SON EKLENENLER
latest

29 Eylül 2018 Cumartesi

Kum şeytanı yok, medya şeytanları var



Meteorolojik bir olay, Batı’nın çanak yalayıcısı medya tarafından dilimize “dust devil”in tercümesi olarak “kum şeytanı” şeklinde sokulmak isteniyor.

İnançlı olarak bildiğimiz medyanın da bir kısmı, maalesef, bu deyimi sorgulamadan ve araştırmadan, aynen onlardan iktibas ederek sütunlarına alıyor.

Bu olay, havacılık meteorolojisinde “kum hortumu” yahut “küçük kum fırtınası” olarak bilinen hadiseden başkası değildir.

Batılıların meteorolojik bir olayı şeytanın adıyla birlikte anması, onlar açısından yadırganacak bir durum olmayabilir. Ancak göklerde ve yerde olup biten herşeyin bütün ayrıntılarıyla Allah’ın tasarrufunda olduğuna iman eden Müslümanlar için, başlı başına bir Tevhid delili ve tefekkür vesilesi olan bir meteorolojik hadiseyi ibret ve hikmet gözüyle seyretmek yerine şeytanın adıyla anmak, Rabbine karşı açık bir nankörlükten ve kendi inançlarını reddeden bir dili kullanmaktan başka ne anlam taşıyabilir?

Oysa rüzgâr, Kur’ân-ı Kerim’in pek çok âyetinde, Allah’ın şekilden şekle soktuğu, bir rahmet müjdecisi olarak gönderdiği, bulutları taşıttığı, bazan da azgın kulların tedibinde bir azap âleti olarak istihdam ettiği musahhar bir memur ve bir Tevhid âyeti olarak tanıtır. İmanında hassasiyet sahibi olan Müslüman kardeşlerimizin dikkatlerine, medya şeytanlarının tuzaklarına düşmemeleri için, bu âyetlerden birkaç tanesini numune olarak sunuyoruz:

Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün birbirini izlemesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirdiği suda, o suyla ölmüş yeryüzünü diriltip üzerinde her türden canlıyı yaymasında, gökle yer arasında emre boyun eğmiş rüzgârları ve bulutları şekilden şekle çevirmesinde, aklı eren bir topluluk için âyetler vardır.
Bakara, 2:164

Rüzgârı rahmetinin önünde müjdeci gönderen de Odur. Nihayet o rüzgâr ağır bulutları yüklendiğinde,  Biz onu ölü beldelere gönderir, sonra ondan suyu indirir, o suyla da yerden her türlü ürünü çıkarırız. Ölüleri de kabirlerinden Biz böyle çıkaracağız. Umulur ki düşünür ve ibret alırsınız.
A’râf, 7:57

Sizi karada ve denizde seyahat ettiren de Odur. Öyle ki, siz gemilere binmişken, o gemiler de hoş bir rüzgârla akıp gider ve yolcuları bununla ferahlanırken bir fırtına kopar, her taraftan dalgalar hücum eder. Onlar da dalgalarla kuşatıldıklarını görünce, sadece Allah’a yönelmiş bir inançla dua ederler ve “Bizi bundan kurtarırsan, and olsun ki şükredenlerden olacağız” derler.
Yunus, 10:22

Biz aşılayıcı rüzgârlar gönderdik,  gökten bir su indirip sizi suladık. O suyu hazinelerde saklayan siz değilsiniz.
Hicr, 15:22

O Allah ki, bulutları kaldırsın diye rüzgârları gönderir; sonra o bulutları gökte dilediği gibi yayar ve parçalara ayırır. Derken aralarından yağmur tanelerinin çıktığını görürsün. O yağmuru dilediği kuluna gönderdiğinde, birden seviniverirler.
Rum, 30:48

Âd kavminde de ibretler vardır. Onların üzerine de Biz köklerini kazıyan rüzgârı göndermiştik.

Bir rüzgâr ki, dokunduğu herşeyi küle çeviriyordu.
Zâriyât, 51:41-42

Bu âyetlerin yanı sıra, “kum şeytanı” tabirini bilerek veya bilmeyerek kullananların durumunu da kapsamı içine aldığında şüphe olmayan şu âyet-i kerimeyi de okumadan geçmeyelim:

Rablerini inkâr edenlerin hali, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu kül gibidir. Kazandıklarından hiçbir şey ellerinde kalmaz. En büyük aldanış işte budur.
İbrahim, 14:18

28 Eylül 2018 Cuma

"Cinsel yönelimlere" Diyanet hoşgörüsü




Diyanet İşleri Başkanlığı, kurumlara vereceği manevî danışmanlık hizmetlerinde kişilerin “cinsel yönelimlerini” de dikkate alacak.
Bu husus, Diyanet İşleri Başkanlığının sitesinde ilgili kişi ve kuruluşların görüşlerine açılan “Manevî Danışman Ulusal Meslek Standardı” adlı belgede yer alıyor.[1]
Söz konusu belge, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Meslekî Yeterlilik Kurumu arasında imzalanan protokol gereğince, MYK’nın moderatörlüğünde hazırlandı.
Belgenin “Tutum ve Davranışlar” başlıklı bölümünde, “manevî danışmanlar” için “Hizmet alanların sosyal, kültürel, etnik, cinsel yönelim, cinsel kimlik ve engel durumlarına duyarlı olmak” şartı getiriliyor.

25 Eylül 2018 Salı

Kâinat, i’lâ-yı kelimetullah için cihad meydanı



“Kelime,” Kur’ân’da 42 defa geçen bir kelimedir. Bunlardan 20’sinde “Allah’ın kelimesi/kelimeleri” şeklinde, İlâhî hüküm, kanun, müjde ve uyarı gibi anlamlarda kullanılmıştır.
Bazı âyetlerde ise, kâinattaki bütün varlıkların “konuştuğu” anlatılır. Yerde ve gökte olan herşey sürekli olarak Allah’ı övüp tesbih eder, Allah’tan gelen emirleri dinler; bu arada Süleyman aleyhisselâm gibi bir peygamber de bizim şuursuz varlık olarak gördüğümüz bazı varlıkların dillerini anlar ve onlarla konuşur.

Kâinat, i'lâ-yı kelimetullah için cihad meydanı

“Kelime,” Kur’ân’da 42 defa geçen bir kelimedir. Bunlardan 20’sinde “Allah’ın kelimesi/kelimeleri” şeklinde, İlâhî hüküm, kanun, müjde ve uyarı gibi anlamlarda kullanılmıştır.

Bazı âyetlerde ise, kâinattaki bütün varlıkların “konuştuğu” anlatılır. Yerde ve gökte olan herşey sürekli olarak Allah’ı övüp tesbih eder, Allah’tan gelen emirleri dinler; bu arada Süleyman aleyhisselâm gibi bir peygamber de bizim şuursuz varlık olarak gördüğümüz bazı varlıkların dillerini anlar ve onlarla konuşur.

Yedi gök ve yer ile bunlarda olan kim varsa Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin. Lâkin siz onların tesbihini anlamıyorsunuz. O ise Halîmdir, Gafûrdur.
İsrâ, 17:44

Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa, arkasından buna yedi deniz daha katılsa, yine de Allah’ın kelimeleri yazmakla tükenmezdi. Muhakkak ki Allah Azîz ve Hakîmdir.
Lokman, 31:27

Süleyman kuşları denetlerken, “Hüdhüdü niye göremiyorum?” dedi. “Yoksa kayıplara mı karıştı?

“Ya bana açık bir mazeret getirir, ya da ben onu yaman bir azaba uğratır yahut keserim.”

Çok geçmeden hüdhüd çıkageldi ve dedi ki: “Ben senin bilmediğin birşeyi öğrendim ve Sebe’ kavminden gerçek bir haber getirdim.
Neml, 27:20-22

Siz Peygambere yardım etmeseniz de, inkâr edenler onu yurdundan çıkardıklarında Allah ona yardım etmiştir. O vakit iki kişiden biri olarak mağaradayken, o, arkadaşına “Üzülme, Allah bizimle” diyordu.  Nitekim Allah ona güven ve rahmetini indirdi, sizin görmediğiniz ordularla onu destekledi ve kâfirlerin kelimesini [dâvâ] alçalttı. Çünkü yüce olan kelime ancak Allah’ın kelimesidir [tevhid, kelime-i tevhid, dâvâ, hüccet…]; Allah ise herşeyin mutlak galibi ve sonsuz hikmet sahibidir.
Tevbe, 9:40

Yoksa “O Allah adına yalan uydurdu” mu diyorlar? Allah dileseydi senin kalbini mühürlerdi.  Allah bâtılı yok eder ve kelimeleriyle gerçeği ortaya çıkarır. Şüphesiz ki O gönüllerde saklı olanı biliyor.
Şûrâ, 42:24

  • Kelime’nin çok geniş bir anlamı vardır. Dil ile veya hal ve fiillerle bir mânâyı dile getiren şeylere de “kelime” denir.
  • Yaratılan her şey, cisme bürünmüş bir söz gibi, kendisini Yaratanı över.
  • Bütün bu lisanları bir araya toplayan ve hepsini birden mânâlandıran, Kur’ân’ın lisanıdır.
  • Kur’ân lisanında “kelime” olarak adlandırılan geniş kavramın bizi getirdiği bu noktada, “i’lâ-yı kelimetullah” kavramı da çok geniş bir kuşatıcılıkla karşımıza çıkar. Bütün bilim dalları, i’lâ-yı kelimetullah için bir mücahede alanı halini alır.
  • Sekülerizm / laiklik, varlıkların lisanları arasındaki bu birliği bozar, akrabalıkları kaldırır, mânâlarını tanınmaz hale getirir.
  • Bu arada, İslâm medeniyetiyle yüzyıllar boyunca yoğurulmuş olan bir dili “arındırma” çabalarının sonuçları küçümsenmemelidir: Bir kelime bir başka kelimeyle değiştirildiği yahut atıldığı zaman, onunla arasında akrabalık bağı bulunan düzinelerce kelime ve kavram da dünyamızdan çıkar.

***

Yukarıdaki tesbitler, Kur’an Buluşmalarının 144’üncü bölümünden alınmış özet cümlelerdir. Bu tesbitlerin delillerini, açıklamalarını ve manevî hayatımız için büyük önem taşıyan sonuçlarını aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz:

24 Eylül 2018 Pazartesi

"Aile Bakanlığının adını değiştireceğim"

***

İ
ktidara gelince ilk yapacağım işlerden biri, Aile ve saire Bakanlığının adını değiştirmek olacak. Bunun iki sebebi var:

Birincisi, mevcut isim çok uzun; kolay kolay ezberlenmiyor, ezberlense hatırda kalmıyor, kalsa bile bir müddet sonra o da değiştiği için ezberlemek de bir işe yaramıyor.

İkinci ve daha önemlisi: “Aile” ismi cinsiyet çağrıştırıyor. Aile dendiğinde ilk akla gelenler anne ile babadır, yani bir kadın ile bir erkektir. Çocuk dediğinizde hemen sorarlar, “Kız mı, erkek mi?” diye. Daireyi genişlettiğiniz zaman akla gelen anneanne, babaanne, hala, teyze, amca, dayı gibi isimler de hep cinsiyet ifade eden isimler olduğu için, İstanbul Sözleşmesine göre bunların tümünün birden kökünü kazımamız gerekiyor.

Bu mülâhazalar ışığında Aile Bakanlığına “Toplumsal Cinsiyet Bakanlığı” adını versek ne olur?

Herşeyden önce, bütün kanunlarımızın ve hattâ Anayasamızın üzerinde güç sahibi olan İstanbul Sözleşmesinin ruhunu bu isimde yansıtmış oluruz. Çünkü bu isim erkek ve kadınlarla birlikte âlemin cümle sapıklıklarını da tam bir eşitlik içinde bağrına bastığı için, hiç kimse bunun haricinde kalmamış olur. Ayrıca, Bakanlığın şu andaki bütün faaliyetleri “toplumsal cinsiyet eşitliği” hedefine odaklanmış bulunduğu için, gerek kadro, gerekse plan ve program açısından da çok büyük bir külfet içine girmiş olmayız. Hattâ, aramızda kalsın, mevcut Bakanımızı benim iktidarımda da aynen yerinde bırakmak bile aklımdan geçmiyor değil. Toplumsal cinsiyet derslerini askerî kışlalara sokacak kadar bu dâvâyı benimseyecek ve bu uğurda canla başla çalışacak kaç kişi bulabilirsiniz inanç ve geleneklerine bağlı bir toplumda?

Kışlada toplumsal cinsiyet eğitimi



Bedelli askerlik yapacak olan yarım milyonun üzerinde er, feminist endoktrinasyona tâbi tutulacak.
Erlere, 21 günlük mecburî eğitimleri sırasında, “kadına yönelik şiddetle mücadele” adı altında, İstanbul Sözleşmesinin getirdiği “toplumsal cinsiyet eşitliği” eğitimi verilecek.
Bütün bedelli celplerinde uygulanacak olan mecburî eğitim, kışlalarda verilecek.
Bu konuda Millî Savunma Bakanlığı ile güçlü bir şekilde anlaşmaya varıldığını açıklayan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk şöyle dedi: