Yoksa deizmin yolunu açan biz miyiz?



“Eğer kâinat ve insan varsa, o kâinatı yaratan ve bu insanı dünyaya gönderen Allah da vardır. Allah varsa, mutlaka peygamberleri de vardır.” Bu tesbit, 275. Kur’an Buluşmasının en önemli noktalarından biriydi.

UTESAV organizasyonuyla düzenlenmekte olan Kur’an Buluşmalarının bu bölümünde Nisâ sûresinin şu mealdeki âyetlerini okuduk:

Biz o peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı gönderdik — tâ ki, kendilerine peygamberler geldikten sonra, insanların artık Allah’a karşı öne sürecekleri bir bahaneleri kalmasın. Allah’ın kudreti herşeye üstün, hikmeti sınırsızdır.

Allah sana indirdiğine bizzat şahitlik ediyor ki, onu ezelî ilmiyle indirmiştir. Melekler de buna şahitlik eder. Fakat şahit olarak Allah zaten kâfidir.

Daha önceki âyetlerde bahsedilen ve bir kısmının isimleri de anılan peygamberlerin tümü Allah tarafından insanlara “niçin yaratıldıklarını, niçin dünyaya gönderildiklerini, bu dünya hayatından sonra kendilerini neyin beklediğini” bildirmek üzere gönderilmişlerdi.

Peygamberlerin görevi, Allah tarafından kendilerine bildirilen müjde ve uyarıları kullara tebliğ etmek ve onlara kendilerini ebedî bir kurtuluş ve mutluluğa ulaştıracak olan yolu tarif etmekti.

Peygamberler olmaksızın insanların kendiliklerinden bunu bilmelerine elbette ki imkân yoktu. Onun için, peygamberlik müessesesi, Allah’ın varlığı kadar kesin bir gerçek olarak beliriyordu ve bundan asla şüphe edilmemesi gerekiyordu.

Ne var ki, Batı’nın tahrif edilmiş kitapların yalan yanlış tanrı ve peygamber tasvirleri ile ruhban sınıfının tahakkümü, düşünen insanları “böyle bir dinin olamayacağı” inancına getirmiş; ancak bir Yaratıcının varlığı da apaçık gerçek olarak ortada durduğu için, bir kısım insanlar kurtuluşu “peygambersiz ve kitapsız bir Tanrı” inancında bulmuşlar, böylece insanlık daha sonraları “deizm” adıyla anılacak bir akımla tanışmıştı.

Ancak tek bir harfi bile değişmemiş halde Kur’ân elimizde iken ve Âhirzaman Peygamberinin mesajı da sapasağlam bir şekilde, insanlar üzerindeki olağanüstü tesirleriyle birlikte bize ulaşmışken, bu toplum içinde deizm türü akımlar eğer bu toplumda rağbet buluyorsa, o zaman problemi daha başka yerlerde aramak gerekiyordu:

Meselâ, gençler, din adına konuşan insanlarda Kur’ân’ın ve Resulullahın anlattığı şeyleri mi buluyorlardı, yoksa daha başka şeyleri mi? Dindar insanların sosyal hayatta, ticarette, diyanette, siyasette, ilh. sergiledikleri davranışlar diğer insanları dine çağıran davranışlar mıydı? Bu alandaki arızaları felsefî tartışmalarla gidermeye çalışmak ne derece geçerli bir yol olabilirdi?

Allah Teâlânın ilim, hikmet ve izzet sıfatları ile Allah’ın ve meleklerin şahitlikleri de Buluşmada ele aldığımız başlıca konular arasındaydı.

Nisâ sûresinin 165-166. âyetlerini okuduğumuz 275. Kur’an Buluşmasının kesintisiz video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

UTESAV’ın Erdemli Hayat projesi kapsamında düzenlenmekte olan ve daha önce MÜSİAD Genel Merkezinde gerçekleşen Kur’an Buluşmaları, virüs salgını sebebiyle şimdilik sadece https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden Cumartesi günleri 19:00-19:40 arasında yayınlanıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü

Yöneticiler hesaba hazırlansın