SON EKLENENLER
latest

20 Eylül 2019 Cuma

Çoğunluğa uyma!

Yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyacak olursan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zan peşinden gider ve uydurup dururlar.

En’âm Sûresi, 6:116

ÜMİT ŞİMŞEK

BÜTÜN ÇAĞLARA ışık tutacak bir ilkeyi mü’minlere ders veren bu âyet, insan toplumlarının önemli bir problemine dair bir tespit de yapıyor ve bu konuda bize son derece değerli ölçüler veriyor.

Âyet, herşeyden önce, bize şu gerçeği gösteriyor:

Hakikat ile kalabalık arasında bir ilişki yoktur.

Bu yüzdendir ki, hakikati araştıranlar ve doğru yolu bulmak isteyenler, kalabalıkların peşine takılarak amaçlarına ulaşamazlar. Hattâ, tam tersine, kalabalıkların bu konuda yanlış yönlendirme yapması daha fazla muhtemeldir. Çünkü çoğunluğun âdeti, hakikati araştırmak ve kesin bilgiyle bir sonuca varmak değil, zannın peşine düşmek ve uydurulmuş şeyleri izlemektir.

Âyetteki “yeryüzü” ifadesi, aynı zamanda, ülke, belde, kent anlamına da gelmektedir ki, bu noktayı da dikkate aldığımızda, bu tespitin geniş ölçeklerdeki bütün insan toplulukları için, hattâ toplumun çeşitli katmanları için geçerli olduğu sonucuna varabiliriz.

***

Bu âyet,  “Bilmediğin şeyin peşine takılma” (İsrâ, 17:36) buyruğu ile de bütünlük arz ediyor. Hakikat olduğu bilinmeyen birşeyi, halkın çoğunluğu tarafından benimsendiği için kabullenmek, her iki âyete birden muhalefet anlamına gelir ki, bu durumda, isabetsizlik garantilenmiş demektir. Özellikle zamanımızda kitlelerin peşine düşürüldüğü şeyler meydanda iken, bu âyetin uyarısı daha da hayatî bir önem kazanıyor.

Bugün ister bir şehir, ister bir ülke, isterse dünya ölçeğinde olsun, insanlığın durumuna baktığımızda, âyetin hükmünü fasih bir şekilde doğrulayan manzaralarla karşılaşıyoruz.

Kitleler, adeta uyuşturulmuş bir şekilde, sürü halinde belirli şeyleri yapmak, belirli modaları izlemek, belirli markaları kullanmak, belirli programları seyretmek, belirli müzikleri dinlemek, belirli konuları konuşmak zorundadır. Fakat bu “belirli” şeyler de sabit kalmaz, değişir. Sürekli olarak yeni şeyler uydurulur ve kitleler bu yeni şeylerin peşine düşürülür.

Taklitten en uzakta durması gereken bilim çevreleri bile bu kanunun dışında değildir. Onların arasında da her zamanın bir moda anlayışı hükmeder ve pek çoğunu peşine takar. Daha önce “dünya merkezli kâinat” moda ise, bugün onun yerinde evrim teorileri vardır; herhalde yarın veya öbür gün o da ömrünü dolduracak ve yerini o zamanın modası olan yeni anlayışlara terk edecektir.

***

Kabul etmek zor da gelse, kolay da gelse, bu durum, içinde yaşadığımız dünyanın bir özelliğidir. Bu dünyadaki insan çoğunluğu zan peşinde gider. Zan peşinden gidenlerin peşine takılmakla da hiçbir zaman doğru yol bulunmaz. Zaten, iman ile Âlemlerin Rabbine bağlanmış olan kimsenin doğruluk ölçüsünü nereden alacağı bellidir. O, dünyada tek başına da kalsa, egemenliği bütün dünyaları kuşatan Âlemlerin Rabbine mensubiyetinden gelen bir manevî güce sahiptir ki, âyet de dikkatleri imanın bu potansiyeline çeviriyor.

***

Bu âyetin Hüzün Yılında, Peygamber Efendimiz bir avuç Müslümanla, her türlü destekten yoksun bir şekilde, en yaman düşmanlıklarla kuşatılmış halde iken indiğini de unutmamak gerekir. Düşünülebilecek en olumsuz şartlar altında kuluna “Sen yeryüzü halkına uyma” emrini veren Âlemlerin Rabbi, ona, tüm yeryüzünden çok daha büyük bir kuvvetin kaynağı olarak imanını gösteriyor.

Bunda da hem bir imtihan, hem de bir özgüven aşısı vardır. Tahkik ile, bilgi ile imanını elde eden ve güçlendiren insanlar, böyle imtihanlardan yüz akı ile çıkarlar ve bütün dünyanın hücumları karşısında sarsılmayacak bir özgüvenle imanlarına sarılırlar. Âl-i İmrân Sûresinin 173’üncü âyeti, Kur’ân’ın terbiyesi altında öyle bir özgüvene erişmiş insanların halini tasvir ediyor:

Onlar öyle kimselerdir ki, halk onlara ‘İnsanlar size karşı toplandı; onlardan korkun’ dediği zaman, bu onların imanını arttırdı ve dediler ki: “Bize Allah yeter; ne güzel vekildir O.”

***

Çoğunluğun yoluna bakarak yön ayarlaması yapanların her zaman ardına sığınacakları bahaneler olmuştur. Ancak bu bahaneler, hakikatleri hiçbir zaman değiştirmiyor. Pek çabuk gelip geçen modalar, birinin çağdaşlık dediği şeyi ertesi gün çağdışı bırakabiliyor. Kalabalıklar geliyor ve geçiyor. Birgün el üstünde tutulan şey, başka bir gün alay konusu oluyor. Yer ve Gökler Rabbinin kitabı ise, hiç değişmeyen hakikatlerin adresini bize tarif ederken, bir taraftan da, kalabalıkların hiç fayda vermeyeceği ve bir mazeret de teşkil etmeyeceği bir günden haber veriyor ve diyor ki:

Kıyamet gününde onlar Rahmân’ın huzuruna birer birer gelirler.

Meryem Sûresi, 19:95

16 Eylül 2019 Pazartesi

Namaz kılmayı çok seven adam

Prof. Dr. Hayreddin Karaman, öğrencilik yıllarına ait hatıralarında, hocası Hacı Veyiszade Mustafa Efendiyi anlatıyor:

Peygamberimiz (s.a.) “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi: kadın, güzel koku ve namaz; ama benim mutluluğum namazdadır” buyuruyor. Dünya hayatında insanları mutlu eden şeyler arasında namazın bulunması Hz.Peygambere mahsus bir kemaldir. Onun ümmeti içinde de namazda ve namaz ile mutlu olanlar var. İşte bunların başında merhum hocamız gelmektedir. Bir insanın o ölçüde huzur ve mutluluk bulmadan hocamızın kıldığı kadar namaz kılması imkânsızdır. Bundan olmalı ki, konuşmalarında da sık sık namazdan bahsederdi.

Teneffüs zili çalınca öğrenciler bahçeye, öğretmenler dinlenme odasına koşarlar, hocamız ise abdesti yoksa alır, hademe odasındaki, üstüne bir pamuktan dokuma seccade yerleştirilmiş tahta divana çıkar ve namaza dururdu. Ben ve Ali Osman [Koçkuzu] fırsat buldukça o odaya gider, hem sobanın başında ısınır, hem de hocamızı seyrederdik. Selâm verince bazan kendisiyle bir işimizin olup olmadığını sorardı; varsa onunla meşgul olurdu, yoksa kalkar namazına devam eder, zil çalınca derse giderdi. Bazan sınıfta yazılı imtihan yaparken bile seccade getirtip sererek namaz kıldığı olmuştur. Onun düşüncesine göre yazılı imtihan olan öğrenciler yazmakla meşgul iken hoca niçin boş durmalıydı? Ya okumalı, ya namaz kılmalıydı. Öğrencileri gözetlemek gerekmezdi; çünkü Müslüman kopya çekmezdi.

Sevgili hocamız 5 Şubat 1960 Cuma sabahı, namazını kıldıktan sonra, ömrü boyunca namaz sayesinde vuslatını yaşayarak mutlu olduğu Rabbine, Allah’ın has kullarının rehberi, Âhirzaman Peygamberi, Kâinatın Serveri, Allah’ın sevgilisi Efendimizin peşinde vuslatın ebedîleştiği saadet âlemine göçmüştür.

— Bir Varmış Bir Yokmuş: Hayatım ve Hatıralar, s. 198-199

15 Eylül 2019 Pazar

Müslümanın üç büyük düşmanı: cimrilik, bencillik ve zulüm

“Yahudiler ve Yahudi tabiatlılar başta olmak üzere, İslâm düşmanları, Müslümanlara karşı herkesi gizli veya açık şekilde destekleyebilirler; bunu yaparken kendi inanç ve ilkelerine sadık kalma gibi bir dertleri yoktur.”

Bu, yeni dönemin ilk Kur’an Buluşmasında okuduğumuz âyetlerden aldığımız derslerden birincisiydi.

Nisâ sûresinden dört kısa âyet-i kerimeyi okuduğumuz Buluşmada, Kur’ân’ın şu mealdeki ders ve ikazlarıyla da karşılaştık:

Mülk, yani her hususta ve her yerde hükümranlık bütünüyle Allah’a aittir. Allah Teâlâ, mülkünden dilediği kadar bir nasibi dilediği kuluna verir. Ancak bu gerçek anlamda bir malikiyet ve hakimiyet değil, belirli kurallar çerçevesinde muvakkat bir kullanım hakkıdır.

Cimrilik, bencillik ve zulüm, Müslümanların kendilerini koruması gereken büyük tehlikelerdendir. Bilhassa âlimlerde ve yöneticilerde bu sıfatlar asla bulunmamalıdır. Şu Nebevî ikaz da bu konularda okuduğumuz hadis-i şerifler arasında yer alıyordu:

Zulümden sakının; çünkü zulüm kıyamet gününde zulümattır.

Cimrilikten de sakının. Çünkü cimrilik sizden öncekileri helâk etti; onları birbirinin kanını dökmeye ve birbirinin dokunulmaz haklarını çiğnemeye sevk etti.

Müslim, Birr: 56

UTESAV’ın “Erdemli Hayat” projesi kapsamında MÜSİAD Genel Merkezinde cereyan etmekte olan Kur’an Buluşmaları, 2019-2020 sezonunu Nisâ sûresinin 51-54. âyetleriyle açtı. Bu âyetlerin ele alındığı 235. Kur’an Buluşmasının tam video kaydını aşağıdaki bağlantıda bulabilirsiniz:

MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde yapılan Buluşmalar Cumartesi sabahları 7:00-7:30 arasında simit-peynir-çaydan meydana gelen bir kahvaltı ikramıyla başlıyor ve 7:30-9:00 arasında sunumlu olarak gerçekleşiyor.

Kur’an Buluşmalarında hanımlar için de yer ayrılmış bulunuyor.