Herşey Allah'ın dilemesiyle olur

Kur’an Buluşmalarının 146’ncı bölümünde ağırlıklı konumuz, Allah Teâlâ’nın herşeyi kuşatan irade sıfatı idi.

UTESAV organizasyonuyla Erdemli Hayat projesi kapsamında gerçekleşmekte olan programın bu bölümünde Âl-i İmrân sûresinin 47’nci âyetini okumaya başladık.

İlk olarak, imana dair konularda soru sormanın hükmü ve âdâbı üzerinde kısaca durduk.

Arkasından, “Allah dilediğini yaratır” meâlindeki İlâhî beyanın açtığı kapıdan, Allah Teâlâ’nın bütün varlık âlemini herşeyiyle kuşatan irade sıfatına dair şu hakikatleri, incelediğimiz Kur’ân ve kâinat âyetleri ışığında hatırladık:

– Kâinattaki kanunlar, tarihî olaylar, insanların “Ben yaptım” dediği şeyler de hep Allah’ın iradesi altında cereyan ederler.

– Beşerin cüz’î iradesi de Allah’ın tanıdığı sınırlar içinde geçerlidir.

– Büyüklerin dillerinden “inşaallah” sözünün eksik olmaması, bize rehber teşkil etmelidir.

– Teşriî emirlerde kulun tercih hakkı olmadığı gibi, teşriî emirlerde de – Allah’ın müsaade ettiği sınırlar dışında – tercih hakkı yoktur; her ikisi de ilmi, hikmeti ve rahmeti herşeyi kuşatan bir Rabbin iradesinden sudur etmiştir.

– İlâhî iradenin eseri olan kanunlar – hâşâ – Allah’ı bağlayan kanunlar değildir; dilediği zaman bu kanunların haricinde iş görmek, bu arada elçilerini bu kanunların dışında mucizelerle desteklemek de Onun kanunlarındandır.

– Âlemlerde her şeyin Allah’ın iradesine tâbi olduğunu bilmek ve hatırlamak, ihlâsı kazandıran en önemli bir unsurdur.

– Kur’ân-ı Kerim, gizli-açık, büyük-küçük, maddî-manevî, dünyevî-uhrevî her şeyin mutlak surette Allah’ın dilemesine bağlı olduğunu sürekli olarak ve hayattan kesitlerle bize hatırlatır / Sürekli Kur’an okuyan bir kimsenin bu konuda gaflete düşme ihtimali çok zayıftır.

– Bununla birlikte, günlük hayatta her yönden maruz kaldığımız mesajlar, bizi gaflete düşürmek istidadını taşıdığı, hattâ büyük çoğunluğunun bu maksatla planlanmış olduğu da unutulmamalı, bu menfî mesajların manevî dengemizi bozmasına fırsat bırakılmayacak şekilde Kur’ân ile hemhal olmaya çalışılmalıdır.

– Bu konuda insanları gaflete iten en önemli unsurun, “haber” ve “bilim” dilleri olduğu da unutulmamalı, dilimiz Kur’ân’ın lisanına göre tashih edilmelidir.

– Kâinatta her şeyin İlâhî iradeye tâbi olduğunu bilmek, kâinat kanunlarına itaat konusunu ciddîye almamızı gerektirir. Şer’î emirlere itaat konusunda ne kadar sorumluluk taşıyorsak, tekvinî emirlere itaat konusunda o kadar sorumluluk taşıdığımız unutulmamalıdır.

– Her şeyin Allah’ın iradesine tâbi olduğunu bilmenin en büyük hazzı, duada yaşanır. Hangi dileğimizi Allah’a sunarsak sunalım, biliriz ki, o dileğin yerine gelmesi, Onun murad etmesiyle mümkün olacaktır. Duada ise, o makama doğrudan doğruya, bizzat ulaşmışız demektir.

***

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an mealleri din eğitiminde baş köşeyi almalı

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü