SON EKLENENLER
latest

2 Ekim 2018 Salı

2018 Türkiye'sinden iki tablo

Aynı gün yayınlanan iki haber, ülkemizin çok yakın bir zamana kadar hayalimizden bile geçmeyen bir noktaya gelmiş bulunduğunu gösteriyor. Hayır mı, şer mi, bu konuyu okuyucularımızın takdirine bırakarak, bizi bugünlere kavuşturan yöneticilerimize derin saygılarla bu iki haberi sunuyoruz. Önce Hürriyet’teki haberi okuyalım:

İlkokuldan sonra eğitimini sürdürmeyen 16 yaşındaki K.A. ile askerden yeni gelen 23 yaşındaki İ.G.’yi aileleri evlendirmek için düğün davetiyesi bastırdı. Evlerinin önündeki düğünü gören ve kız çocuğunun yaşının küçük olduğunu bilen bir kişi 155 polis imdat hattını arayarak “Burada bir kız çocuğu yaşı küçük olmasına rağmen ailesi tarafından evlendiriliyor” diye ihbarda bulundu.

Bu ihbar üzerine Adana Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü ve Yüreğir İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri harekete geçti. Düğünü basan polis kız çocuğunun kimlik kontrolünü yaparak yaşının 16 olduğunu belirleyip düğünden aldı. Damat İ.G. ise küçük yaşta çocukla evlenmekten, damadın babası Ekrem G. çocuk gelin almaktan, kızın anne ve babası da küçük yaştaki kızlarını evlendirmek suçlamasıyla gözaltına alındı.

Polis merkezine götürülen aileler düğün yapmadıklarını, nişan yaptıklarını ileri sürerek, kız çocuklarını 18 yaşını doldurunca evlendireceklerini söyledi.

Kız çocuğu ise 2 yıldır İ.G.’yi sevdiğini kendi rızasıyla nişanlandığını belirterek, “İ.G. askerden geldi birbirimizi seviyoruz, ailem beni zorla evlendirmiyor ben kendi isteğimle nişanlanıyordum. Bugün zaten düğün yapmıyoruz nişanlanıyoruz, 2 yıl sonra düğün yapacağız” dedi.

Ancak polis davetiyenin üzerinde düğün yazdığını hatırlatması üzerine kız çocuğunun davetiyenin yanlış basıldığını söylediği öğrenildi. Ayrıca kız çocuğu devlet korumasını reddederek ailesine gitmek istediğini söyledi, ancak devlet kız çocuğunu savcılık kararıyla koruma altına alarak sevgi evlerine yerleştirdi.

Bkz. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-anda-kurtarilan-cocuk-gelin-dugunu-inkar-edince-polis-bunu-yapti-40973884

***

Şimdi de ikinci habere buyurun:

Kocaeli’deki Gebze Kadın Cezaevi’nde tutulan bir trans kadın mahpusun mamoplasti (meme büyütme) ameliyatını Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı karşılayacak.

Trans kadın mahpus, meme büyütme ameliyatı olabilmek için Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı’ndan rapor aldı. Raporda augmentasyon mamoplasti (meme büyütme) ameliyatının “estetik amaçlı olmayıp kişinin beden ve ruh sağlığı açısından bir gereklilik olduğu” belirtildi. Estetik amaçlı olmayan bir operasyon olduğu için ameliyatın kurum tarafından karşılanması gerekiyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlığı “bedence ruhça ve sosyal yönden tam iyilik hali” şeklinde tanımladığının hatırlatıldığı raporda; “genital organlarla ilgili ameliyat olsa da kadın fenotipinin (dış görünüşü) yalnızca genital organlardan ibaret olmadığı” vurgulandı.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden (CİSST) Hilal Başak Demirbaş, bu gelişmeye ilişkin KaosGL.org’a bilgi verdi. Uzun zamandır CİSST ve Kaos GL’den avukatlarla durumu takip ettiklerini belirten Demirbaş, “2014 yılında hak mücadelesi vererek Türkiye hapishanelerinde ilk cinsiyet uyum operasyonunu gerçekleştiren diğer trans mahpuslara da umut olan trans bu mücadeleyi sürdürmüş ve emsal bir kararın verilmesini sağlamıştı. Hapishanede bulunduğu süre içerisinde isim davasını da açarak kimliğini değiştirmiş ve yapmış olduğu başvurulardan sonra masraflarını üstlenerek epilasyona başlamıştı” dedi.

Demirbaş, trans kadın mahpusun Haziran ayında ellerine ulaşan mektubunda ise aldığı raporlardan sonra meme büyütme ameliyatı için başvurduğunu ve Adli Tıp Kurulunca BM kararlarına atıf yapılarak “estetik amaçlı olmayıp kişinin beden ve ruh sağlığı açısından gereklilik olduğu” kanaatine varıldığını ve bu operasyonun da devlet tarafından karşılanacağını söylediğini belirtti.

http://kaosgl.org/sayfa.php?id=26697

1 Ekim 2018 Pazartesi

"Özel okulları kapatacağım"


 

Bir sade vatandaşımız, ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu durumlar karşısında çözümler üreterek bunları “iktidar vaadleri” olarak bir yerlere not ediyor. Kimseye “Şöyle şöyle yapın” demiyor; dese de kimsenin kulak asmayacağını herkes gibi o da biliyor. Sadece, “Üzerimde vebal kalmasın” kabilinden, “Ben iktidara gelince şunu şunu yapacağım” diyerek insanlığa karşı bir vaadde bulunmuş oluyor. Bize de bu vaadleri duyurmak kalıyor. Sade vatandaşımız diyor ki:

Harikulâde bir eğitim seferberliği ülkeyi kasıp kavuruyor. Mahalle başına düşen özel okul sayısı ile kişi başına düşen servis arabası sayısı göğsümüzü kabartacak seviyede. Ancak bu bereketin bütçelere ve trafiğe getirdiği yükten başka sıkıntılar doğuracağını da şimdiden hesaba katmamız gerekiyor.

İsterseniz, önce “Özel okullar ne yapar?” sorusunun cevabını bulalım; gördükleri hizmete göre onlar hakkında elbette bir iyilik düşünürüz.

Bu soruyu mesture popçu yetiştirmesiyle ünlenen bir özel okulumuzun internet sitesine sorduğumuzda, “Dünyaya yön verecek insanlar yetiştiriyoruz” cevabıyla karşılaşıyoruz.

Bu iddia bir orta öğrenim kurumuna ait olduğu için biraz abartılı geliyor. Ama fazla tasalanmıyoruz. Hemen imdadımıza özel üniversitelerden birinin reklam afişleri yetişiyor ve eğitimli bir garson zarafetiyle burnumuza uzatılmış bir beyin sunuyor bize. Ve diyor ki: “Dünyayı senin beynin değiştirecek.” Böylece, özel okullarımızdan birinin bıraktığı yerden diğeri görevi devralıyor ve dünya kurtarıcısız kalmıyor.

Özel okullarımız böylece megaloman üretim merkezleri olarak birbiriyle kıyasıya bir yarışa girmişken, “Acaba dünyayı bu kadar çok sayıda kurtarıcıdan kurtaracak bir okul yok mu?” sorusu aklımıza takılıyor. Sonra, “Herkesin kurtarıcı olarak yetiştirildiği bir ülkede kurtarılacak olanlar kim?” diye düşünmeye başlıyoruz. Tabii, bütün bunlar, önümüzdeki dönemlerde iktidara gelecek olanların karşı karşıya kalacağı ciddî sorular. Onun için, bendeniz de bütün bu sorulara ihtiyaç bırakmayacak ve problemi kökünden çözecek bazı çözümler geliştirmiş bulunuyorum.

Birinci alternatif: Özel okul öğretmenlerinin maaşlarını devlet okulu öğretmenlerinin en fazla yarısı seviyesinde tutmak. Böylece devlet okulları öğretmenler için cazibe merkezi haline gelir, herkes en yakınındaki devlet okuluna kaydolur, bu arada okul, trafik ve aile bütçesi problemleri kökten çözülmüş olur. Ancak şu da bir gerçek ki, Türk milleti zeki ve çalışkandır, ayrıca benim vatandaşım işini bilir, bu engeli aşacak yolları da henüz ilgili kanunun mürekkebi kurumadan bulur. Onun için, bu alternatifin çok fazla yaşama şansına sahip olmadığını söyleyebiliriz.

İkinci alternatif: Madem özel okullarımızın yetiştirdiği gençlerimiz dünyayı kurtarmak üzere eğitim alıyorlar; onlara önce vatanı kurtarma görevi veririz (bu bedelli askerlik yerine de düşünülebilir; böylece hem paralarını, hem de hizmetlerini alırız). Meselâ siyasî partileri kapatıp seçimleri özel okullar arasında yapabiliriz. Her okul, aldığı oya uygun sayıda öğrenciyi mezuniyet derecelerine göre yapılacak bir sıralama ile Meclise gönderir. Ancak, bu alternatif de, genç kadrolarımızın kurtaracağı vatanı onlardan kurtarmak için Amerika’dan kayyım ithal etmek gibi külfetleri bulunduğundan, büsbütün problemsiz görünmüyor.

Üçüncü alternatif: Özel okulları tamamen kapatmak. (“Mektepleri kapatırsak maarif kolay idare edilir” diyen vatandaş aslında böyle bir çözümü uzaktan uzağa hissetmişti, ama topun kantarını biraz fazlaca kaçırdığı için ciddîye alınmadı.) Bu, birinci alternatifin bütün avantajlarını kendisinde toplayan bir çözüm olarak görünüyor. Üstelik – ülkenin megaloman ihtiyacını nereden karşılayacağımız gibi bir problemi ihmal edecek olursak – yeni bir problem doğurması da beklenmiyor. Olsa olsa, özel okullara verilecek iken cepte kalan fazla paranın nasıl tüketileceği gibi bir problemle karşılaşabiliriz ki, okul aile birlikleri evvelallah bu problemi rahatlıkla çözüverirler. Başka sorusu olan?


30 Eylül 2018 Pazar

Kur'ân-ı Kerimden yöneticilere unutulmayacak dersler

Uhud harbinin yenilgiyle sonuçlanması, münafıkların kazan kaynatması için elverişli bir zemin ortaya çıkarmıştı. “Madem hak olan din bizim dinimiz, üstelik Allah’ın Resulü de aramızda; nasıl oluyor da müşriklere mağlûp düşüyoruz” şeklindeki itirazlarla huzursuzluk çıkarmaya çalışıyorlardı.

203’üncü Kur’an Buluşmasında okuduğumuz Âl-i İmrân sûresinin 165-167’nci âyetleri, “O sizin kendinizdendir” buyurarak, yenilgi sebebinin Resulullah’a (komutana) itaatsizlik olduğunu hatırlattı. Bunu hatırlatırken de, bu yenilgiyle beraber Allah’ın onlara lûtfettiği bir iyiliği de hatırlattı:

O güne kadar Müslümanlarla karışık bulunan ve sayılarının da küçümsenmeyecek bir seviyede bulunduğu anlaşılan münafıklar bu yenilgi vesilesiyle ortaya çıkmış, dost ve düşman belli olmuştu.

Okuduğumuz âyetlerin üslûbu da bizi bazı önemli tesbitlere götürdü. Bu tesbitler, her seviyedeki yöneticilere yol gösterecek hayat prensiplerini teşkil ediyordu (yönetici derken, hadis-i şerifte belirtildiği gibi, herkesin kendi âleminde bir yönetici olduğunu da unutmayalım):

Yaşanmış olan bir başarısızlık tahlil edilirken, kusuru objektif bir dille ortaya koymanın yanı sıra, başarısızlığın hikmetine de işaret edilmiştir: Allah size bu musibeti verdi, ama içine bir ihsanını da katarak verdi. Böyle hadiseler, size dost ve düşmanınızı ayırt etmke imkânını veriyor.

Konuyla ilgili âyetlerin hiçbirinde şûrânın isabetsizliğine dair en küçük bir ima yoktur. Bilâkis yenilginin sebebi olarak şûrâ sonucuna riayetsizlik gösterilmektedir. Komutana itaatsizlik yenilgiye yol açmıştır; ancak komutanın şûrâ ile varılan kararı uygulamakta olduğu da unutulmamalıdır.

Yine de, akla gelebilecek herhangi bir tereddüdü bütünüyle izale etmek üzere, 159. âyet-i kerimede “Onlarla istişare et” emri net bir şekilde teyid edilmiş, istişare sonucunda da Allah’a tevekkül emredilmiştir. Şûrâ neticesine itirazın münafıklardan gelmiş olması da not edilmesi gereken önemli hususlar arasındadır.

Onun için, başarısızlığa uğrandığı zaman suçu ekibe yükleyip bu başarısızlığı kendi istibdadını tahkim vesilesi yapmanın Kur’ân’da ve Sünnette hiçbir dayanağı yoktur.

Bu tahlillerdeki üslûbun hiçbir şekilde yılgınlığa yol açmayacak bir üslûp olduğu da dikkatten uzak tutulmamalıdır. Ashab-ı Kiramın Uhud yenilgisinden sonra başka bir yenilgi yaşamamış olması bu metodun başarısına en büyük delildir.

***

UTESAV organizasyonuyla Erdemli İş Adamı projesi kapsamında cereyan eden Kur’an Buluşmaları, Cumartesi sabahları 7:00’de MÜSİAD’ın Sütlüce’deki genel merkezinde simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramıyla başlıyor ve 7:30-9:00 arasında sunumlu olarak cereyan ediyor. 2013 başından bu yana devam etmekte olan bu derslerde, âyet-i kerimeler tertip sırasına göre ele alınıyor ve zamanımıza bakan yönleri üzerinde özellikle duruluyor.

Kur’an Buluşmalarında hanımlar için de yer ayrılmış bulunuyor.