SON EKLENENLER
latest

30 Ağustos 2019 Cuma

Âlemlerde bir nokta

 

Bu kitabın, Âlemlerin Rabbi tarafından indirildiğinde hiçbir şüphe yoktur
Secde Sûresi, 32:2


Görecek gözü olanlar, ibret alın.
Haşir Sûresi, 59:2

Ümit Şimşek

KUR’ÂN OKUMAK, bir kitabın sayfalarını çevirip dudaklarımızı hareket ettirmek kadar basit bir iş gibi gelir bize. Gerçi işin mekanik tarafı da bu kadar basit görünmesine rağmen bir seri harikulâdelikleri ardında saklar. Fakat meselenin mânâ yönü, dudaklarımızı uçuklatmaya yetecek kadar heybetli ve hayretli bir hadisedir. Çünkü okuduğumuz şey, doğrudan doğruya Âlemlerin Rabbinden gelen bir hitaptır. Bu hitabın karışsında bir muhatap olarak yer almaktan daha büyük ve heyecan verici hangi hadise vardır?

Ama “Âlemlerin Rabbi” sözünü de çoğu zaman fazla üzerinde durmadan telâffuz ediveririz. Nihayet bu telâffuz da bir iki dudak kıpırdatması kadar “basit” bir işten ibarettir. Oysa “âlemler” dediğimiz zaman, zerrelerin kimbilir kaç kademe altındaki seviyelerde her saniye milyarlarca nesli gelip geçen parçacıklardan milyarlarca ışık yılı uzaklıklardaki galaksilere, görünen dünyalardan âhiret yurduna, yerin derinliklerinden gökler ve yer genişliğindeki Cennet bahçelerine, kabir âleminden ruhlar ve melekler âlemlerine kadar bildiğimiz veya bilemediğimiz, hattâ hayal bile edemediğimiz nice varlık âlemlerinden söz etmiş oluruz. Sözünü ettiğimiz şeyin büyüklüğüne bir ölçü teşkil etmek üzere, gözümüzün önündeki maddî âlemden bir “nokta” üzerinde dikkatlerimizi yoğunlaştıralım.

Bu nokta, semâmızda dolunay çapının onda biri kadar bir yer kaplamaktadır. Normal olarak buraya baktığımızda, Samanyolu galaksisi içindeki birkaç yıldızdan başka birşey görmeyiz. Hubble Uzay Teleskopu ise,  atmosferin dışında, her türlü kirlilik ve parazitten uzakta, ideal şartlar altında bu noktaya odaklandığı zaman çok farklı şeyler görmüş ve bu gördüklerini Dünyaya göndermiştir. Ancak, bu sayfalarda gördüğünüz fotoğrafı çekmek Hubble için de hiç kolay olmamıştır. 24 Eylül 2003 tarihinde başlayıp 16 Ocak 2004’e kadar dört ay süren bir çalışma sırasında Hubble Dünya etrafında 400 tur atmış, bu noktanın 800 resmini çekmiş; sonunda, net olarak geceli gündüzlü 11 günden fazla zaman alan bir pozlandırma bu resmi ortaya çıkarmıştır.

Bu resimde on bin kadar galaksi sayılabilmektedir—uzayın tek bir noktasında on bin galaksi! Bu galaksilerden her birinin yüz milyarlarca yıldız barındırdığını da unutmayalım. Aralarındaki uzaklıklar ise milyonlarca, hattâ milyarlarca ışık yılı seviyesindedir ki, bu rakamlar, saniyede 300 bin kilometre hızla yol alan ışığın bu kadar zamanda kat edebildiği mesafeleri ifade etmektedir.

İşte, görebildiğimiz âlemlerden bir noktanın arkasında saklı olan şeyi, Hubble Uzay Teleskopunun gönderdiği bu fotoğraf bize gösteriyor. “Âlemler” deyince akla neyin geleceği ise, artık hayalgücünüze kalmıştır. Fakat bizi asıl ilgilendiren şey bu âlemlerin büyüklüğü değil, Âlemlerin Rabbinin sonsuz büyüklüğüdür.

Hiç değilse bu resim bize, nasıl bir sonsuzluk ve idraklere sığmayacak bir büyüklük karşısında bulunduğumuzu hatırlatıyor!

Ve, o sonsuz büyüklüğün sahibinden bize gelen bir hitabı nasıl bir edep ve ürperti içinde dinlememiz gerektiğini gösteriyor:

Tabii, görecek gözü olanlara!

 


[Bu yazı, Hayat Yayınları arasında çıkan
“Ayetler ve İbretler” dizisinin ilk kitabından alınmıştır]

27 Ağustos 2019 Salı

Toplumsal cinsiyet, nasıl toplumsal cinnete dönüştü?

“Toplumsal cinsiyet” adıyla anılan musibet kimseye haber vermeden hayatımıza girdi desek yeridir. Kamuoyu olarak, Avrupa Birliği ile asırlık maceramızın bitip tükenmeyen alışveriş ve oyalamaları arasında birtakım belgelere imza attığımızı düşünüyor ve olup bitenlere dönüp de bakmıyorduk. Nasıl olsa yöneticilerimiz bizim değerlerimizi çok iyi bilen kimselerdi; onların ufak tefek bazı hatâları olsa da değerlerimizi temelden sarsacak maceralara teslim olmaları beklenemezdi.

Ancak bu sürecin gelip dayandığı nokta, olup bitenlerin farkında olma konusunda yöneticilerimizin de bizden çok fazla ümit bağlanacak durumda olmadığını ortaya çıkardı. Biz neyi imzaladığımızı ve Avrupa karşısında hangi taahhütlerin altına girdiğimizi fark ettiğimizde ateş bacayı çoktan sarmış, Avrupa’nın sefih ahlâk telâkkilerine aykırı inanç, örf ve âdetlerin kökünü bu topraklardan kazıma hedefine yönelik yasal düzenlemeler yapılmış ve yürürlüğe girmiş, devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz eden bir resmî politika hüviyetini kazanmıştı.

Daha da kötüsü, bütün bu olup bitenleri hararetle savunan, bir taraftan kendi değerlerimize bağlılığını iddia ederken diğer taraftan da bu değerlere temelden muarız Batı değerlerini benimsemiş bulunan ve gerek düşüncede, gerekse uygulamada bizim öz kaynaklarımızı hatırına bile getirmeksizin Batı’nın bu hastalıklı değerlerini referans olarak alan dindar bir kuşağın ortaya çıkışına da bu süreç zarfında şahit olmuş bulunuyoruz. Bu insanlar “toplumsal cinsiyet” veya “homofobi” gibi bir kavramla karşılaştıklarında, “Bu nereden çıktı?” diye durup düşünmüyor; veya bir an düşünecek olsa bile, Batı’dan çıktığını görür görmez bunu kâfi bir referans olarak telâkki ediyor ve bilimin böyle söylediğini ve dünyanın da bunu böyle kabul ettiğini varsayarak büyük bir hamiyetle bu kavramların avukatlığını üstlenebiliyorlar. Oysa objektif bir gözle dünya haritasına bakacak olsalar, kendilerinin “bütün dünya” olarak algıladıkları şeyin dünya üzerinde küçük bir bölgeyi ancak oluşturduğunu ve bu kavramların da tarihin çok küçük bir diliminde, dünyanın bu küçük kısmının da kendi içindeki küçük, marjinal, hastalıklı ve kötü niyetli topluluklar tarafından üretilerek pazarlandığını görebileceklerdi.

İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet gibi kavramların devlet ve millet bünyesinde yol açtığı tahribatı sadece birtakım yasal düzenlemelerle telâfi edebileceğimiz noktayı çoktan geçmiş bulunuyoruz. Atılmış olan yanlış adımların topyekûn tashih edilmesinden başka, bu kavramlarla hayatımıza girmiş bulunan zehrin bünyeden atılabilmesi için ciddî bir aydınlanmaya muhtaç durumdayız. Bunun için de, yaşadığımız bu maceraların arka planına nüfuz eden, bizim değerlerimizle Batı’nın değerleri arasındaki farkları ortaya koyan, fesat yollarını kapatıp problemlere bizim medeniyetimizin fazilet odaklı yaklaşımıyla insanların içindeki güzellikleri gün yüzüne çıkaran doğru bilgiler ve doğru bir bakış açısıyla konuyu enine boyuna tahlil etmemiz gerekiyor.

Elinizdeki çalışma, ağırlığını toplumsal cinsiyet kavramının teşkil ettiği bu konulara bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşan ve problemin arka planını ve gerçek yüzünü ortaya çıkarmayı hedef alan yazılardan meydana gelmiştir. Bu yazılar, yakın geçmişte muhtelif vesilelerle kaleme alınarak kişisel sayfamız olan https://yazarumit.com/ sitesinde yayınlanmış olan yazılardır. Bu konuda söylenecek olan herşeyi bu yazılarda söylemiş bulunduğumuzu elbette ki iddia edecek değiliz. Ancak, olayların gelişimi ve arka planı ile ilgili olarak sunulan bilgilerin, bugün toplumsal bir cinnet halini almaya bir hayli yaklaşmış bulunan bu maceranın röntgenini ortaya çıkarmakta yardımcı olacağını söyleyebiliriz. Bu macera tabii ki burada bitmeyecek, bu milleti ifsad etmek için çalışan mihrakların çabaları tükenmeyecek, badirelerin birinden kurtulsak bir başkası onun arkasından yakamıza yapışacaktır. “Ancak paranoyaklar sağ kalabilir” ifadesinin kitaplara isim olarak verilebildiği bir dünyada komplosuz bir hayat hayal etmek ve dış dünyadan, bilhassa Batı’dan ve hele Batı’nın ahlâk düşmanlığıyla şöhret bulmuş mihraklarından gelen telkinleri iyimserlikle karşılamak, bir millet için intihar teşebbüsünden başka bir anlam taşımaz. Eğer takip eden sayfalardaki bilgi, tahlil ve uyarılar hiç değilse bir kısmımıza bu konuda bir farkındalık aşılayabilirse, bu bizim için tarifsiz bir mutluluk sebebi olacaktır.

— “Toplumsal Cinsiyetten Toplumsal Cinnete” adıyla Akıl Fikir Yayınları arasında çıkan kitabımızın önsözü

Kitaba erişebileceğiniz internet kitap sitelerinin listesi şu bağlantıda:

https://www.kitabinabak.com/kitap/toplumsal-cinsiyetten-toplumsal-cinnete–umit-simsek–akil-fikir–kbk–9786052068977?fbclid=IwAR27QXw8LdXT8EFg6X2PoNS9Vd9hyyKjYtz89wKRjL_OGyaXKIyegfJNbBQ

 

Görmüyor musun kendilerini temize çıkaranları?

“Görmüyor musun kendilerini temize çıkaranları?” sorusu, geçkiğimiz haftanın Kur’an Buluşmasında bizi zorlu bir nefis muhasebesine sevk etti.

Nisâ sûresinin 50. âyetinde geçen bu soru ışığında kendimize baktığımızda, hiç de iç açıcı olmayan manzaralarla karşılaştık.

“Ben” veya “biz” diye başlayan böbürlenmeler, kendimize yönelik tenzih ve tazimler hayalimizde canlandı.

Kendimize veya mensup olduğumuz topluluklara ve liderlerimize hatâ ve kusur gibi beşerî zaafları kolay kolay yakıştıramadığımızı hatırladık.

Her zaman kendimizi haklı, muhalifimizi haksız görme alışkanlığımızın içimizde nasıl yer ettiğini müşahede ettik.

Kur’ân’ın ve Hadisin müjdelerini hep kendimize, tehditlerini de muhaliflerimize yönelik olarak algıladığımızı gördük.

Bu tesbitlerin medyadan siyasete, ticaretten diyanete kadar hayatın bütün alanlarında geçerli olduğunu müşahede ettik.

Yaz döneminin son dersini teşkil eden 234. Kur’an Buluşmasında konumuz Nisâ sûresinin 47-50. âyetleriydi.

Her zamanki gibi, bu âyetlerin de sanki günümüzde nâzil olmuş gibi, zamanımızın birtakım hastalıklarını dile getirerek bunlardan kurtularak sağlıklı bir toplum hayatına kavuşmak için gerekli olan çareleri sunduğunu müşahede ettik.

Buluşmanın kesintisiz video kaydını aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz:

UTESAV organizasyonuyla Kur’an Buluşmaları, yaz döneminde ayda bir, kış döneminde ise her hafta olmak üzere Cumartesi günleri cereyan ediyor.

MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde yapılan Buluşmalar Cumartesi sabahları 7:00-7:30 arasında simit-peynir-çaydan meydana gelen bir kahvaltı ikramıyla başlıyor ve 7:30-9:00 arasında sunumlu olarak gerçekleşiyor.

Önümüzdeki dönemin Buluşmaları 14 Eylül Cumartesi gününde başlayacak.

25 Ağustos 2019 Pazar

"Toplumsal cinsiyet" yazıları kitap oldu

Toplumsal cinsiyet adı altında sahneye konan oyunun içyüzünü bütün açıklığıyla ortaya döken bilgiler bir kitapta toplandı.

“Toplumsal Cinsiyetten Toplumsal Cinnete” adını taşıyan kitap, Akıl Fikir Yayınları arasında çıktı.

Kitapta, sitemizde bu konuyla ilgili olarak yayınlanan yazıların yanı sıra, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun da tam metin olarak yer alıyor.

Arka kapak yazısı, kitabu şöyle tanıtıyor:

Eskiden kanunlarımız var, kanunlarımızın üzerinde de Anayasa var diye bilirdik.

Şimdi bütün kanunlarımızın ve hattâ Anayasamızın da üzerinde İstanbul Sözleşmesi var.

Bu sözleşme, bizi “toplumsal cinsiyet” adı verilen bir kavramla tanıştırdı ve kendi inançlarımızın kökünü kendi elimizle bu topraklardan kazımakla bizi yükümlü kıldı.

Bu kitapta, neredeyse farkına bile varmadan içine düştüğümüz bu macera ile ilgili soruların cevapları yer alıyor.

Ve bu cevaplar, her birimizi çok yakından ilgilendiren bilgiler içeriyor.

Belki biraz rahatımız kaçacak, ama bu bilgilerle donanmış olarak düşmanı ve tehlikeyi tanımamız çok daha kolay olacak.

Akıl Fikir Yayınlarının iletişim bilgileri şöyle:

Alemdar mahallesi, Alayköşkü caddesi, Küçük sok., no: 6/3, Fatih, İstanbul

Tel: 212 – 514 77 77

e-posta: bilgi@akilfikiryayinlari.com

internet: http://akilfikiryayinlari.com

Sipariş için:

https://www.babil.com/arama?q=toplumsal+cinsiyetten+toplumsal+cinnete