Siyasetin cemaat hali

ÜMİT ŞİMŞEK

Cemaatlerin siyasete girmesi çeşitli yönlerden değerlendirilebilecek bir konu olmakla birlikte, bizce bunların en önemlisi, cemaatlerin kendilerine bakan yönüdür. Cemaat-siyaset ilişkisinin en büyük zararı bu yönde ortaya çıkmakta ve cemaatlerin kendisini vurmaktadır. Gerçi “Bunu cemaatler düşünsün, bize ne?” diyebilirsiniz; fakat siyasete bulaşan cemaatler bu meseleyi bu yönüyle hiç düşünmedikleri ve düşünmeye niyetli görünmedikleri için, onlar adına düşünmek de, onları hayatın gerçekleriyle yüzleştirmeye çalışmak da yine başkalarına düşüyor.

Ancak hemen belirtelim: Bu konuda söylediklerimiz ve söyleyeceklerimiz, siyasete gayr-ı resmî olarak giren cemaatlerle ilgilidir. Siyasete açıktan giren, siyasî hedeflerini ve programını saklamaksızın faaliyette bulunan cemaatler bahsimizin haricindedir. Sözleriyle fiilleri birbirine uyum içinde bulunduğu müddetçe bu yöndeki değerlendirmelerimizi onlara teşmil etmek doğru olmaz. Bizim sözümüz, bizzat ve açıkça bir siyasî teşkilâtlanma içine girmeden ve siyasete girdiğini de kabul etmeden bizzat siyasî faaliyetlerde bulunan cemaatleri ilgilendiriyor.

***

Bir cemaatin siyasete bulaşmakla göreceği en büyük zarar, siyasetin ahlâkını benimsemektir. Bunu yapmaksızın siyaset yapamaz. Bunu yaptığı anda da ray değiştirmiştir; siyasetten tevbe-i nasûh ile ebediyen vazgeçmedikçe bir daha eski yerine dönemez.

Tekrar edelim: Siyasete açıkça girenlerin bu tehlikeden nisbeten salim kalmaları mümkündür; ziya en azından yaptıkları işi inkâr etmek gibi bir dertleri yoktur. Bütün benliğiyle siyasete gömülmüş halde iken kendilerini siyaset-üstü ilân edenler ise, daha işin başında iken yalana başvurmak suretiyle iddialarının tümünü kaybetmişlerdir. Doğruluk imanın, yalan nifakın ayrılmaz özelliği iken, kendilerini yalan beyanla tanımlayanların bu saflardan hangisine daha yakın düştüğünü düşünmek gerekmez mi?

Siyasetin bir özelliği yalancılık ise, diğer bir özelliği de hatâdan münezzehiyettir. Bildiğiniz gibi, siyasetçiler hiç hatâ yapmazlar. Bugün söylediklerini bir başka gün yalanlayabilirler, dün yalan dediklerine bugün doğru diyebilirler; fakat bu tamamen günün ve dün’ün özelliğine ait bir durum olup siyasetçinin kişiliğiyle bir ilgisi yoktur. Zira dün dündür, bugün bugündür, politikacı da politikacıdır. Eğer bugün halkın önüne çıkıp da “Ben hatâ ettim” diyecek olursanız, yarın hatâlı bir kul olarak hangi yüzle bir mevkie talip olabilirsiniz? Böbürlenmek ancak bizim gibi fâniler için kusur sayılır, politikacılar için vazgeçilmez bir ritüeldir; cemaatle yapılması halinde ise faziletinin kat kat artacağına dair bir rivayet yoksa da fiilî bir icmâ’ mevcuttur. Yalnız, bu işin şöyle bir riski bulunur:

Hergün cemaatle tekrarlayıp durduğunuz yalanlara çok geçmeden siz de inanmaya başlar, hattâ Allah huzurunda bu yalanlarınızdan ecir bekleyecek hale de gelebilirsiniz.

***

Siyasetten uzak cemaat ile siyasete yakın cemaat arasında şöyle bir fark daha vardır:

Bunlardan birincisi vazifeye, ikincisi neticeye odaklanmıştır. Oysa İslâm itikadı neticeyi bütünüyle Allah’a tahsis etmiş, bizi sadece vazife ile yükümlü kılmıştır. Bu ise dinin sapasağlam bir şekilde korunmasını sağlayan en önemli unsurdur. Aksi takdirde, kendinizi neticeden sorumlu sayarsanız, daha iyi neticelere ulaşmak için Hakkın değil, halkın hoşnutluğunu kazanmaya kendinizi mecbur bilirsiniz. Bu da en temel ilkelerin “zamana, zemine, konjonktüre göre” ayarlanması sonucunu doğurur. Dinde tahrifat işte böyle başlar. Kendisini böyle bir konumda bulan bir topluluğun geriye dönüş ümidini tamamen kaybetmiş olduğunu söylersek mübalâğa etmiş olmayız. Maceranın bundan sonrası ise hepimizin malûmudur:

Cemaatin siyasetine uyan şeytanlar melek, melekler şeytan olur. Şeytanlara rahmet, meleklere lânet okunur. Yalan, ikiyüzlülük, rakibini bertaraf etmek ve hedefine ulaşmak için herşeyi mübah, hattâ vacip görmek, menfaatinden başka bir meşruiyet ölçüsü tanımamak gibi huyların cümlesi cemaatin sıfatları arasına girer ve yerleşir. Böylelikle, onları siyasete yaklaştıran herşey, o nisbette de İslâmdan uzaklaştırır. Hattâ o raddeye getirir ki, Müslümanlarla beraber görünmekten utanır hale sokar da başkalarının patronluğunda izzet arayışına sevk eder. Bunlar ne kadar koyun postuna bürünmüş olursa olsun, içlerindeki canavarı ortaya çıkarmak pek kolaydır: Bunun için çıkarlarına şöyle bir dokunmanız yeter!

***

Bir cemaatin gayr-ı resmî olarak siyasîleşmesi demek, bir sath-ı mâil içine düşmek demektir ki, bir kere hızını aldıktan sonra başlangıç ayarlarına dönmek pek zor, hattâ imkânsız hale gelir. Bu bakımdan, siyasette gözü olan topluluklar için en salim yol, bunu açıkça yapmak ve siyasî parti halinde örgütlenerek kendi adına siyasete girmektir. Fakat bu yolda da kendisinin gerçek gücünü (veya güçsüzlüğünü) açığa vurmak ve boyunun ölçüsünü almak gibi bir tehlike vardır.

Başkasının sırtından geçinip gitmek varken böyle bir riski kim göze alır?

— Son Devir, 19 Aralık 2013

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an mealleri din eğitiminde baş köşeyi almalı

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü