Kayıtlar

Ağustos 4, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Reisü'l-Kurrâ Abdurrahman Gürses okuyor

Resim
S adece diliyle değil, hayatıyla da Kur’ân okuyan bir efsane isimdi Abdurrahman Gürses. Okuyuşu kadar, yaşayışı da mü’minleri hayran bırakır, her haliyle bir nümune-i imtisal olduğunu gösterirdi. Her biri bugün Kur’an kıraatinde birer yıldız değerinde nice talebeler yetiştirmişti. 1999 depreminden kısa bir süre önce (10 Ağustos) aramızdan ayrıldı ve Beyazıt Camiinin haziresindeki istirahatgâhına tevdi edildi. Vefat yıldönümünde onu pek nadir bulunan ses kayıtlarından birinde, 1968 yılında Ankara Hacıbayram Camiinde Hadîd sûresinden okuduğu bir aşr-i şerif ile yâd ediyoruz. Aşağıda, bu aşr-i şerifin Türkçe meâlini ve Reisü’l-Kurrâ Abdurrahman Efendi Hazretlerinin İslâm Ansiklopedisinden alınmış kısa tarihçe-i hayatını sunuyoruz: Şunu bilin ki, dünya hayatı bir oyundan, bir eğlenceden, bir şatafattan, aranızda bir övünmeden, mal ve evlât yarışından ibarettir. O bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ekin çiftçilerin hoşuna gider; sonra kuruyuverir de onu sapsarı görürsün. Sonra saman olur gide

Ya iman, ya hüsran!

Ey iman edenler! İçten ve kesin bir tevbe ile Allah’a dönün. Bakarsınız, Rabbiniz sizin günahlarınızı örter ve sizi, altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyar. O gün, Allah’ın Peygamberi ve beraberindeki iman edenleri utandırmayacağı gündür. Tahrim Sûresi, 66:8   ÜMİT ŞİMŞEK (İslâm İnanç İlmihali’nden) D ÜNYANIN varlığı kadar kesin olan bir başka gerçek varsa, o da faniliğidir. Bunu herkes bilir. Fakat pek az kimse hatırlar. Gariptir, bizi bu dünya hayatından ayıracak olan ölüm bize yaklaştıkça, biz ondan daha da uzaklaşırız. O bize dost yüzünü göstermek ister, biz onu düşman belleriz. Onunla barışacak olsak, dünya hayatımızın da tadı yerine gelecek; fanilik endişesi keyfimizi kaçırmayacak. Fakat barışmak yerine kaçmayı tercih ettikçe, dünya da gittikçe yaşanmaz hal alıyor. Herkes bu dünyanın bir parçasını birkaç günlüğüne kendi avucuna alabilmek için birbiriyle çekişiyor. Evet, sadece bir parçasını, sadece birkaç günlüğüne… Dünyanın en güçlü devletinin başında da olsa, insanın burada

Mü'min nasıl can verir?

İ man eden ve güzel işler yapanlar için, gelecek olan hayatın güzelliği, kendisini daha ölüm ânında belli eder. Onun ruhunu teslim almaya gelenler, onun dostlarından başkası değildir. Şu kadar var ki, o dostları kendisi dünya gözüyle görmemiştir. İşte, ölüm ânı, o meçhul dostlarla tanışma vaktidir:  “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlara gelince, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size va’dedilmekte olan Cennetle sevinin! Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.”[1] *** Berzah âlemine attığı ilk adımda, kişiyi bir sorgulama bekler. Bu dünyadan iman ile ayrılmış olanlar için, bu sorgulama, yukarıda geçen âyetin “ dünya ve âhiret dostları ” olarak nitelediği meleklerle bir tanışma niteliğindedir. Mü’minin kabre girer girmez karşılaştığı bu manzarayı, Peygamberimiz şu