Kayıtlar

Ekim 1, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dil hatâsı yüzdeki çıbandan da kötü!

Resim
Hadis âlimi Prof. Dr. İbrahim Canan, “ Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye ” adlı kapsamlı eserinde, Resulullahın (s.a.v.) ve Ashabının dil konusunda ne kadar hassas davrandıklarını ve en küçük bir dil hatâsına müsamaha göstermediklerini, son derece çarpıcı örnekleriyle açıklıyor. Eserin konumuzla ilgili bölümünden bir kısmını daha sunuyoruz: – 3 – PROF. DR. İBRAHİM CANAN S üyûtî, Ebû Ubeyd’in Fedâil’inden naklen Hz. Ömer’in “Kur’ân’ı öğrendiğiniz gibi, lâhn, feraiz ve süneni de öğrenin” [1]  dediğini kaydeder ki, bütün bunlar yeni kurulmuş İslâm devletinin her yönüyle teşkilâtlanmaya başladığı bu ikinci Halife devrinde dil meselesine de ciddiyetle el atılmış olacağını göstermektedir. Belki de bu titizliğin bir neticesi olarak, kelâmdaki lâhn, “yüzdeki çıbandan daha çirkin,” “nefis bir elbisedeki yırtıktan daha kabîh,” “vücuda yapılan çimdikten daha çok rahatsız edici” telâkki edilmiştir. [2] Daha bidayette dil hususunda izhar edilen bu titizlik, Hz. Ali’yi bir de nahiv kita

Hz. Ömer'in adaletinde dil hatâsının cezası: kırbaç

Resim
Hadis âlimi Prof. Dr. İbrahim Canan, “ Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye ” adlı kapsamlı eserinde, Resulullahın (s.a.v.) ve Sahabîlerinin dil konusunda ne kadar hassas davrandıklarını ve en küçük bir dil hatâsına müsamaha göstermediklerini, son derece çarpıcı örnekleriyle açıklıyor. Eserin konumuzla ilgili bölümünden bir kısmını daha sunuyoruz: – 2 – PROF. DR. İBRAHİM CANAN H z. Ömer’in dil hususundaki titizliğini gösteren rivayetler de mevcuttur. Birinde, “Ömer ibnu’l-Hattab, bir kimse konuşurken hatâ yaparsa düzeltir, lâhn yaparsa kamçı ile döverdi” denmektedir. [1] Bir diğer rivayette, Hz. Ömer’in, ok atışı üzerinde temrin yapan acemî bir gruba rastladığı sırada “Ne fena atışınız var!” diye tenkidi üzerine, atıcıların “Nahnu muteallimîn [doğrusu “nahnu muteallimûn” olacaktı]” yani “Biz henüz öğrencileriz” diye özür beyan etmeleri üzerine “Sizin lâhniniz atışınızdan da berbat! Zira Hz. Peygamberin (a.s.) şöyle dediğini işittim: ‘Lisanını düzelten kimseye Allah rahmetini

Sempozyum delirtti

Resim
İİKV tarafından düzenlenen “müsbet hareket” konulu 11. Risale-i Nur Sempozyumu ve bu sempozyuma devlet ricali tarafından en yüksek seviyede gösterilen teveccüh, kamuoyunda büyük bir sevinç ve ferah uyandırırken, bazı husumet ve adavet ehli çevrelerde de şiddetli kıskançlıklara ve allerjik reaksiyonlara yol açtı. Atatürk’ün hayalî zikir halkalarını ballandırarak anlatmasıyla ve sürekli tazelenen haremiyle tanınan şöhretperest bir müteşeyyih zâtın sözde müridlerinde bu reaksiyonlar en şiddetli ve edepsizcesine bir seviyede gözlendi. Bu sözde müridlerden birisi, yazısının başında uzunca bir “ it muhabbeti ” yaptıktan sonra, Bediüzzaman Hazretlerine sürekli şekilde “ Sait ” olarak atıfta bulunmak suretiyle, Türkçede “ Arş’a hırlamak ” deyimiyle özetlenen bir davranışın en çarpıcı örneklerinden birini verdi. Müteşeyyih zâtın dişi takipçilerinden biri ise Üstad hakkındaki uzun iftira listesini, Üstad’ın en büyük “ suçu ” olan “ Atatürk düşmanlığı ” ile tamamladı. Daha başka bir sözde mürid

Herkes meal / tefsir okumalı, ama nasıl?

Resim
Kur'an Buluşmaları, 2017-18 dönemine “Kur’ân’ı Yaşayarak Okumak” başlıklı özel gündemiyle girdi. UTESAV’ın “Erdemli İş Adamı” projesi kapsamında sunumlu olarak gerçekleşen  Buluşmada, âyet ve hadisler ışığında şu konular ele alındı: Kur’ân-ı Kerim kıyamete kadar gelecek bütün çağlara ve bütün insanlara inmiştir. Kur’ân’ın ulaştığı herkesin, Âlemlerin Rabbi tarafından gönderilen bu hitaba cevap vermek yükümlülüğü vardır. Kur’ân, insanlar için hem bir öğüt, hem de şeref vesilesidir; çünkü bu kitapla insan, Âlemlerin Rabbine muhatap olur. Her meslekten ve her seviyeden insanların Kur’ân’dan bir nasibi vardır. Bu bakımdan, herkes Kur’ân’ı ve meal ve tefsirlerini okumalı, ancak kendi uzmanlık alanının dışına çıkan konularda, özellikle hüküm çıkarma konusunda hüküm vermeye teşebbüs etmemelidir. Kur’ân-ı Kerimin öğütleri ve kıssaları – ki bunlar Kitabımızın büyük kısmını teşkil eder – herkese, ahkâm âyetlerinin hükümle ilgili kısımları ise bu konunun uzmanlarına hitap eder. Ahk

Hayır yarışında Sahabeden örnekler

Resim
Abdullah b. Ömer (r.a.) Arafat’tan Cuhfe’ye indiğinde hastalanmış, canı balık çekmişti. Aradılar, sonunda ancak bir tane bulabildiler. Hanımı Safiye onu pişirip önüne koydu. O sırada bir fakir gelip Abdullah’ın yanına oturdu. Abdullah ona “Şu balığı al da ye” dedi. Oradakiler “Sübhanallah! Bizi o kadar yordun; bu balığı güç belâ bulabildik. Bunu sen ye, o adama da başka birşey veririz” dediler. Hanımı da “Ona bir dirhem vermek balığı vermekten daha iyidir. Böylece sen de canının çektiği balığı yemiş olursun” dedi. Abdullah ise “Zaten ben de onu çok arzuladığım için veriyorum ya!” dedi. Sahabenin önde gelen isimlerinden olan Abdullah b. Ömer’in bu davranışı, “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe birr’e ermiş olmazsınız” meâlindeki âyet-i kerimenin ilk dönem Müslümanları arasında nasıl bir hayır yarışına yol açtığını gösteren örneklerden biriydi. Geçtiğimiz hafta incelediğimiz Âl-i İmrân sûresinin 92-95’inci âyetleri arasında ana konumuzu teşkil ede