde sürekli olarak iyilik yaymaya sevk ederken, bir yandan da cimrilik ve bencillik gibi toplum hayatını ifsad eden tehlikelere karşı da uyarıyordu. Eşler arasındaki ihtilâflar için Kur’ân’ın bize gösterdiği çözüm, bu konuyu her iki eşin de yakınlarından birer hakeme yönlendirmek şeklindeydi. Böylelikle, aile yakınlarından olan bu hakemler, aile sırlarının mahkemelerde veya başka şekillerde ortaya dökülmesini önleyebilecekleri gibi, tarafları yakından tanımaları sebebiyle duruma daha iyi vakıf olmak ve ıslah için çalışmak gibi bir üstünlükleri de vardı. Kur’ân-ı Kerim, bu arada, ıslah niyetiyle probleme yaklaşan hakemlere de Allah ta

Erkekler kavvâm, kadınlar saliha ve itaatkâr

Resim
K ur’an Buluşmalarının 228. bölümünde gündemimizin başlıca madde, Nisâ sûresinin aile hayatıyla ilgili önemli hükümler içeren 34. âyeti idi. Bu âyet-i kerimede Allah Teâlâ, fıtrî sebeplerden ötürü aile reisliği mes’uliyetini erkeklere veriyor ve onları, kadınları geçindirmek ve koruyup kollamakla yükümlü tutuyordu. UTESAV organizasyonuyla MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşen Kur’an Buluşmasında, konuyu âyet ve hadisler ile tefsirlerin ışığında ele aldık ve özetle şu tesbitleri yaptık: Erkekler kendilerine has biyolojik ve psikolojik özellikleriyle, kadınlar da kendilerine has biyolojik ve psikolojik özellikleriyle, muayyen alanlarda yekdiğerine üstün kılınmışlardır. Ailenin bakım ve sorumluluğunu üstlenecek olan taraf, kendisine verilen özellikler sebebiyle, erkek tarafıdır. Aileyi geçindirmek, koruyup kollamak, idare etmek, kadınlar ve sair aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak gibi görevler, aile reisi (kavvâm) olarak erkeğin omuzlarındadır. Miras dağıtımında er

Ümmetimiz ve cemaatlerimiz: bir ittifak ve muhabbet tablosu

ÜMİT ŞİMŞEK Ü lkemizin önde gelen cemaatleri arasında bir müddettir devam eden meşveret ve müzakereler, tarihî bir dönüm noktası teşkil edecek bir ortak teşebbüsle, geçtiğimiz günlerde ilk somut meyvesini verdi. İslâm ümmetinin ortak değerlerinden çağdaş İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî, İİKV ve Şekercihan tarafından organize edilen ve Altınoluk, İsmailağa ve Menzil cemaatleri ileri gelenlerinin de iştirak ederek Üstad’ı anlattığı muhteşem bir törenle yad edildi. Törende ittihad-ı İslâm ve şûrâ konuşuldu, ümmete yol gösteren büyüklerimiz anlatıldı, binlerce gönül arasında muhabbet alınıp muhabbet verildi. Gayb âlemlerinden çekilen resimler, hiç şüphesiz, bu cemaatlerin temelini atan büyüklerimizin hep birlikte, iftiharla ve sayısız hamd ü senâlarla seyredecekleri muhteşem manzaralarla doluydu. Bu muhteşem toplantı bir ilk idi, ama arkadan gelecek daha büyük nice müjdelerin kokusunu taşıyordu. İnşaallah bu bahtiyar topluluk yarın bir başka büyüğümüzü, öbür gün daha başka bir büyüğümüz

Haset illetine Kur'an eczanesinden devâlar

Resim
“B irbirinize Allah’ın fazladan verdiği nimetlere göz dikmeyin” buyuruluyor Nisâ sûresinin 32. âyetinde. Bunun arkasından, gerek erkeklere, gerekse kadınlara, çalışmalarının karşılığında birer nasip verileceği bildiriliyor. Başkalarına nasip olan zenginliklerden kendisinin de bir nasibi olmasını isteyenlere ise kesin adres gösteriliyor: “Siz isteyeceğinizi Allah’ın fazlından isteyin.” Böylelikle, toplum hayatını kemiren en zehirli hastalıklardan biri olan kıskançlığı, Kur’ân-ı Kerim, kaynağında kurutuyor ve insanları başkalarının ellerindekiyle tasalanmayı bırakıp ciddî şekilde çalışmaya sevk ediyor. Geçtiğimiz hafta UTESAV organizasyonuyla ve Karadeniz Vakfının ev sahipliğinde gerçekleşen 227. Kur’an Buluşmasında konumuz Nisâ sûresinin 32. âyeti idi. Bu âyet-i kerime vesilesiyle “fazl” kavramını ve bu kavramın insan ve toplum hayatındaki yansımalarını ele aldık. Kıskançlık kavramı üzerinde dururken Peygamber Efendimizin (s.a.v.) her biri altın öğütler içeren hadis-i şeriflerinden bazı

Siyasetle imtihanımız: 2

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK R isale-i Nur talebeleri arasında önce seçim zamanları ortaya çıkan, sonra da gelenek halini alan bir uyglama, bu hareketin siyaset-üstü kimliği etrafında tereddüt ve tartışmalara yol açagelmiştir. Bu tereddüt ve tartışmalar, bugün de sürüp gitmektedir. Tartışmalar sadece Risale-i Nur hareketine dışarıdan bakanlar arasında değil, Risale cemaatlerinin kendi içlerinde de öteden beri sürüp gitmekte, Bediüzzaman’ın bir seçimde oy kullanmış ve tercih ettiği tarafı açıkça bildirmiş olması ile Risale-i Nur’un hiçbir tarafgirliğe âlet edilemeyeceğini açıkça bildiren beyanları arasında gelgitler yaşanmaktadır. Bu tartışmaları bütünüyle gidermek mümkün olmasa bile, en azından, Bediüzzaman’ın konuyla ilgili söz, yazı ve davranışlarını beraberce inceleyebilir ve bunları delil teşkil etme değeri açısından karşılaştırabiliriz. Bu ise, konuya açıklık getirmesi ve en azından haklı tarafın belirlenmesi açısından net bir sonuç ortaya çıkaracaktır. ***

Bozulma da, düzelme de ticaretle başlar

Resim
T icaretle uğraşan Kayle adında bir kadın, birgün Resulullah’a (s.a.v.) şöyle bir soru sormuştu: “Ya Resulallah, ben mal alıp satan bir kadınım. Birşeyi satın almak istediğimde, vereceğim fiattan daha aşağısını teklif ediyorum, sonra da o fiata varıncaya kadar yükseltiyorum. Birşey satmak istediğim zaman da düşündüğüm fiyattan daha fazlasını söylüyorum, sonra o fiyata gelinceye kadar düşürüyorum.” Resulullah “Öyle yapma, yâ Kayle,” buyurdu. “Birşey satın almak istediğinde, sen vermek istediğin fiyatı söyle, ister o şey sana verilsin, ister verilmesin. Birşey satmak istediğin zaman ise, satsan da satamasan da düşündüğün fiyatı söyle.” (İbni Mâce, Ticârât: 29). Resulullah’ın bu emri, İslâm toplumunda mü’minlerin birbirlerine karşı güvenini sarsacak en küçük bir davranışa bile meydan vermeyen bir hassasiyeti yansıtıyordu. Ve İslâmın bütün hükümleri, mü’minlerin bir vücut halinde, birbirlerine karşı saygı ve sevgi içinde yaşayan bir toplum kıvamını almasını öngörüyordu. Onun için, bir topl

Siyasetle imtihanımız: 1

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK B ugüne kadar düzinelercesini sağ salim atlattığımız bir mahallî seçim, bu defa basiretten yoksun, ihtirastan zengin politika ve kampanyalar sayesinde bir “beka meselesi” halini aldı ve aynı memleketin insanlarını birbirine karşı diş biler hale getirdi. Bu duruma kim bizi nasıl getirdi, biz nasıl geldik, buradan nasıl çıkarız? Bunlar, uzun uzadıya üzerinde durulacak sorular; ancak bu konuda bir muhasebeye girişilecekse, önce işe kendimizden başlamak doğru olacağından, büyük soruların cevabını yakın bir geleceğe tehir ederek, konuya dinî cemaatler kapısından girelim diyoruz. Bu, aynı zamanda manzaranın en net göründüğü bir alandır; çünkü belediye seçimlerinin bir kısmında sonuçlar henüz tartışma aşamasında olsa da, cemaatlerimiz bu seçimden hiç tartışma kabul etmeyecek bir açıklıkla mağlûp olarak çıkmışlardır. Bu hezimet, cemaatlerimizin tuttuğu tarafın kazanıp kazanmamasıyla ilgili bir durum değildir, taraf tutmuş olmalarıyla ilgilidir.

Hürriyet ve medeniyeti Kur'an'dan böyle öğrendik

Resim
K ur’an Buluşmalarının 225. bölümünde, evlilikle ilgili ahkâm âyetlerine kaldığımız yerden devam ederken, mü’minlerin ruhlarına İslâm medeniyetinin en önemli esaslarının nasıl yerleştirildiğini bir kere daha görmüş olduk. Sûrenin 25. ve devamındaki âyetlerde, cariyelerle evlenmeye dair hükümler açıklanırken, aynı zamanda, İslâmın temel ilkeleri de, insanların artık bir hayat tarzı olarak, âdetâ nefes alıp verircesine bir doğallık içinde benimseyeceği altın öğütler halinde ders veriliyordu. Bu arada, hürriyetin de bugün anlaşılan mânâda sınırsız bir serbestlik değil, nefsin esaretinden kurtularak insana yaraşır bir hürriyet anlamına geldiğini görmüş olduk. Konuyla ilgili ayrıntılarına Buluşmanın video kaydında erişebileceğiniz bu öğütlerin birkaç tanesi şöyle idi: Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da birbirinizi tanıyasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, en ziyade takvâ  sahibi olanınızdır. Allah ise herşeyi bil

Mirac mucizesi ve Üç Mescid hadisi'ne yönelik tenkitler

PROF. DR. İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN Giriş Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen bir söyleşide [1] bana yöneltilen sorular arasında ikisi vardı ki ilk bakışta biribiriyle ilgisiz gibi görünüyordu. Fakat yakından bakıldığında bu iki soruda mevzu-ı bahs olan iki olayda -bilinçli veya bilinçsiz- ortak bir amacın bulunduğu ya da gizlendiği anlaşılıyordu. Bu sebeple meseleyi “ bir amaç – iki iddia ” diye başlıklandırmak mümkündü. Bu ortak amacı ortaya çıkarmak için önce sorulara ayrı ayrı cevap vermek sonra ortak noktayı açıklamak uygun olacaktır. İlk soru : Mi’rac ile ilgili hadisleri doğru anlamak konusunda neler söylemek istersiniz? İsra ve Mi’rac ile ilgili hadis-i şerifler hakkında içerik açısından söz söyleyebilmek için önce İsra ve Mi’rac olayı bir mucize midir, değil midir ? Buna karar vermek gerekir. Son zamanlara kadar kimsenin “İsra ve mirac mucize değildir” görüşünde olduğu kaydedilmemiştir. Şimdilerde bir-iki çatlak ses çıkmaktadır. İsra ve Mi’rac olayı, mucizedeki olağanüstülük özü an