Kadın-erkek eşitliği nereye kadar?

Âyetlerde mü’minlerle ilgili olarak geçen müjdeler, genellikle müzekker (eril) ifadelerle geçtiği için, bazı hanımlar “Bu müjdeler sadece erkekler için mi?” şeklinde bir sorunun belirmesine yol açmıştı. Âl-i İmrân sûresinin 195’inci âyeti, “Erkek olsun, kadın olsun, sizden iyi bir iş yapanın emeğini Ben asla boşa çıkarmam; siz zaten birbirinizdensiniz” buyurarak bu tereddütleri tamamen ortadan kaldırdı.

Kur’an Buluşmalarının 214. bölümünde okuduğumuz bu âyet-i kerimenin ışığında Kur’ân’a ve Hadis’e yöneldiğimizde, şu tesbitleri yaptık:

  • Âyetlerde tasvir olunan kişilerle ilgili müzekker ifadeler, aksine bir karine olmadığı müddetçe, her iki cinsi kapsayacak şekilde anlaşılır.
  • Müzekker ifadenin müennes ifadeyi de kapsayacak şekilde kullanılması, bir tarafı yüceltip diğer tarafı küçültme gibi bir anlam taşımaz. Eşya hakkında da durum böyledir.
  • Allah Teâlâ hakkıda da müzekker fiil ve zamir kullanılır; bu durum hiçbir zaman bir cinsiyet anlamı çağrıştırmaz.
  • Türkiye’yi de son zamanlarda kıskacına alan feminist cereyanların bu konuda gösterdikleri “hassasiyetin” temelinde yatan hedef, cinsiyet olgusunu ortadan kaldırmaktır.
  • İş adamı yerine iş insanı / bilim adamı yerine bilim insanı deyimlerini yerleştirmeye çalışanların ileri sürdükleri mantık, sağlam bir mantık değildir: Eğer “adam” kelimesi bunun zıddını çağrıştırıyorsa, “bilim insanı” deyiminin de aynı mantıkla “bilim hayvanı”nı çağrıştırması beklenmelidir.

Ödül ve cezada eşitlik

Bu arada, dikkatten kaçırılmaması gereken çok önemli bir nokta, eşitlik konusu idi. Kur’ân-ı Kerim, ödül ve cezada erkek ile kadının tam bir eşitliğe sahip olduğunu muhtelif âyetlerinde vurguluyordu. Ancak bundan kadın ve erkeğin her konuda eşit olduğu neticesine varmak mümkün değildi. Çünkü her iki cinsin yaratılışı gibi, bunlara dair âyet ve hadisler de erkek ve kadın arasındaki eşitliğe değil, farklılığa vurgu yapıyordu. Ve hayatın en muhteşem güzellikleri de bu farklılıklarda ortaya çıkıyordu. Bu konudaki tesbitlerimizden bazıları:

  • Çift olarak yaratılma, bütün varlık âlemini kuşatan bir İlâhî kanundur.
  • İnsan da bu kanuna tâbidir.
  • İnsanın hayatındaki en büyük güzellikler, çift olarak ve birbirlerine muhtaç şekilde yaratılmış olmalarından ileri gelir.
  • Erkek ve kadınların aile ve toplum hayatında üstlenecekleri görev ve sorumlulukları belirleyen şartlar, onların yaratılışlarına kodlanmıştır.
  • Erkek ve kadınların kendilerine has davranış ve sorumluluklarının toplum tarafından şekillendirildiğini öne süren akımların bu iddiaları sayısız tecrübelerle çürütülmüştür.
  • Bunun üzerine, erkek ve kadınların aile ve toplum hayatındaki farklılıklarını gidermek üzere, konuyu yaratılıştan başka tarafa taşımak üzere, biyolojik cinsiyetten ayrı olarak, “toplumsal cinsiyet” adıyla ayrı bir kavram üretilmiştir. Bir bakıma, “Yaratma Tanrı’ya ait olsa da, hayat bizim hayatımızdır, onu dilediğimiz gibi düzenleriz” mesajı verilmektedir.
  • Cinsel sapıklıkların her türlüsünü normal davranış kategorisine sokarak koruma altına alan cereyanlarla birlikte geliştirilen ve yayılan bu kavram, kadına da, erkeğe de yaratılışlarının yüklediği görev ve sorumlulukları temelden reddederek her iki cinsi aile ve toplum hayatında eşitlemeyi hedef almaktadır.
  • Cinsel sapıklıklar da, Lût kavminin çok daha ötesine geçecek ve tasavvur olunabilen her türlü sapıklığı kapsayacak bir şekilde koruma altına alınmakta, sağlıklı davranış statüsüne tâbi kılınmakta ve toplumlar “cinsiyetsiz toplumlar” haline getirilmek istenmektedir.
  • Bu anlayışı benimseyen Avrupa Birliği ülkelerinde aile yapısı da göçmüş durumdadır. Bu ülkelerde evlilik dışı doğan insanlar, toplam nüfusun yarısını bulacak seviyeye ulaşmıştır.
  • Yürütülmekte olan propagandalar bu sapık telâkkileri sanki bütün dünya tarafından benimsenmiş gibi gösterse de, bu ahlâksız cereyanlar sadece Batı dünyasını avucu içine almıştır. (Dünya ise Batı’dan daha büyüktür!)
  • Yaratılıştaki farklı özellikler birer İlâhî armağan olarak alınmalı ve muhafaza edilmeli, aile ve toplum içindeki roller bu farklılıkların istikametinde ve yaratılışın bizi sevk ettiği “muhabbet ve merhamet” hedeflerine hizmet edecek şekilde düzenlenmelidir. Bu İlâhî denge ile oynamak anlamına gelen her türlü teşebbüslerin yaratılışa karşı bir savaş anlamına geleceği ve ıslahat değil ifsadat anlamına geleceği unutulmamalıdır.

UTESAV organizasyonuyla gerçekleşen 214. Kur’an Buluşmasının tam video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

UTESAV’ın Erdemli İş Adamı projesi çerçevesinde düzenlenmekte olan Kur’an Buluşmaları, MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki yeni genel merkezinde cereyan ediyor. Cumartesi sabahları 7:00’de kılınan sabah namazından sonra konuklara simit-peynir-çaydan meydana gelen bir kahvaltı ikram ediliyor ve 7:30’dan itibaren Kur’an Buluşmasına geçiliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an mealleri din eğitiminde baş köşeyi almalı

Ramazan'ımız Kur'an ayımız olsun