SON EKLENENLER
latest

30 Haziran 2018 Cumartesi

Azabı durduran sesler: 2

Camilerden Arş’a yükselen cıvıl cıvıl çocuk sesleri, bir hadis-i şerifin müjdesine istinaden, “azabı durduran sesler” olarak hepimizi mest ediyor.

Bu hadis-i şerifi, yedi sene kadar önce okullarımızda Kur’an-ı Kerîmin seçmeli ders olarak okutulmaya başlaması üzerine bir kere daha hatırlamıştık. Bu arada, Kur’ân’ın irşadı ile okullarımızda okutulan bazı dersler arasındaki çelişkiyi de gündeme getirerek Millî Eğitim Bakanlığına düşen önemli bir göreve işaret etmiştik.

18 Ekim 2012 tarihinde Son Devir’de yayınlanan bu yazıyı tekrar hatırlıyoruz:

ÜMİT ŞİMŞEK

Seçmeli Kur’ân dersine muhalefet edenler, kendilerine de faydası muhakkak olan birşeye karşı çıktıklarını bir anlayabilseler!

Millî Eğitim Bakanlığının açıkladığı rakamlar, bu sene 479 bin öğrencinin seçmeli ders olarak Kur’ân-ı Kerîmi tercih ettiğini gösteriyor. Bundan da açıkça anlaşılıyor ki, milletimiz bu konuya laiklerle aynı açıdan bakmıyormuş.

Yurdun dört bir yanındaki devlet okullarında yarım milyon çocuğumuzun Kur’ân öğrenmekte olması bize o kadar önemli görünmeyebilir. Hattâ bazılarımız bundan hoşlanmayabilir de. Fakat bu hadisenin Allah katında ne mânâ ifade ettiğini bilmek istiyorsanız, Resulullahın (s.a.v.) verdiği şu haberi dinleyiniz:

“Allah yeryüzü ahalisine azab etmeyi murad ettiğinde, Kur’ân öğrenen çocukların sesini işitince azabı onlardan geri çevirir.” (Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân: 4.)

***

Bu hadis-i şerif, her ne kadar 28 Şubat dönemine ait bazı mahkeme kararlarına ters düşse de, bu konuda verilebilecek örnekler arasında tek değildir.

Kur’ân ve Hadis, kulların davranışları ile tabiat olayları arasında doğrudan bir ilişki bulunduğunu, üzerine basa basa bize hatırlatır ve hiçbir zaman bu gerçekten habersiz davranmamamızı ister. Zira tabiat kanunları arasında laikliğe yer yoktur; onlar bir bütün halinde tek bir Yaratıcının emriyle işlemeye devam ederler. Bir ağaçtan yere düşen bir yaprağı bile tesadüfe veya sebeplere bırakmayan İlâhî irade ve kudret, insan topluluklarının başına gelecek olan hadiseleri de ne tesadüfe, ne de başka sebeplere terk etmez. Kur’ân-ı Kerîmi okuyan âlim veya cahil herkesin ondan, özellikle onun kıssalarından alacağı en önemli ders, geçmiş kavimlerin başlarına gelen felâketlerin hakikî sebeplerini ve onlarla aynı âkıbete uğramaktan bizi koruyacak olan yolları öğrenmek olacaktır.

Bizim bu konuda Kur’ân ve Hadisten öğrendiklerimizin özeti şudur:

Gökten yere rızkımız iner, yerden göğe işlerimiz çıkar.

İşlerimizden iyi olanlarla kötü olanlar arasındaki fark, bizim hak ettiğimiz muameleyi tayin eder.

Şu kadar var ki, iyilikte de, kötülükte de esas olan, kemiyetten ziyade keyfiyettir. Bazan öyle iyilik olur ki, bizim gözümüzde pek küçük kaldığı halde, İlâhî mizanda nice kötülüklere ağır basar da rahmeti üzerimize çeker, azabı bizden uzaklaştırır. Bir toplumun onca isyanları arasında mâsum dillerden Arş’a yükselen Kur’ân sadâları, işte mizanda böyle ağır gelen iyiliklerdendir. Kur’ân okuyan çocukları sayesinde bugüne kadar kaç toplumun azaptan kurtulduğunu ancak Allah bilir.

***

Tabiat hadiselerinin bütün ayrıntılarıyla İlâhî iradeye tâbi olduğu gerçeği, eğitim sistemimizin temelindeki felsefenin kabul etmediği bir gerçektir. Bu Müslüman milletin çocukları, ne yazık ki, okullarında bu tesadüfçü bakışla hayata bakmayı öğreniyorlar. Bununla beraber, “İyilikler kötülükleri giderir” (Hûd, 11:114) kaidesince, Kur’ân dersleri bu hatâyı tamir yolunda atılacak ilk adımlardan biri olabilir.

Bugün İlâhî rahmeti üzerimize celb etmesi umulan Kur’ân dersleri, bakarsınız, zaman içinde, hayata Kur’ân’ın gösterdiği yerden bakmayı da bize öğretir.

Risale-i Nur'da hadis müdafaası üzerinden bazı düşünce ve teklifler





Kendisine peygamberinden bir haber ulaşan günümüz Müslümanlarından önemli bir kısmının zihninde hemen bir “acaba?” sorusu beliriyor, haberin doğruluğu hakkında tereddütler haberin peşini hiç bırakmıyor, neye inanıp neye inanmayacağımız konusunda gelgitler yaşanıyor.
Bazılarımız daha da ileri gidiyor; haberi kendi aklının ölçüsüyle değerlendirdikten sonra böyle bir hadisin olamayacağı kanaatine varıyor ve peygamberine din öğretmeye kalkışıyor.
Böylesi bir ortamda bizde çalışmamızda evvelâ “ümmetin bugün ıslahının çözümü olarak” gördüğümüz “Nübüvvet tavrı” üzerinde durduk. Hadislerin değişmeyen değerine değindikten sonra, “Neler yapılmamalı?” ve “Neler yapılmalı?” başlıkları altında tekliflerimizi sıraladık.
Risale-i Nur Enstitüsü tarafından yayınlanan Köprü dergisinin 140’ıncı sayısında yayınlanan ve dergideki diğer yazılarla birlikte bu yazının da PDF’sine http://www.rne.com.tr/kopru-dergisi/ adresinden erişebileceğiniz yazı şöyle:
ÜMİT ŞİMŞEK
Hz. Musa’nın kavmi, Peygamberlerine “Allah’ı gözümüzle görmedikçe biz sana inanmayız”[1] demiş ve bu yüzden onları yıldırım çarpmıştı. Allah Teâlâ’nın “en hayırlı ümmet”[2] olarak övdüğü ümmeti de aynı duruma düşürmek için gösterilen çabalar, ümmetin tamamında değilse de bir kısmında Peygamberiyle ilgili ciddî şüpheler ortaya çıkardı. Kendisine Peygamberinden bir haber ulaşan günümüz Müslümanlarından önemli bir kısmının zihninde hemen bir “acaba?” sorusu beliriyor, haberin doğruluğu hakkında tereddütler haberin peşini hiç bırakmıyor, neye inanıp neye inanmayacağımız konusunda gel-gitler yaşanıyor. Bazılarımız daha da ileri gidiyor; haberi kendi aklının ölçüsüyle değerlendirdikten sonra böyle bir hadisin olamayacağı kanaatine varıyor ve Peygamberine din öğretmeye kalkışıyor.

29 Haziran 2018 Cuma

Azabı durduran sesler: 1

Gökten yere rızkımız iner, yerden göğe işlerimiz çıkar.

Son zamanlarda bizden göğe yükselen şeylerin belki de en hayırlısı, Ataşehir Mimar Sinan Camiinde bir araya gelen 3500 çocuğun Kur’an ve tekbir sesleri idi.

Bizi bu kadar heyecanlandıran hadisenin Allah katındaki değeri ise çok daha büyük; bunu Resulullah’ın verdiği haberden anlıyoruz.

Şöyle müjde veriyor Allah’ın elçisi:

“Allah yeryüzü ahalisine azab etmeyi murad ettiğinde, Kur’ân öğrenen çocukların sesini işitince azabı onlardan geri çevirir.” (Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân: 4.)

Şimdi yine yaz mevsimiyle beraber camiler de cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle şenlenmeye başladı. Yer ve Gökler Rabbinin insanlığa hitabı, yüz binlerce günahsız dilden, bizim şefaatçimiz olarak dergâh-ı İlâhîye sunuluyor.

Okul mevsimine girdiğimizde bu defa okul sıralarından yine Kur’ân öğrenen çocukların sesleri yükselecek Arş-ı Âzama doğru.

[Bir başka yazıda bu konuyu daha başka bir açıdan ele alacağız inşaallah.]

 

28 Haziran 2018 Perşembe

O kadar da inanmayın

Geldi, gelebilir, geliyor dediler, bütün İstanbul bir beklenti içine girdi.

Arabalar garajlara çekildi, garajlara sığmayanlar halılarla, kilimlerle sarılıp sarmalandı.

Fakat gelecek, gelebilir, geliyor denen dolu fırtınası, gelmeden geçip gidiverdi.

Galiba en iyisi, bundan sonra Azerî sunucumuzun hava raporlarına kulak vermek. O da hava tahmin raporunu sunmuş, ama kitabın ortasından konuşmuş.

Videonun baş tarafında da hayli nükteli yerler var, ama deşifre edebilmek için biraz lisana aşina olmak lâzım. (Yardımlar kabul edilir.)

Programın son cümleleri ise, her zaman herkesin kulağına küpe olacak cinsten:

Benden bu kadar. Verdiğim malûmatlara da yani o kadar da inanmayın. Çünkü yer Onun, gök Onun. Allah özü biler. Burnunuz sığmayan yere de başınızı sokmayın.

***

İlk yayın tarihi: 5 Ocak 2015

27 Haziran 2018 Çarşamba

Zafer yine bir başka güzel

Sürekli gelişimin bir nümunesi olarak yayın hayatına devam eden Zafer dergisi, Haziran sayısında da doyurucu bir muhteva, zengin ve yetkin bir yazar kadrosu ve cazip bir sunumla okuyucularına kavuştu.

Tıpkı merhum Selim Gündüzalp gibi kendisini Zafer idealine vakfetmiş olan dergi editörü Suat Ünsal, Haziran sayısını okuyucularına şöyle takdim ediyor:

Yaz mevsimi havaların ısındığı, suyla daha fazla haşir neşir olduğumuz, suyu daha çok aradığımız bir mevsim.

İstedik ki suya farklı bir gözle bakalım. O avuçladığımız, susayınca kana kana içtiğimiz suyun macerası ne? O bir yudum suyu içebilmemiz için ne süreçler yaşandı koca kâinatta? İşte bütün bunlara, bu süreçleri adım adım takdir edilmiş bir sonuca doğru işleten Âlemler Rabbi adına bakalım istedik.

Bu işler başıboş değil, tesadüfen ortaya çıkmış şeyler değil. Âlemler Rabbi, biz bir yudum su içebilelim diye koca kâinatı çalıştırmış, nice yıldızlar o bir yudum su üretilsin diye ömürlerini tüketmiş.

O elimize aldığımız bir bardak su, kâinat fabrikasının çalışmasıyla üretilmiş. Allah (cc), her şeyi bizim için koşturup çalıştırmış.

Demek o bir yudum su, âlem kadar değerli, kâinatın zerreleri adedince şükretmeyi hak eden bir nimet.

Evet, Allah adına bakınca her şey değerleniyor, güzelleşiyor.

İnsan da öyle değil mi; Âlemler Rabbinin cennet yolcusu aziz bir misafiri olmak nerede, tesadüflerin oyuncağı anlamsız bir canlı olmak nerede!..

Zafer Dergisi olarak hep bunu hedefledik. Okuyucularımızın hayatlarına değer katmak… Kendimize ve hayata, nefis adına, sebepler adına, menfaat adına.. bakmak kolay; bir de Allah (cc) adına bakmalı ki, şu hayatın, şu âlemin gerçek anlamı keşfedilsin. Yoksa ‘bir varmış, bir yokmuş’ bir hayattan geriye hasret dolu bir ‘ah’tan başka ne kalıyor ki!?.

Bunun için yaşadığımız onca seneden geriye bir ‘ah’tan fazlası kalsın istiyoruz ve Zafer Dergisini her ay sizlere ve daha çok okuyucuya ulaştırmaya çalışıyoruz.

Bunun için teşekkürü fazlasıyla hak eden yazarlarımıza ve emeğiyle katkısı olan herkesi daima hayırlarla yâd ediyor ve edeceğiz.

Abone konusunda desteğinizi bekliyoruz; lütfen unutmayın.

Gayret, çalışmak, sefer bizim; zafer Allah’ın…

Allah’a emanet olunuz.

Biz de bu sunuşa iştirak ederek, sesimizin ulaştığı herkesi Zafer dergisine abone olmak suretiyle hem bu efsanevî derginin aylık kültürel ziyafetlerinden nasiplenmeye, hem de bugüne kadar pek çok nesillerin yetişmesine zemin teşkil etmiş olan bu ocağı desteklemeye çağırıyoruz.

Basılı olarak yayınlandıktan başka internet üzerinden de e-dergi olarak yayınlanan dergi ile ilgili bilgilere www.zaferdergisi.com adresinden erişebilirsiniz.

26 Haziran 2018 Salı

Bir dolu macera(sı)

Günlerdir dolu ile ilgili olarak yapılan uyarılar, bize altı sene önce İzmit-İstanbul yolunda yaşadığımız bir macerayı hatırlattı. Üç kısa film halinde sunuyoruz.

Kamera: Meryem Şimşek

18 Mayıs 2012, saat 17-17:30 arası. Hereke tüneline yaklaşıyoruz. Bu arada bulut bize doğru geliyor, biz buluta doğru gidiyoruz. Kavuşma an meselesi.

Hereke sonrası, İstanbul yakınlarına kadar. Bir el direksiyonda, bir el sürekli camın buğusunu siliyor. Görüş mesafesi Hak getire, haydi Allah rast getire. Durmak hareket etmekten daha güvenli olmadığı için mecburen yola devam ediliyor. Bu arada, her saniye binlerce dolunun arabayı bombardıman etmekte oluşundan hasıl olan makineli tüfek efektini seyircilerin hayalen tamamlamaları rica olunur.

Etraf kar yağışı altında kalmış gibi. Fakat kar değil, sayısız buz tanecikleri. Sonunda Allah sağ salim eve dönmeyi nasip etti.

“Allah gökten öyle dağlar indirir ki, bazan onda dolu da bulunur; onu Allah dilediği kimsenin başına indirir, dilediğinden de uzak tutar. Onun şimşeğinin parıltısı ise gözü alacak gibidir.” (Nur Sûresi, 24:43.)