Kulları içinde ancak bilginler Allah’tan korkar.
Fâtır Sûresi, 35:28
ÜMİT ŞİMŞEK
ALLAH SEVGİSİ gibi, Allah korkusu da imanın gücüyle orantılı şekilde kuvvet kazanan bir duygudur. İnsanın imanı ne derece kuvvetli ise, Rabbine olan sevgisi de, Ondan korkusu da o kadar kuvvetli olur.
Fakat zaman zaman, toplumda esen rüzgârlara göre, bu iki duygudan birisinin ihmal edildiği görülebiliyor. Bir bakmışsınız, insana hiçbir kurtuluş ümidi bırakmayacak şekilde, Allah’ın herşeyi kuşatan rahmetini hiç dikkate almadan, insanlar Allah’ın azabıyla korkutulmakta, bunun sonucu olarak da, Allah’ın adı anılınca zihinlerde “cezalandırıcı bir yüce varlık” canlanmaktadır.
Derken, buna tepki olarak, daha başkaları çıkar, Allah’ın azabını tümüyle bir kenara bırakır da insanlara sadece Allah’ın sevgisinden ve rahmetinden söz eder. Bunun sonucunda da, adeta bu dünya üzerinde ne yaparsanız yapın aldırış etmeyen, herkesi kendi keyfince yaşamaya terk etmiş bir tanrı modeli ortaya çıkar.
Oysa bu konuda bize rehberlik edecek olan, Kur’ân’dan başkası değildir. Eğer Âlemlerin Rabbi hakkında bir söz söylenecekse, bu sözü söylemeye lâyık olan, elbette ki Onun kendi kitabı olacaktır. Kur’ân’ın bu konudaki beyanları ise bize bir yandan Allah’ın sınırsız rahmetini müjdelerken, bir yandan da Onun şiddetli azabını hatırlatmaktadır.
Yüce kitabımız, Allah’ı bize Rahmân ve Rahîm isimleriyle tanıtmaya başlar, Onun rahmetinin herşeyi kuşattığını bildirir, Onun rahmetinden asla ümit kesmemeyi emreder. Ama düzinelerce âyetinde de Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu hatırlatır ve bize gayet açık ifadelerle “Allah’tan korkun” der. Konumuz olan âyet-i kerimede ise, Allah korkusu, dikkat çekici bir şekilde, bilgi ile doğrudan irtibatlandırılmakta ve “Kulları içinde ancak bilginler Allah’tan korkar” buyurulmaktadır.
Bu da gösteriyor ki, iman gibi, Allah korkusu da bilgiyle beraber var olan ve bilgiyle orantılı şekilde güçlenen bir özelliktir. Neden olmasın ki? İnsanın bu âlem hakkındaki bilgisi arttıkça hayreti de artıyor. Büyüklüğü, ihtişamı, düzeni, hikmeti, heybet ve azameti karşısında akılların hayrette kaldığı bir kâinatı hiç yoktan var eden bir Yaratıcı karşısında insanın ürpermemesi kabil midir? Ve öyle bir Yaratıcı, bize kitaplarıyla ve elçileriyle buyruklarını ve yasaklarını bildirip dururken, insan bu buyruk ve yasaklara hiç aldırış etmeksizin yaşayıp gidebilir mi? Ufacık bir yer sarsıntısıyla neye uğradığını şaşıran, bir mikrop karşısında yere seriliveren insan, Yer ve Gökler Rabbinden gelebilecek bir cezadan nasıl emin olabilir, böyle bir cezayı nasıl küçümseyebilir?
Şurası bir gerçek ki, Allah’ın azabından en çok korkanlar, kendilerini o azaptan en çok uzaklaştırmış olanlardır. Allah korkusundan en az nasibi olanlar ise, Onun azabına en yakın kimselerdir. Bakara Sûresinin 206’ncı âyetinde, “Allah’tan kork” dendiğinde kibir ve gururu kabaran ve daha çok günaha dalan bir insan tipi tasvir edilir. Beyyine Sûresinin son âyeti ve buna benzer âyetler ise, Cennete ve Allah’ın rızasına ancak Ondan korkanların erişeceğini bildiriyor. Zira azap da, rahmet de tümüyle Allah’ın iradesindedir. O bir kulu hakkında rahmet dilediği zaman, bütün âlem bir araya gelse o rahmete engel olamaz; bir kuluna hak ettiği cezayı vereceği zaman da hiç kimse o kulu Allah’ın elinden kurtaramaz.
Kul, işte bu hakikati anlayacak bir bilgiye sahip olduğu zaman, Allah korkusundan nasibini almış demektir. O, Rabbinin rahmetinden hiçbir zaman ümidini kesmez. Kendisini her nefeste sayısız lütuflarıyla besleyen Rabbine muhabbetini de her zaman bütün varlığında taşır. Fakat onun bu ümit ve muhabbeti, kendisini Rabbi karşısında bir vurdumduymazlığa itmez; tam tersine, kalbinde Ona karşı daha büyük bir saygı uyandırır.
Evet, bu hayatta sevilmeye herkesten fazla lâyık olan Allah olduğu gibi, korkulmaya herkesten lâyık olan da yine Odur. Fakat bunu anlayacak olanlar da, kulları içinde, ancak bilgi sahibi olanlardır. Özetle:
Bilen kimse Allah’tan korkar.
Allah’tan korkan kimse de Allah’ın hoşnutluğuna kavuşur.
İşte, bu âyetler, bizi böyle bir denklemle karşı karşıya getiriyor ve önümüze bir yol açıyor:
Bilgi ile başlayıp Allah’ın rızasında son bulan bir ebedî mutluluk yolu.
***
Bu yazı, Hayat Yayınları arasında çıkan “Ayetler ve İbretler” adlı kitabımızdan alınmıştır. Kitap hakkında bilgiye şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz: