SON EKLENENLER
latest

14 Temmuz 2017 Cuma

Sardunyanın dilinden

Hepsinin hammaddesi aynı:

Toprak, su, hava, ışık.

Lâkin sardunyada olanların hiçbiri onlarda yok.

Hayat yok, renk yok, desen yok…

Diriliş emri ulaştı mı, birer perde olur bütün bunlar, tıpkı yıldızların tebessümüne perde olan karanlık uzay gibi.

Sonra tomurcuklar belirir salkım salkım.

Çatlayan kabukların altından narin dudaklar tesbihatını gören gözlere işittirir.

Sonra minicik gül goncasına döner çiçekler.

Sonra hep beraber çiçeklere döner salkımlar.

Her bir çiçek bütün bir salkımın, her bir salkım bütün bitkinin, her bir bitki bütün bahçenin tesbihatını vurgular.

Ve dört metrekarelik bir balkonda koca bir haşir meydanı kurulur.

Şimdi bak Allah’ın eserlerine, ölmüş yeryüzünü nasıl diriltiyor!

[Yazı ve fotoğraflar: Ümit Şimşek]

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Kesru Veseni Reten (veya Gülen)

ÜMİT ŞİMŞEK

İnsanların safdilliğine yatırım yapanların mahrum kaldığına dair çok fazla örnek bilmiyoruz. Utanmamak ve usanmamak şeklinde iki özelliği kendilerinde barındıranlar, her türlü yalanı fütursuzca ileri sürmek ve bunu yeteri kadar tekrarlamak suretiyle, pek çok insanı peşlerine takmayı bilmişlerdir.

Bu evrensel kanunun şahitlerinden biri de Hindistan’ın Bathinda (veya eski imlâsıyla Bhatinda) şehrindeki Baba Reten türbesidir. Doğu Pencap’ta, Delhi’nin 300 km kuzeybatısında bulunan bu türbe, yüzyıllardır Müslümanların yanı sıra Hindular ve Sihler tarafından da kutsal bir mekân olarak ziyaret edilmektedir. Burada yatanın kim olduğuna gelince:

Bu kişi, 1234 yılında (Hicrî 632) ölen Baba Haci Reten ibn Nasr el-Hindî adında bir çakma Sahabîdir!

Reten, pek çok insanı kendisinin Resulullah zamanından beri yedi asırdır yaşayan bir Sahabî olduğuna inandırmıştı. Uydurduğu hikâyelere göre Peygamberimizi daha çocukken selde boğulmaktan kurtarmış, Nübüvvetten sonra da onunla görüşüp iman etmiş, hattâ Ay’ın yarılması mucizesine bizzat şahit olmuş, Hz. Fatıma’nın düğününde def çalıp oynamıştı.

Uzak ülkelerden şöhretini işiterek akın akın ziyaretine gelenlere, Reten, Resulullahtan (s.a.v.) bizzat işittiğini iddia ettiği ve bir defterde topladığı 340 kadar uydurma hadislerden okuyor; ziyaretçiler de bir Sahabî ile tanışıp duasını almak ve ondan hadis öğrenmek gibi bir mazhariyetin (!) gururuyla ülkelerine dönüyor ve bu maceralarını daha başkalarına anlatarak çakma Sahabînin şöhretine şöhret katıyorlardı.

Reten’in onlara anlattıkları arasında, Resulullahın altı defa uzun ömür duasına mazhar olduğu, bu dualardan her biri için yüzer sene yaşayarak sonunda yedi yüz yaşına ulaştığı yalanı da vardı. Reten bu yalanı utanmadan ve usanmadan tekrarlayıp duruyor, önüne konulan herşeyi yemek itiyadında olan bir kısım insanlar da bu büyük mucizeye (!) tereddütsüzce inanıyorlardı. O kadar ki, büyük hadis âlimi Zehebî “Kesru Veseni Reten” (Reten Putunun Kırılışı) adıyla bir kitap yazarak bu sahtekârın içyüzünü bütün açıklığıyla ortaya koyduğunda, zamanın ünlü âlimlerinden bir kısmının muhalefetiyle karşılaştı.

***

Reten, aslında, türünün yegâne bireyi değildi, ama en meşhuruydu. Hadis uydurmacıları arasında “Muammerûn” (uzun ömürlüler) adıyla anılan bir grup vardı ki, bunlar, Saadet Asrından yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan ve Sahabîliğini ilân ederek Resulullahtan sözümona “hadis” rivayet eden kimselerdi. Onların hadis uydurmak için böyle bir yola başvurmalarının geçerli bir sebebi vardı:

Resulullahtan sonraki asırlarda hadis ilimlerini tedvin eden âlimlerimiz (Allah onlardan razı olsun ve ecirlerini kat kat ziyadesiyle versin) hadis rivayetini son derece sağlam kaidelere bağlamış, bu arada hadis râvilerinin hayatlarını ve kişiliklerini FBI’a parmak ısırtacak bir titizlikle araştırarak hepsini ayrıntılı bir şekilde “fişlemiş” ve hadislerin sağlıklı bir rivayet zinciriyle Resulullaha kadar ulaşması için gerekli esasları tam bir bilimsel objektiflik içinde belirlemişlerdi. Öyle ki, Hz. Peygambere birisi bir söz yakıştırmaya kalksa, bu uydurma söze bir de senet yamalamak zorunda kalıyor, fakat bu işi ne kadar ustalıkla yaparsa yapsın sahtecilik kendisini mutlaka bir yerde ele veriyordu.

Bu sıkı denetimden kurtulmanın bir yolu, râvi zincirini bypass ederek doğrudan Resulullaha ulaşmak ve bizzat onun ağzından hadis rivayet etmekti. İşte, “Muammerûn” namıyla meşhur hadis uydurmacıları aynen böyle yaparak yüzyıllar öncesine uzandılar ve bizzat Resulullah ile buluşarak onun ağzından sözümona hadis rivayet ettiler! “Böyle bir yalanı kim yutar?” diye sorulacak olursa, “Pek çok kimse” diye cevap verilir. Özellikle bir kısım Şiî âlimlerin bu konudaki gerekçeleri dikkat çekicidir:

Onlara bakılırsa, Sünnî âlimler doğrudan doğruya Resulullahtan hadis rivayet edenleri “kıskanıyor” ve bu yüzden onları yalancılıkla itham ediyorlardı! (Muhatap oldukları suçlamaları “kıskançlık” ithamıyla cevaplandıranlar nedense bize hiç yabancı gelmiyor. Kur’ân-ı Kerim ise bu davranışı bir münafık âdeti olarak bize haber vermişti [Fetih, 48:15].)

***

Reten’in ipliği daha sağlığındayken pazara çıktı çıkmasına, ama yüzyıllar sonra hâlâ bu sahtekârın bir Sahabî olduğuna inananlar var. Bir kısım insanlar onun mezarını Sahabe türbesi niyetine ziyaret ediyorlar, edemeyenler de uzaktan onun habis ruhuna tâzimlerini sunarak şefaat umuyorlar. Reten’ler kolay kolay ölmüyor. Ölmek bir yana, zaman içinde aynı ruhun başka kılıklara bürünerek zuhur ettiğini ve âlimiyle, cahiliyle pek çok insanı peşine taktığını görüyoruz. Belki bugün 1400 sene öncesinden kalma bir Sahabî olduğunu iddia edenler yok; ama Resulullahın yanına gitmek yerine onu kendi ayağına getirerek işlerini onunla istişare ettiğini iddia eden yahut Resulullahın uygunsuz meclislerde bizzat bulunarak kendilerine destek verdiğini ileri süren yalancılar ile böyle iftiralara bir iman esası gibi inanan safdil insanlar var. Hattâ bundan daha ötesi de var: Meselâ bir Hızır kıssası şeytanın aklına gelmeyecek bir mahiyete büründürülüyor ve Allah’ın Resulünde olmayan ilmin daha başkalarında olabileceği fikri yıllardır bir kısım insanların benliklerine sistemli bir şekilde işlenebiliyor. (Bu konu ayrı bir şekilde ele alınmayı icap ettirdiğinden tafsilâtını başka bir yazıya bırakıyoruz.)

Kıssadan hisse: Baba Haci Reten’in türbesi dünyanın öbür ucunda; kendisi öleli sekiz asır oldu. Fakat ruhu bunca asırlar boyunca aramızdan hiç eksik olmadı; şimdi de farklı kılıklara bürünmüş şekilde birçok insanı peşi sıra sürüklemeye devam ediyor.

***

“Kesru Veseni Fülân veya Reten’ler Ölmez” başlığı altında ilk yayın tarihi: 1 Ocak 2014, Son Devir, bkz. http://ekonomi.dunyabulteni.net/yazar/umit-simsek/9173/kesru-veseni-fuln-veya-retenler-olmez

 

GERİDE KALAN KOCAKARI OLMAYIN


– VIII –
Sapık cereyanların yoğun propagandaları, ne yazık ki, bazılarımızı bu konuda daha müsamahalı bir bakış açısını benimsemeye sevk edebiliyor. Hattâ, bu dostlarımız arasında, farkına varmadan sapıkların kullandığı dili kullanmaya başlayanları bile ne yazık ki görebiliyoruz.
Bu dostlarımıza önce şunu hatırlatalım ki, bütün bu yazdıklarımız, sapıklıkları aleniyete döken, meşrulaştırmak ve yaygınlaştırmak için açıkça faaliyet gösteren, dinimizin de “mücahir” olarak nitelediği ve “Allah’ın affetmeyeceği kimseler” arasında saydığı[1] kişiler hakkındadır. Bunlara karşı dinde hiçbir müsamaha belirtisi göremiyoruz.
Tam tersine, toplumda sapıklığı yaymak isteyenlere karşı gösterilen müsamahanın elîm âkıbetine dair pek çok uyarılar görüyoruz. Bunun en açık örneği, Lût aleyhisselâm’ın karısı ile ilgili olan uyarılardır.
Lût kavminin helâkini anlatan âyetler, o kavimle beraber bir kişinin daha aynı korkunç âkıbeti paylaştığını hatırlatır.
Bu, bir peygamber hanımıdır. Fakat mücrim kavimle olan alâkası – ki bu alâkanın ne seviyede olduğu konusunda Kur’ân bize bir bilgi vermiyor – onun helâkine sebep olmuştur.
Lût aleyhisselâmın karısı, Kur’ân-ı Kerim’de “kâfirlere örnek” olarak gösterilir ve hıyaneti sebebiyle kocasının dahi onu kurtaramadığı hatırlatılır.[2]
Lût kavminin helâkine dair haberlerde Kur’ân’ın sürekli olarak bize bu kadını hatırlatması hepimizi ciddî bir muhasebe içinde bulunmaya sevk etmelidir.
Dünyanın bütün şeytanlarının bütün şeytanlıklarını sergilediği bir konuda, yoğun propagandaların tesiri altında kalarak dilimize, hal ve tavırlarımıza bulaşan bazı söz ve davranışların farkına varamayabiliriz.
Propagandalar sürekli ve çeşitli olduğu için, bir günkü müteyakkız halimiz, bir başka gün için teminat teşkil etmeyebilir.
Onun için, (1) İslâm’ın en küçük bir müsamaha göstermediği bir konuya hiçbir zaman ve hiçbir surette sempati veya hoşgörüyle yaklaşma hakkımızın bulunmadığını, (2) aksi takdirde, yersiz bir hoşgörünün bizi geride kalan kocakarı durumuna düşürüp Allah’ın lânetlediği bir toplulukla aynı âkıbete duçar edebileceğini hiçbir zaman hatırdan uzak tutmamak, hepimiz için önde gelen bir iman problemini teşkil etmektedir.
Şimdi Kur’ân’ın tekrar tekrar bize bir ibret dersi olarak hatırlattığı Lût kavmi ile ilgili haberlerini bir daha toplu bir şekilde okuyalım:
***

GERİDE KALIP HELÂK OLANLAR

Lût’u peygamber olarak gönderdiğimizde, o da kavmine dedi ki: “Sizden evvel dünyada hiç kimsenin yapmadığı iğrenç bir işi nasıl yapıyorsunuz?
“Siz kadınları bırakıp, erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz. Gerçekten siz haddini iyice aşmış bir kavimsiniz.”
Kavminin ona verdiği cevap, “Bunları ülkenizden çıkarın; bunlar temizliğe fazla düşkün insanlar!” sözünden başka birşey değildi.
Biz de Lût’u ve ailesini kurtardık — ancak karısı müstesna; o geride kalıp helâk olanlardan idi.
Onların üzerine ise bir azap yağmuru yağdırdık. İşte bak, mücrimlerin sonu nasıl oldu!
A’râf, 7:80-84
***

GERİ ÇEVRİLMEYECEK BİR AZAP

İbrahim’e de elçilerimiz müjdeyle gelmişler ve “Sana selâm olsun” demişlerdi. İbrahim “Size de selâm olsun” dedi ve çok geçmeden, onlara kızartılmış bir buzağı getirdi.
Ellerinin yemeğe uzanmadığını görünce bundan hoşlanmadı ve içine bir korku düştü. Onlar “Korkma,” dediler. “Biz Lût kavmine gönderildik.”
Ayakta onları dinleyen İbrahim’in hanımı buna güldü. Biz de onu İshak ile, İshak’ın ardından da Yakub ile müjdeledik.
“Eyvahlar olsun!” dedi. “Bu kocamış halimle mi doğuracağım? Üstelik kocam da bir pir-i fani iken! Bu çok tuhaf birşey!”
Onlar “Allah’ın işine mi şaşıyorsun?” dediler. “Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun, ey hane halkı. O hamd edilmeye lâyıktır ve şanı pek yücedir.”
Korkusu gidip de müjdeyi alınca İbrahim Lût kavmi hakkında Bizimle tartıştı.
Gerçekten İbrahim yumuşak huylu, içli ve kendisini Allah’a vermiş biriydi.
“Vazgeç bu işten, ey İbrahim,” dediler. “Artık Rabbinin emri gelmiştir. Onlara, geri çevrilemeyecek bir azap ulaşmak üzere.”
Elçilerimiz kendisine geldiğinde, Lût bundan çok sıkıldı, göğsü daraldı, “Bugün pek çetin bir gün olacak” dedi.
Derken kavmi koşarak geldiler ki, ondan önce de zaten o kötü fiili işlemekteydiler. Lût, “Ey kavmim, işte şunlar kızlarım,” dedi. “Onlar sizin için daha temizdir.  Allah’tan korkun ve beni misafirlerime rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında adam yok mu?”
“Sen de biliyorsun ki senin kızlarınla bizim bir işimiz yok,” dediler. “Bizim ne istediğimizi pekalâ biliyorsun.”
Lût “Keşke size yetecek gücüm olsaydı,” dedi. “Veya sağlam bir dayanağa sığınabilseydim!”
Konuklar dediler ki: “Ey Lût, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana el uzatamazlar. Gecenin bir vaktinde ailenle birlikte yola çık. Hiçbiriniz geri dönüp bakmasın.  Ancak karın müstesna; kavminin başına gelen onun da başına gelecektir. Onların vadesi sabah vaktidir. Sabah ise yakın değil mi?
Emrimiz geldiğinde, oranın altını üstüne getirdik ve başlarına ateşte pişmiş taşları peş peşe yağdırdık.
O taşlar Rabbinin katında işaretlenmişti.  Böyle bir azap zalimlerden hiçbir zaman uzak değildir.
Hûd, 11:69-83
***

İZLERİ HÂLÂ YOL ÜZERİNDE

Yanına girdiklerinde “Selâm olsun” dediler. İbrahim “Biz sizden korkuyoruz” dedi.
“Korkma,” dediler. “Biz seni bilge bir oğulla müjdeliyoruz.”
“Beni mi müjdeliyorsunuz?” dedi. “Bu yaşlı halimle bana neyin müjdesini veriyorsunuz?”
“Biz seni hak ile müjdeliyoruz,” dediler. “Sakın ümit kesenlerden olma.”
İbrahim “Sapkınlardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümit keser?” dedi.
“Elçiler, işiniz nedir?” diye sordu.
Dediler ki: “Biz mücrim bir kavme gönderildik.
“Yalnız Lût’un ailesi müstesna; onların hepsini kurtaracağız.
“Ancak karısını geride kalacaklar arasında bıraktık.”
Derken elçiler Lût’un evine geldiler.
Lût “Siz yabancı kimselersiniz” dedi.
Dediler ki: “Biz sana onların şüpheyle karşıladığı ceza ile geldik.
“Biz sana hak ile gelmiş bulunuyoruz; ve biz sözünde sadık olan kimseleriz.
“Gecenin bir vaktinde aileni yola çıkar; sen de arkalarından onları izle. Hiçbiriniz dönüp arkasına bakmadan,  size emredilen tarafa gidin.”
Böylece Lût’a şu emri tebliğ ettik ki, sabaha çıktıklarında onların kökü kesilmiş olacaktır.
Derken şehir halkı sevinç içinde geldi.
Lût “Bunlar benim konuklarım,” dedi. “Beni utandırmayın.
“Allah’tan korkun da beni rezil etmeyin.”
“Biz seni el âlemin işine karışmaktan men etmemiş miydik?” dediler.
Lût “Bir iş yapacaksanız, işte şunlar kızlarım” dedi.
Hayatın hakkı için, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.
Gün doğarken o korkunç ses onları yakaladı.
Şehirlerinin altını üstüne getirdik ve başlarına ateşte pişmiş taşlar yağdırdık.
İnce anlayışlılar için bunda ibretler vardır.
O beldenin izleri, hâlâ yol üzerindedir.
Bunda da mü’minler için ibretler vardır.
Hicr, 15:52-77
***

NE KÖTÜ BİR YAĞMUR!

Lût kavmi de peygamberlerini yalanladı.
Kardeşleri Lût onlara “Sakınmıyor musunuz?” demişti.
“Ben size güvenilir bir elçiyim.
“Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
“Hizmetim için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim Âlemlerin Rabbine aittir.
“Siz âlemlerin içinden erkeklere yaklaşıyor da,
“Rabbinizin sizin için yarattığı hanımlarınızı bırakıyor musunuz? Doğrusu, siz haddini aşan bir topluluksunuz.”
“Ey Lût,” dediler. “Eğer bu işten vazgeçmezsen ülkeden sürülürsün.”
Lût dedi ki: “Ben sizin yaptığınız işten şiddetle nefret edenlerdenim.
“Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar!”
Onu ve bütün ailesini kurtardık.
Birtek geride kalan kocakarı hariç.
Diğerlerini ise helâk ettik.
Üzerlerine bir azap yağmuru indirdik. Uyarılmış olanlar için ne kötü bir yağmurdu o!
İşte bunda bir âyet vardır. Fakat onların çoğu yine iman etmez.
Şuarâ, 26:160-174
***

“BUNLAR TEMİZLİĞE FAZLA DÜŞKÜN”

Lût’u da peygamber olarak gönderdiğimizde, kavmine dedi ki: “Göz göre göre o hayâsızlığı mı işleyip duruyorsunuz?
“Kadınları bırakmış, erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz. Ne kadar cahil bir kavimsiniz siz!”
Kavminin ona cevabı, “Lût’u ve ailesini yurdunuzdan çıkarın; çünkü bunlar temizliğe fazla düşkün insanlar” demekten ibaret oldu.
Biz de onu ve ailesini kurtardık—karısı dışında; çünkü onu geride kalanlar arasında takdir etmiştik.
Üzerlerine de bir yağmur yağdırdık ki! Uyarılmış olanlar için ne kötü bir yağmurdu o!
Neml, 27:54-58
***

ONLARDAN KALAN İŞARETLER

Lût’u peygamber olarak gönderdiğimizde, o da kavmine dedi ki: “Sizden evvel dünyada hiç kimsenin yapmadığı iğrenç bir işi yapıyorsunuz.
“Hâlâ erkeklere şehvetle yaklaşmaya, yol kesmeye, toplantılarınızda hayâsızlık yapmaya devam edecek misiniz?” Kavminin ona verdiği cevap, “Doğru söylüyorsan bize Allah’ın azabını getir” demekten ibaret oldu.
Lût “Rabbim, bu bozguncular güruhuna karşı bana yardım et” dedi.
Elçilerimiz İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde,  “Biz o belde ahalisini helâk edeceğiz,” dediler. “Çünkü oranın halkı zalim olup çıktı.”
İbrahim “Orada Lût da var” dedi. “Orada kimin olduğunu biz çok iyi biliyoruz,” dediler. “Onu ve ailesini kurtaracağız. Ancak karısı müstesna; o geride kalanlardan olacak.”
Elçilerimiz kendisine geldiğinde, Lût bundan çok sıkıldı, göğsü daraldı. Onlar “Korkma ve üzülme,” dediler. “Biz seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın müstesna; o arkada kalanlardan olacak.
“Yoldan çıkmakta direttikleri için, bu belde ahalisinin üzerine gökten azap indireceğiz.”
Akıl sahibi bir topluluk için, Biz o beldeden geriye apaçık bir işaret bırakmışızdır.
Ankebût, 29:28-35
***

AKIL ETMEYECEK MİSİNİZ?

Lût da peygamber olarak gönderilenlerdendi.
Biz onu da, bütün ailesini de kurtardık.
Ancak geride kalan kocakarı müstesna.
Sonra diğerlerini helâk ettik.
Sabah akşam onların yurtlarından geçiyorsunuz. Hâlâ akıl etmeyecek misiniz?
Sâffât, 37:133-138
***

İBRET ALACAK NEREDE?

Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.
Biz de onların üstüne taş yağdırdık. Ancak Lût’un ailesi müstesna — onları seher vakti kurtardık.
Bu ise katımızdan bir nimet idi. Şükredeni Biz böyle ödüllendiririz.
Lût onları şiddetli azabımız hakkında uyarmıştı; fakat onlar uyarıları şüpheyle karşıladılar.
Onlar Lût’un konuklarına kötülük etmeye niyetlendiler; Biz de onların gözlerini kör ettik, “Tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu” dedik.
Bir sabah vakti, yakalarını bir daha bırakmayacak bir azap onları yakalayıverdi.
Şimdi tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu!
And olsun, Biz Kur’ân’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Fakat hani ibret alacak olan?
Kamer, 54:33-40
[SON]
***
[1] Buharî, Edeb: 60; Müslim, Zühd: 52.
[2] Talâk sûresi, 66:10.
***
Kaynak: yazarumit.com

9 Temmuz 2017 Pazar

EŞCİNSELLİĞİ BÜTÜN DÜNYA REDDEDİYOR


– VII –
Ahlâksızlığı yaygınlaştırmak için faaliyet gösteren küresel sapıklık hareketleri hakkında hiçbir zaman gözden uzak tutulmaması gereken bir gerçek vardır:
Onların yalancı oldukları ve bütün propagandalarının yalan üzerine bina edildiği gerçeği.
“Eşcinselliğin normal bir cinsel davranış olduğu” iddiaları, bütün kutsal kitapların ve peygamberlerin yanı sıra, kâinatın da şahitliğiyle, yalanların en büyüğüdür. Semavî dinler de, selim fıtratlar da bu yalanı iddia sahiplerinin suratına çarpar.
Bilimin eşcinselliği hastalık olarak kabul etmediği iddiası yalandır. Bilim demek, Amerikan Psikiyatri Birliğinin el kitabı demek değildir; kaldı ki, bu kitaptaki değişikliğin hangi yollardan gerçekleştirildiği üzerinde daha önce durduk.
Bütün dünyada eşcinselliğin normal karşılandığı iddiası da, bütün dünyanın gözünün içine baka baka söylenmiş hayâsızca bir yalandır. Eşcinsellik sadece Batı dünyasının bir kısmında normal davranışlar arasında sayılmaya başlamıştır. O da Amerika kıt’asının sadece birkaç ülkesi ile Avrupa kıt’asının bazı ülkelerinden ibarettir. Dünyanın geri kalan kısmında cinsel sapıklıklar sapıklık olarak kabul edilmekte, büyük kısmında da cezalandırılmaktadır.
Cinsel sapıklıkların karşısında olanlara yakıştırdıkları “fobi” ve benzeri etiketler, yalan olmanın da ötesinde apaçık iftiradır. Bu tür nefret söylemleriyle, muhalifleri olan sağlıklı ve sağduyu sahibi kişileri sindirmek ve onlara karşı toplumda bir kin ve düşmanlık vücuda getirmek istemektedirler.
***
Aslında bu sapıkların kendi iddiaları arasında da bir tutarlılık yoktur. Bir yandan evlilik müessesesiyle aralarının hiç iyi olmadığı ve serbest ilişkileri alabildiğine teşvik ettikleri cümle âlemin malûmudur; ama diğer yandan eşcinsellere evlilik hakkının tanınması için çalışıp çabalarlar.
Bunların askerlikten de hoşlanmadıkları yine herkesçe bilinir; ama eşcinsellerin askere alınmamasına da bütün güçleriyle karşı çıkarlar ve onlara askerlik yapma yolunun açılması için yalan-dolan da dahil olmak üzere her türlü çareye başvururlar.
Böylesine bir ikiyüzlülüktür, bir nifak cereyanıdır sapıkların hareketi. Bu yüzden de iyiliği teşvik edip kötülükten sakındırdıkları hiç görülmez. Bilâkis, münafıkların iyiliği men’ edip kötülüğü teşvik ettiklerini Kur’ân bize haber veriyor, hal-i âlem de sayısız vak’alarla doğruluyor.[1]
[Devam edecek]
[1] “Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirinin cinsindendir. Kötülüğü emrederler, iyilikten sakındırırlar.” Tevbe sûresi, 9:67.
***
Kaynak: yazarumit.com