Siyasetle imtihanımız: 1




ÜMİT ŞİMŞEK
Bugüne kadar düzinelercesini sağ salim atlattığımız bir mahallî seçim, bu defa basiretten yoksun, ihtirastan zengin politika ve kampanyalar sayesinde bir “beka meselesi” halini aldı ve aynı memleketin insanlarını birbirine karşı diş biler hale getirdi.
Bu duruma kim bizi nasıl getirdi, biz nasıl geldik, buradan nasıl çıkarız? Bunlar, uzun uzadıya üzerinde durulacak sorular; ancak bu konuda bir muhasebeye girişilecekse, önce işe kendimizden başlamak doğru olacağından, büyük soruların cevabını yakın bir geleceğe tehir ederek, konuya dinî cemaatler kapısından girelim diyoruz. Bu, aynı zamanda manzaranın en net göründüğü bir alandır; çünkü belediye seçimlerinin bir kısmında sonuçlar henüz tartışma aşamasında olsa da, cemaatlerimiz bu seçimden hiç tartışma kabul etmeyecek bir açıklıkla mağlûp olarak çıkmışlardır. Bu hezimet, cemaatlerimizin tuttuğu tarafın kazanıp kazanmamasıyla ilgili bir durum değildir, taraf tutmuş olmalarıyla ilgilidir.

Aslında bu tavrı cemaatlerimiz son birkaç seçimde gelenek haline getirmişlerdi, bu defa da aynen devam ettirdiler ve peş peşe yaptıkları açıklamalarla, iktidar partisini ve liderini desteklediklerini bildirdiler. Tabii ki cemaatlerimiz bunu – hâşâ – siyasete karışmak yahut iktidar nimetlerinden şu veya bu şekilde istifade etmek niyetiyle değil, kimbilir kaçıncı defadır sadece ve sadece milleti ve vatanı çok büyük bir tehlikeden korumak gibi yüce bir gaye ile yapıyorlardı. Son seçimde bu yüce gaye, iktidarın dilini aynen iktibas etmek, hattâ daha da hamasî üslûplarla süslemek suretiyle, vatanın ve milletin bekası olarak telâffuz edildi. Vatanın kurtulup kurtulmadığı net olarak Yüksek Seçim Kurulunun açıklamalarıyla belli olacak, ama cemaatlerimizin bu kampanyaya iştirak etmek suretiyle içine düştükleri durumdan kurtulabilmek için YSK kararından çok daha fazlasına ihtiyaç duyacakları şimdiden açıklığa kavuşmuş bulunuyor.
Cemaatlerimiz bu açıklamalarını, milleti tam ortadan iki düşman kampa bölme istidadı taşıyan bir gerilim ortamında yaptılar ve bir tarafı sorgusuz bir şekilde iltizam ederek kutsarken, milletin yarısı anlamına gelen diğer tarafı da açıkça karşılarına alarak ithamlarına hedef yaptılar. Oysa bu cemaatler, insanları herkesin ortak değeri olan Allah yoluna çağırmak ve o yolda herkese eşit şekilde hizmet sunmak üzere yola çıkmışlardı. Ve bu misyonlarını da, bundan bir asra yakın bir zaman önce, devrin amansız istibdadına rağmen doğru bir şekilde yerine getirmek suretiyle, bu dinin gelecek nesillere aktarılmasında son derece önemli bir rol oynamışlardı. Ağır şartlar altında sebat ve kahramanlık isteyen bir imtihanı alınlarının akıyla verenler, özgürlük ve bir ölçüde de iktidara yakınlık nimetleriyle iç içe iken nasıl olup da boş kâğıt verdiklerini herhalde sorgulayacaklardır; onlar sorgulamazsa millet onların sadece mağlûbiyet sebeplerini değil, aynı zamanda varlık sebeplerini de sorgulayacaktır.
***
Cemaatlerimizin bu genel manzarası içinde Risale-i Nur cemaatlerinin durumunu incelerken, bazı noktaları özellikle dikkate almak gerekiyor.
Birincisi: Risale-i Nur’un hizmet alanı münhasıran iman hizmetiyle sınırlıdır ve bu hizmetin, üzerine hiçbir tarafgirlik gölgesi düşürmeksizin her kesimden her türlü insana eşit ve karşılıksız bir şekilde ulaştırılması gerekir.
İkincisi: Kendilerini Risale-i Nur’un hizmetine mensup olarak gören insanlar, tek bir çatı altında ve organize bir topluluk halinde bir araya gelmiş değillerdir. Risale-i Nur şemsiyesi altında muhtelif cemaatler bulunduğu gibi, organik bir şekilde bu cemaatlerden herhangi birisine mensup olmadığı halde ya münferit olarak veya daha serbest topluluklar halinde hayatını iman hizmetine hasretmiş pek çok Nur talebesi de mevcuttur.
Üçüncüsü: Risale-i Nur doğrudan doğruya kitaba bağlı olan bir harekettir; lideri, lider kadrosu, başkanı, imamı, halifesi yoktur.
Dördüncüsü: Fikir hürriyeti ve meşveret ilkesi, toplumun geneline ve diğer dinî cemaatlere nisbetle Risale-i Nur cemaatleri içinde daha fazla inkişaf etmiştir. Bu durum ise, doğrudan doğruya iman hakikatlerine taallûk etmeyen meselelerde, bilhassa yorum isteyen güncel konularda, Risale-i Nur talebeleri arasında bir hayli farklı fikir ve yönelimlerin ortaya çıkmasını netice vermektedir.
Bütün bunları dikkate aldığımızda, seçim tercihleriyle ilgili olarak medyaya yansıyan açıklamalardan hiçbirinin “bütün Nur talebeleri adına” yapılmış bir açıklama olarak telâkki edilemeyeceği açıkça ortaya çıkacaktır. Bu tür açıklamaların altındaki imzalara bakarak ne kadar geniş bir kitleyi temsil ettikleri konusunda kaba bir tahminde bulunmak mümkün ise de, bu konuda çok da emin olunamayacağı bir gerçektir; çünkü cemaat tabanına inildiğinde, pek çok kimsenin “kendileri adına yapılmış” bu açıklamaları o kadar gönüllü şekilde benimsemediği, ancak gelip geçici meseleler olduğu için bir ihtilâf konusu yapacak kadar da mühimsemediği görülmektedir. Söz konusu açıklamaların cemaat ölçeğinde aynı şiddetle sandığa yansımayışının başlıca sebebi budur ve bu durum öteden beri yaygın şekilde bilinmekte, hattâ yer yer itiraf da edilmektedir.
***
Kendisini iman hizmetine vakfetmiş bir cemaat için seçimlerde taraf olmanın manevî riski, tarif edilemeyecek kadar büyüktür. Bu durum, taraf olunan siyasî hizip yöneticilerinin ve taraftarlarının nezdinde bir miktar sempati toplasa bile, politik çıkar temeline dayanan bu sempatinin iman hizmetine faydası bahse değmeyecek kadar önemsiz kalır. Çünkü politika tarafgirliklerin ve çıkarların amansızca çarpıştığı bir alandır; siz bu alanda bir tarafın yanında yer alırken, onun dışında kalan herkesi karşınıza almış olursunuz. Hele gerilimin çok yüksek olduğu ve sürekli şekilde tırmandırıldığı, her türlü hakaretin ve hıyanet ithamlarının uçuştuğu bir ortamda bir tarafın yanında yer aldığınızı açıklar, bir de tuttuğunuz tarafın saldırgan dilini benimseyip onun muhaliflerini vatan ve milletin bekası için bir tehdit olarak ilân ederseniz, iman hizmetinin üzerine siyasetin gölgesi bütün zulmetiyle çöker. Ondan sonra da bu kudsî hizmeti o muzlim gölgenin dışına kolay kolay taşıyamazsınız. “İman dersi için gelene tarafgirlik nazarıyla bakılmaz, dost-düşman derste fark etmez; halbuki siyaset tarafgirliği bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır.” Her Nur talebesinin ezbere bildiği bu cümleleri siyasî açıklamalar yaparken muvakkaten yürürlükten kaldıran bir kararname mi var? “Biz herşeye rağmen kapımızı çalan kimsenin kimliğini sormayız” diyebilirsiniz; ama ülkenin bekası için bir tehdit olarak ilân ettiğiniz insanlardan hangisi bundan sonra sizin kapınızı çalacak veya sözünüze değer verecek, bunu düşündüğünüz oluyor mu?
Memleketin yakın geçmişte bazı ciddî badireler atlattığı doğrudur. Ancak bu olaylar yaşanıp bitmiş, kurtarıcı olarak benimsediğiniz kadrolar gelmiş, vatanı kurtarmış, kendilerini de kurtarmış, iktidara büyük bir kudretle yerleşmiştir. Onca zaman sonra hâlâ beka tehlikesini öne sürerek oy dilenmek siyasî bir taktik olarak düşünülebilir; yahut bazı şahıslar veya kuruluşlar açısından bir beka probleminin varlığından söz edilebilir. Ancak bâki dâvâların böyle bir derdi yoktur. Onun için, geçmişteki pek nadir bir iki vak’ada böyle bir tavır muvakkaten makul görünse bile, bu tavrı gelenekleştirmenin, kâinatta maddî veya manevî hiçbir şeye âlet olmayan bâki bir iman hizmetini siyaset âlemindeki fâni şahısların muvakkat siyasetlerine tâbi kılmak anlamına geleceği dikkate alınmalıdır. İşte, bir mahallî seçimi daha geride bıraktık; kimi belediyeler falanın, kimi de filânın idaresine geçti. Bunlardan hangisinde Risale-i Nur talebelerinin bir rolü oldu? Vatanı kim hangi tehlikeden kurtardı? Tarafsız kalınsaydı kim ne kaybedecekti? Taraf olunmakla kim ne kazandı?
***
Hayatın gerçekleri, bir milletin fertleri olarak bizi pek çok inanç ve eğilimlere mensup kimselerle birlikte yaşamaya sevk ediyor; bunda yanlış olan hiçbir şey yoktur. Bizim bu konudaki tercihimize gelince, beraber yaşayıp yaşamamak değil, beraberce iyilikle mi, kötülükle mi yaşayacağımız şıklarıyla sınırlıdır. Eğer farklılıkların her türlüsünü tehlike olarak görüp de onu bertaraf etmeye çalışırsanız, sonunda haklı çıkabilirsiniz: Çünkü muhalifiniz de sizi – haklı bir gerekçeyle – tehlike olarak görecek ve kendi varlığını sizin yokluğunuzda bilecektir. Bu fasit dairenin gerilim, şiddet ve ıztırap üretmekten başka verebileceği hiçbir sonuç yoktur.
“Bu kadar zıt dünya görüşlerinin bir arada barış içinde yaşaması mümkün müdür? Bu insanların hepsine birden mutlak bir eşitlik içinde iman hizmeti sunulabilir mi?” sorularına gelince:
Bunun en yakın ve Risale-i Nur talebelerine en âşinâ olan cevabı, Nur’un birinci talebesi Hulûsi Yahyagil’in bütün hayatı boyunca uyguladığı modelde bilfiil görülmüştür. O, hiçbir zaman, ne açıkça, ne de üstü kapalı şekilde, hiçbir siyasî partinin lehinde veya aleyhinde bir tavır almamıştı. Siyasî çatışmaların had safhada cereyan ettiği zamanlarda, herkesin eli birbirinin boğazında iken, o her siyasî görüşteki insanların ayağına gidiyor, onlar da Hulûsi Beyin iman derslerine geliyor ve orada birbirleriyle kucaklaşıyorlardı. (Tafsilât için bkz. https://yazarumit.com/hulusi-yahyagilin-huzur-dersleri/ )
Hulûsi Yahyagil bu dersini Risale-i Nur’dan almıştı. Biz de aynı kitaptan ders alıyoruz. Soru şu:
Acaba hangimiz kitabı ortasından okuyoruz?
  1. Çok güzel yorumlamışsınız,sizi tebrik ederiz.Biz Nur talebelerinin mutlak bir şekilde siyasetten uzak durmamız elzemdir, yoksa ru i mahşerde bunun hesabını veremeyiz….Hakkaniyetli yazılarınızın devamını arzu ederiz, Selam ve dua ile….


  2. Allah razı olsun Ümit abi. Hakikaten bütün Nur cemaatlerinin ve de bu cemaatlerin her bir bireyinin siyasetle ilişkisini gözden geçirmesi, bir muhasebe yapması, üstadın ve abilerin uygulamalarıyla kendi uygulamalarını kıyaslaması gerekmektedir.
    İnşallah nefsimiz siyasetle olan ilişkimizi olumlumamıza sebep olarak durumu daha da feci hale getirmez ve siyasetle imtihanımızı bütün bütün kaybetmeyiz.


  3. Bu yazıyı secimden evvel yazmanızın çok daha hikmetli ölürdü diye düşünüyorum.


    • Derler ya bade harabul basra nur talebesi basiret sahibidir ve bu basiretle hatalar asgariye iner ancak bazen özellikle lahikaların yeteri kadar okunmaması veya derinlemesine tetkik edilmemesi insanları maalesef hatalı kararlar almaya sevkediyor halbuki mesleğimizin esası meşveret ve şuradır her konu en ince noktasına kadar gerekirse hararetle tartışılır ve bir karar çıkar bu karara herkes uyar ancak bu tesbitleri seçim öncesi yapmak çpk daha isabetli olurdu.


      • Dinleyecek olan olsa, daha isabetli olurdu. Şimdi seçim gerginliğini geride bırakmış olarak meseleleri daha sükûnetle müzakere edebiliriz. Bu tek bir seçim meselesi değil, 60 yıldır devam eden bir problemimiz…


  4. Hakikaten bir beka meselesi var. Bütün insanların bilhassa müslümanların iman mukabilinde ebedî baki hayatlarını kaybetme ya da kazanma meselesi onların en büyük beka meselesidir.


    • Tebrik ederim Risalei Nur a uygun bir yorum olmus.Asa yi Musa 4.mesele.
      Yazarin eksik biraktigi yerler var.becerebilirsem bir kismini yorum da yazacagim.selamlar


  5. Hissiyatımıza tercüman olup Risâle-i Nûr’un bütün mü’minleri şefkatle kucaklayan àlî mesleğine kifâyetle vurgu yapan bu yazısından dolayı Ümit kardeşimi cân ü gönülden tebrik ederim. Üstâd Bedîüzzamânın (ra) beyan buyurduğu
    اعوذ بللە من الشیطان والسیاسة
    (Şeytânın ve mü’minler mâbeyninde bir tefrika unsuru olan siyasetin şerrinden Ellâh’a sığınırım) ifadesinden sonra “Umum Risâle-i Nûr Talebeleri Nâmına” bir siyasî parti alenen nasıl desteklenebilir?


  6. Aziz agabey.
    Yazinizi tebrik etmekle beraber;bazi onemli konularin unutuldugu kanaatindeyim.
    1.Şu zaman Ustadin 2.Said donemine cok benziyor.zira alternatif yok veye susturulmus.budonemi Risale i Nur un meslek ve mesrebini daha iyi okuyarak gecirebilirdik ama beceremedik.neredeyse tum guruplar icin boyle gecti.
    2.3.Said donemini yani alternatifli donemi de yazmamissiniz.
    3.% 60-70 tam mutedeyyin konusuda unutulmus…
    4.bu donemde helal haramlar ve ustadin siyasi halifeleri!!! gibi unvanlar mesveret dahi edilmeden bonkörce dagitildi.neyin karsiliginda.
    Insafsizlik etmis olmayayim bu bahsettiklerim bir makalenin hacmini cok aşar ama bir butunluk icinde zihinler bulanmadan tarafgirlik yapmadan bir yazi yazma zahmetinde bulunursaniz seviniriz.selamlar.
    Mehmet Ozcan


  7. Nihayet, aklı selim bir yazi geldi. Nurculuk hic bu kadar irtifa kaybetmemişti.Alenen Şaibeli bir siyasi partinin canhıraşane desteklenmesi olcak sey değildir.Kalemi olmayan bazi abileri öne süren arkadaki azgınlarin mutlak surette te’dib edilmesi ve “yeter artik kitaplariniza dönün” çagrisi yapılması gerekmektedir.


  8. Kardeşlerim!
    Hastalığım pek şiddetli, belki pek yakında öleceğim veyahut bütün bütün konuşmaktan -bazan men’olduğum gibi- men’ edileceğim.
    Onun için benim Nur âhiret kardeşlerim, ehvenü’ş-şerr deyip bazı bîçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler.
    Daima müsbet hareket etsinler.
    Menfî hareket vazifemiz değil.
    Çünki dâhilde hareket menfîce olmaz.
    Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur’a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; ehvenü’ş-şerr olarak bakınız.
    Daha a’zamü’ş-şerden kurtulmak için; onlara zararınız dokunmasın, onlara faideniz dokunsun.
    Emirdağ-2RNK – 253


  9. Daha azamüşşeri mi kaldı?Bunların ve bu partiyi destekleyenlerin Islama olan hizmete verdikleri zarar aç bir kurdun sürüye verdiği zarardan az değil.Yazarı tebrik ediyor ve Hak namına yaptığı tenkidi Hak namına destekliyorum.Geç olmakla birlikte yanlıştan dönmenin başlangıç emareleri.Hayvanat milletinden olan geyikler baharda güzel bir tepede yayılırken,erkekleri çiftleşme üstünlük hakkı çatışması yaşarlarken 9 adet kurt organize birlik saldırı harekatında bulunuyorlar.Kurtları ilk gören alarmı verince hemen erkekler kavga etmeyi bırakıp,sürü yavruları ve zayıfları içlerine alarak güçlüler savunma hattında tek vücut olmuş bir geyik gibi hareket ediyorlar.Kurtlar uçuruma doğru sürüyü yönlendirmelerine rağmen birliklerini muhafaza ettiklerinden hiç kayıp vermeden düz alana kaçıp kurtuluyorlar.Şu memlekette Kanadanın geyikleri kadar olamıyoruz.Bir de müslümanız hatta daha fenası Nurcuyuz diyoruz.Onca hakikati ders alıp bizim gibi düşünmeyen Nurcu kardeşlerimizin bile cemaat ruhundan ve sevabından mahrum edip bir o kadar da gıybet ve itibarsızlaştırmaya gidiliyor ve kul hakkına giriliyor.Allahın bu hizmet için ne bize ne de siyasilere ihtiyacı var.Biz şerefiyle şereflendiğimiz bu dine hizmeti siyaset tarafgirliği ile kirletmeyelim yeter.Hak namına tenkitlere emniyet sübapları, sigorta gibi bakalım ve Hakkı tutalım kaldıralım.Yazı çok yerinde ve çok derinlemesine ciddi analizlerle insaf noktasında yazılmasını umduğum diğer makalelerinizi de bekliyoruz.Dine zarar olmasın,ne olursa olsun.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an mealleri din eğitiminde baş köşeyi almalı

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü