Kayıtlar

Ocak 5, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Develerden önce tavşanlar vardı

ÜMİT ŞİMŞEK 1859 yılında, Thomas Austin adında bir İngiliz, avlanmak için Avustralya’ya iki düzine tavşan getirtmişti. Sadece iki düzine tavşan! Fakat tavşanlar, İngilizlerin avlanma yeteneklerinin çok üstünde bir hızla çoğalmaya başladılar. 10 yıl içinde eriştikleri nüfus, yılda 2 milyon tavşan avlamakla bile baş edilemeyecek bir seviyeye ulaştı. 1920 yılında, henüz kıt’aya gelişlerinin üzerinden yetmiş sene bile geçmemişken, tavşan nüfusu 10 milyarı bulmuştu. İngilizler, akla gelen her türlü vahşî yöntemle defalarca tavşan katliamları gerçekleştirdiler: Buldozerlerle yuvalarını dağıtıp tavşanları parçaladılar, sularını zehirlediler, hayvanlara virüs bulaştırdılar. 3 bin 237 kilometre uzunluğunda bir çit yaptılarsa da, tavşanların kimi bu çitin üstünden atladı, kimi altını kazdı, yine gideceği yere ulaştı. Bu amansız savaşta tavşanların verdiği hasar, arazide erozyon ve göçüklere kadar uzanıyordu. İnsanlar ise, zehirledikleri tavşanları avlamak suretiyle sonuçta kendi kendilerini zeh

Risale-i Nur'dan arıza tesbit yöntemleri

İİKV’nin Tefekkür Derslerinde “Eserden Esmâya” dizisinin üçüncü bölümünde müzakerelerimizin ağırlığı 24. Sözden şu pasaj etrafında döndü: “. . . Elbette gerektir ki, Cenâb-ı Hakkı bir isim, bir unvanla, bir rububiyetle, ve hâkezâ, tanısa, başka ünvanları, rububiyetleri, şe’nleri içinde inkâr etmesin. Belki, her bir ismin cilvesinden sair esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ, Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse, gaflet ve tabiat dalâletine düşebilir.” Alîm isminin ihmaliyle insanlığın nasıl bir dalâlet çukurunun içine yuvarlanacağına dair en ibret verici misaller, önceki ümmetlerin İlâhî kitaplarda yaptığı tahrifat ile gözler önüne seriliyordu. Fakat bundan daha ibret verici olanı, onların bu sapık inanışlar üzerine bina edilmiş dünya görüşünü biz Müslümanların sorgusuzca benimseyişimizde yatıyordu. Bu konudaki tesbitlerimiz şu noktalar etrafında toplandı: Batı’nın bu arızası kendisine münhasır kalmadı, İslâm âlemine de sirayet etti. Bugün biz kâinatı Kur’an’