Bankalar ve insanlar

ÜMİT ŞİMŞEK

Bankaların herkesi isyan ettiren uygulamalarına herkesle beraber bazılarının gösterdiği tepki bizi şaşırtıyordu.

Meğer işin içinde iş varmış! Bankalara daha fazla sempatiyle bakmalarını beklediğimiz birileri, meğer bu şiddetli tepkiyle ve sivri dilli tenkitlerle, bankalara bir mesaj veriyormuş:

“Doğru yoldasınız, devam edin” diye.

Bu sonuca bir bankacının itirafı sonunda varmış bulunuyoruz. Bir köşe yazarının “reel sektörü ve bankacılığı temsilen çok değerli üst düzey yöneticilerin katıldığı” bir toplantıdan aktardığı bilgiye göre, bu yöneticilerimizden birisi şöyle bir tesbitte bulunmuş:

“Müşteri şikâyet ediyorsa bankacılık iyi yolda demektir!”

***

Bu mantık her ne kadar bize ters gelse de, bankacılığın ardında yatan zihniyete ters düşmez, itirafı da utanılacak birşey sayılmaz. Çünkü bankanın mantığında, müşterinin üzerinden ne yapıp yapıp kazanç sağlamak vardır; bunun için müşterinin zaaflarını kullanmakta hiçbir beis görülmez. Bir spor karşılaşmasında hasmın zayıf taraflarını kollayıp bundan istifade etmek suç sayılmıyorsa, banka ile mûdi arasındaki alışverişte aynı şeyi yapmak niçin suç sayılsın? (Fakat yanlış anlamayın: Bu alışverişte karşı tarafı kandırma veya kazıklama hakkı sadece bankaya aittir; siz aynı şeyi bankaya yapacak olursanız bunun adı dolandırıcılık olur.)

Müşterinin zaafını kullanma “hakkını” elinden aldığınız takdirde, bankacılığın idam fermanı imzadan çıkmış demektir. (İnşaallah Rabbim bize o mutlu günleri de gösterir!) İşte burası, ama tam burası, Batı medeniyetinin Kur’ân’a karşı verdiği savaşta en yoğun çatışmaların yaşandığı alandır. Çünkü Kur’ân ve Batı medeniyeti, insanların zaaflarına tamamen zıt yönlerden bakarlar.

***

Kur’ân, kullardaki zaafları merhamet sebebi sayar. Eğer bir kul herhangi bir şekilde bir güçlük içine düşmüş, bir zaafa duçar olmuşsa, bu durum, ona merhamet nazarıyla bakılması ve onun yardımına koşulması için bir sebeptir. Nitekim kâinatta da aynı kanun geçerlidir: Yavrular, acz ve zaafları sebebiyle anne ve babalarının merhametine mazhar olurlar. Eğer Batı medeniyetinin ilkeleri kâinatta geçerli olsaydı, annelerin yavrularını yemesi gerekirdi.

Kur’ân’ın yardıma muhtaç bir kardeş olarak bize gösterdiği kimseyi, Batı medeniyeti yolunacak bir kaz olarak görür ve gösterir. Faiz işte bu anlayışın ürettiği bir sonuçtur. Kur’ân, “Borçlu eğer güçlük içindeyse süre tanıyın; ama borcunu bütünüyle bağışlayacak olursanız bu sizin için çok daha hayırlıdır” der (Bakara, 280). Banka için ise, borç istemek zorunda kalan kimse bir kazanç kapısı olduğu gibi, borcunu ödemekte zorlanması da fazladan bir kazanç sebebi olur. Onun için, bir bankaya borçlanacak olursanız sakın vaktinden önce ödemeye kalkmayın; banka faiz kaybıyla uğradığı “zararı” telâfi etmek için size ceza keser. Nitekim bir ara ABD’de faizlerin düşmesi üzerine bankalarda “Ya mortgage borçluları vaktinden önce borçlarını ödemeye kalkarsa?” şeklinde panik rüzgârları esmişti.

***

Bakara Sûresinin sonlarında yer alan ve faizi yasaklayıp zekâtı teşvik eden âyetler, Kur’ân’ın en son inen âyetleri arasındadır. Bu durum, faizsiz toplumu, insanlığın erişebileceği en olgun medeniyet seviyesi olarak tesbit eder. İşte Kur’ân, bir cahiliyet toplumunu çeyrek yüzyıldan daha kısa bir zaman süren bir terbiye işlemi ile böyle bir seviyeye yükseltmiş ve bütün beşeriyete nümune olarak ortaya koymuştur.

Bu netice ekonomik değil, insanî bir durumdur. Onun için, birtakım rakamların ve ekonomi kanunlarının arkasına sığınarak faizin ne kadar vazgeçilmez birşey olduğunu anlatacak olanlar boşuna nefes tüketmeye kalkmasınlar! Sorulacak soru, “İnsanlık kendisine verilmiş olan hayır ve şer kabiliyetlerinden hangisini inkişaf ettirecek?” sorusudur. Muhtaç kardeşine yardım elini uzatmak veya onun sırtından kazanç sağlamak şıkları arasındaki tercihte bu sorunun cevabı vardır. İşte bunun için, faiz ve zekât konuları, Batı medeniyeti ile Kur’ân’ın en önde gelen çatışma alanını teşkil eder ki, Kur’ân’ın “Faizi terk etmezseniz Allah ve Resulü ile harbe hazır olun” (Bakara, 279) şeklindeki meydan okuyuşu, manzarayı hiçbir tevile meydan bırakmayacak bir netlikle önümüze koymaktadır.

***

Hem çöplüğün dibinde yaşayıp hem de gül bahçelerinin kokusunu teneffüs etmeyi bekleyemezsiniz. Bankalar hayatın bir gerçeği olmaya devam ettiği müddetçe, “kaz yolunmaları” da hayatın bir başka gerçeğini teşkil edecektir. Bugün EFT yaptığınız için ücret ödersiniz; yarın da bir bakarsınız bankanız EFT yapmadığınız için sizden bir tüy koparmanın yolu keşfediverir! Bir başka gün de, olur ya, bankanız bir yolunu bulup sizin bankomat önünden geçtiğinizi tesbit eder ve “geçiş parası” almaya kalkar; neden olmasın?

Bütün bu gelişmelere hazırlıklı olun da sakın şikâyet etmeyin demek istemiyorum.

Sesiniz çıkmazsa, mevcut duruma alıştığınızı düşünüp sizi bağırtacak yeni yöntemler keşfetmek için cesaret bulurlar.

Sesinizi yükseltin ve şikâyet edin de diyemiyorum.

Çünkü o da “bankacılığın iyi gittiğine” işaret sayılıyor.

Geriye söylenebilecek tek birşey kalıyor; onu da Bediüzzaman söylemiş:

“Kavga kapısını kapamak için banka kapısını kapayın!”

Gerçi bu bankaları pek çok bağırtacaktır, ama olsun. Bankalar birşeyden şikâyet ediyorsa, orada halkın menfaatine birşeyler oluyor demektir.

***

Haziran 2012, Son Devir’den

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü

Yöneticiler hesaba hazırlansın