Toplumsal cinsiyet, nasıl toplumsal cinnete dönüştü?

“Toplumsal cinsiyet” adıyla anılan musibet kimseye haber vermeden hayatımıza girdi desek yeridir. Kamuoyu olarak, Avrupa Birliği ile asırlık maceramızın bitip tükenmeyen alışveriş ve oyalamaları arasında birtakım belgelere imza attığımızı düşünüyor ve olup bitenlere dönüp de bakmıyorduk. Nasıl olsa yöneticilerimiz bizim değerlerimizi çok iyi bilen kimselerdi; onların ufak tefek bazı hatâları olsa da değerlerimizi temelden sarsacak maceralara teslim olmaları beklenemezdi.

Ancak bu sürecin gelip dayandığı nokta, olup bitenlerin farkında olma konusunda yöneticilerimizin de bizden çok fazla ümit bağlanacak durumda olmadığını ortaya çıkardı. Biz neyi imzaladığımızı ve Avrupa karşısında hangi taahhütlerin altına girdiğimizi fark ettiğimizde ateş bacayı çoktan sarmış, Avrupa’nın sefih ahlâk telâkkilerine aykırı inanç, örf ve âdetlerin kökünü bu topraklardan kazıma hedefine yönelik yasal düzenlemeler yapılmış ve yürürlüğe girmiş, devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz eden bir resmî politika hüviyetini kazanmıştı.

Daha da kötüsü, bütün bu olup bitenleri hararetle savunan, bir taraftan kendi değerlerimize bağlılığını iddia ederken diğer taraftan da bu değerlere temelden muarız Batı değerlerini benimsemiş bulunan ve gerek düşüncede, gerekse uygulamada bizim öz kaynaklarımızı hatırına bile getirmeksizin Batı’nın bu hastalıklı değerlerini referans olarak alan dindar bir kuşağın ortaya çıkışına da bu süreç zarfında şahit olmuş bulunuyoruz. Bu insanlar “toplumsal cinsiyet” veya “homofobi” gibi bir kavramla karşılaştıklarında, “Bu nereden çıktı?” diye durup düşünmüyor; veya bir an düşünecek olsa bile, Batı’dan çıktığını görür görmez bunu kâfi bir referans olarak telâkki ediyor ve bilimin böyle söylediğini ve dünyanın da bunu böyle kabul ettiğini varsayarak büyük bir hamiyetle bu kavramların avukatlığını üstlenebiliyorlar. Oysa objektif bir gözle dünya haritasına bakacak olsalar, kendilerinin “bütün dünya” olarak algıladıkları şeyin dünya üzerinde küçük bir bölgeyi ancak oluşturduğunu ve bu kavramların da tarihin çok küçük bir diliminde, dünyanın bu küçük kısmının da kendi içindeki küçük, marjinal, hastalıklı ve kötü niyetli topluluklar tarafından üretilerek pazarlandığını görebileceklerdi.

İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet gibi kavramların devlet ve millet bünyesinde yol açtığı tahribatı sadece birtakım yasal düzenlemelerle telâfi edebileceğimiz noktayı çoktan geçmiş bulunuyoruz. Atılmış olan yanlış adımların topyekûn tashih edilmesinden başka, bu kavramlarla hayatımıza girmiş bulunan zehrin bünyeden atılabilmesi için ciddî bir aydınlanmaya muhtaç durumdayız. Bunun için de, yaşadığımız bu maceraların arka planına nüfuz eden, bizim değerlerimizle Batı’nın değerleri arasındaki farkları ortaya koyan, fesat yollarını kapatıp problemlere bizim medeniyetimizin fazilet odaklı yaklaşımıyla insanların içindeki güzellikleri gün yüzüne çıkaran doğru bilgiler ve doğru bir bakış açısıyla konuyu enine boyuna tahlil etmemiz gerekiyor.

Elinizdeki çalışma, ağırlığını toplumsal cinsiyet kavramının teşkil ettiği bu konulara bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşan ve problemin arka planını ve gerçek yüzünü ortaya çıkarmayı hedef alan yazılardan meydana gelmiştir. Bu yazılar, yakın geçmişte muhtelif vesilelerle kaleme alınarak kişisel sayfamız olan https://yazarumit.com/ sitesinde yayınlanmış olan yazılardır. Bu konuda söylenecek olan herşeyi bu yazılarda söylemiş bulunduğumuzu elbette ki iddia edecek değiliz. Ancak, olayların gelişimi ve arka planı ile ilgili olarak sunulan bilgilerin, bugün toplumsal bir cinnet halini almaya bir hayli yaklaşmış bulunan bu maceranın röntgenini ortaya çıkarmakta yardımcı olacağını söyleyebiliriz. Bu macera tabii ki burada bitmeyecek, bu milleti ifsad etmek için çalışan mihrakların çabaları tükenmeyecek, badirelerin birinden kurtulsak bir başkası onun arkasından yakamıza yapışacaktır. “Ancak paranoyaklar sağ kalabilir” ifadesinin kitaplara isim olarak verilebildiği bir dünyada komplosuz bir hayat hayal etmek ve dış dünyadan, bilhassa Batı’dan ve hele Batı’nın ahlâk düşmanlığıyla şöhret bulmuş mihraklarından gelen telkinleri iyimserlikle karşılamak, bir millet için intihar teşebbüsünden başka bir anlam taşımaz. Eğer takip eden sayfalardaki bilgi, tahlil ve uyarılar hiç değilse bir kısmımıza bu konuda bir farkındalık aşılayabilirse, bu bizim için tarifsiz bir mutluluk sebebi olacaktır.

— “Toplumsal Cinsiyetten Toplumsal Cinnete” adıyla Akıl Fikir Yayınları arasında çıkan kitabımızın önsözü

Kitaba erişebileceğiniz internet kitap sitelerinin listesi şu bağlantıda:

https://www.kitabinabak.com/kitap/toplumsal-cinsiyetten-toplumsal-cinnete–umit-simsek–akil-fikir–kbk–9786052068977?fbclid=IwAR27QXw8LdXT8EFg6X2PoNS9Vd9hyyKjYtz89wKRjL_OGyaXKIyegfJNbBQ

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an mealleri din eğitiminde baş köşeyi almalı

Ramazan'ımız Kur'an ayımız olsun