İsrail'in itibar notu: zillet ve meskenet



İsrail’in sırtını ABD’ye dayamak suretiyle giriştiği taşkınlıkların arkasında yatan “zillet ve meskenet” damgası, geçen haftaki Kur’an Buluşmasının gündemiydi.
Konumuz olan Âl-i İmrân sûresinin 112’nci âyeti, , Yahudilerin kıyamete kadar yakalarını bırakmayacak olan âkıbetlerini “zillet, meskenet ve Allah’ın gazabı” olarak haber veriyor ve bu âkıbetten ancak “Allah’tan veya insanlardan bir ahid almak şartıyla” kurtulabileceklerini bildiriyordu.
Bugünkü Yahudi taşkınlıklarının arkasında yatan şey de başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin himayesinden başka birşey olmadığı belli idi. Ama bir de bu himayenin, kamuoyu tarafından görülmeyen içyüzü vardı:
İsrail, sürekli aşağılanmak, kapılardan kovulmak, el etek öpmek, yalvarıp yakarmak, ağlayıp sızlanarak kendini acındırmak suretiyle varlığına kavuşmuştu ve bugünkü yöneticileri de kapalı kapılar arkasında yine aynı muameleye tâbi tutulmak suretiyle şenaetlerini devam ettirebiliyorlardı.

İsrail devletinin kuruluşuna dair o günkü ABD Başkanı Harry Truman’ın bir gazeteciye yaptığı açıklamalar, bu korsan devletin varlığını nasıl bir zillet ve meskenete borçlu olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Aynen Truman’ın ifadelerinden (pasajda kısaltma ile verdiğimiz küfürler kitabın orijinalinde kısaltmasız olarak yer almaktadır):
“13 Mart sabahının ilerleyen saatlerinde Truman eski dostu ve iş ortağı Eddie Jacobson’dan bir telefon aldı. Eddie Beyaz Saraya gelerek Başkanla görüşmek istiyordu.
“Ona dedim ki: ‘Eddie, eski dostları görmekten her zaman memnun olurum. Ama bir konuda bana söz vermek zorundasın: Ortadoğuda olup bitenler hakkında tek bir kelime olsun söylemeni istemiyorum, söz veriyor musun?’ O da söz verdi.”
Bir müddet sonra Eddie Başkanlık odasına kabul edildi. Bundan sonra olanları Harry Truman aynen şöyle anlatıyor:
“Yanaklarından aşağıya yaşlar boşanıyordu. Kendisine şöyle bir baktım ve dedim ki: ‘Eddie, ulan o. ç., orada olup bitenler hakkında tek bir kelime söylemeyeceğine dair sen bana söz vermedin mi?’ Dedi ki: ‘Sayın Başkan, tek bir kelime bile söylemiş değilim. Fakat ne zaman binlerce yıldır yeri yurdu bulunmayan yurtsuz Yahudiler aklıma gelecek olsa, ne zaman Dr. Weizmann’ı [Dünya Siyonistlerinin başı ve İsrail’in ilk devlet başkanı] hatırlayacak olsam, ağlamaya başlıyorum. Bu elimde değil. O yaşlı bir adam ve bütün hayatını Yahudiler için bir vatan edinmek uğruna harcadı. Şimdi ise hasta halde, New York’ta bulunuyor ve sizinle görüşmek istiyor. İşte ne zaman bunu düşünsem ağlamaktan kendimi alıkoyamıyorum.
“ ‘Eddie,’ dedim, ‘artık yeter, bu son olsun.’
“Sonra şuradan buradan konuştuk. Ama ikide bir yanaklarından koca bir gözyaşı süzülüp duruyordu. Bir ara Andy Jackson hakkındaki düşüncelerime dair birşeyler söyledi, derken yine ağlamaya başladı. Ağlamaması gerektiğini bildiğini, ama Weizmann hakkındaki duygularının da bu olduğunu söyledi.
“ ‘Eddie,’ dedim, ‘Ulan o. ç., sözünü tutmadığın için şimdi seni buradan atmam lâzım; ama seni ağlarken görmeye dayanamadığımı pekalâ biliyorsun.’
“O gittikten sonra telefonu elime alıp Dışişleri Bakanlığını aradım ve onlara Weizmann ile görüşeceğimi söyledim.”
18 Mart’ta Chaim Weizmann Beyaz Saraya geldi.
Neticede, İsrail’in Mayıs ayında devlet oluşundan on bir dakika sonra ABD tarafından resmen tanındı.
Bir sene sonra İsrail’in Hahambaşı Başkanı ziyarete geldiğinde ona dedi ki:
“İki bin yıl sonra İsrail’in yeniden doğuşuna vasıta olmanız için Tanrı sizi annenizin rahmine yerleştirdi.”
Bu sözle beraber iri iri gözyaşları Harry Truman’ın yanaklarından aşağı boşalıverdi.
Plain Speaking, an Oral Biography of Harry S. Truman, Merle Miller, New York: Berkeley Medallion Books, 1973, s. 234-236.
Geçtiğimiz senelerde de Netanyahu’nun ABD Başkanı Obama ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından nasıl aşağılandığını gösteren haberler basında geniş şekilde yankılanmıştı.
Amerikalı gazeteciler Mark Halperin ve John Heilmann’ın kaleme aldığı “Double Down” isimli kitapta, ABD Başkanı Barack Obama’nın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya “tam bir baş belâsı” dediği açıklanıyordu.
Kitapta, Obama’nın bu ifadeyi, 2012’de İsrail’e yapacağı ziyaretten 6 ay önce, danışmanları ile yaptığı toplantıda sarf ettiği belirtilmişti. 2012’deki başkanlık seçimlerinin anlatıldığı 499 sayfalık kitaba göre, Obama, 30 Eylül’deki toplantıda İsrail ve Filistin konusunda konuşurken, “Hepimiz, Bibi Netanyahu’nun tam bir baş belâsı olduğunu biliyoruz” ifadesini kullanmıştı. Obama’nın kullandığı ifade İsrail basınında da geniş yer aldı. Ancak İsrail Başbakanlığından konuya ilişkin herhangi bir açıklama gelmedi.
2011’deki G-20 zirvesi sırasında da Obama ve eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin açık unutulan mikrofonda Netanyahu aleyhindeki konuşmaları basına yansımıştı. Sarkozy, Netanyahu için, “Ona tahammül edemiyorum. O tam bir yalancı” derken Obama da “Sen bıktın; ben ne yapayım, onunla her gün uğraşmak zorundayım” ifadesini kullanmıştı.
Uluslararası Teknolojik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfının (UTESAV) “Erdemli İş Adamı” projesi çerçevesinde 2013 başından bu yana devam eden Kur’an Buluşmaları, Cumartesi sabahları saat 7:00-9:00 arasında MÜSİAD’ın Sütlüce’deki genel merkezinde gerçekleşiyor.
176’ncı Kur’an Buluşmasının kaydını buradan izleyebilirsiniz:

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü

Yöneticiler hesaba hazırlansın