SON EKLENENLER
latest

27 Mart 2020 Cuma

Kur'an Buluşmaları ve Tefekkür Dersi internette

Kur’an Buluşmaları ile Tefekkür Dersleri yarın (28 MartCumartesi) internet üzerinden yayınlanacak.

UTESAV organizasyonuyla gerçekleşmekte olan Kur’an Buluşmalarının yarınyayınlanacak olan 262. bölümünde Nisâ sûresinin 133-134. âyetleri okunacak.

Bu âyet-i kerimelerde, Allah Teâlânın herşeyi kuşatan kudret ve azametikudret ve azameti hatırlatılıyor, dünya ve âhirete ait her türlü nimetin Allahkatında bulunduğu ve her iki cihanda da kim ne istiyorsa Onun lütuf veihsanıyla buna kavuşacağı bildiriliyor.

Âyetlerde, ayrıca, Yüce Allah’ın herşeyi hakkıyla işitip gördüğünü bildirenSemî’ ve Basîr isimleri zikrediliyor.

Kur’anBuluşmalarının yarınki bölümünü sabah 7:30’dan itibaren https://www.youtube.com/erdemlihayatadresinden takip edebilirsiniz.

İİKV organizasyonuyla düzenlenmekte olan TefekkürDerslerinin yarınki bölümü de yine her zamanki vakitte internet üzerindenyapılacak.

Sunumlu olarak gerçekleşecek olan bu bölümde Kur’ân-ıKerimin tefekkür âyetleri ile bu âyetlerin Risale-i Nur’daki uygulamalarıüzerinde durulacak.

İİKV’nin Tefekkür Derslerini de yarın (Cumartesi) sabah10:30’dan itibaren https://www.youtube.com/user/iikv/adresindeki “canlı yayın” bölümünden izleyebilirsiniz.

Gerek Kur’an Buluşmaları, gerekse Tefekkür Dersleri, virüssalgını sebebiyle bir müddet sadece internet üzerinden izlenebilecek. Bu müddetiçerisinde yeni programların saatlerinden haberdar olmak için her iki programında Youtube servislerine üye olmanız gerekiyor. Ücretsiz üyelik için adresler:

Kur’an Buluşmaları için: https://www.youtube.com/erdemlihayat
Tefekkür Dersleri için: https://www.youtube.com/user/iikv/

24 Mart 2020 Salı

Elektriğin değil, rahmet ve muhabbetin resmidir

ÜMİT ŞİMŞEK

İnternette tıklanma rekoru kıran bu resmin gördüğü ilgi, hepimizin içinde yatan bir özlemi yansıtıyor. Batı medeniyeti kendi değerlerini bizim zerrelerimize kadar işlemek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, varlığımızın ta derinlerindeki birşeyler, bize, asıl özenilecek değerlerin orada değil, bizim olduğumuz yerde bulunduğunu fısıldamaya devam ediyor. Ve o fısıltı, fırsat bulduğu anda, dünyanın bütün gürültülerini bastırarak kendisini bize dinletiyor.

***

Resim, iki güzelliği bir arada önümüze seriyor. Bunlardan birisi, yaşlılığın güzelliğidir. O da, Yer ve Gökler Rabbinin bahar mevsiminde dağları ve ovaları boyamakta kullandığı gelincik ve sarı çiçeklerden meydana gelen bir fon üzerinde sunulmuştur.

Yaşlılık, Batı’nın bâtıl ölçüleri içinde, güzellik kavramıyla en son barışabilecek bir hadisedir. Çünkü onların gözünde değer ifade eden güzellikler ancak maddî güzelliklerdir; o da zaman içinde pek çabuk tükeniverir. Gençlik geçer, sağlık elden gider, güzellik yerini günahların çirkin izlerine terk eder. Fakat Batı medeniyeti yaşlıları bütünüyle gözden çıkarmak da istemez; çünkü onlar da cepleri boşaltılacak bir kesim olarak ortada durmakta, hattâ ömür ortalamasının artmasıyla birlikte sayıları da artmaktadır. Onun için, tüketim toplumunun mühendisleri, yaşlılara birşey pazarlayacakları zaman, önce onları “genç olduklarına” iknâ ederler, sonra da onların genç gibi yaşamak için muhtaç oldukları şeyleri kendilerine satarlar.

Bizim dünyamız ise hep güzelliklerle doludur. Burada sadece güzellikler yer değiştirir, o kadar: gece ile gündüzün ve mevsimlerin güzellikleri gibi. Gençlik de giderken yerini yaşlılığın güzelliklerine bırakır. Bu yüzdendir ki, onların yaşlıları çirkinleşirken, bizde yaşlananlar daha başka güzelliklere bürünürler. Simasını yılların secdeleriyle nurlandırmış ak sakallı bir dedenin yahut beyaz yemenili bir ninenin mübarek yüzünden daha fazla seyredilmeye lâyık hangi şey vardır bu dünyada?

***

Resmin ikinci güzelliği, bir muhabbet tablosu halinde karşımızda beliriyor. Fakat bu arzî, beşerî, maddî bir sevgi değil, başka âlemlerden kokular taşıyan İlâhî bir muhabbettir. Onun da adresini âyet-i kerimeden alıyoruz:

“Hemcinslerinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratması ve aranıza muhabbet ve merhamet vermesi Onun âyetlerindendir.” (Rum, 30:21.)

O muhabbet semâdan anne ile babanın arasına iner, fakat orada kalmaz. Çocukların her biri ile anne ve baba arasında ayrı ayrı bağlar halinde çoğalır. Derken kardeşler arasında, derken her bir evlât ile teyzeler, halalar, amcalar, dayılar, dedeler, nineler arasında ayrı ayrı sevgi bağları olur. Bu rahmet ve muhabbet deryasında her bir fert, kendisini sayısız sevgi hâleleriyle kuşatılmış bulur.

Liste böylece uzayıp giderken, hiçbir muhabbet, bir diğerinin kefesinden birşeyi noksanlaştırmaz. O muhabbetlerin hepsi de semavî ve nuranî bir kaynaktan beslendikleri için, bölünmekle eksilmez, bilâkis paylaşıldıkça artarlar. Yaşlanan ve yıpranan bedenlerin de böyle bir muhabbete zararı dokunamaz; yarım asır sonra o muhabbeti, daha da renklenmiş ve zenginleşmiş olarak, bir gelincik demeti halinde elden ele, gözden göze alınıp verilirken seyredebilirsiniz.

***

Bir gelincikte bütün gelincikleri, bir baharda bütün baharları birden gören gözler, bir dede ile ninenin muhabbet alışverişinde de kâinatın bütün muhabbetlerini birden seyredebilirler. Zerreler âleminde parçacıkları, göklerde yıldızları birbirine bağlayan şey, o semavî hakikatin cemadat diline tercümesinden başka nedir ki? Bunlardan birine elektrik, diğerine çekim gücü adını veren bilim, bir tabloyu bize anlatmış olmaz, sadece tablonun bezinden, boyasından, tahtasından bahsetmiş olur, o kadar.

Ebedî hayat arkadaşları arasındaki muhabbet alışverişini bir “elektrik” hadisesi olarak görenlerin de cemadat lisanından zîşuur lisanına yükselmedikçe bu hakikati anlamaları pek güçtür.

***

İlk yayın tarihi: Kasım 2012

Evlilikle ilgili bundan önceki yazımız:

Bir iman problemi olarak eş seçimi

22 Mart 2020 Pazar

İnsan işi değil evrimin işiymiş, bilim öyle diyor

ÜMİT ŞİMŞEK

Çeşitli üniversitelere mensup bilim adamları, SARS-CoV-2 adlıvirüs ile ilgili olarak yürüttükleri ortak çalışmanın sonucunu açıkladılar:

“Bu virüsün insan eliyle üretilmiş olması mümkün değildir; bunuancak evrim yapabilir.”

Bütün dünyayı tesiri altına alan salgınla ilgili olarakortaya atılan çeşitli komplo teorileri, bu salgının âmili olan virüsün genetikmühendisliği yoluyla insanlar tarafından laboratuarda üretildiği iddiasıetrafında yoğunlaşıyordu.

Bu konuyu araştırmak üzere Scripps Araştırma Enstitüsünden KristianG. Andersen, Edinburgh Üniversitesinden Andrew Rambaut, ColumbiaÜniversitesinden W. Ian Lipkin, Sydney Üniversitesinden Edward C. Holmes ve TulaneÜniversitesinden Robert F. Gary tarafından yürütülmekte olan ortak çalışmanınsonucu, Nature Medicine adlı bilimsel dergide yayınlandı.

Makalede yer alan bilgilere göre, adı geçen bilim adamları, çalışmalarını SARS-CoV-2 virüsünün başak proteinlerinde iki önemli bölge üzerinde yoğunlaştırdılar. (Başak proteinler: virüsün dış tarafında bulunan ve gerek insan, gerekse hayvan hücrelerinin duvarına tutunarak içeri girmelerini sağlayan protein molekülleri.)

Bu bölgelerden birisi, virüsün hedef aldığı ev sahibihücreye bir kanca gibi tutunmalarını sağlayan kısım.

Diğeri ise, tutundukları hücreyi tıpkı bir konserve açacağı gibi yarıp açmak suretiyle içeri sızmalarını sağlayan kısım.

Ancak virüs bu iki “organını” hiç beklenmedik bir şekildekullanıyor.

İnsan vücudunda, son derece bilinçli bir şekilde, akciğer hücrelerinin dışında bulunan ve ACE2 kısaltmasıyla anılan bir proteini nokta atışıyla buluyor ve doğrudan ona yapışıyor. (Uzun adı “anjiyotensin dönüştürücü enzim” olan bu protein, insan vücudundaki hücrelerde kan basıncının düzenlenmesinde rol oynayan ve akciğerlerde de akciğer iltihabını önleyen bir protein.)

Fakat SARS-CoV-2 virüsünün başak proteini, hedef aldığı ACE2 proteinini sadece nokta atışıyla vurmakla kalmıyor, aynı zamanda ona o kadar sağlam bir şekilde yapışıyor ki, bu özelliğiyle virüsün bulaşıcılığını diğer virüslerin on misli gibi seviyelere çıkarıyor. Bunun sonucu olarak da, SARS-CoV-2 virüsünün öldürücü özelliği diğer grip türlerinin onlarca misline çıkabiliyor.

Diğer taraftan, söz konusu araştırmayı yürüten bilimadamları, SARS-CoV-2 virüsünün bir başka özelliğine daha dikkat çektiler:

Bu virüsün genel molekül yapısını teşkil eden omurgası,diğer coronavirüslerden çok farklı bir yapıda idi ve daha çok yarasa ilekarıncayiyene ait virüslerin yapısına benziyordu. Bilim adamları, bu kadarfarklı bir yapının laboratuarda gerçekleştirilmiş olmasına da imkânbulunmadığını kaydettiler.

Bu iki önemli gerekçenin her ikisi de, araştırmayı yürüten ekibi, “elindeki onca imkânlara rağmen insan zekâsının böyle bir virüs üretmiş olamayacağı” neticesine getiriyor.

“Peki, o zaman bu virüsü kim icad etti?” diye soracakolursanız, araştırmayı yürüten bilim adamları bunun cevabını çoktan bulmuşlarbile:

“Bunu ancak evrim yapabilir” diyorlar.

Çünkü bugünün bilim “dininde” herşeye gücü yeten, herşeyi bilen ve her zaman her şeyin en doğrusunu yapan bir varlığın adına “evrim” deniyor.

***

Kaynaklar:

Kristian G. Andersen, Andrew Rambaut, W. Ian Lipkin, EdwardC. Holmes & Robert F. Garry, “The Proximal Origin of SARS-CoV-2”: https://www.nature.com/articles/s41591-020-0820-9

“COVID-19 Coronavirus Epidemic Has a Natural Origin”: https://www.sciencedaily.com/releases/2020/03/200317175442.htm

***

Image by PIRO4D from Pixabay