Uluslararası hukuk, İstanbul Sözleşmesi ve meşruiyetimiz

Milli Gazete yazarı Mücahit Gültekin, İstanbul Sözleşmesinin kabulü ile başlayan maceranın bugüne kadar nasıl geldiğini ve hangi hedeflere doğru adım adım ilerlediğini, son derece açık ve net ifadelerle dile getirmiş. Sonuç: tüyler ürpertici! Ama bugün geldiğimiz noktayı da bundan on sene önce bize anlatan olsaydı, büyük çoğunluğumuz bunu bir komplo teorisi olarak elinin tersiyle iterdi. Gültekin’in yazısında ise, “bugünden açık şekilde görünen yakın geleceğimiz” var. Orijinaline https://www.milligazete.com.tr/makale/3668608/mucahit-gultekin/uluslararasi-hukuk-istanbul-sozlesmesi-ve-mesruiyetimiz adresinden ulaşabileceğiniz yazıyı bu sütunlarda da dikkatlerinize sunuyoruz:

MÜCAHİT GÜLTEKİN

Türkiye’de LGBT yapıların 2003 yılında yaptığı ilk “Onur”Yürüyüşüne 30 kişi katılmıştı. 2014 yılında yapılan yürüyüşe ise 50 bin kişikatıldı. İstanbul’da başlayan yürüyüşler zamanla Van, Diyarbakır, Mersin,Malatya, Ankara, Eskişehir vs. birçok şehre yayıldı.

Aynı yıllar arasında “aile kurumu” ise dramatik bir çözülmeyaşadı. 2000 yılında 13 evliliğe karşılık bir boşanma gerçekleşirken, bu rakam2018’e gelindiğinde 3,9 evliliğe karşılık bir boşanma şeklinde gerçekleşti.

Bu nasıl oldu?

Bu soruya ana hatlarıyla cevap vermeye çalışacağım.

***

Toplumsal cinsiyet ve LGBT’leştirme projesinin yedi ayağınınolduğunu söyleyebiliriz. Bunları işlevleriyle birlikte kısaca tanıtalım:

1. Uluslararası Hukuk ve Buna Dayanarak OluşturulanUlusal Mevzuat: Halkın onayını devreden çıkarır, hukuki koruma verir.

2. Uluslararası ve Ulusal Sermaye: Fonlar, hibeler,krediler vb. yollarla ekonomik destek sağlar.

3. Üniversiteler ve Enstitüler: Tezler, kitaplar,projeler aracılığıyla akademik, bilimsel, felsefi destek sağlar.

4. STK’lar Şeklinde Örgütlenen Aktivist Yapılar:Toplumsal cinsiyet ve LGBT’leştirme projesine sivil görünüm verir. Lobiçalışmaları, örgütlenme ve dış merkezler adına denetleme ve raporlamafaaliyetleri yapar. Türkiye’deki durumu takip eder; ILGA gibi çatı kurumlararacılığıyla daha üst yapılarla ilişki kurar ve yürütür. Pek çoğu Avrupaülkelerinin büyükelçilikleri ve konsoloslukları tarafından desteklenir.

5. Kamu Kurumları: Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim vediğer kurumları kamusal varlık kazanmak amacıyla zorlama. Örneğin çok uzak olmayanbir gelecekte çocuklarınızın gay, lezbiyen ya da transseksüel öğretmenleriolacağından; LGBT bir aile hekiminizin olacağından ya da LGBT bir hakimin önüneçıkacağınızdan emin olabilirsiniz. Örnekler çoğaltılabilir.

6. Küresel ve Ulusal “Medya-Kültür-Sanat-Edebiyat”Çevreleri: Sınırsız propaganda, reklam ve model oluşturma.

7. Underground / Yeraltı İllegal Örgütlenmeler: Açıkfaaliyet yapmaya şimdilik cesaret edemeyen, legal yapıların açtığı kanallardanyararlanan kirli endüstri (uyuşturucu, fuhuş, pedofili, insan ticareti vb).Underground yapılar, STK gibi maskeler kullanarak yerin üstüne çıkabilmektedir.

Yedi katmanlı bu yapının Türkiye’de tam tekmil kurulduğunusöyleyebiliriz. En önemli maddeler olan ilk iki maddeyi anlatmaya ve yazınınsonunda bu sürece direnme imkânımız olup olmadığına cevap vermeye çalışacağım.

***

Uluslararası hukuk (BM ve AB gibi yapıların oluşturduğuhukuk) Türkiye’deki iç mevzuatı biçimlendiriyor. Bunun en açık örneğiTürkiye’deki ilk resmi STK olan KAOS GL’nin kuruluşudur. KAOS GL 2005 yılındakuruluş dilekçesini Ankara Valiliğine verdiğinde, valilik, 4721 sayılı TürkMedeni Kanununun 56. maddesinde yer alan “Hukuka ve ahlaka aykırı dernekkurulamaz” hükmüne dayanarak kapatılması için Ankara Savcılığına başvurdu.Valiliğin başvurusuna Avrupa’dan anında tepki geldi. Avrupa Komisyonu,Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişimde bulunarak, “Eşcinsellik insan haklarınınçok önemli bir parçası. Valiliğin bu yaklaşımı kabul edilemez” dedi. İnsanHakları İzleme Örgütü de devreye girdi. Tepkilerin ardından, valiliğinbaşvurusunu reddeden savcılık KAOS GL’nin kuruluşunu onayladı. KAOS GL, kuruluşsürecinde Hollanda ve İngiltere büyükelçiliklerinin desteğini aldı.

Ankara’da KAOS GL kurulurken, hükümet ise Kızılay MeydanındaAB’ye üyelik için müzakere tarihi alınmasını kutluyordu.

Bu örnekte de görüleceği gibi, uluslararası yapılar LGBTörgütlere kuruldukları ülkelerde “meşru dayanak” oluşturmaktadır. Bundan tam 33yıl önce, ABD’ye eşcinselliği yerleştirmenin 6 aşamalı stratejik planını yazanErastes Pill ve Marshall Kirk, bu noktayı incelikle ele almakta ve şöyledemektedir: “Bizim kampanyamız eşcinsel pratikler için direkt destekistememeli, bunun yerine ayrımcılık karşıtı bir tema üstlenmelidir. İnançlarınözgürce ifade edilebilmesi hakkı, örgütlenme özgürlüğü, vatandaşların yasalhakları ve kanunların eşit ölçüde himayesi, bunların tamamı bizim kampanyamızvasıtasıyla akıllara getirilmelidir.”

ILGA (132 ülkede yapılanmış en büyük LGBT çatı örgüt;Türkiye’deki LGBT dernekler de bu yapı altındadır) tarafından hazırlanıpTürkçeye çevrilen “Etkili Bir LGBT Savunuculuğu İçin Altı Adım” başlıklıbelge de aynı noktayı vurgulamaktadır: “Bu el kitabının hedef grubunu oluşturandevletler temel hukukî insan hakları anlaşmalarını kabul ettikleri için, bütünvatandaşlarının bu haklarını korumak, gözetmek ve güvence altına almaklayükümlüdürler. LGBT bireylerin İnsan haklarının savunuculuğunun temeli işte bunoktada yatmaktadır.” Yani demek istiyor ki: “Rahat olabilirsiniz, vatandaşıolduğunuz devletlerden çekinmeyin, biz onları uluslararası hukukla terbiyeettik, bir şey yapamazlar.”

Burada önemli bir ayrıntıya dikkatinizi çekmek istiyorum. Diğeruluslararası belgeler daha dolaylı yönden LGBT’leri desteklerken İstanbulSözleşmesi ilk defa “cinsel yönelim” ve “toplumsal cinsiyet kimliği” ifadelerineyer vererek LGBT propagandanın yasallığını tanımıştır. İstanbul SözleşmesininAnayasanın 90. maddesi gereği, yürürlüğe girdikten sonra hem iç kanunun hem deAnayasanın üstünde bir statüye kavuştuğunu tekrar hatırlatmakta fayda var.Dolayısıyla LGBT yapılar uluslararası hukuk aracılığıyla ulusal mevzuatınüstünde bir hukuki statüye kavuşmuş oluyor.

Uluslararası ve ulusal sermayenin LGBT yapılara desteğinihakkıyla yazmak ancak kapsamlı bir kitapla mümkün olabilir. Burada sadece KAOSGL’nin ve TASCO’nun (Technical Assitance for Civil Society Organizations)  hazırladığı fon rehberine atıf yapmaklayetinelim. KAOS GL’nin hazırladığı fon rehberinde Türkiye’deki LGBT yapılarıdestekleyen 79 adet ulusal ve uluslararası şirket, STK ve devlet yer almaktadır.TASCO’nun yayınladığı rehberde ise 100 civarında ulusal ve küresel şirket,devlet, STK yer almaktadır. Bunların arasında Clinton Vakfı, Açık Toplum(Soros) Vakfı, Ford Vakfı, ABD Büyükelçiliği, Fransa Büyükelçiliği, AvrupaBirliği gibi kurumlar var. Bu ülkeler ve şirketler Türkiye’de ve dünyadatoplumsal cinsiyet ve LGBT propagandası için milyarlarca dolar paraharcamaktadır. Burada KAOS GL’nin kurulmasından sonra üst üste iki yıl(2005 ve 2006’da) Dünya Bankası tarafından fonlandığını belirtmek önemlidir.Dünya Bankasının o dönemki başkanı Irak işgalinden tanıdığımız meşhur SiyonistPaul Wolfowitz idi. Dünya Bankasının bu yeni kurulmuş derneğe verdiği destek“fon”dan daha öte bir anlam taşımakta, “Arkanızda biz varız!” mesajınıvermektedir. Süleyman Soylu’nun bundan birkaç ay önce, ABD’nin Ankara’daki LGBTderneklere 22 milyon dolar yardım yaptığına ilişkin açıklamasını da bunaekleyelim.

***

Bu tablo, Türkiye’nin ilk planda “ahlaki kaos” içinesürükleneceğini, sonrasında radikal bir ahlaki dönüşüm yaşanacağınıgöstermektedir. Bu dönüşümün sınırlarını bugün için tahmin etmemizmümkün görünmüyor. Radikal ahlaki dönüşüm derken, (eğer direnemez isek) sadeceMüslüman kimliğimizden değil, insanlığımızdan da çıkacağımız bir dönüşümdenbahsediyorum. Çünkü Türkiye, sadece feminist ve LGBT hareketlerin değil, hayvanhakları ve robot haklarının da kuşatması altındadır.

Peki bu ahlaki saldırıya karşı direnebilir miyiz?

Bu soruya şu an için iyimser bir cevap vermek zor. Bunun entemel sebebi Türkiye’de Batı karşıtı söylemin kamusal bir belirleyiciliğinin vehukukiliğinin olmamasıdır. Yukarıda da ifade ettiğim gibi, Türkiye’de feministbir dernek, isterse 10 kişi üyesi olsun, kamusal / akademik / kültürel / hukukialanda bütün dindar-muhafazakâr derneklerden daha dominant ve belirleyicidir.Hükümetin “aile” konusunda dindar çevrelerden ziyade feminist yapıları dikkatealmasının sebebi budur. Bunun en açık örneği 2005 yılında yürürlüğe giren TürkCeza Kanunudur. Feminist dernekler o yıl bir kampanya yapmış ve teklifettikleri 35 maddeyi geçirmişlerdir. TCK’dan “edeb, ırz, namus” gibi kavramlarçıkarılmış; evlilik içi tecavüz kavramı getirilmiştir. 2016’daki “erkenevlilik mağdurlarına yönelik hazırlanan yasa tasarısının” feminist yapılarıntepkileriyle geri çekilmesi de başka bir örnektir. Lütfen dikkat edin, buderneklerin asıl gücü, toplumsal karşılığı olmasından değil, “uluslararası”kurumlar tarafından onay görmesinden gelmektedir. Türkiye, yine yukarıda ifadeettiğimiz gibi, kendi hukukunu, bilgisini üretememekte, Avro-Amerikan merkezlikurumlardan “hukuk ve bilgi” ithal etmektedir.

Dolayısıyla bu tablo bize şunu anlatıyor: Türkiye’de İslamikesimlerin meşruiyeti, kendilerine tanınan sivil alanla sınırlıdır. Bu sivilalanda yürütülen faaliyetler ve aktarılan bilgi (bu faaliyet ve bilgininniteliğini bir kenara bırakıyorum) müeyyide ve norm oluşturamadığı gibi,meşruiyetini uluslararası hukuktan alan söylem tarafından denetim altındatutulmakta ve istiskal edilmektedir.

Ne Türkiye ne de İslam coğrafyasının diğer ülkeleri küresel bir organizasyona dayanan bu ahlaki saldırıya karşı tek başına cevap veremez. Çünkü bu saldırı tek bir ülkeden gelmiyor. Şüphesiz kısa vadede her ülkenin kendi imkânlarını kullanarak yapabileceği şeyler var. İstanbul Sözleşmesini feshetmek ilk adımdır. Ama orantılı bir cevap verebilmek için uluslararası bir organizasyon kaçınılmaz. Bunun için de yerel sınırları aşan bir ufka, entelektüel bir kapasiteye, ahlaki bir duruşa, içsel çatışmaları yönetebilecek bir kabiliyete, en geniş anlamda birliğe ve gerçekçi sorunlarla ilgilenecek bir bilince ihtiyaç var.

Bunu yapmadığımız, yapamadığımız sürece dünyanın birdiğer ucuna yardım poşeti götürmekle övünür, ama kiminle nasıl evleneceğimizinkurallarını Batı’dan ithal etmeye devam ederiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü

Yöneticiler hesaba hazırlansın