Kayıtlar

Ekim 29, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Biz hayal miyiz? (1)

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK M addenin hayalden ibaret olduğu yolunda, tarih boyunca Doğuda ve Batıda pek çok defalar tartışma konusu teşkil etmiş bulunan bir eski iddia, son birkaç senedir bizim toplumumuzda yine gündeme getirilmiş bulunuyor. Bu defa, iddia, bilimsel bir buluş, ispatlanmış bir gerçek, bir tevhid delili ve bir inanç esası olarak sunuluyor ve bu kimliğiyle, girdiği zihinlerde pek çok soruya yol açıyor: Biz bir hayal miyiz? Dünyamız hayal mi? Gördüklerimiz  hayal mi? Okuduklarımız hayal mi? Dostlarımız, düşmanlarımız birer hayal mi? Yiyip içtiklerimiz, gezip gördüklerimiz birer kuruntu mu? Şimdiye kadar bildiğimiz ve inandığımız şeyler temelinden yanlış mıydı? Daha yüzlercesi, daha binlercesi—ve bütün bunların yanı sıra, bir de can alıcı soru: Herkes ve herşey bir hayal ise, hakikat olan ne? Ayrıca belirtmeye belki hiç gerek yok; ama, eğer herşey bir hayalden ibaretse, bu konuyu tartışmak da bir hayalin ötesine geçemeyecek demektir. Ancak biz bu görüşü peşin peşin benimsem

Yine delirdiler!

Resim
R isale-i Nur ne zaman kamuoyunda büyük bir teveccühe mazhar olsa, dolandırıcılıkta uzmanlaşmış bir cemaatin haset damarlarını harekete geçiriyor. 11. Uluslararası Risale-i Nur Sempozyumuna gerek milletin, gerekse Cumhurbaşkanı başta olmak üzere en üst kademedeki devlet yöneticilerinin gösterdiği teveccüh, söz konusu cemaatin ehliyetsiz fetvacısını bir kere daha çılgına çevirdi. Risale Haber’de yer alan bir habere göre, ehliyetsiz fetvacı, TGRT FM’deki programında Nur talebelerini FETÖ ile ilişkilendirmeye teşebbüs ettikten başka, Risale-i Nur’da iman ve fıkıh diye birşeyin olmadığı iftirasını attı. (Bkz. http://www.risalehaber.com/tgrtden-osman-unlu-yine-said-nursiye-saldirdi-313446h.htm ). Haberi veren Risale Haber sitesi, müfteri için “ Hem müfteri, hem cahil, hem ahlâksız ” tabirini kullandı. Ancak ehliyetsiz fetvacının bu sıfatları nereden kazandığını – zaten bir sır olmadığı için olsa gerek – açıklamadı. Bütün bu sıfatların kaynağını bir kere daha açıklayalım. 1. Müfterinin ahlâ

"Hadsiz" ne demek?

Resim
Son zamanlarda bilhassa gazetelerin ve haber sitelerinin başlıklarında sıkça görmeye başladığımız kelimelerden biri de “hadsiz” kelimesidir. “Sınır” anlamındaki “had” kelimesinden (çoğulu hudûd / hudut) türeyen bu kelime, bilindiği ve kolayca da tahmin edilebileceği gibi, “sınırsız” anlamına gelir. Ancak hadsiz kelimesini “haddini bilmez” anlamında kullanmak, son zamanlarda bazı tembel kalemlere kolay gelmiş, bunları örnek alanlar da, şuursuz bir şekilde bu kelimeyi maalesef bu anlamda kullanmaya başlamışlardır. Kelimenin doğru kullanımı aşağıdaki gibi muteber kaynaklarda gösterilmiştir. Başka türlü kullanımlara itibar edilmemesi ve yanlış kullananların da her fırsatta ikaz edilmesi gerekir. HADSİZ :  sıfat.  Sınırsız, hesapsız, çok: Lûtfu gibi adli hadsiz çok idi  (Süleyman Çelebi). Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı / Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı  (Yahyâ Kemal). ѻ  Hadsiz hesapsız:   Hesâba gelmeyecek kadar çok, sayısız: Hadsiz hesapsız fedâkârlıkla

Güzler ve gözler

ÜMİT ŞİMŞEK Sonbahar, tek tek ayrılışıdır sevilenlerin. Onlardan birçoğu, veda etmeye bile fırsat bulamadan kaybolur, gider. Ama hayır, kaybolmazlar. Çünkü buradan kaybolan, aynı anda, bir başka yerinde belirmiştir dünyanın. Sonra başka bir gün, oradan kaybolur, burada belirir bugün gidenler. Bakışları sınırlı olanlar, sadece ortadan kaybolanı görürler. Geçmişi ve geleceği birlikte görenler ise, ayrılık içinde vuslatı zevk edenlerdir. Onlar için, güzün hazin vedâsı da dünyanın güzelliklerinden bir güzelliktir. Yenilenen aynalarda, ebedî bir güzelliğin parıltılarını seyreder o gözler. Ve güzlerin güzel yüzünde bir beka müjdesi bulur. Çünkü bir bahar giderse, yerine yenisi gelir. Çünkü onları gönderen bâkidir. Bâki olanı gösteren aynalarda, güzelliğin rengi değişir sadece. Ve sım sıcak renkler içerisinde dünyanın gurubunu, dünyanın gurubu arkasında da bir haşir sabahını haber verir güzler.

İhtilâflardan koruyan üç Peygamber emaneti

Resim
Ümmetinin pek çok ihtilâflarla karşılaşacağını haber veren Resulullah (s.a.v.), bu ihtilâflardan nasıl korunacağımızı da açıkça bildirdi. Bir hadis-i şerifinde bize Allah’ın kitabını ve kendi sünnetini emanet olarak bıraktığını bildiren Peygamberimiz, bir başka hadisinde de “Hulefâ-yı Râşidîn’in sünnetini” de bize doğru yol olarak gösterdi. Bu hadis-i şerifler şöyle: Size iki şey bıraktım ki, onlara sarıldığınız takdirde asla yolunuzu şaşırmazsınız: Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünneti. Muvatta’, Kader: 1 Ebû Necîh Irbâz b. Sâriye (r.a.) anlatıyor: Resulullah (s.a.v.) bize çok etkileyici öğütler verdi, öyle ki kalpler ürperdi, gözler yaşardı. “Yâ Resulallah,” dedik, “bu sanki bir veda konuşması; bari bize bir tavsiyede bulun.” O da şöyle buyurdu: Size Allah’tan korkmanızı, başınızdaki Habeşli bir köle bile olsa kulak verip itaat etmenizi tavsiye ediyorum. İçinizden uzun yaşayacak olanlar, pek çok ihtilâflar görecek. Siz benim sünnetime ve doğru yolda olan Hulefâ

"Cemaatten ayrılanı kurt kapar"

Resim
İslâm ümmetinin en önemli ve öncelikli konularından bazıları 170’inci Kur’an Buluşmasının gündemindeydi: Hablullah (Allah’ın ipi), i’tisâm (Kur’ân’a ve Sünnete bağlılık), cemaat, tefrika (ayrılık). Bütün bu kavramlar, Âl-i İmrân sûresinin 103’üncü âyetinin ilk cümlesinde yer alıyordu. Biz de bu cümle üzerinde yoğunlaştık. “Allah’ın ipi” tabiri ile kastedilen anlam ve âlimlerimizin bu konuda yaptıkları yorumlar üzerinde durduk. Kur’ân’a ve Sünnete bağlılığı ifade eden “i’tisâm” kavramının Kur’an’da, Sünnette ve Ehl-i Sünnet âlimlerin izahlarındaki açılımlarına göz attık. Cemaat ruhunun ibadetlerden başlayıp hayatın bütün safhalarına nüfuz eden bir ruh gibi İslâm ümmetine nasıl hayatiyet verdiğini / vermesi gerektiğini gördük. Bu arada Kur’an ve Sünnetteki “cemaat” kavramının bütün bir İslâm ümmetini ifade ettiğini, ümmet içindeki cemaatlerin ise bu üst kimliğin altında yer alan oluşumlar olduğunu veya olması gerektiğini bir kere daha hatırladık. Allah’ın ve Resulünün ce