SON EKLENENLER
latest

19 Aralık 2018 Çarşamba

Diyanet: Kur'ân'ın lâfzı da, mânâsı da Allah'tan

Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’ân’ın lâfzı ve Kur’ân kıssaları ile ilgili olarak ortaya atılan iddiaların gerçek dışı olduğunu açıkladı.

Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından yapılan açıklamada, Kur’ân’ın hem mânâ, hem de lâfız olarak Allah tarafından vahyedildiğini açıkça bildiren âyetler zikredildi. Kıssaların gerçek olmadığına dair bazı çevreler tarafından öne sürülen iddiaların da hiçbir dayanağının bulunmadığı, yine bu kıssaların gerçek olduğunu açıkça bildiren âyetlerle açıklandı.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan açıklama aynen şöyle:

Son zamanlarda Kur’an’ın mahiyeti ve Kur’an’da yer alan kıssaların gerçekliği konusunda kamuoyunda tartışmalara yol açan birtakım iddiaların ileri sürüldüğü görülmektedir.

Söz konusu iddialara göre Kur’an’ın sadece manası bir öz olarak Hz. Peygamber’e indirilmiş, o da bunu kendi kültürünün kelimeleriyle söze dönüştürmüştür. Diğer bir iddia ise, Kur’an kıssalarının tarihsel gerçekliğinin olmadığı, sadece bazı mesajların verilmesi için kurgulanmış anlatımlar olduğu şeklindedir.

Bu iddialar, hem bizzat Kur’an-ı Kerim’in kendi ifadelerine, hem onu insanlığa duyuran Hz. Peygamber’in açıklamalarına hem de tarih boyunca benimsenen İslam ilim geleneğindeki temel kabullere açık bir aykırılık taşımaktadır.

Yüce Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği son mesajı olan Kur’an-ı Kerim’de yer alan birçok ayet, onun bütünüyle yani hem manası hem de lafzıyla Yüce Allah’a ait olduğunu açıkça ortaya koymaktadır:

“Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir. Onu, senin kalbine uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça ile Rûhulemîn indirmiştir. (Şuarâ 26/192-195),

Şüphesiz bu Kur’an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından verilmektedir.” (Neml 27/6),

İşte, sakınsınlar yahut hatırlamalarını sağlasın diye onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda uyarılarımıza tekrar tekrar yer verdik.” (Taha 20/113),

İşte sana, Ümmülkurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman ve hakkında asla şüphe bulunmayan toplanma gününün dehşetini haber vermen için böyle Arapça bir Kur’an vahyettik” (Şura 42/7) ayetleri vahyin lafızlarının yani sözlerinin onu indiren Yüce Allah tarafından Arapça olarak belirlendiğini göstermektedir.

Kur’an’ın, gerek indiriliş keyfiyeti gerekse indirildiği lafız örgüsüyle ilgili bu doğrultuda pek çok ayet-i kerime ve hadis-i şerif bulunmaktadır. Nitekim İslam ilim geleneğinin temel kabulleri doğrultusunda Müslümanlar da tarih boyunca böyle inanmışlardır.

Kur’an’ın lafız değil sadece mana ve mefhum olarak indirildiğine delil olarak ileri sürülen “O Kur’an, şüphesiz öncekilerin kitaplarında da vardır.” (Şuara 26/196),  “Bunlar önceki kitaplarda, İbrâhim ve Mûsâ’nın kitaplarında da vardır.” (A’la 87/18) ayetleri Kur’an mesajlarının özü olan tevhid ilkesinin önceki kutsal kitaplarda da bulunduğunu bildirmektedir.

İnzal aşamasında Kur’an’ın lafzı ve manası üzerinde Hz. Peygamber’in herhangi bir tasarrufunun kesinlikle söz konusu olamayacağı hususu da birçok ayette belirtilmiştir:

Kendilerine âyetlerimiz açıkça okunup anlatılınca bizimle karşılaşacaklarına inanmayanlar, “Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir” dediler. Onlara şöyle de: “Onu kendiliğimden değiştirmeye hak ve yetkim yoktur, ben ancak bana vahyedilene uyuyorum. Eğer rabbime itaatsizlik edersem şüphesiz dehşetli bir günün azabından korkarım.” (Yunus 10/15),

Sen onlara bir ayet getirmediğin vakit, “Onu da derleyip toplasaydın ya!” derler. De ki: “Ben sadece rabbimden bana vahyedilene uyarım. İşte bu Kur’an, rabbinizden gelen kanıtlardır, inanan bir topluluk için hidayettir, rahmettir.” (A’raf 7/203) ayetleri bu gerçeği ifade etmektedir.

Şu ayetler ise Hz. Peygamber’in, Kur’an’ın lafızlara dökülmesi konusunda hiçbir rolünün olamayacağı hususunda çok açıktır:

Eğer peygamber bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık, sonra onun can damarını koparırdık. Hiçbiriniz buna mâni olamazdınız.” (Hakka 69/44-47),

Vahyi tam alma telâşı yüzünden dilini kımıldatma. Onu zihninde toplayıp okumanı sağlama işi bize aittir. O halde onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et. Sonra onu anlatmak elbette bize aittir.” (Kıyâme 75/16) Bu ayeti kerimeden vahyin indirilişi sırasında Hz. Peygamber’in, ayetleri ezberlemek için bir çaba içerisine girdiği anlaşılmaktadır. Bu durum, ayetlerin lafız ve manasıyla kendisine nazil olduğunu göstermektedir.

Hal böyleyken Kur’an’ın sadece mana olarak nazil olduğu, lafzının ise Hz Muhammed’e ait olduğu şeklindeki bu şaz görüş, hiç bir İslam mezhebi tarafından kabul edilmemiştir. Bu görüşlerin bazı kitaplarda yer alması bunların benimsendiği anlamına gelmez. Nitekim İmam Matüridî, bu şaz görüşü Te’vilâtü’l-Kur’an adlı tefsirinde eleştirmiş, reddetmiş ve Kur’an’ın hem lafız hem de mana olarak Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed’e indirildiğini net bir şekilde ifade etmiştir. (I, 74; III, 121, 541)

Kur’an kıssalarının gerçekliği olmayan kurgusal anlatılardan ibaret olduğu iddiasına gelince, bu yorum da yine bizzat Kur’an’ın kendi ifadelerine ters düşmektedir. Zira Kur’an-ı Kerim, kendisinin anlattığı kıssalar için dile getirilen “öncekilerin masalları/uydurmaları” nitelendirmesini birçok ayetinde reddettiği gibi (Furkan 25/5-6; Nahl 16/24-25; Kalem 68/15-16) yine pek çok ayetinde anlatılanların “gerçek ve yaşanmış” olduğunu vurgulamıştır:

Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem’i kim himayesine alıp koruyacak diye kalemlerini (kur’a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Yine bu konuyu) tartışırlarken de sen yanlarında değildin.” (Al-i İmran 3/44),

İşte bu (kıssa), gayb haberlerindendir. Onu sana biz vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa onlar tuzak kurarak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin.” (Yusuf 12/102),

Biz sana onların (Ashab-ı kehf’in) haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” (Kehf 18/13)

Kur’an’ın bu apaçık beyanları da gösteriyor ki, Kur’an-ı Kerim hem lafzıyla hem de manasıyla Yüce Allah’ın katındandır ve her şeyiyle O’na aittir. Anlatılan kıssalar da gerçekten yaşanmış olaylara aittir ve gayb haberleri olarak vahyedilmiştir.

Sonuç olarak Kur’an-ı Kerim, lafız ve manasıyla Allah’ın kelamıdır. Allah’ın koruması ile tek harfi bile değişmeden günümüze kadar gelmiştir ve kıyamete kadar da baki kalacaktır. Nitekim geçmişten günümüze dünyanın her tarafındaki Mushafların hiçbirinde herhangi bir farklılığın olmaması da bu hakikatin ve mucizenin en somut göstergesidir. Hz. Peygamber’den bu tarafa mucizevi bir şekilde Müslümanların zihninde yer etmiş olan Kur’an’ı Kerim’in lafız ve manasıyla Allah’ın kelamı olduğu hususunda tereddüt uyandırabilecek söylemlerden uzak durmak bütün Müslümanların ortak sorumluluğudur.

***

Konuyla ilgili diğer haberimiz:

Ünlü ilâhiyatçıdan Kur’an ve Resulullah hakkında haddi aşan iddialar

16 Aralık 2018 Pazar

Kadının "anne" rolünden kimler rahatsızmış meğer!

“Toplumsal cinsiyet eşitliği” aldatmacası, siyaset icabı, bazı dostlarımızı büyülemişçesine etkisi altına almış görünüyor. Evvelce Doğan medyasında[1] görmeye alışık olduğumuz ifadeleri, “bizim mahallenin” bazı yayın organlarında da artık sıklıkla görebiliyoruz.

İşte, iktidar taraflısı Yeni Şafak gazetesinin yazarlarından biri, televizyonlarda kadınlara anne ve ev hanımı rolünün verilmesinden bir hayli rahatsız olmuş. Bu konuda başka “Marketing Türkiye”den kendisinin de iştirak ettiği bir yakınmayı nakleden yazar, televizyonlardaki kadın azlığını “vahim bir tablo” olarak niteliyor.

15 Aralık tarihli Yeni Şafak’ta Ali Saydam’ın yazısı şöyle:

Eşim, Dr. Arın Saydam televizyon programına davet edildiğimde mutlaka şu soruyu sorar: “Programda kadın var mı?” Sonra biraz da şaka yolla ekler: “Yoksa gitme!” Uyarısında hiç de haksız değil. Bir kamu hizmeti olan televizyonculukta, hele ki bir tartışma programında tüm taraflara eşit söz hakkı verme gereği olmazsa olmaz… Öyleyse, temel görevi demokratik yaklaşım sergilemek olan bu programlarda kadınların olmayışı işin özüne aykırı değil mi? Bence öyle. Yani, kadınlar haklı!

Peki, kadınlar görsel dünyada ne kadar ve hangi rollerle yer alıyor? Bu sorulara farklı yönlerden yaklaşarak cevaplar verilebilir. Önce kadınların hangi rollerle temsil edildiğine bakalım… Marketing Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Günseli Özen, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle ilgili yapılan bir etkinlikte konuyla ilgili şu bilgileri vermiş: “TV dizilerinde ve reklamlarda erkekler, “baba” rolünde görülmese de kadınların çoğunlukla “anne” rolüyle karşımıza çıkıyor. İş dünyası içinde resmedilmeyen kadınların yeri, genellikle “iş dışı” mekânlar. Kadınların en sık yer aldığı reklamlar yüzde 91 oranla ev temizlik ve bakım ürünleriyle ilgili olanlar. Banka-finans reklamlarında kadınların yer alma oranı yüzde 4. Reklamlardaki kadınlar çoğunlukla evli ve “sürekli evde”… Ya evle ya da fiziğiyle meşgul olarak gösteriliyor. Kadınları mutlu görmeye de pek tahammülümüz yok galiba. Televizyonda kadınlar için yazılan rollerin yüzde 73’ü “hüzünlü” karakterlerden oluşuyor. Bu durum sadece Türkiye’de böyle değil, dünyada da durum değişmiyor.”

Gelelim TV programlarına… Başka bir araştırma, bütün bu saydıklarımızın neden bir “sorun” olduğunu anlatıyor: “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği yayımlanan diziler, gündüz kuşağı programları, haber yayınları, tartışma programları gibi yayın içerikleri yoluyla bir yandan yeniden üretilmekte ve izleyiciler açısından sürekli tüketilmektedir.” Bu da demek oluyor ki toplumumuzdaki her bir kişiye kadının nasıl olması, yerinin nerede olması gerektiğiyle ilgili mesajlar tekrar tekrar gönderiliyor. Medyadan gelen mesajlar hayatı, hayat da medyayı şekillendiriyor. Bu da kadınların önüne duvarlar örüyor.

Prime time tartışma programlarında kadın ve erkek temsili ile ilgili yapılan bu araştırma şöyle özetlenebilir: Kadınlar yok denecek kadar az. Bazen de hiç yok.

Araştırmanın yapıldığı, 2 Ekim-2 Kasım arasındaki bir aylık sürede, televizyonda prime time’da gösterilen haber ve tartışma programlarında, sunucular dâhil olmak üzere, yer alan kadın sayısı 135. Aynı programlarda toplam 667 erkek ekrandaymış. Oran neredeyse 1’e 5…

Programların sunucuları hariç tutulduğunda tablo daha da vahim hale geliyor: Tartışma programlarına katılan erkek yorumcuların sayısı 544 iken kadın yorumcuların toplam sayısı 69. Bu da demek ki; 2 Ekim-2 Kasım 2018 tarihleri arasında konukların sadece yüzde 12,68’i kadınlardan oluşmuş.

Oysa aklın, fikrin, yorumun, bilginin ve de ruhun cinsiyeti olmaz. Bunun farkına vardığınızda cinsiyete dayalı ayrımcılık absürt olmaktan öteye gitmiyor. Yani, kadınlar haklı! Ve kadınların ikinci sınıf vatandaş gibi görülmesine karşı olan herkes haklı!

Kaynak: https://www.yenisafak.com/yazarlar/alisaydam/yani-kadinlar-hakli-2048512


[1] Yeni adı farklı olsa da, siyasî tercihin dışında değişen birşey olmadığı için aynı ismi kullanmakta biz sakınca görmüyoruz; umarız Sayın Aydın Doğan açısından da bunun bir mahzuru yoktur.

Kur'an kâinat kitabını okutuyor

Göklerin ve yerin egemenliği Allah’ındır. Ve Allah herşeye kadirdir.

Göklerin ve yerin yaratılışı ile gece ve gündüzün birbirini izleyişinde, selim akıl sahipleri için âyetler vardır.

Onlar ayaktayken de, otururken de, yatarken de Allah’ı anarlar ve göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler: “Bunları boşuna yaratmadın, ey Rabbimiz! Seni bütün noksanlardan uzak tutarız. Sen de bizi ateş azabından koru.

“Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan, onu rezil etmişsindir. Zalimlerin ise hiçbir yardımcısı olmaz.

“Rabbimiz! Bizi ‘Rabbinize iman edin’ diyerek imana çağıran davetçiyi işittik ve inandık. Sen de bizim günahlarımızı bağışla, ey Rabbimiz, kötülüklerimizi ört ve bize iyiler zümresinden olarak ölmeyi nasip eyle.

“Rabbimiz! Elçilerinle bize vaad ettiğin şeyi bize ver; kıyamet gününde bizi rezil etme. Sen zaten vaadinden dönmezsin.”

Âl-i İmrân, 3:189-193

Mü’minlerin toplum hayatı ile ilgili son derece önemli esasları ders veren âyetlerden sonra, Âl-i İmrân sûresinin sonuna doğru, Allah Teâlâ nazarlarımızı manzaranın bütününe çeviriyor ve bütün âlemleri kuşatan rububiyet ve saltanatıyla bizi karşı karşıya getiriyor.

Biz de büyük resme baktıkça günlük hadiselerin ve gelip geçicçi sıkıntıların, o an için ne kadar büyük görünseler de, manzaranın bütünü içinde neredeyse yok denecek kadar önemsiz kaldığını görüyoruz.

Bu arada, Kur’ân-ı Kerim’in bize kâinatı anlatırken kullandığı kelimelerin inancımızı şekillendirmede ve manzarayı doğru olarak görmede hayatî önem taşıdığını fark ediyoruz.

Meselâ Kur’ân göklerden ve yerden bahsederken “yaratılış” kavramıyla bizi tanıştırıyor.

Kur’an Buluşmalarının 213. bölümünde, kâinata bu kavramın ışığında bakmaya çalıştık ve başlıca şu tesbitleri yaptık:

  • Anahtar kelime: YARATILIŞ.
  • Kendi kendine oluş yok, failsizlik yok, tesadüf yok…
  • Yaratılış var, Yaratan var, yaratılan var…
  • Bütün âlem bu kelimenin etrafında döner.
  • “Yaratma” kavramının etrafında, Yaratıcının isimleri belirir. Yaratıştaki hikmetler, mânâlar, gayeler, sanatlar, ilh. görünmeye başlar.
  • Bu kelimeyi değiştirdiğinizde tefekkür sistemi çöker.
  • Müslümanların bilim dili de bunun dışında olamaz.
  • Bu dil kullanıldığında, mahlûkatın dili de çözülür, herşey birer birer gün ışığına çıkmaya başlar.

Bütün bu mânâlar içinde, “Kulları içinde ancak âlimler Allah’tan korkar” meâlindeki Fâtır sûresinin 28’inci âyetini ve bu âyetle ilgili olarak Vehbe Zuhaylî’nin yaptığı şu yorumu hatırladık:

“Burada geçen ‘âlimler’ sadece din âlimleri ve müftüler değildir. Bunlar ümmetine faydalı olmak için kâinatın esrarını ve Allah tarafından yaratılmış şu tabiatı ve tabiattaki varlıkların özelliklerini bilen, varlıkları Yaratıcının azametine delil olarak gören âlimlerdir.”

UTESAV organizasyonuyla düzenlenmekte olan Kur’an Buluşmaları, MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki yeni genel merkezinde cereyan ediyor. Cumartesi sabahları 7:00’de kılınan sabah namazından sonra konuklara simit-peynir-çaydan meydana gelen bir kahvaltı ikram ediliyor ve 7:30’dan itibaren Kur’an Buluşmasına geçiliyor.

Programın kayıtları https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden de izlenebiliyor.

Programda hanımlar için de yer ayrılmış bulunuyor.

213’üncü Kur’an Buluşmasının tam video kaydı: