Kayıtlar

Eylül 7, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Süper Ay hakkında süper yalanlar

Resim
  Budapeşte’den   Catalin Paduraru ’nun fotoğraflarında, 2012 yılı içinde Ay’ın en büyük ve en küçük durumlarının karşılaştırmasını görüyoruz. Süper Ay dedikleri şeyin büyüklüğü, işte bu soldaki Ay kadardır, daha fazla değil! (Catalin Paduraru’nun astronomi fotoğrafları galerisi için   http://www.astrosnake.com/   adresini ziyaret edebilirsiniz.) Süper Ay ile Mini Ay arasındaki farkı bu şekilde gördükten sonra, şimdi gelelim “Süper Ay” adıyla meşhur olan hadisenin doğruları ve yanlışlarına: – Ay’ın yörüngesi elips biçiminde olduğu için, Dünya etrafındaki (daha doğrusu, Dünya-Ay çekim  merkezi etrafındaki) yörüngesinde Ay farklı uzaklıklarda bulunmakta ve bu yüzden nisbeten farklı büyüklüklerde görünebilmektedir. (Ayın doğuş ve batışı sırasında büyük görünmesi farklı bir hadisedir; bu durumla bir ilgisi yoktur.) – Ay’ın Dünyaya en yakın konumlarından birinde iken görülen dolunay, son senelerde “Süper Ay” adıyla anılmaktadır. Bu tabir, astronomide kullanılan bir tabir değildir; astroloji

Risalelerin inanılmaz yolculuğu

Resim
  PROF. DR. HAYREDDİN KARAMAN, ÖĞRENCİLİK YILLARINDA RİSALELERİ NASIL ELDE ETTİĞİNİ ANLATIYOR: Ben Bediüzzaman’ın bütün yazdıklarını okumak istiyordum. Demokrat Parti iktidara gelmiş olduğu halde Risaleler serbest bırakılmamıştı; basılamıyor, iptidaî usullerle çoğaltılıp ciltlenerek el altından dağıtılıyordu. Bazan ihbar veya şüphe üzerine evler basılıyor, Risale bulunursa insanlara eziyet ediliyordu. Benim özel olarak Arapça okuttuğum talebelerimden Hüseyin (Hüsmen) Duran vardı (şimdi hayatta ve Mekke’de hizmette devam ediyor). O sıkı bir Nur talebesi idi. Üstadın bulabildiğim bütün kitaplarını okumak istediğimi söyledim. O da akıl almaz bir yoldan epeyce Risale getirdi ve bunları da okudum. Nasıl mı getirdi? Yolda otobüsler arandığı için bir bisiklete bindi, [Konya’dan] Isparta, Eğirdir ve Barla’ya gitti. Oralarda bulabildiği Risaleleri iki gözlü bir heybeye doldurdu, bisikletin arkasına yerleştirdi ve yola koyuldu. Jandarmanın bulunduğu yerlerde şoseden çıkıyor, dağ bayır dolaşıyor,

Korunmuş tavanın havai fişekleri

Resim
İki milyon derece sıcaklıktaki Güneş atmosferinden uzayın her yönüne doğru esen Güneş rüzgârları, Dünyamızın kapısına kadar geldiğinde, saniyede 400 kilometre civarında bir hıza sahiptir. (Manyetik fırtınalar sırasında bu rakam birkaç misline çıkar.) Ancak korunmuş bir tavan olarak inşa edilen Dünya atmosferi ile Dünyanın manyetik alanı, gezegenimizin yüzeyini bu rüzgârların bombardımanından muhafaza etmektedir. Fakat bu koruma işlemi, düşman ordularına karşı verilen bir savaşın görüntüleri gibi dehşet içinde değil, bir şehrayin ihtişamı içinde belirir. Ve, Güneş rüzgârlarıyla Dünyanın kapısına kadar gelen enerji yüklü parçacıklar Dünyamızın manyetik alanı tarafından savuşturulurken, atmosferin üst tabakalarındaki atomlarla çarpışırlar. Yeryüzü ahalisi, bu çarpışmaları rengârenk “kuzey ışıkları” (veya eski adıyla “şimal fecri”) halinde seyreder. “Göğü de korunmuş bir tavan yaptık. Yine de onlar gökyüzünün âyetlerine aldırmıyorlar.” (Enbiyâ Sûresi, 32.)

İlmihalin böylesi

Resim
  FİKİR DÜNYAMIZIN ÖNEMLİ SİMALARINDAN DR. NECMETTİN TURİNAY’IN, “İSLÂM İNANÇ İLMİHALİ” HAKKINDA YENİ AKİT’TE YAYINLANAN YAZISI: Onaltıncı yüzyılın büyük alimi İmamı Birgivi, 1522 senesinde Balıkesir’de doğdu. 1573 senesinde de Ödemiş’in Birgi kasabasında vefat etti. İstanbul’da mevki ve mansıp sahibi biri iken, bir gün bir şeyleri kafası almadı. Kaldırmadı ve çekti gitti!.. Çoklarının yaptığı gibi, o kendi yalnızlığında tasavvufa da iltica etmedi. Belki bir Ebuzer gibi, kendi yolunca tek ve tenha yaşamayı göze aldı. Bildiğini ve inandığını alâyişten uzak bir dil ile yazdı da yazdı. İşte o tek ve yalnız yaşamayı göze alabilen alimin sayısız eserlerinden biri de,  Risale-i Birgivi’ dir.  Müminlere Nasihat  adıyla da bilinir. Onu bir ara Bedir yayınevi neşretmişti. Şimdi piyasalarda kalmış mıdır bilmiyorum. O Birgivi, “Allah’ın sıfat-ı selbiyesi beyânındadır” diyor ve başlıyor söze: “Birinci nasihatim budur ki, her Müslüman şu sözü söyleye!.. “Şehadet ederim ki Allahu Teâlâ’dan başka ken

Risale-i Nur sadeleştirilmeli mi?

Resim
  Risale-i Nur’u Risale-i Nur yapan özelliklerden biri de onun dili ve üslûbudur. Risalelerden birkaç cümle dinleyen bir kimse, bu eserlerde farklı birşeylerin bulunduğunu hisseder. Bu farklı dil ve üslûp, ifade ettiği mânâların yanı sıra, kendisine has bir âhenk ve musikîye sahiptir. Bu mânâ ve bu musikî bir araya geldiğinde, insanın üzerinde esrarengiz bir tesir bırakır. Dinleyen dinlemeye, okuyan okumaya doyamaz. Fakat Risale-i Nur’un dilinde, bugün bizim kullanmadığımız birçok kelime de vardır. Bu kelimeler de, özellikle gençler için, Risalelerin anlaşılmasını zorlaştıran bir etken gibi görünmektedir. Niçin derseniz: Bu kelimeler, anlamlarıyla beraber dünyamızdan çıktılar da onun için. Eğer o kelimeler anlamlarını başka kelimelere bırakıp da öylece bizden ayrılmış olsalardı, bir tür tercüme ile eserleri günümüzün diline çevirirdik. O zaman nesil farkı olmadan herkes kolaylıkla Risaleleri anlardı. Fakat Risale-i Nur, kullandığı dil ile, aslında bizim dünyamızdaki çok önemli boşlukla

Hadis hayatımızın neresinde?

Resim
Peygamberimiz zamanında hadisler yazıldı mı, yazılmadı mı? Hadis-i şerifler bize ulaşıncaya kadar hangi merhalelerden geçti, sahih olan olmayandan nasıl ayrıldı? HZ. MUHAMMED (s.a.v.) en son peygamber olduğu göre, onun irşadı, kendisinden sonraki bütün çağlara sağlam bir şekilde ulaşacak demektir. Madem ki insanlar Âhirzaman Peygamberine inanmak ve itaat etmekle yükümlü tutulmuştur; o halde, Peygamberden kendilerine intikal eden şeyin ne olduğunu açık bir şekilde bilmeleri gerekir. Yoksa, kimsenin, kendisine açık bir şekilde bildirilmemiş olan şeye uymakla yükümlü tutulmayacağı aşikârdır. Peygamberden bize intikal eden iki ana kaynak vardır. Bunlardan birincisi olan Kur’ân, hiçbir tahrife uğramadan, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir sağlamlıkla bugün herkesin elinde ve dilindedir. Dinin ikinci ana kaynağı olan Hadis de bize güvenilir bir kaynak olarak ulaşmış bulunuyor. Ancak onun muhafaza edilme ve bize ulaşma yöntemlerinde farklılıklar vardır. Hadis dendiğinde, bundan, (1) Peygam