Kayıtlar

Kasım 26, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hatırlanmak istenmeyen örnekler

Resim
Muhammed Gazalî’nin “İşlerini kadınlara bırakan milletler mahvolur” meâlindeki hadisin bazıları tarafından yanlış yorumlandığına dair beyanlarını bir önceki bölümde nakletmiştik. Gazalî’nin bu görüşünü destekleyen örneklere devam ediyoruz: KENAN DEMİRTAŞ – VI – SEBE’ KRALİÇESİ Kadının yöneticiliği konusunda bugün pek çok kimsenin hatırlamak istemediği başka deliller de var ve bunlardan birisi, belki de en önemlisi, Kur’ân’da yer alıyor: Sebe Melikesi Belkıs örneği. İşte bu konuda da Muhammed Gazalî’nin söyleyecekleri var: “Resulullah (s.a.v.) Mekke’de Ashabına Neml sûresini okumuş ve onlara hikmeti ve zekâsıyla milletini imana ve kurtuluşa götüren Sebe Melikesinin kıssasını anlatmıştı. Vahiyle çelişen bir hükmün hadiste varid olması ise mümkün değildir! “Sebe Melikesi Belkıs büyük bir saltanat sahibiydi. Kur’ân’da hüdhüd kuşunun dilinden o şöyle anlatılmaktadır: “ ‘Ben kavmine hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum.

Delilik ve cehaletin bini bir para!

Resim
KENAN DEMİRTAŞ – V – M uhammed Gazalî, Kur’ân’ın kadına verdiği hakların çağımızda kâğıt üzerinde kaldığını belirtiyor ve şu anda kadının gerek aile içinde ve gerekse toplumdaki durumunu bir keşmekeş olarak niteliyor: “Son asırlarda kadının konumu kötüleşti. Kendisine cehalet ve toplumdan tecrit zorunlu görüldü. Ben bu gelişmelerden Kur’ânî hükümlerin tamamen ihlâl edildiğini anlıyorum; zira Kur’ân’ın bütün hükümleri kadının yararına yöneliktir. Örneğin, kadın artık çok nadir olarak mirastan pay galabiliyor. Evliliği konusunda çoğu zaman görüşleri sorulmuyor. Her yüz boşanmadan belki birinde hakkıyla nafakası veriliyor. Mehirlerine riayet edilmiyor. Canı istediği için erkeğin eşini dövmesi normal bir durum sayılıyor. Yani, karı-koca arasında bir problem olduğunda Nisâ sûresinin 35. âyeti gereğince hakem heyetinin kurulması gerekiyor. Ancak kadın böyle bir barış heyeti kurulamayacak kadar değersiz kabul ediliyor ve bu âyet kâğıt üzerinde kalıyor. . . . Asıl dehşet verici olan

MEVLİD KANDİLİ MUHASEBESİ VE NİYAZI

PROF. DR. İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN Allah Teâlâ’ya hamd ü senâ, Resulü Hz. Muhammed Mustafa’ya salât u selâm, âl ve ashâbına ve onların yoluna güzelce tabi olanlara saygı ve ihtiram ile sözlerime başlarım. Dostlar, Gelin bu Mevlid Kandilinde sizinle birlikte biraz düşünüp, söyleşelim, dertleşelim. Biz insan ve Müslümanız elhamdülillah. Allah’a ve son resûlü örnek kulu Hz. Muhammed’e, Allah’ın tüm peygamberleri aracılığı ile gönderdiği kitaplara ve peygamberlere -aralarında ayırım yapmaksızın- inanıyoruz. Meleklere, kadere ve bütün içeriğiyle âhiret’e inanıyoruz. Bu İslâm imanının gereği ve sonucu olarak dünya hayatında “ Allah’a kulluk sınavı ”nda olduğumuzu biliyoruz. Bu sınavın, sadece bir bilgi sınavı değil, amel ve uygulama sınavı, hayat sınavı olduğunun da bilincindeyiz .  Bireysel anlamda ergenlik-ölüm arası yaşanan bu sürekli kulluk sınavı nda sorumluluğun, Allah’a nasıl kulluk edeceğimizin öğretilmesine bağlı olduğunu da biliyoruz. Başarı için biz, rahmeti bol Rabbimin, işte böyle

Kadın eve hapsedilir mi?

Resim
KENAN DEMİRTAŞ - IV – Muhammed Gazalî’nin en çok yakındığı davranışlardan birisi de, bir âyet veya hadisin tek başına ele alınarak, İslâmın o konudaki genel tutumunu dikkate almaksızın yapılan katı yorumlar. Kadınların evlerinde hapsedilmesi şeklindeki anlayış da bu yorumlar arasında yer alıyor. Muhammed Gazalî, bu konuda şu hadisin delil olarak gösterildiğine değiniyor: “Ebû Dâvud, Tirmizî, İbni Sa’d ve Beyhakî, Resulullah (s.a.v.) eşlerinin Abdrullah bin Ümmi Mektum’u görmelerini hoş karşılamadığını, Abdullah’ın âmâ olduğunu söyleyerek itiraz ettiklerini, onlara ‘Siz de âmâ mısınız?’ buyurduğunu rivayet etmişlerdir.” Gazalî, bu hadisin, kadının toplum hayatından soyutlanmasını netice verecek şekilde yorumlanmasını yanlış buluyor: “Hadis âlimleri, bu hadisin mânâsı üzerinde çeşitli görüşler serd etmişlerdir. Kadının vazifesini anlatırken bu hadisi öne sürmek, Sünneti bilmemek demektir. Hayat tarzını ve toplum ile ittisalini anlatırken bu hadisi zikretmek, Sünneti bil

Delilik ve cehaletin bini bir para

KENAN DEMİRTAŞ – V – M uhammed Gazalî, Kur’ân’ın kadına verdiği hakların çağımızda kâğıt üzerinde kaldığını belirtiyor ve şu anda kadının gerek aile içinde ve gerekse toplumdaki durumunu bir keşmekeş olarak niteliyor: “Son asırlarda kadının konumu kötüleşti. Kendisine cehalet ve toplumdan tecrit zorunlu görüldü. Ben bu gelişmelerden Kur’ânî hükümlerin tamamen ihlâl edildiğini anlıyorum; zira Kur’ân’ın bütün hükümleri kadının yararına yöneliktir. Örneğin, kadın artık çok nadir olarak mirastan pay galabiliyor. Evliliği konusunda çoğu zaman görüşleri sorulmuyor. Her yüz boşanmadan belki birinde hakkıyla nafakası veriliyor. Mehirlerine riayet edilmiyor. Canı istediği için erkeğin eşini dövmesi normal bir durum sayılıyor. Yani, karı-koca arasında bir problem olduğunda Nisâ sûresinin 35. âyeti gereğince hakem heyetinin kurulması gerekiyor. Ancak kadın böyle bir barış heyeti kurulamayacak kadar değersiz kabul ediliyor ve bu âyet kâğıt üzerinde kalıyor. . . . Asıl dehşet verici olan ise, İslâm

Kadının toplum hayatında da, savaşta da yeri var

Resim
KENAN DEMİRTAŞ – III – SAVAŞTA KADIN Sosyal hayatta bir kadın için düşünülebilecek en son yer, savaş meydanı olsa gerektir. Fakat Hz. Peygamberin uygulamasında kadınların katılmadığı hiçbir savaşın bulunmadığına da Prof. Dr. İbrahim Canan dikkat çekiyor: “Cahiliyet devrinde kadına karşı işlenen haksızlıkların birçoğu, onların savaşamayacakları hususundaki yaygın bir kanaatten ileri geliyordu. Hz. Peygamberin, kadınlar hakkındaki bu inancı kırarak, onlara karşı beslenen küçümseme ve tahkir düşünceleriyle mücadeleyi hedefleyen uygulamaları var: bütün seferlere[1] kadınların katılımını sağlaması gibi. “Ancak Hz. Peygamber kadınları normal olarak yemek yapmak, su taşımak, yaraları tedavi etmek gibi geri hizmetlerde istihdam etmiş, savaş sonunda elde edilen ganimetten onlara bir ikramda bulunmuş ise de diğer erkek mücahitler gibi eşit pay ayırmamıştır. Buna rağmen, belirtmeliyiz ki, bazı rivayetler, erkekler gibi kahramanlık gösteren bazı kadınlara, Aleyhissalâtü Vesselâ

Gökler ve yer... Ve insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet

Resim
“G öklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ındır; sonunda bütün işler Allah’a döndürülür” meâlindeki âyet-i kerime, bizi Kur’ân’ın ve kâinatın sayfalarında hızlı bir seyahate çıkardı. Kur’ân-ı Kerim’in çeşitli konular arasında birden bire nasıl bizi göklere çıkarıp “büyük resmi” görmemizi sağladığını, bize nasıl bir ufuk genişliği ve iman kuvveti kazandırdığını, çeşitli örnekleriyle gördük. Sonra yine ümmet, hayır, emr-i bilma’ruf, nehy-i anilmünker konularına döndük. Bir sonraki âyette, Yüce Allah bu ümmeti “insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet” olarak niteliyordu. Bu ümmetten insanlığa yalnız hayır gelirdi, gelmeliydi. Yeryüzünde kötülüğün önünü kesecek ve iyiliği yayacak olan ümmet, bu ümmet idi. Nitekim yüzyıllar boyunca İslâm ümmeti bütün dünyaya iyilik yaydı. Dünyanın bugünkü halinde de insanlığa hayrı dokunacak olan ümmet bu ümmetten başkası değildi. Âyet, bir bakıma, “Başkasından hayır beklemeyin” diyordu bize. Ve dünyanın durumu da bunu tasdik ediyordu. Geçtiğimiz Cumartesi

İslâm âlimleri de kadın hocalardan ders aldı

Resim
KENAN DEMİRTAŞ – II – D iğer yandan, Nisâ sûresindeki bir âyette, erkeklerin kadınlar üzerinde “kavvâm” olduğu da bildiriliyor. Ancak Prof. Dr. Canan, bu tanımın erkek ve kadın arasında bir üstünlük ve aşağılık meselesi olarak algılanamayacağını söylüyor: “Ne hadislerde, ne âyetlerde cinslerden birinin diğerine üstünlüğü mevzuubahis değildir. Bu hususta en çok söz konusu edilen, ‘Erkekler kadınlar üzerine kavvâmdır (idareci ve hâkimdirler)’ [1]  âyeti daha yakından incelendiğinde, erkeğin mutlak bir üstünlüğünden ziyade her iki cinsin de mütekabil (karşılıklı) üstünlüklerine ve ayrıca toplum hayatının düzenlenmesinde erkeğe düşen noktayı temin etme görevine ve bu görevden gelen üstünlüğe dikkat çekildiği görülür.” Büyük müfessir Elmalılı Hamdi Yazır ise, bu âyetin devamında gelen “Çünkü erkekler ve kadınların bir kısmını diğerine yaratılış açısından üstün kılmıştır” sözünü açıklar ve onun üstünlük ve değeri mutlak surette erkeklere tahsis etmediğine dikkat çeker: