SON EKLENENLER
latest

20 Temmuz 2019 Cumartesi

TCE şampiyonu ülkelerde nüfusun çoğunluğu veled-i zina

Toplumsal cinsiyet eşitliği uygulamasında ilk dört sırayı paylaşan ülkelerin ahlâk karnesi hiç de parlak çıkmadı. İstatistikler, bu ülkelerde nüfusun yarısının evlilik dışı ilişki mahsulü olduğunu gösteriyor.

Psikolog Meryem Şahin ve Dr. Mücahit Gültekin tarafından gerçekleştirilen ve SEKAM (Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi) ile Aile Akademisi tarafından yayınlanan bir araştırmada, İzlanda, Finlandiya, Norveç ve İsveç’e dair bulgular tahlil edildi.

Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından en yüksek derecelere sahip bulunan bu ülkelerin evlilik dışı beraberlikler konusunda da oldukça ileri seviyede bulundukları tespit edildi. Bu durum, doğum oranlarında evlilik dışı ilişkilerin aile hayatıyla yarıştığını, hattâ bu dört ülkenin üçünde aileyi geçmiş bulunduğunu gösteriyor.

Bu dört ülkeden İzlandiya’da evlilik dışı doğum oranı 1960’ta yüzde 25.3 iken 2011 yılında yüzde 65 seviyesine ulaşmış ve evliliklerden doğan çocukları açık farkla geçmiş bulunuyor.

Finlandiya’da 1960 yılında bu rakam yüzde 4 iken, 2011 yılında yüzde 40.9 olarak görünüyor.

Norveç’te de 1960 yılının rakamı yüzde 3.7 gibi oldukça düşük bir seviyede iken, 2011 yılına gelindiğinde yüzde 55’e ulaşmış bulunuyor.

İsveç’te ise 1960 yılında yüzde 11.3 olan evlilik dışı doğum oranı 2011 yılında yüzde 54.3’ü buluyor.

Araştırmada, Türkiye ile ilgili olarak sadece 2010 yılına ait verilere erişilebildiği bildiriliyor ve bu rakam yüzde 2.6 olarak gözüküyor.

Bütünüyle Avrupa’nın “ahlâk” (!) anlayışına uygun şekilde hazırlanarak Türkiye’ye dikte ettirilen İstanbul Sözleşmesi ise, kanunlarımızdaki “aile” kavramını “ev” kavramı ile değiştirmek suretiyle, nikâhsız beraberlikleri de aile hukukunun kapsamına alıyor.

Ayrıca, cinsel sapıklıklara ve evlilik dışı beraberliklere karşı “ayırımcı” davranışların yasaklanması ve bu anlayışa aykırı olan her türlü inanç, örf ve âdetlerin Türk toplum hayatında kökünün kazınması hedef alınıyor.

Bu hedef doğrultusunda hazırlanan ve uygulanmakta olan politikaların evlilik dışı doğum oranlarını ne ölçüde etkileyeceği, başka bir deyişle, gelecekteki Türk toplumunun ne kadarlık bir kısmının veled-i zinalardan oluşacağı ise şimdiden kestirilemiyor.

***

İlk yayın tarihi: 7 Kasım 2018

***

Toplumsal Cinsiyetten Toplumsal Cinnete

“Toplumsal Cinsiyetten Toplumsal Cinnete” adlı kitaptan alınmıştır. Kitaba şu adresten erişebilirsiniz:

https://www.kitapyurdu.com/kitap/toplumsal-cinsiyetten-toplumsal-cinnete/511945.html&filter_name=toplumsal%20cinsiyetten%20toplumsal%20cinnete

 

***

SEKAM / Aile Akademisi araştırmasıyla ilgili diğer haberlerimiz:

https://yazarumit.com/toplumsal-cinsiyet-kadini-yeni-acilara-surukluyor/

https://yazarumit.com/toplumsal-cinsiyet-kadina-siddeti-azdiriyor/

17 Temmuz 2019 Çarşamba

Lût kavmi şimdikilerin yanında çok temiz kaldı!

Lût aleyhisselâmın kavmi, daha önce dünyada hiç kimsenin işlemediği bir ahlâksızlığın failiydi; Kur’an bize bunu böyle haber veriyor.

Bu ahlâksızlık, erkekler arasındaki sapık ilişkilerden ibaretti.

Lût aleyhisselâm onları yıllarca uyarıp durdu, “Sizden evvel dünyada hiç kimsenin yapmadığı iğrenç bir işi nasıl yapıyorsunuz?” diye.

Kavmi ise, Lût aleyhisselâm ile ona iman edenleri “fazla temiz insanlar” diye alaya aldılar ve yurtlarından çıkarmaya niyetlendiler.

Âkıbetleri ise, şımarıklıklarının zirveye çıktığı bir sırada, korkunç bir azap yağmurunun altında can vermek oldu.

Kur’ân-ı Kerimden öğrendiğimize göre, onların helâkine sebep olan sapıklıkları tek bir tür sapıklıktan ibaretti: erkekler arasındaki eşcinsellik.

Bugünün sapıklıkları ise bir müddet LGBT adı altında, dört ana başlık altında çeşitlendi.

Sonra bu harfler, sonra da alfabenin diğer harfleri, zamanımızın sapıklık ve azgınlıklarını ifade etmede yetersiz kalmaya başladı.

Şimdi LGBTİ, LGBTQ, LGBT+, LGBTQİA, LGBTQİA+ gibi kısaltmalar, cin ve insan şeytanlarının tasavvurlarındaki her türlü iğrençliği ve sapıklığı tek tek ve iftiharla bir bayrak altında toplayarak insanlığın başına belâ etmeyi hedef alıyor.

Sonra da, bütün bunlar “onur” gibi isimlerle hayasızca bir iftihar vesilesi olarak ilân edilirken, insanî değerleri savunarak bu iğrenç sapıklıklara karşı çıkanlar da sapıklar tarafından icad edilen “homofobi” gibi yaftalarla damgalanıyor.

Bu manzara karşısında Lût kavminin durumu bir hayli masum kalmıyor mu?

Ne var ki, Kur’ân-ı Kerim, o kavmin tek bir sapıklığını da “âlemlerde hiç kimsenin işlemediği iğrenç bir fiil” olarak niteliyer ve o kavmin elîm âkıbetini insanlık için dehşetli bir ibret tablosu olarak tekrar tekrar gözlerimizin önüne seriyor.

Biz de bu ibret tablolarını, belki içimizdeki safdilleri, bilhassa dindar Müslüman görünümü altında Batı’nın hayâsızlıklarına bizi alıştırmayı marifet sayan beyinsizlerimizi başlarına düşecek taşlardan korumaya bir vesile olur dileğiyle, toplu halde sunuyoruz:

ARKADA KALIP HELÂK OLANLAR

Lût’u peygamber olarak gönderdiğimizde, o da kavmine dedi ki: “Sizden evvel dünyada hiç kimsenin yapmadığı iğrenç bir işi nasıl yapıyorsunuz?

“Siz kadınları bırakıp, erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz. Gerçekten siz haddini iyice aşmış bir kavimsiniz.”

Kavminin ona verdiği cevap, “Bunları ülkenizden çıkarın; bunlar temizliğe fazla düşkün insanlar!” sözünden başka birşey değildi.

Biz de Lût’u ve ailesini kurtardık — ancak karısı müstesna; o geride kalıp helâk olanlardan idi.

Onların üzerine ise bir azap yağmuru yağdırdık. İşte bak, mücrimlerin sonu nasıl oldu!

A’râf, 7:80-84

***

GERİ ÇEVRİLMEYECEK BİR AZAP

İbrahim’e de elçilerimiz müjdeyle gelmişler ve “Sana selâm olsun” demişlerdi. İbrahim “Size de selâm olsun” dedi ve çok geçmeden, onlara kızartılmış bir buzağı getirdi.

Ellerinin yemeğe uzanmadığını görünce bundan hoşlanmadı ve içine bir korku düştü. Onlar “Korkma,” dediler. “Biz Lût kavmine gönderildik.”

Ayakta onları dinleyen İbrahim’in hanımı buna güldü. Biz de onu İshak ile, İshak’ın ardından da Yakub ile müjdeledik.

“Eyvahlar olsun!” dedi. “Bu kocamış halimle mi doğuracağım? Üstelik kocam da bir pir-i fani iken! Bu çok tuhaf birşey!”

Onlar “Allah’ın işine mi şaşıyorsun?” dediler. “Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun, ey hane halkı. O hamd edilmeye lâyıktır ve şanı pek yücedir.”

Korkusu gidip de müjdeyi alınca İbrahim Lût kavmi hakkında Bizimle tartıştı.

Gerçekten İbrahim yumuşak huylu, içli ve kendisini Allah’a vermiş biriydi.

“Vazgeç bu işten, ey İbrahim,” dediler. “Artık Rabbinin emri gelmiştir. Onlara, geri çevrilemeyecek bir azap ulaşmak üzere.”

Elçilerimiz kendisine geldiğinde, Lût bundan çok sıkıldı, göğsü daraldı, “Bugün pek çetin bir gün olacak” dedi.

Derken kavmi koşarak geldiler ki, ondan önce de zaten o kötü fiili işlemekteydiler. Lût, “Ey kavmim, işte şunlar kızlarım,” dedi. “Onlar sizin için daha temizdir.  Allah’tan korkun ve beni misafirlerime rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında adam yok mu?”

“Sen de biliyorsun ki senin kızlarınla bizim bir işimiz yok,” dediler. “Bizim ne istediğimizi pekalâ biliyorsun.”

Lût “Keşke size yetecek gücüm olsaydı,” dedi. “Veya sağlam bir dayanağa sığınabilseydim!”

Konuklar dediler ki: “Ey Lût, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana el uzatamazlar. Gecenin bir vaktinde ailenle birlikte yola çık. Hiçbiriniz geri dönüp bakmasın.  Ancak karın müstesna; kavminin başına gelen onun da başına gelecektir. Onların vadesi sabah vaktidir. Sabah ise yakın değil mi?

Emrimiz geldiğinde, oranın altını üstüne getirdik ve başlarına ateşte pişmiş taşları peş peşe yağdırdık.

O taşlar Rabbinin katında işaretlenmişti.  Böyle bir azap zalimlerden hiçbir zaman uzak değildir.

Hûd, 11:69-83

***

İZLERİ HÂLÂ YOL ÜZERİNDE

Yanına girdiklerinde “Selâm olsun” dediler. İbrahim “Biz sizden korkuyoruz” dedi.

“Korkma,” dediler. “Biz seni bilge bir oğulla müjdeliyoruz.”

“Beni mi müjdeliyorsunuz?” dedi. “Bu yaşlı halimle bana neyin müjdesini veriyorsunuz?”

“Biz seni hak ile müjdeliyoruz,” dediler. “Sakın ümit kesenlerden olma.”

İbrahim “Sapkınlardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümit keser?” dedi.

“Elçiler, işiniz nedir?” diye sordu.

Dediler ki: “Biz mücrim bir kavme gönderildik.

“Yalnız Lût’un ailesi müstesna; onların hepsini kurtaracağız.

“Ancak karısını geride kalacaklar arasında bıraktık.”

Derken elçiler Lût’un evine geldiler.

Lût “Siz yabancı kimselersiniz” dedi.

Dediler ki: “Biz sana onların şüpheyle karşıladığı ceza ile geldik.

“Biz sana hak ile gelmiş bulunuyoruz; ve biz sözünde sadık olan kimseleriz.

“Gecenin bir vaktinde aileni yola çıkar; sen de arkalarından onları izle. Hiçbiriniz dönüp arkasına bakmadan,  size emredilen tarafa gidin.”

Böylece Lût’a şu emri tebliğ ettik ki, sabaha çıktıklarında onların kökü kesilmiş olacaktır.

Derken şehir halkı sevinç içinde geldi.

Lût “Bunlar benim konuklarım,” dedi. “Beni utandırmayın.

“Allah’tan korkun da beni rezil etmeyin.”

“Biz seni el âlemin işine karışmaktan men etmemiş miydik?” dediler.

Lût “Bir iş yapacaksanız, işte şunlar kızlarım” dedi.

Hayatın hakkı için, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.

Gün doğarken o korkunç ses onları yakaladı.

Şehirlerinin altını üstüne getirdik ve başlarına ateşte pişmiş taşlar yağdırdık.

İnce anlayışlılar için bunda ibretler vardır.

O beldenin izleri, hâlâ yol üzerindedir.

Bunda da mü’minler için ibretler vardır.

Hicr, 15:52-77

***

NE KÖTÜ BİR YAĞMUR!

Lût kavmi de peygamberlerini yalanladı.

Kardeşleri Lût onlara “Sakınmıyor musunuz?” demişti.

“Ben size güvenilir bir elçiyim.

“Allah’tan korkun ve bana itaat edin.

“Hizmetim için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim Âlemlerin Rabbine aittir.

“Siz âlemlerin içinden erkeklere yaklaşıyor da,

“Rabbinizin sizin için yarattığı hanımlarınızı bırakıyor musunuz? Doğrusu, siz haddini aşan bir topluluksunuz.”

“Ey Lût,” dediler. “Eğer bu işten vazgeçmezsen ülkeden sürülürsün.”

Lût dedi ki: “Ben sizin yaptığınız işten şiddetle nefret edenlerdenim.

“Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar!”

Onu ve bütün ailesini kurtardık.

Birtek geride kalan kocakarı hariç.

Diğerlerini ise helâk ettik.

Üzerlerine bir azap yağmuru indirdik. Uyarılmış olanlar için ne kötü bir yağmurdu o!

İşte bunda bir âyet vardır. Fakat onların çoğu yine iman etmez.

Şuarâ, 26:160-174

***

“BUNLAR TEMİZLİĞE FAZLA DÜŞKÜN”

Lût’u da peygamber olarak gönderdiğimizde, kavmine dedi ki: “Göz göre göre o hayâsızlığı mı işleyip duruyorsunuz?

“Kadınları bırakmış, erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz. Ne kadar cahil bir kavimsiniz siz!”

Kavminin ona cevabı, “Lût’u ve ailesini yurdunuzdan çıkarın; çünkü bunlar temizliğe fazla düşkün insanlar” demekten ibaret oldu.

Biz de onu ve ailesini kurtardık—karısı dışında; çünkü onu geride kalanlar arasında takdir etmiştik.

Üzerlerine de bir yağmur yağdırdık ki! Uyarılmış olanlar için ne kötü bir yağmurdu o!

Neml, 27:54-58

***

ONLARDAN KALAN İŞARETLER

Lût’u peygamber olarak gönderdiğimizde, o da kavmine dedi ki: “Sizden evvel dünyada hiç kimsenin yapmadığı iğrenç bir işi yapıyorsunuz.

“Hâlâ erkeklere şehvetle yaklaşmaya, yol kesmeye, toplantılarınızda hayâsızlık yapmaya devam edecek misiniz?” Kavminin ona verdiği cevap, “Doğru söylüyorsan bize Allah’ın azabını getir” demekten ibaret oldu.

Lût “Rabbim, bu bozguncular güruhuna karşı bana yardım et” dedi.

Elçilerimiz İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde,  “Biz o belde ahalisini helâk edeceğiz,” dediler. “Çünkü oranın halkı zalim olup çıktı.”

İbrahim “Orada Lût da var” dedi. “Orada kimin olduğunu biz çok iyi biliyoruz,” dediler. “Onu ve ailesini kurtaracağız. Ancak karısı müstesna; o geride kalanlardan olacak.”

Elçilerimiz kendisine geldiğinde, Lût bundan çok sıkıldı, göğsü daraldı. Onlar “Korkma ve üzülme,” dediler. “Biz seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın müstesna; o arkada kalanlardan olacak.

“Yoldan çıkmakta direttikleri için, bu belde ahalisinin üzerine gökten azap indireceğiz.”

Akıl sahibi bir topluluk için, Biz o beldeden geriye apaçık bir işaret bırakmışızdır.

Ankebût, 29:28-35

***

AKIL ETMEYECEK MİSİNİZ?

Lût da peygamber olarak gönderilenlerdendi.

Biz onu da, bütün ailesini de kurtardık.

Ancak geride kalan kocakarı müstesna.

Sonra diğerlerini helâk ettik.

Sabah akşam onların yurtlarından geçiyorsunuz. Hâlâ akıl etmeyecek misiniz?

Sâffât, 37:133-138

***

İBRET ALACAK NEREDE?

Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.

Biz de onların üstüne taş yağdırdık. Ancak Lût’un ailesi müstesna — onları seher vakti kurtardık.

Bu ise katımızdan bir nimet idi. Şükredeni Biz böyle ödüllendiririz.

Lût onları şiddetli azabımız hakkında uyarmıştı; fakat onlar uyarıları şüpheyle karşıladılar.

Onlar Lût’un konuklarına kötülük etmeye niyetlendiler; Biz de onların gözlerini kör ettik, “Tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu” dedik.

Bir sabah vakti, yakalarını bir daha bırakmayacak bir azap onları yakalayıverdi.

Şimdi tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu!

And olsun, Biz Kur’ân’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Fakat hani ibret alacak olan?

Kamer, 54:33-40

 

16 Temmuz 2019 Salı

Toplumsal cinsiyet, kadını yeni acılara sürüklüyor

Toplumsal cinsiyet ile ilgili olarak yapılan bir bilimsel araştırma, kadın-erkek farklılıklarının “ayırımcılık” olarak değerlendirilmesi sebebiyle, kadının lehine değil, aleyhine sonuçlar doğurduğunu ortaya çıkardı.

Aile Akademisi Derneği ile SEKAM (Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi) tarafından yayınlanan ve Psikolog Meryem Şahin ile Dr. Mücahit Gültekin imzasını taşıyan araştırma, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı politika uygulayan ülkelerde kadın ve ailenin durumunu masaya yatırdı.

Araştırmada, şimdiye kadar bu konuda yapılan çalışmaların, toplumsal cinsiyet eşitliği politikası uygulamalarını sadece birtakım sosyal göstergeler üzerinden değerlendirdiği, kadınların bu sonuçlardan memnun olup olmadıklarını ise dikkate almadığı kaydedilerek şöyle deniliyor:

TCE [toplumsal cinsiyet eşitliği] politikalarının sonuçları kadının kendi konumundan memnuniyeti üzerinden değerlendirilmemekte, bir takım sosyal göstergeler üzerinden değerlendirilmektedir. Örneğin kadın istihdamının artması, ya da eğitimli kadın sayısının artması TCE politikalarının iyi uygulandığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu yaklaşım; “kadın para kazanırsa”, “kadın yönetici olursa”, “kadın siyasete katılırsa”, “kadın erkekle rekabet edecek ekonomik ve sosyal güce sahip olursa” kadının konumunun güçleneceği varsayımına dayanmaktadır. Batı’nın pek çok uygulamasında gördüğümüz gibi öncüller, tanımlar, varsayımlar hiç sorgulanmamakta, bu öncüllerin / tanımların / varsayımların üzerine evrensel politikalar üretilmektedir.

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren yükselmeye başlayan kadın hareketlerinin amaçlarını birçok haklı gerekçeye dayandırdığına işaret eden araştırmada, bu gerekçelerin yanlış yorumlanmasıyla çözümden uzaklaşıldığı sonucuna varılıyor:

Kadının ezildiği, sömürüldüğü ve ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutulduğu doğruydu. Ama bu sonuçlar ne kadının doğuştan getirmiş olduğu kadınsı özelliklerinden, ne de erkeklerin biyolojik üstünlüklerinden kaynaklanıyordu. Kadının uğradığı mağduriyet, verili sosyal-siyasal-ekonomik düzenin bir sonucuydu. Kadın hareketleri “erkek egemen” ya da “ataerkil” ifadeleriyle vurgulamaya çalıştıkları “sorun erkeklerden kaynaklanıyor” yargısında yanılıyorlardı. Gerçekte erkek egemen yerine “haz egemen” ya da “kâr egemen” düzenden bahsedilebilmiş olsaydı sorunun kaynakları daha iyi görülebilecekti.

Araştırmayı yürüten Şahin ile Gültekin, bu yanlış teşhisin ülkemizde de çözüm getirmek yerine problemin şekil değiştirerek devam etmesiyle sonuçlandığını şu şekilde ifade ediyor:

Bugün Türkiye de dâhil hala toplumsal cinsiyet eşitliği adına uygulanan politika, kadınların erkekler üzerinden tanımlanması ve erkeklerle yarıştırılması gibi patolojik bir kurgu üzerinden yürümektedir. Bu sebeptendir ki, kadınların sorun ve mağduriyetleri bundan 100 yıl öncesine göre sadece form değiştirmiş bir şekilde devam etmektedir. 10 yıl önce “kocamızdan çekiyoruz” diye feryat eden kadınlar bugün de “mobbing”den ve “patron”larından şikâyet etmektedirler. “Evlerde ücretsiz köleliğe, ev hanımlığına hayır” sloganlarıyla yürüyen kadınlar, bugün de “eşit işe eşit ücret” sloganıyla, “patronlar bizi sömürüyor” sloganlarıyla yürümeye devam ediyor.

Kapitalist ekonomik sistemin ve neoliberal politikaların “kadın” üzerinden birtakım hesaplar yaptıklarını kaydeden araştırmada, “Bu hesapları göremeyen kadın hareketleri, kadını yeni acılar yaşayacakları maceralara sürüklemektedir” deniliyor.

Erkek ve kadın arasındaki rekabet ve husumete dayalı bu anlayışın kadınlara biçtiği rolün kadınları mutlu etmediği de çeşitli araştırmalara dayanılarak şu şekilde dile getiriliyor:

Toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları kadını yanlış yönde motive etmekte ve kendi doğasına ters bir rekabetin içine sürüklemektedir. Kadın yine acı çekmekte, yine kendisine yüklenen rolü oynamanın verdiği bedeli ödemektedir. Feminist Economics’te yayınlanan bir makale, ABD’de yüksek eğitimli kadınların eve dönmeye başladığını ve kariyeri değil, tam zamanlı anneliği tercih ettiklerini söylüyor ve bunun nedenlerini anlamaya, analiz etmeye çalışarak bu durumu “anne etkisi” kavramıyla açıklıyor. Türkiye’de yapılan bir araştırma da kadınların gerçekte bebekleriyle birlikte olmak istediklerini ama çalışmak zorunda olduklarını ifade ettiklerini ortaya koyuyor. İngiltere’de yeni yapılan bir araştırma ise ev hanımlarının çalışan kadınlardan daha mutlu olduğunu ortaya koyuyor. Bianchi ve arkadaşlarının ödüllü kitapları Amerikan Aile Yaşamının Değişen Ritmi isimli kitapları ise iş ve aile yaşamını uzlaştırmanın zorluklarını ele alıyor.

Toplumsal cinsiyet aktivistlerinin bize önerdiği algıların Batı kültürüne ait olduğunu kaydeden araştırma, onlara şu soruları yöneltiyor:

15 yaşında kızla evlenen bir erkeği suçlu görüp hapse atan, ama 15 yaşındaki bir kızla karşılıklı rızaya dayalı cinsel ilişki yaşamayı, “özgürlük” kapsamında değerlendiren ve buna müdahaleyi suç olarak gören bir kültürün daha doğru bir toplumsal cinsiyet eşitliğini temsil ettiğine kim karar veriyor?

Evi, aileyi ve kocayı kadına şiddetin asıl sorumlusu olarak görüp sığınma evleri açan; panik butonu, call-center ve elektronik kelepçe uygulaması başlatan ama işyerindeki şiddetten dolayı patronu ve ofisi suçlamayan, bunu “eğitimle” çözmeye çalışan bir kültürün uyguladığı çifte standart acaba hangi eşitliği, kimin yararına savunmaktadır?

Anne ve babasının kız çocuğuna yaptığı “edep” “haya” namus” gibi uyarıları cinsiyetçilik olarak değerlendirip, kızın özgür iradesine müdahale olarak gören neoliberal kültürün aynı yaşlardaki mankenlerin atacakları adımların bile menajerleri tarafından belirlenmesine niçin ses çıkarmadıkları açıklanması gereken bir çelişki değil midir?

Başörtüyü toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, kadın bedenini denetleme, erkeğin kadın üzerindeki iktidarı olarak gören bu kültür, acaba başörtüsünden dolayı okuldan atılmayı niçin cinsiyet ayrımcılığı olarak değerlendirmemektedir?

Kadınların çalışması konusunda bu kadar istekli olan toplumsal cinsiyet eşitliği savunucuları, kamuda başörtülü çalışmanın yasak olmasını niçin “cinsiyet kalıp yargısı” olarak açıklamamaktadırlar?

Ders kitaplarındaki bütün anne-kadın temsillerinin başı açık, batılı tarzdaki giyimleri acaba bir cinsiyet şemasına, toplumsal cinsiyet kalıp yargısına işaret etmiyor mu?

***

İlk yayın tarihi: 5 Kasım 2018

***

Toplumsal Cinsiyetten Toplumsal Cinnete

“Toplumsal Cinsiyetten Toplumsal Cinnete” adlı kitaptan alınmıştır. Kitaba şu adresten erişebilirsiniz:

https://www.kitapyurdu.com/kitap/toplumsal-cinsiyetten-toplumsal-cinnete/511945.html&filter_name=toplumsal%20cinsiyetten%20toplumsal%20cinnete

 

***

Konuyla ilgili diğer yazılar:

https://yazarumit.com/bilim-tarihinin-en-ahlaksiz-deneyi-ve-gunumuzdeki-sonuclari/

https://yazarumit.com/bir-guncelleme-oykusu-2/

https://yazarumit.com/bati-tarafindan-hacklenmek-2053te-turkiye-nasil-bir-ulke-olacak/

15 Temmuz 2019 Pazartesi

Pensilvanya'da bir 15 Temmuz hatırası

     

15 Temmuz darbe teşebbüsü ile Teröristbaşılığı kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçek olarak tescil edilen Fetullah Gülen’e, böyle bir “darbe hatırası” lâyık görmüştük. Darbe teşebbüsünün yıldönümünde bu hatırayı tebessümle hatırlıyoruz. (İlk yayın tarihi: 28 Temmuz 2016.)

Bundan bir süre önce Twitter üzerinden Pensilvanya’ya naçizane bir 15 Temmuz hatırası göndermiştik.

Armağanın yerine ulaştığını memnuniyetle haber almış bulunuyoruz.

Sadece yerine ulaşmakla kalmamış, çok da güzel bir şekilde değerlendirilmiş.

Aşağıdaki galeride FETÖ liderini bu armağanıyla birlikte gösteren çeşitli fotoğraflar yer alıyor.

Bakalım resimlerdeki ayrıntıyı kaçıncı saniyede bulacaksınız?