Hayalî Ziyaeddin yerine Hayalî Bediüzzaman mı?

Hayalî Ziyaeddin vakıasını anlatarak biz son derece önemli bir ölçü ile donatan Bediüzzaman, şimdi bir kısım takipçileri tarafından “Hayalî Bediüzzaman” haline getirilmek isteniyor.

Son zamanlarda peş peşe yaşanan üç ayrı hadisede, tıpkı kendisinin anlattığı vak’adaki gibi, Bediüzzaman’ın bazı zihinlerdeki imajının da “kâinattaki herşeyi bilen bir mürşid” olarak yerleşmiş bulunduğunu gördük.

YEDİ ARZ

Bu hadiselerden birincisi, NASA’nın 40 ışık yılı mesafede yedi gezegen keşfedildiğini açıklaması üzerine yaşandı. Bu gezegenlerin hepsi de Dünyamızın kütlesine yakın kütleye sahip birer gezegendi ve aynı yıldızın etrafında dönüyordu.

Bir de, henüz kesinleşmiş olmasa bile, bu gezegenlerin yüzeyinde sıvı halde suyun bulunması ihtimal dahilindeydi.

Batı’nın bilim anlayışı hayatı birtakım şartların bir araya gelmesi üzerine kendiliğinden ortaya çıkan bir hadise olarak kabul ettiği için, bu buluş onlar açısından “Eğer bu gezegenlerde su varsa hayat da vardır” anlamına geliyordu. Ama ortada henüz ne sudan haber vardı, ne de hayattan…

İşte bu haber, bazı dostlarımız tarafından “Bediüzzaman’ın bahsettiği yedi gezegen bulundu” şeklinde algılandı ve kamuoyuna öylece sunuldu.

BEDİÜZZAMAN NE DEMİŞTİ?

Dostlarımızın atıfta bulunduğu On İkinci Lem’a adlı Risalede ise, Bediüzzaman, Talâk sûresinin “Allah yedi semâyı ve yerden de onların benzerini yaratandır” meâlindeki 12’nci âyetinden anlaşılabilecek mânâları açıklarken, tefsirlerde “Dünyamıza benzeyen yedi kürenin daha bulunabileceği” yolunda yorumların da yapılmış olduğuna işaret etmişti.

İşte bu atıf ile NASA’nın keşfini birleştiren bazı kardeşlerimiz, yanlış anladıkları bir şeyi hiç anlamadıkları bir şeye kıyas etmek suretiyle Üstadın bir “keşfini” keşfetmek gibi bir başarıya imza attıklarını düşündüler ve haberi “Üstadın bahsettiği yedi gezegen keşfedildi” şeklinde sundular.

KIYAMETİN VAKTİ

Bir müddet sonra da, Stephen Hawking’in “Yüz sene sonra Dünya yaşanmaz olacak” mealindeki öngörüsü haberlerde yer aldı. Ve bu haberi, “Bediüzzaman da aşağı yukarı aynı tarihlerde kıyametin kopacağını haber vermişti” şeklinde bazı garip açıklamalar takip etti.

Oysa Bediüzzaman Said Nursî’nin konu ile ilgili Kastamonu mektubunu, bazı âyet ve hadislerin “îmâlarından” yola  çıkarak ve “Bu îmalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil” kaydıyla yazmış ve sonunu da “İlim Allah katındadır; gaybı Allah’tan başkası bilmez” meâlindeki ifadelerle noktalamıştı. Açıkçası, bu mektupta yapılan yorum, bir kesin bilgi değil, “zan”dan ibaretti ve zannı kesin bilgi yerine koyarak üzerine hüküm bina etmek, hiçbir şekilde mümkün değildi. Fakat anlaşılmaz bir şekilde, bazı zihinlerde bu yorum, “kıyamet vaktini sadece Allah’ın bildiğini” açık ifadelerle haber veren âyet ve hadislerin hükmünü ihmal edecek şekilde, kesin bilgi muamelesine tâbi tutuluyordu.

SATÜRN’ÜN HALKALARI

NASA’nın bir başka buluşu da aynı şekilde “Bediüzzaman’ın uzayla ilgili olarak verdiği bir haberi doğrulama” şeklinde takdim edildi.

Cassini uzay aracı, Satürn’ün halkaları arasında büyük bir boşluk bulunduğunu tesbit etmişti. Bu buluş, bazı kardeşlerimizin zihninde, Yirmi Birinci Sözde geçen “Zuhal’in halkaları” tabirini çağrıştırdı. Orada Bediüzzaman namaz kılmaya vakit bulamadığını öne sürenlere, kendisine hiçbir faydası dokunmayan birçok şeye pekalâ vakit bulabildiklerini hatırlatıyor, bu arada “Zuhal’in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır ve Amerika tavukları ne kadardır? gibi kıymetsiz şeylerle kıymettar vaktini geçiriyorsun” diyordu. Bu sözler de NASA’nın buluşunu önceden haber veren ifadeler olarak yorumlandı.

HAYALÎ BEDİÜZZAMAN MI?

Çok sık olmasa da zaman zaman benzer örneklerine rastladığımız bu durum, Kastamonu mektuplarından birinde Bediüzzaman’ın sözünü ettiği “Hayalî Ziyaeddin” vak’asını hatırlatıyor.

O mektubunda, Bediüzzaman, evliyâullahtan Hazret-i Ziyaeddin’i “kâinattaki herşeyden haberdar olan bir zat” olarak takdim eden ağabeyinin hatâsını nasıl tashih ettiğini anlatıyor ve Risale-i Nur talebelerinin de bu vak’adan ders çıkararak Üstadlarına olan muhabbet ve hüsnüzanlarında ifrata düşmemelerini hatırlatıyordu.

Saydığımız örneklerde ise, uzayın uçsuz bucaksız derinliklerindeki gezegenlerden tâ kıyametin vaktine kadar kâinattaki herşeyden haberdar olan ve pozitif bilimlerin istikbalde keşfedeceği bilgileri çok önceden bildiren bir “Hayalî Bediüzzaman” tasviri çıkmıyor mu?

***

“Hayalî Ziyaeddin” ile ilgili mektup için bkz:

http://yazarumit.com/hayali-ziyaeddin-mektubu/


Ümid Kardeşimizin bu yazısı kulaklara değil akıllara küpe misali olmalıdır. Çünkü Kur’an’dan tereşşüh eden bir eserin ahir zamanda özellikle ahir hakikatleri tereşşüh ve izah ve şerh etmesi gerçeğiyle çok dikkatli okunmalıdır. Üstad bir hususu sıkı sıkı tembihte bulunmuştur: Risale-i Nur’u gazete okur gibi okunmamalı. Ayrıca umumi ders dışında ferden okunarak tedkik edilip manalarına nüfuz edilmeli. Çünkü “Risale-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünki ondaki iman-ı tahkiki ilimleri, başka ilimlere ve marifete benzemez. Akıldan başka çok letaif-i kut ve nurlarıdır” Öyle olunca “Fehmettiğimiz miktarına memnun olup tekrar mütalaa ile izyadına (çoğaltılmasına) çalışmalıyız.” O zaman ne yapacağız “Gazete gibi okumayınız”

Bir husus daha var. Sık sık okuyarak anlama derecesini artırmanın şu gerekçesi var. Risale-i Nur’un bazı dersleri “En derin bir filizofla bir çocuk, onlardan en derin hakikati anlayabilir ve vehim ve vesveseleri bırakmaz” ve “Risale-i Nur avamdan en alim ve en münevvere kadar her kendi istidadı nisbetinde istifade edebileceği bir eser külliyatıdır” Böyle olunca sade bir kimse bu eserleri daimi tedkik ve okuma ile algılama gücü artar. Daimi okuma veya 15 ayda bütün gün okuyarak varacağı nokta bir alim kadar anlama melekesine ve ilme sahip olacaktır. Aksi halde bir yeri bir kere okuyarak ve o konunun diğer bölümlerdeki mütemmim hakikatleriyle telif ederek nüfuz etmeyi beceremeyince Ümid Kardeşimizin yazısındaki hallere düşülür. Ayrıca şöyle bir durumu üstad Barla Lahikasında ifade etmiş. “Her risaleden herkesin bir hissesi var, fakat herkes her şeyi bilmek lazım değildir” Bilmeyince de “Satürn’ün halkaları”,” kıyamet” ve “yedi “ gibi konuları üzerinde ulu orta fikir beyan edilmemelidir.
Bir küçük not daha. Artık Risale-i Nur gibi külli olarak hakikati ifade edecek benzerinin telifi olmayabilir. Belki şerh ve izah ederek hafi veya müteşabih hakikatleri ortaya çıkarılacak, ama benzerinin gelmesi zor görünüyor. Onun için ondan istifade fırsatı kaçırılmamalı. Sonra makberde, mahşerde belki ebedi hayatta hayıflanma tehlikesi vardır. Unutulmasın bu eser yalnız ebedi hayattaki derece ve makamları değil şüphesiz dünya imtihanında velayet-i kübra derecesini kazandırabilir. Bu sebil çeşmesi mezara kadardır.

Bu ahir zamanda, ahir Nur gemisini kaçırmayalım. Hata olabilir, ama uhuvvet sırrıyla ve şirket-i manevi hakikatiyle tashih mümkün olacağından “Hayali Ziyaeddin”in “Ehl-i hakikat Nuri”ye inkılabı daimi mümkün ve kabildir. Yeter ki Risale-i Nur gazete gibi değil ehl-i müştak müşterileri gibi okunsun.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü

Yöneticiler hesaba hazırlansın