SON EKLENENLER
latest

26 Aralık 2022 Pazartesi

Yaşar Hocadan bir başucu kitabı daha


  

M. Yaşar Kandemir Hoca hadis alanındaki eserlerine bir yenisi daha kattı ve hayatın bütün alanlarında mü’minlere yol gösteren 111 kudsî hadisi bir eserinde topladı.

Tahlil Yayınları arasında 111 Kudsî Hadis başlığı ile yayınlanan eserde, Allah tarafından bildirilen ve Peygamberimizin kendi ifadesiyle bize naklettiği kudsî hadislerden 111 tanesi, âyet ve hadisler ışığında yapılan geniş açıklamalarla birlikte yer alıyor.

Bu arada, eserin girişinde kudsî hadisler hakkında bilgi içeren on beş sayfalık bir bölüm yer alıyor.

Her biri ayrı bir bölüm halinde yer alan kudsî hadislerin sade ve net bir üslûpla yapılan açıklamaları da yüzlerce âyet ve hadis içeriyor ve kitaba ayrı bir zenginlik kazandırıyor.

Arka kapak yazısı ise kitabı şöyle tanıtıyor:

Kudsî hadisler kudsî âlemin sırlarını taşır. Gayb âleminin parıltılarıyla ruhumuzu aydınlatır. Bu hadislerde İlâhî bir heybet vardır. Çünkü Allah Tealâ kudsî hadisleri Fahr-i Âlem Efendimizin gönlüne rüyada mânâ olarak bildirmiş veya kalbine ilham etmiştir. O da bu mânâyı ‘Allah Teâlâ şöyle buyurdu’ gibi ifadelerle dile getirmiştir. Elinizdeki eser bu tür hadislerden 111 tanesini bir araya getiren ve açıklamalarının da yer aldığı bir seçki mahiyetindedir.

558 sayfalık eserde yer alan ve her biri bir kudsî hadise ayrılmış olan bölümlerden bazılarının başlıkları şöyle:

Her İş Allah İçin Yapılmalı / Verene Yenisini Verir / Allah Teâlâ’nın Dünya Semâsına İnmesi/ Hz. Eyyub’un Üzerine Yağan Altın Çekirgeler / Peygamber Efendimizin Ümmetine Şefkati /Allah’ın Ümmet-i Muhammed'e Lütfu / Meleklerin Konuştuğu Konular / Allah’ın Kendi Düşmanı Saydığı Üç Kimse / Allah Bir Kulu Sevince / Allah’a Kavuşmanın Güzelliği / Mü’minin Gizlice Hesaba Çekilmesi / Âhir Zaman Sahtekârları / “Bir İsteğiniz Var mı Kullarım?”


M. Yaşar Kandemir Hocanın 111 Kudsî Hadis adlı eserini şu adresten temin edebilirsiniz:

https://www.kitapyurdu.com/kitap/111-kudsi-hadis/631912.html&filter_name=111+kudsi+hadis


Kur'an bize peygamberleri böyle tanıtıyor


  

En'am sûresinin 84-88. âyetlerini okuduğumuz 374. Kur'an Buluşmasının özeti ve video kaydı

   

Haftalardır okumakta olduğumuz İbrahim aleyhisselâm ile ilgili âyetlerden sonra, son Kur’an Buluşmasında diğer peygamberlerden de övgü ile söz eden âyetler gündemimizde idi.

24 Aralık Cumartesi sabahı gerçekleşen 374. Kur’an Buluşmasında En’am sûresinin şu mealdeki 84-88. âyetlerini okuduk:

Ona [İbrahim’e] İshak ile Yakub’u ihsan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce Biz Nuh’a ve onun neslinden Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a da hidayet vermiştik. Muhsinleri Biz işte böyle ödüllendiririz.

Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas’a da hidayet verdik. Onların hepsi salihlerdendi.

İsmail, Elyesa’, Yunus ve Lût’a da hidayet verdik. Onların hepsini diğer insanlara üstün kıldık.

Onların atalarından, nesillerinden ve kardeşlerinden de bir kısmını seçtik ve dosdoğru bir yola ilettik.

Bu Allah’ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini ona eriştirir. Eğer onlar Allah’a ortak koşmuş olsaydı, bütün yaptıkları boşa çıkardı.

Bu âyetlerde bahsi geçen peygamberlerle ilgili olarak daha başka âyetler ışığında yaptığımız değerlendirmelerde özetle şu tesbitlere ulaştık:

·         Kur’ân-ı Kerim peygamberleri sayarken, aynı zamanda birer ikişer onların ayırt edici özelliklerini de zikrediyor. Böylelikle, onların bütün insanlık için örnek teşkil edecek vasıflarını ve bu vasıfların insana kazandırdıklarını bize hedef olarak gösteriyor.

·         Peygamberlerin atalarından, nesillerinden, kardeşlerinden biri olmanın hiçbir ayrıcalığı yoktur. Herkes yaptıklarından sorumludur.

·         Seçimi yapan Allah Teâlâdır. O kimin neye lâyık olduğunu bilir, ona göre herkese lâyık olduğu şeyi verir ve kimsenin kazancından en küçük bir şey zayi etmez.

·         Bütün peygamberler insanları tevhide, hiçbir şeyi ortak koşmaksızın sadece Allah’a kulluk etmeye çağırmışlardır. Bu, hepsinin de hak dine (İslâma) çağırdığı anlamına gelir.

·         Peygamberler ümmetlerine doğru yolu gösterirler ve bu yolda muvaffak olmanın yollarını öğretirler. Hizmetleri karşılığında da hiçbir ücret istemezler.

·         Allah, peygamber göndererek görev ve sorumluluklarını açıkça bildirmedikçe hiç kimseyi sorumlu tutmaz.

UTESAV organizasyonuyla gerçekleşen 374. Kur’an Buluşmasının tam video kaydını buradan izleyebilirsiniz:


UTESAV’ın Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah namazını takiben 7:10-7:40 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:40-8:40 arasında sunum ve 8:40-9:10 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.

20 Aralık 2022 Salı

İmanlarına zulüm bulaştırmayanlara müjde

  
En'âm sûresinin 82-83. âyetlerini okuduğumuz 373. Kur'an Buluşmasının özeti ve video kaydı

  

Kıyamet gününde kimlerin güvende olacağını bildiren En’am sûresinin 82-83. âyetleri, geçtiğimiz haftanın Kur’an Buluşmasında gündemimiz oldu.

UTESAV tarafından düzenlenen Buluşmaların 373. bölümünde okuduğumuz âyetlerin meâli şöyle idi:

İman eden ve imanlarına zulüm bulaştırmamış olanlar — korkudan emin olmak işte onların hakkıdır; doğru yola eriştirilmiş olanlar da onlardır.

İşte bu, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz hüccetimizdir. Biz dilediğimizin mertebesini yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin her işi hikmetle yapan, herşeyi hakkıyla bilendir.

Konuyla ilgili âyet ve hadislerin ışığında yaptığımız değerlendirmelerde özetle şu noktaları tesbit ettik:

·         Bu âyette kastedilen zulm’ün “şirk” mânâsındaki zulüm olduğuna işaret ediyor.

·         Her zamanın ve zeminin imanları yıpratıcı tesirleri vardır. Bunların tesirinden kurtulmanın ve yıpranmaları onarmanın başta gelen şartı ve garantisi, Kur’an ve Sünnet ile ilişkimizi hiçbir zaman gevşetmemektir.

·         Bu âyetteki “emniyet/güven” ile kastedilen anlamın âhiret hayatına ait olduğu anlaşılıyor: Allah’ın azabından hiçbir endişe duymayacak şekilde güvende olmak/emin olmak.

·         İman edenlerin dünya hayatındaki özellikleri ise, “Allah’ın azabından korkmak” şeklinde tarif edilmiştir.

·         Ancak bu korku insanı yeis içine atan bir korku değildir; Allah’ın rahmetini ummak ve hiçbir zaman ondan ümit kesmemek şeklinde bir başka mü’min özelliği ile dengelenmiştir.

·         Özet olarak şu söylenebilir: Bu dünyada Allah’tan korkan ve bu korkunun gereğince davranan kimseler âhirette korkudan emin olurlar; bu dünyada böyle bir endişe taşımayanlar ise âhirette gerçek korku ile tanışırlar.

·         Kıssanın başından bu yana İbrahim aleyhisselâm tarafından kavmine karşı öne sürülen delillerin hepsi Allah tarafından ihsan edilmiştir. Bir başka deyişle, Hz. İbrahim’in ağzından çıkan ve gerek bu âyetlerde, gerekse Kur’ân’ın daha başka yerlerinde ondan nakledilen sözlerinde Allah Teâlânın rızası vardır. Yıldız, ay ve güneş üzerinden İbrahim aleyhisselâmın yürüttüğü muhakemenin durumu da böyledir.

·         Kur’ân’ın bize hedef olarak gösterdiği gibi İbrahim aleyhisselâmı örnek olarak alan ve onun yolunu tutan kimseler, niyetlerinin ve gösterdikleri çabanın derecesine göre, bu yolda Allah’ın ihsanına mazhar olacaklardır. Zira Allah kulunu her an ve her halinde gözetmektedir. Onun için, kulunun hiçbir emeğini ihmal etmez, onun her halini gözetir ve durumuna göre ona ihsanlarda bulunur.

·         Bu teşvik ve uyarılar, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Rabbinizin katından geliyor; Onun gösterdiği yoldan daha doğru ve daha yararlı bir yol bulamazsınız.

·         Alîm ve Hakîm bir Rabbin kulları olarak size yakışan şey, Onun ilim ve hikmetine güzel bir ayna halini almak, din ve dünyanızda ilim ve hikmet peşinde olmaktır.

·         Bu hususta size yol gösterecek güzel bir nümuneyi İbrahim aleyhisselâmda bulacaksınız.

En’âm sûresinin 82-83. âyetlerini okuduğumuz 373. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:


Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah namazını takiben 7:10-7:40 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:40-8:40 arasında sunum ve 8:40-9:10 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.

12 Aralık 2022 Pazartesi

Hz. İbrahim'den bütün mü'minlere bir cesaret dersi




  

En'am suresinin 80-81. âyetlerini okuduğumuz 372. Kur'an Buluşmasının özeti ve video kaydı

   

Kur’ân-ı Kerimin mü’minlere örnek alınacak kişi olarak gösterdiği Hz. İbrahim’in kavmiyle olan tartışması ve onlara verdiği cesaret dersi, 372. Kur’an Buluşmasının gündeminde idi.

10 Aralık Cumartesi sabahı UTESAV organizasyonuyla MÜSİAD’ın genel merkezinde gerçekleşen Buluşmada, En’âm sûresinin şu mealdeki 80-81. âyetlerini okuduk:

Kavmi onunla tartıştı. O ise dedi ki: Siz benimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Halbuki O beni doğru yola iletmiştir. Ben sizin Ona ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Rabbim dilemedikçe kimse birşey yapamaz. Rabbimin ilmi herşeyi kuşatmıştır. Hiç ibret almaz mısınız?

Haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği şeyleri siz Ona ortak koşmaktan korkmazken, ben mi sizin ortak koştuğunuz şeylerden korkacakmışım? Korkudan emin olmaya bu iki taraftan hangisi lâyıktır? Biliyorsanız söyleyin.

Kur’an ve konuyla ilgili hadislerin ışığında yaptığımız değerlendirmede başlıca şu tesbitlere ulaştık:

·         Diğer peygamberlerin kavimleri gibi, İbrahim aleyhisselâmın kavmi de Allah’ın varlığını inkâr eden bir kavim değildi. Onlar Allah’ın varlığını kabul etmekle beraber ona ortak koşan kimselerdi. Bu âyetin devamındaki ifadelerden anlaşıldığına göre, Allah’a ortak koştukları şeylerle İbrahim aleyhisselâmı korkutmaya çalışmış olmalılar.

·         İmanın önemli bir esası da, kâinatta var olan her şey gibi hayır ve şerrin de Allah’ın takdiri ve yaratmasıyla var olduğuna kesin olarak inanmaktır.

·         Hayır ve şer bütünüyle Allah’ın yaratmasıyla var olduğu için, Allah’ın izni olmaksızın hiçbir iyilik veya kötülüğün kula isabet etmesi mümkün değildir.

·         Takvâ sahiplerinin önemli özelliği, birçok âyet-i kerimede, Allah’tan korkuları olarak sayılmıştır. Ondan hiçbir şey saklanmaz; Onun azabı da başkasının azabına benzemez; hele şirk sebebiyle hak edilmiş bir azap olursa hiçbir zaman son bulmaz.

·         Allah’tan başka bu dünya hayatında zahirî güç sahibi olanlardan gelecek tehlikeler ise gelip geçicidir ve en fazla bu fani hayata mal olur. Ayrıca o da başa gelecekse yine Allah’ın izniyle gelir. Varlık âleminde Allah’a rağmen cereyan edebilecek hiçbir şey yoktur.

·         İnsana hayatını korumak için verilmiş olan korku duygusu, aklın hakimiyeti altında kullanılmazsa, küçük bir tehlikeden kaçarken insanı çok daha büyük tehlikeye atacak hal alabilir. Peygamber kıssalarının en önemli mesajlarından biri de budur. Bu kıssalarda peygamberlerin devirlerinde hakim olan zihniyetle çatıştıkları, tehdit edildikleri, eziyete uğradıkları, sabır ve sebatla yollarına devam ettikleri anlatılır ve sonunda kimlerin kurtuluşa erip kimlerin hüsrana düştükleri açıkça ortaya konur. Bu kıssalar akıl, hikmet ve hidayet kıssaları olduğu gibi,  aynı zamanda şecaat, kahramanlık, cesaret kıssalarıdır.  Çünkü onların hepsi şiddetli muhalefetle karşılaşmış, hepsi tehditlere muhatap olmuş, hepsi de zor şartlar altında Allah’ın kendilerine tevdi ettiği tebliğ ve irşad görevini, hem de hiçbir aşırılığa kaçmaksızın yerine getirmiştir.

·         Aslında İbrahim aleyhisselâm korkusuz bir beşer değildi. Allah bütün insanlara verdiği korku hissinden ona da bir nasip vermişti. O, sadece, kimden korkulması gerektiğini biliyordu. Kur’ân, onun çok iyi bildiği şeyi bize de öğretiyor.

İbrahim aleyhisselâmın mü’minlere her türlü şart altında cesaret aşılayan dersini ihtiva eden 372. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını bu bağlantıdan izleyebilirsiniz:


Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah namazını takiben 7:00-7:30 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:40-8:40 arasında sunum ve 8:40-9:10 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.

4 Aralık 2022 Pazar

Annem

     

MUSTAFA ÇALIŞAN

Avcılar Devlet Hastanesinin eksi ikinci katındaki morgun buz gibi soğuk ve bir o kadar ürkütücü katına indiğimiz zaman 65 yıllık hayat serencanım aklımdan ve gözümün önünden geldi ve geçti.

Görevli zat 5 no.lu bölüme geldi. Bir tabut büyüklüğündeki kutuyu çekti. Bembeyaz kefenlerin içinde 90 yılık bir emaneti yavaş yavaş bize doğru getirdi.

“İşte,” dedi. “Anne burada.”

Bir an bayılacak gibi oldum. İrkildim, ürperdim, titredim. Hüzünlendim. Ağlamamak için kendimi çok zor zapt ettim. Karmakarışık duygular içindeydim. Med-cezirlerle gelgitlerle dolup dolup boşaldım. Tabut, ben, annem ve kardeşlerim…

9 ay beni karnında taşıyan; 5 yıl sırtında taşıyan, 15 yıl yanında taşıyan, ve 60 yıldır gönlünde taşıyan, kalbinin tamamını bana vermiş vücuduyla, kanıyla, canıyla her şeyi ile benim bir parçam olmuş annem küçücük bir tabutta 90 yılın yükünü, meşakkatini, külfetini, elemini, ağırlığını, çilesini, sıkıntısını, derdini, tasasını, varını, yoğunu, dünyalık adına her bir şeyi geride bırakmış olmanın rahat ve huzur içinde nur saçan yüzü ile, huzur dolu mütebessim çehresi ile, gülümseyerek kapanmış gözleriyle dünyanın beş para etmezliğini ilan edercesine ve fakat Rabbine kavuşmuş olmanın hazzı ve mutluluğu ile adeta melekler gibi bir başka âleminde olduğunu hissettiriyor ve bize “İnna lillâhi ve inna ileyhi raciun” kutlu fermanını ilan ediyordu:

“Ondan geldik, Ona gidiyoruz.”

Annem o küçücük tabutunda öyle mutlu ve huzurluydu ki, adeta fani dünyadan baki âleme geçmenin rahatlığını yaşıyordu. O baki âlemde onu bekleyen o kadar çok ahbabı ve sevdikleri var ki saymakla bitmez: en başta sevgililer sevgilisi Peygamber Efendimiz, bütün peygamberler, sahabe efendilerimiz, evliyalar, enbiyalar, asfiyalar hepsi ahiret yurdunda…

Annemin babası, annesi, kardeşleri, onlarca akrabası, akranı, sevdiği dostları ve eşi de berzah âleminde onu bekliyorlar. Kitaplarını okuduğu, bana da tavsiye ettiği ve benim de üstadım olan Bediüzzaman da orada onu karşılayanlar arasında olmalı. Yüzde doksanın çoğunluğu ahirete göçmüş, geride kalanlar da sırasını bekliyor. Böyle bir yolculuk istenmez mi?

Cennet annelerin ayakları altındadır mesajı, bize Cennet yolunun anneyi sevmekten geçtiğini müjdeler. Anne evi, anne eli, anne sıcaklığı, anne sevgisi, anne merhameti ve anne şefkati dünyada karşılığı olmayan emsalsiz bir hazinedir.

Annelerdeki şefkat öylesine zirvededir ki, aciz bir tavuğu, yavrusuna yapılan bir kötülük karşısında köpeğe ya da aslana saldırtacak kadar yüksektir. Hani deriz ya; yemedi yedirdi, giymedi giydirdi, aç durdu evladını doyurdu… Bütün bunlar her türlü anneler için geçerlidir. Yani insan olan annelerde olduğu gibi, hayvan neslinden gelen anneler de aynı duygularla donatılmıştır. Vahşi hayvanların kendi yavrularına gösterdikleri şefkat örnekleri televizyonların belgesel kanallarında en çok izlenen bölümlerdir.

Benim annem de bir şefkat kahramanı idi. Bir merhamet abidesiydi. Bir sevgi sembolü idi. Hayatını gözünü kırpmadan beş evladı için feda edecek yürekte bir insandı.

Ta mini mini çocukluğumuzdan itibaren bizim manevi ve maddi ve insanî eğitimimize o rehber oldu, yol ve yön gösterdi. İlk elifbayı, ilk namaz surelerini, ilk Kuran-ı Kerim okumayı, iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı, güzeli çirkini, helali haramı bize o öğretti. Yani benim ilk muallimim, ilk öğretmenim, ilk hocam annem oldu.

Annem, ilkokula başlayıp lise bitinceye kadar benimle beraber gece yarılarına kadar ders çalışırdı. Benim derslerimi bilmese bile yanımda oturur, bana eşlik eder, manevi güç verirdi. Yani varlığını her daim hissettirirdi. Hastalandığımda her daim benimle beraber hastalanır, sevinçli halimde sevinirdi. O benim annemdi, kaç yaşında olursak olalım, O anne bizler çocuk olduk. 60 yaşında da olsam bana “Aman evladım, terli terli su içme. Sırtını sağlam giyin. Hasta olma…” demeyi ihmal etmezdi. Ve beni benden çok daha fazla seven, koruyan ve düşünen annem idi..

“Ana başa tac imiş… Her derde ilâç imiş… Bir evlât pir olsa da, anaya muhtaç imiş” diye boşuna söylenmemiş.

Allah'ın rahmet ve merhametinin dünyadaki tecellisi anne olsa gerektir.

Her anne mübarektir, mukaddestir. Annenin iyisi kötüsü olmaz. En kötüsü annesiz kalmaktır!

Hz. İbrahim yıldıza niçin "Rabbim" dedi?


   
En'am sûresinin Hz. İbrahim ile ilgili 76-79. âyetlerini okuduğumuz 371. Kur'an Buluşmasının özeti ve video kaydı
  

Kur’ân’ın bize “nümune-i imtisal” olarak gösterdiği Hz. İbrahim, Kur’ân-ı Kerimde yer alan kıssalarından birinde kavmine karşı önce yıldız, sonra ay, sonra da güneş için “İşte rabbim” demişti.

UTESAV tarafından organize edilen Kur’an Buluşmalarının 371. bölümünde, En’am sûresinin bu kıssa ile ilgili şu âyetlerini okuduk:

Gece bastırınca, İbrahim bir yıldız gördü, “İşte rabbim” dedi. Batınca da, “Ben batıp gidenleri sevmem” dedi.

Ayı doğarken gördüğünde “İşte rabbim” dedi. O da batınca “Eğer Rabbim bana yol göstermeseydi, muhakkak ben sapıtmışlar güruhundan olurdum” dedi.

Güneşi doğarken gördüğünde “İşte rabbim; en büyük bu” dedi. O da batınca “Ey kavmim,” dedi. “Ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.

Ben, bütün bâtıl inanışlardan uzak bir şekilde, gökleri ve yeri yoktan yaratana yüzümü çevirdim. Ben müşriklerden değilim.

Bu âyetlerin ışığında yaptığımız müzakereler, özetle şu noktalarda toplandı:

·         İbrahim aleyhisselâmın bu âyetlerde nakledilen “İşte rabbim” şeklindeki sözleri gerçekten kendi inancını ifade edecek şekilde söylemediği açıktır.  

·         İsmet sıfatı bütün peygamberler için söz konusu iken, İbrahim aleyhisselâmın kavmiyle tevhid mücadelesine genç yaşlarda başladığı, âyetlerden anlaşılmaktadır.

·         Burada şu mânâlardan biri kastedilmiş olabilir: “Siz yıldızlara taptığınıza göre, bunlar arasından olsa olsa şu en parlak olanı rab olabilir.” “Bunlar sizin ilâhlarınız ise, ben de aralarından şu en parlak olanını seçiyorum.”

·        Bu suretle, İbrahim aleyhisselâm, kavmi ile arasında bir tartışma zemini vücuda getirmiş ve “Bakalım, bu işin sonu nereye varacak?” şeklinde bir süreci başlatmış olmaktadır.

·         İbrahim aleyhisselâmın gösterdiği yıldız, gecenin karanlığı içinde parıl parıl parlayan bir yıldızdı. Doğmakla karanlığa galip gelmiş oldu. Fakat yıldız herkesin gözü önünde doğduğu gibi, herkesin gözü önünde de karanlıklara karıştı. Ortaya çıkışı da, yok oluşu da herkesin gözleri önünde gerçekleşti. Eğer o ilâh ise, daha önce niçin yoktu, sonra niçin yok oldu? Bu suretle, “Varlığının başlangıcı ve sonu olanlar ilâh olamazlar” gerçeğini İbrahim aleyhisselâm kavmine bu şekilde fiilî olarak ders vermiş oldu.

·         Burada, aynı zamanda, insanın beka arzusuna da bir hitap vardır: Kendilerini yok olup gitmekten kurtaramayanlar mı size beka verecek?

·         “Batıp gidenleri sevmem” sözünde, imanın aynı zamanda bir muhabbet meselesi olduğuna da işaret vardır. Bu, aynı zamanda, “Ben muhabbetimi ancak bâki kalan, bâki kalmak için hiçbir şeye muhtaç olmayan ve kendisi bâki olduğu gibi dilediğine de beka verebilecek olana yöneltirim” anlamını da ifade etmektedir.

·         İbrahim aleyhisselâm bu hükmünü sözlerinin en başında vermemekle, muhataplarına vicdanlarıyla baş başa kalma ve hayatî önem taşıyan bu kadar büyük bir meselede salim bir muhakeme yürütme fırsatı tanımış oluyor. Kur’ân-ı Kerimin birçok âyetinde bu usulün takip edildiği görülmektedir.

Müzakerelerimizin sonunda, İmam Matüridî’nin bu âyetlerden çıkardığı 10 ayrı sonucu da mütalâa ettik.

En’âm sûresinin 76-79. âyetlerini okuduğumuz 371. Kur’an Buluşmasının video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

  

Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah namazını takiben 7:00-7:30 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:40-8:40 arasında sunum ve 8:30-9:00 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.

28 Kasım 2022 Pazartesi

Göklerin ve yerin melekutunu İbrahim aleyhisselam gibi okumak


  
En'am sûresinin 75. âyetini okuduğumuz 370. Kur'an Buluşmasının özeti ve video kaydı
   

UTESAV’ın Kur’an Buluşmalarında geçtiğimiz haftanın konusu yine İbrahim aleyhisselâm idi. Bu defa okuduğumuz En’âm sûresinin şu mealdeki 75. âyeti, bizi “melekût” ve “yakîn” kavramlarıyla tanıştırıyor ve İbrahim aleyhisselâm gibi kesin bir imana sahip olmanın yolunu gösteriyordu:

Kesin bir imana erişmesi için, İbrahim’e Biz böylece göklerin ve yerin melekûtunu  gösterdik.

Allah’ın bütün kâinatı kuşatan mutlak egemenliğini ifade eden “melekût” kavramı üzerinde durarak Kur’ân’ın bu kavramı hangi anlamda kullandığını gördükten sonra, böyle bir imanı elde etmenin yolu ve İbrahim aleyhisselâmın bizim için örnek alınacak bir nümune teşkil edişi üzerinde durduk ve anahatlarıyla şu tesbitleri yaptık:

·

         Göklerde ve yerde, insanlara kesin bir imana ulaşmanın yolunu gösterecek deliller fazlasıyla mevcuttur ve her an herkesin gözleri önünde sergilenmektedir. Kur’ân’ın âyetleri, göklerin ve yerin âyetlerine de atıfta bulunarak insanları kâinatın bütün varlıklarıyla birlikte muhteşem bir hükümranlığa tâbi olarak yaratılıp yaşatıldığını ilân eden bu âyetleri okumaya çağırmaktadır.

·         İnsanların çoğunluğunun bu âyetleri okumaktan geri kalması, âyetlerin zayıflığından değil, insanların inkârı veya gafleti sebebiyledir ve bunun sorumluluğu da kendilerine aittir.

·         İbrahim aleyhisselâm ise, kâinatı ve hayatı okumak, tefekkür etmek, onların anlamlarını çözmek, İlâhî hakikatlere şahitliklerini anlamak gibi hususlarda Allah’ın kendisine verdiği beşerî kabiliyetleri yerli yerince kullanmak suretiyle bütün beşeriyete örnek teşkil etmiş ve aynı zamanda Allah’ın rahmetini celb ederek daha nice İlâhî ikramlara mazhar olmasını sonuç vermiştir. Doğru yolu gösterecek ve ona iletecek olan, hiç şüphesiz, Allah’tır. Ancak kulun bunu niyet ve çabasıyla hak ettiğini göstermesi gerekir.

·         Makbul olan iman, kesin olan, yakîn derecesinde imandır. Zaten Allah’ın varlığı, kâinatın varlığı kadar kesin bir gerçek olarak karşımızdadır. Bütün varlıklar, düzenli ve hikmetli yaratılış ve yaşayışlarıyla, kendilerini sonsuz ilim, hikmet, irade ve kudret sahibi bir Yaratıcıya şahitlik ederler ki, kendi maddî ve manevî varlığımız da bu şahitlerin içinde, hattâ en başındadır. “Yaratan bilmez mi?” (Mülk, 67:14) hükmünce, Allah’a kesin olarak iman etmek, Onun bildirdiklerine de aynı kesinlikle iman etmek demektir. İman ile ilgili herhangi bir konuda tereddüt söz konusu ise mutlaka bu konu samimî ve ciddî bir şekilde araştırılarak sonuca bağlanmalıdır.

·         Kur’ân-ı Kerim İbrahim aleyhisselâmı nümune-i imtisal olarak göstermiş olması, beraberinde bir yükümlülük de getirir. Bu, İbrahim aleyhisselâmı tanıma yükümlülüğüdür. Lâkin onu tanımak, onun hakkında biyografik bilgiler edinmekten çok daha başka birşeydir. Zaten Kur’ân da onun biyografisi üzerinde durmaz, onu örnek insan yapan özelliklerini bize tanıtır. Kur’ân’ın hangi âyetinde onun ismini görsek, orada bizim kendi nefsimize çıkarmamız gereken bir ders ve bizi Allah’ın dostluğuna ulaştıracak bir iz vardır. O izi takip etmek bir hayat gayesi olmalıdır.

·         Kur’ân bize örnek gösterdiğine göre, bu örneği takip edebilmek için İbrahim aleyhisselâmı iyi tanımak gerekir. Fakat bu konuda bize fayda vermeyecek bilginin değil, bize yarayacak ve yol gösterecek olan bilginin peşine düşmek gerekir. Bunun başta gelen şartı da Kur’ân ile sahih hadislerin dışına çıkmamaktır.

En’âm sûresinin 75. âyetini okuduğumuz 370. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

  

Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah namazını takiben 7:00-7:30 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:40-8:40 arasında sunum ve 8:30-9:00 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.

26 Kasım 2022 Cumartesi

Meslektaşım ve oda arkadaşım Raşit Hoca (v. 22 Kasım 2022)

    
İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN

Yapmakta olduğum bir kitap çalışması dolayısıyla Abdülkays Elçileri ile ilgili hadis-i şerifleri mütalaa ederken aldım vefat haberini Raşit Hoca’nın. Hicri 8. Yılda Bahreyn taraflarından Müslüman olup İslâm hakkında bilgi almak ve o bilgiyi hem yaşayıp hem de çevrelerindeki insanlara ulaştırmak maksadıyla kendi istekleriyle Medine’ye gelen bu heyet içinde, bu yolculuktan sonra Eşeccü Abdilkays diye ünlenecek asıl adı el-Münzir olan sahâbî de vardı. Heyettekiler Medine’ye ulaşınca doğruca Hz. Peygamber’e koştular. Eşecc ise, hayvanların yanında kaldı, eşyalarını derleyip toparladı devesini bağladı. Güzel ve temiz elbiselerini giydi. Daha sonra Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıktı. Efendimiz onu yanına oturttu. Tanışma ve niyet beyanı konuşmalarından sonra Hz. Peygamber bu zâta “Sende Allah’ın sevdiği iki haslet, özellik ve güzellik var: Hilim ve Enât” buyurdu. Hilim, akıl, vakar ve sabır; Enât ise, sükûnet ve teennî ile hareket etmek, acelesizlik, sekinet demekti.

Benim kendisine hitap cümlem olan “Raşit Hoca”nın vefat haberi üzerine, yıllarca oda arkadaşlığı ve mesâi birlikteliği sonucunda hakkında edindiğim intibaya tam denk düşen bu hadis-i şerifi, bir yerde söz düşerse söylemek üzere hemen bir kağıda kaydettim. Bana söz düşmedi ama tabutu başında tezkiye konuşması yapan önceki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Bey, ilim ilavesiyle aynı hadis-i şerifi hatırlatarak söze başladı. İçimden “Raşit hoca”yı tanıyan kim olsa, hadisten haberi olmasa bile aynı sözleri söyler; ilim, vakar ve teenni kelimeleri ile hocayı anar ve gerçeği dile getirmiş olurdu” diye geçirdim.

On yılı aşkın oda arkadaşlığı süresince bir kez olsun acele edip telaşla koştuğunu, sesini yükseltip bağırdığını, herhangi biri hakkında –başkalarından naklettiği sözler dışında- hakaret anlamına gelecek cümleler kullandığını hatırlamıyorum. İslâm ve ümmet-i Muhammed hakkında fevkalâde duyarlı, bilinçli ve dinamik bir iman hassasiyetine sahip olmasına rağmen tepkilerinde de aynı hassasiyete sahip çıkar, aşırıya kaçacak bir söz söylemez ve tavır göstermezdi. Hep aynı vakar içinde kalırdı. İtiraf etmeliyim ki kendisiyle ayrıştığım belki en belli başlı nokta bu idi.

Yaptığı bir iyilikten ya da farklı halden bahsetmek zorunda kaldığında “söylemesi ayıp” diye söze başlama âdetini, “Raşit Hoca”ya ait bir edep olarak hatırlamaktayım.

Hoca bildiğim kadarıyla aileden zengin biri değildi. Resmi veya özel herhangi bir kurum veya kuruluşa ortaklığı, senedi sepeti de yoktu. Maaşı yegâne gelir kaynağı idi. Fakat çevresindekileri ve tanıdığı servet ü sâman sahiplerini teşvik etmek suretiyle vesile olduğu hayır-hasenât müessese ve teşkilatları açısından fevkalâde zengin biriydi. Bu açıdan mal sahibi birçok zenginden çok çok daha zengindi. Raşit hocaya “yaptırdıklarıyla zengin” demek yerinde bir tespit olur. Yaptıklarının sayım ve dökümünü kirâmen kâtibinin kayıtlarına havale etmek en isabetli yoldur.

İlmî, fikri, idari, ticari ve siyasi çevreler ve faaliyetlerle hep bilgili, bilinçli ve etkili bir hoca ve yönlendirici olarak birlikte olmuş ve fitneyi uyandırmadan hakka ve halka hizmet etme başarısını göstermiştir. Gösterişe ve reklama kesinlikle kaçmadan resmi görevine ek olarak sosyal, bilimsel ve kurumsal faaliyetlerini sürdürmüş ve bu yönüyle akademi dünyasının dışında ve fakat hayatın içinde olmayı başarmıştır.

Öyle sanıyorum ki, 1982 ihtilalinden sonra onu Erzurum’da içeri alıp sorgulayan sonra da İstanbul’a sürgün eden dönemin idarecileri, hocanın İstanbul’da vereceği hizmetleri hayal edebilmiş; “cezalandırma diye uygulamaya konulan işlemlerde büyük ikramların saklı olabileceği” gerçeğini sezebilmiş olsalardı, kesinlikle böyle bir işlemi yapmazlar, hocayı İstanbul’a kendi iradeleriyle göndermezlerdi. Ne demiş koca Erzurumlu; “Hak şerleri hayr eyler, Neylerse güzel eyler.”

“Raşit Hoca”nın İstanbul’daki hayatında gözlemlediğim iki temel tavrı; Peygamberlerin iki ortak sünneti olan “İnananlara kol-kanat germek ve inançlı (muvahhid) nesiller yetiştirmek” eylemine gücü ölçüsünde sahip çıkmak diye tanımlayabilirim. Bunu yaparken de Kitap ve Sünnet’ten başka bir ölçü tanımamak ve ne pahasına olursa olsun din kardeşliğini öncelemeye özen göstermek, onun yakınlarına, meslektaşlarına ve dostlarına örnek gösterilecek karakteristik temel mirasıdır, diye düşünüyorum.

Yetîm-i akrân, yetîm-i ahbâb ve yetîm-i ashâb’tan biri olarak Raşit Hoca’dan şikâyetçi olduğum bir konuyu da zikretmeden geçemeyeceğim. Özellikle Riyazu’s-sâlihin Tercüme Şerhi üzerinde çalışırken bir araya geldiğimiz anlarda cep telefonunun çalmadığı; akıl danışan, medeni, ailevi, ticari, siyasi ve dini bir konuda kendisiyle istişare etmek isteyen bir arayanın olmadığı on dakikalık bir zaman bulamazdık. O günlerde cep telefonu olmayan M. Yaşar Kandemir hoca ve bendeniz çareyi hocaya telefonunu kapattırmakta bulmuştuk.

Taziye maksadıyla arayan bir meslektaş telefonda; “Hocam, öyle insanlar vardır, geriden büyük bilinir. Yakınlaşıp tanıdıkça küçülür. Öyleleri de vardır ki tanıdıkça büyür. Raşit hoca, biz Ankara’da kendisini tanıdıkça gözümüzde büyüdü” dedi. Ben de kendisine “Raşit Hoca’nın soyadı Küçük’tü” dedim, Meslektaşım cümleyi, “Evet, soyadı küçük, kendi büyük hocaydı” diye tamamladı.

Benim de artık söyleyecek bir şeyim kalmadı. Raşit Hoca, Allah sana gani gani rahmet eylesin. Bizleri cennetü’l-firdevs’inde buluştursun.

(26 Kasım 2022)



22 Kasım 2022 Salı

İbrahim aleyhisselâmdan bütün zamanlara tevhid dersleri

   

En'am sûresinin 74. âyetini okuduğumuz 369. Kur'an Buluşmasının özeti ve video kaydı

    

Kur’an Buluşmalarının 369. bölümünde, İbrahim aleyhisselâmın Tevhid mücadelesini ve bu mücadelede kullandığı delil ve yöntemleri ele alan âyet kümesinin ilk âyetini okuduk.

UTESAV organizasyonuyla gerçekleşen Buluşmada okuduğumuz En’am sûresinin 74. âyeti şu mealde idi:

Bir zaman İbrahim babası Âzer’e “Sen gerçekten putları tanrı mı ediniyorsun?” demişti. “Ben seni de, kavmini de düpedüz sapıklıkta görüyorum.”

Bir peygamberin müşrik babası ile olan tartışması, birçok yönlerden dersler ve hikmetler içeren bir bahis teşkil ediyordu. Ve bu dersler, zamanımızın şartları altında düşünüldüğünde, bizi de hatâlardan koruyacak ve en doğru yola yönlendirecek ilkeleri bize öğretiyordu.

Konuyla ilgili diğer âyet ve hadislerin ışığında yaptığımız değerlendirmeleri şu noktalarda özetledik:

  • ·         Uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderilen peygamberlerin tebliğlerine en yakınlarından başladıkları görülüyor. Peygamberimize de bu emredilmişti.
  • ·         İbrahim aleyhisselâm da kavminin içinde bulunduğu dalâlet karşısında sakındırma görevine en yakınından başlamış, bu görevini yerine getirirken son derece saygılı ve şefkatli bir dil kullanmış, ama hem mesajını net bir şekilde verirken hem de kendi duruşuğunu açıkça belli etmiştir.
  • ·         Ancak bütün gayretlerine rağmen kavminin İbrahim aleyhisselâma kulak vermediğini, bununla da kalmayıp ona açıkça düşmanlık ettiğini Kur’ân’ın beyanlarından anlıyoruz. Bütün bunlara rağmen İbrahim aleyhisselâm tebliğinden ve kavmine karşı hakikati çeşitli şekillerde açıklamaktan geri durmamıştır. Bu arada onun dilinin de gerek babasına, gerek kavmine karşı daha keskinleştiğini, ama hiçbir zaman hakaret, sövüp sayma, bağırıp çağırma şeklinde ciddiyetten uzak bir tavra bürünmediğini görüyoruz:
  • ·         Bu arada İbrahim aleyhisselâmın durumunu son derece zorlaştıran bir gerçek söz konusuydu: Kavmi gibi babasının da inkârda direttiği ve iman etmeyeceği artık belli olmuştu. Allah Tealâ ise Kendisine şirk koşan ve müşrik olarak ölen kimseleri bağışlamayacağını açıkça bildirmiş olduğu için, bu durumun, son derece şefkatli ve halim-selim bir yaratılışta olan İbrahim aleyhisselâmı fevkalâde üzdüğünde şüphe yoktu. Ancak Allah Teâlânın kanunu kesindi ve peygamber babası, evlâdı veya akrabası da olsa hiç kimseyi bu kanundan müstesna tutmayacağını Kur’an-ı Kerim en büyük peygamberlerinin üzerinden bütün insanlığa ders veriyordu.

19 Kasım Cumartesi sabahı gerçekleşen 369. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

 

Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah namazını takiben 7:00-7:30 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:30-8:30 arasında sunum ve 8:30-9:00 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.

15 Kasım 2022 Salı

Hastalar Risalesi ilacım oldu

   
   

MUSTAFA ÇALIŞAN

 

ŞİMDİ anlatacaklarım, benim kısa ama uzun hikayemin mütemmim cüzüdür.

Hayatımın son yıllarında önemli denebilecek hastalıklara muhatap oldum. Halen tedavi sürecinde olduğum parkinsonizm ile tanıştım. Sahip olduğumu sandığım nimetler elimden gidince bazı şeyleri daha iyi idrak etmeye başladım. Bunlardan en önemlisi konuşma kabiliyetimi yitirmemdi.

Kendimde en çok güvendiğim, hatta gurur duyduğum beceriydi güzel konuşmak. Bu konuda dersler ve eğitimler verirdim. Mikrofonu elime alınca adeta bülbül gibi şakırdım. Her zeminde ve mecliste çok rahatlıkla konuştum. Bilenler bilir, bir çok toplantının sunumunu ve yönetimini yaptım ve bu sahada hep takdir topladım, tebrikler aldım, aranan isim oldum.

Ne zaman ki bu hastalıkla imtihan olmaya başladım, işte o zaman benim olmayan şeylerin sahibi gibi davranmanın kaç bucak olduğunu anladım! Sahibim olan Yaratıcı bana adeta ders verdi; “Ey insan, sen kendine malik değilsin” dedi.

Ve o güzelim sesim soluğum, konuşmam gitti!

Ve hamd olsun ki aklım başıma geldi.

Dahası da var.

Bir zamanlar merdivenleri ikişer üçer çıkan, gece gündüz koşan ve koşturan bir adamken, muhatap olduğum bu hastalıkla neredeyse yürüyemez hale geldim. Yine Yaradanıma döndüm ve nihayetsiz şükrettim aklımı yeniden başıma toplama imkânı verdiği için..

Kendime bir çare ve rehber aramaya başladığımda, sağlığımda olduğu gibi, hastalığımda da imdadıma üstadım Bediüzzaman'ın Hastalar Risalesi yetişti. Bu risale öyle muhteşem bir eser ki, Üstad Hazretleri sadece Hastalar Risalesini yazsa idi yine de onun Bediüzzaman olmasına yeterdi.

Aman ya Rabbi! Bu ne büyük hazine, ne müthiş bir reçete, o ne harika bir eser ki, tüm dertlere derman oluyor!

Yıl 1995, bundan 25 sene öncesi, Cerrahpaşa Üniversitesinin unutulmaz psikiyatri hocalarından Prof. Dr. Ayhan Songar merhumla çok iyi diyaloğumuz vardı. Kendisi merhum Bekir Berk ağabeyin yakın dostu ve arkadaşıydı.

Geceleri geç vakte kadar Laleli’deki muayenehanesinde hastalarla meşguldü.

Bir ziyaretimde masasının çekmecesinde çokça Hastalar Risalesi gördüm. Sordum, “Hocam bunlar nedir?” diye.

“Bunları ben reçete olarak veriyorum bazı hastalarıma,” dedi. “Özellikle çaresiz kalanlara ilaç yerine bunları veriyorum. Ve çok olumlu neticesini aldım.”

Evet, Hastalar Risalesi tam da bana göre imiş. Bu gerçeği 25 sene sonrasında ancak anlayabildim: ancak başıma bu sıkıntılar gelince.

Üstad Hazretleri bu eseri 90 yıl öncesinde 1930’da telif etmiş. Ama ben iddia ediyorum ki, Hastalar Risalesi kadar hiçbir eser insana hastalığı böylesine sevdirmez! O incecik kitaptan aldığım kocaman derse binaen hastalık hakkındaki düşüncelerimi özetle şöyle beyan edebilirim:

HASTALIK, insan ruhu için bir büyük şifadır. Dertlere dermandır. Rahmettir.

Eğitimdir. Arınmadır. Sabırdır. Şükürdür. Dikkatle bakan için nimettir.

Anlamadır. Algıdır. Bulmadır. Buluşmadır. Temizlenmedir. Hakikati bulma çabasıdır.

Ölümü idraktir. Ölümle yüzleşebilmek, onu sevimli görebilmektir.

Sabır ve tahammüldür. Şikayet sarmalından çıkmaktır.

Gurur ve kibri, gafleti, enaniyeti, benliği sıfırlama şansıdır.

Cüz’i iradeden külli iradeye yol almaktır.

“Bu da geçer ya Hu!” diyebilmek ve hastalığın yüzüne gülebilmektir.

“Neden ben? Ben bunu hak etmedim” duygusunu SABIR ve ŞÜKÜR anahtarı ile yenerek ruhumuzu manevi detoks ve arınma yolunda günahlardan temizlenme fırsatıdır.

Milyarlara hükmeden, ya da onlarca otomobili olup da bunu kullanamayan, bir tansiyona hükmedemeyen acizlerin, kudreti ve zenginliği yüceler yücesi Yaratıcı’da bulma haritasıdır.

İşte bu sebeplerle ben hastalığımdan razıyım. Tıpkı sağlığımda olduğu gibi hastalığımda da beni nimetlerine boğan, açık bir zihin, halen çalışan bir hafıza, kendi ihtiyacımı görebilme dirayeti, çoluk çocuğuma da sıhhat ve afiyet veren Rabbimden razıyım. Bunları neden anlatıyorsun diyeceksiniz. İsterdim ki Rabbimin nimetlerini fark etmek için bu kadar gecikmemiş olayım. Belki sizler de kendi hayatınıza dönüp bakar, nelerden razı olduğunuzu bir kez daha gözden geçirmek ihtiyacı duyarsınız…

***

Mustafa Çalışan'ın bundan önceki yazısı: 

13 Kasım 2022 Pazar

Hayatın en büyük gerçeğiyle bir yüzleşme




Bizi hayatın en önemli gerçeği ile yüzleştiren âyetlerden biri daha 368. Kur’an Buluşmasının gündemindeydi.

UTESAV organizasyonuyla 12 Kasım Cumartesi sabahı gerçekleşen Buluşmada, En’âm sûresinin şu mealdeki 73. âyetini okuduk:

Gökleri ve yeri hak ile yaratan Odur. O “Ol” dediği gün herşey olur. Onun sözü haktır. Sûrun üflendiği gün de egemenlik Onundur. O görüneni de, görünmeyeni de bilendir. O Hakîm ve Habîr’dir.

Günlük hayatın koşuşturmaları arasında pek seyrek olarak hatırımıza gelen, ancak uzak olmayan bir gelecekte her birimizin adım atacağı âhiret âlemi, bu âyetleri okurken gözlerimizin önünde âdeta canlanıverdi.

Konuyla ilgili olan diğer âyetlerle beraber okuduğumuzda, bu âyetin her bir cümlesi bir başka âlemin kapısını açıyor ve imanlarımızı tazelendiriyordu.

Konuyla ilgili olarak yaptığımız incelemeler bizi özetle şu tesbitlere ulaştırdı:

Kâinatın ve içindekilerin yaratılış ve yaşayışları, hepsinin de sonsuz bir kudret ve hikmetle yaratılmakta olduklarını gösteriyor.

Sonsuzun karşısında ise herşey eşittir; büyük-küçük, kolay-zor söz konusu olmaz. Allah Teâlâ için bir şeyi yaratmak da, bütün âlemleri yaratmak da sadece onun yaratılışını dilemek kadar kolaydır. Kur’ân-ı Kerim bu kolaylığı “göz açıp kapamak, ol demek” gibi ifadelerle belirtmiştir:

Gayb ve şehadet âlemlerini herşeyiyle bilmesi, Onun ilminden hiçbir şeyin gizli kalmaması anlamını taşır. Diğer sıfatları gibi Allah’ın ilim sıfatı da sonsuz olduğu için, büyük-küçük, gizli-açık, olmuş-olacak hiçbir şeyin Ondan gizli kalamayacağı açıktır.

Ancak bizim bu konudaki bilgimiz, bir ansiklopedik bilgi gibi kitap raflarında saklanacak bir bilgi değildir. En gizli hallerimizin dahi Onun ilmi dahilinde cereyan ettiğini bilmek başka, bu bilginin şuurunda olarak yaşamak başka şeylerdir. Kur’ân-ı Kerim, diğer iman konuları gibi bu konuyu da tekrar tekrar ve çeşitli yönlerden dikkatimizi sunmak suretiyle, onu dikkatle okuyanlarda işte böyle bir şuuru bizde yerleştiriyor.

Sûr ile ilgili olarak âyet ve hadislerde fazla ayrıntı olmayışının sebebi, bizim için gerekli olan bilgilerin bu ayrıntılarda olmayışıdır. Ne kadar tasvir de edilse, benzeri olmadığı için bu tasvirler bizim için çok fazla anlam taşımayacağı gibi, konunun en hayatî yönlerinden dikkatlerimizi uzaklaştıracağında da şüphe yoktur. Bu konudaki âyetleri ve sahih rivayetleri okurken dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken şey, o günü mutlaka yaşayacak olmamız ve o gün için her an hazırlıklı bulunmak olacaktır. Ayrıntıların bu hedeften bizi uzaklaştırmasına müsaade etmemeliyiz.

Hakîm olan ve herşeyi hikmetli bir şekilde yaratan Allah’ın insanları ebediyete yönelik yeteneklerle donatılmış bir halde bu fâni âleme göndermesi, yolculuğumuzun asıl hedefinin bu dünya değil, ebedî bir âlem olduğunu gösterir.

Allah’ın Habîr olması, Onun gizli-açık, büyük küçük, olmuş-olacak herşeyden haberdar olduğunu bildirir. Alîm isminden farkı, gizli ve batınî şeyleri vurgulaması olarak açıklanmıştır (İmam Gazalî). Ancak bu bir başkasının Ona haber vermesi suretiyle edinilen bir bilgi olmadığı gibi, değişen bir bilgi de değildir. Bilâkis, O, kullarına dilediği şeyi haber verir; bu da Habîr isminin bir tecellîsi olarak tarif edilmiştir (Fahreddin Razi).

En’âm sûresinin 73. âyetini okuduğumuz 368. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:


  

Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah 7:00-7:30 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:30-8:30 arasında sunum ve 8:30-9:00 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.