SON EKLENENLER
latest

23 Temmuz 2020 Perşembe

Mü'minin namusu

 


Onu işittiğinizde, mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların birbirleri hakkında iyi şeyler düşünerek, “Hâşâ, bu düpedüz iftiradır” demeleri gerekmez miydi?

Nur Sûresi, 24:12

ÜMİT ŞİMŞEK

MÜ’MİNLERİN toplum hayatı için zehir etkisine sahip bir tehlikeye bu âyet dikkatimizi çekiyor. Ve mü’minlere, bu tehlike karşısında nasıl bir tavır takınacaklarını çok sade ve kestirme bir dille anlatıyor.

Âyette söz konusu edilen tehlike, mü’minlerin namusunu ilgilendiren suçlamalardır. Ne yazık ki, toplumumuz, böyle konularda, âyetin bize örnek olarak gösterdiği olgun davranışları sergilemekten bir hayli uzakta bulunuyor.

Bugün bize çok rahat görünen şekillerde, insanlar hakkında gelişigüzel konuşabiliyoruz. Onların hoşlanmayacağı şeyleri arkalarından söylemekte bir sakınca görmüyoruz. Bu rahatlık içinde, bazan aslı olmayan iddialar, iftiralar bile dilden dile dolaşıp yayılabiliyor. Hattâ bu iddialar, insanların iffet ve namuslarını zan altına alacak seviyelere bile varabiliyor.

Oysa Kur’ân, son derece açık beyanlarıyla, herşeyden önce, dedikoduyu yasaklamıştır.

Hucurât Sûresinde[1] “ölü eti yemek” gibi tiksindirici bir iş olarak nitelendirilen bu fiilin daha da ötesi iftiradır.

İftiranın en kötüsü ise, insanların iffetlerini hedef alan iftiralardır ki, Kur’ân, böyle bir şayiayı işiten bir mü’minin nasıl tepki vermesi gerektiğini, Nur Sûresinin bu âyetinde açıkça bildiriyor:

“Hâşâ, bu düpedüz iftiradır!” deyip reddetmek…

Bu emirde dikkat çekici olan birşey vardır:

Bizden araştırma istenmiyor. Oysa başka bir yerde, “Bir fasık size bir haber getirdiğinde onu araştırın”[2] buyurulmuştur. Bir mü’min erkeğin veya bir mü’min kadının namusuyla ilgili bir iddiada ise, mü’minden beklenen şey, “Acaba bir hakikat payı olabilir mi?” diye kuruntuya kapılıp araştırma yapmak değil, daha işittiği anda, doğal bir refleksle bunu reddetmektir — tıpkı aksırıp öksürerek, tükürerek, istifrağ ederek, bünyeye zararlı bir maddeyi vücut dışına atar gibi!

Âyette “birbirleri hakkında iyi şeyler düşünmek” şeklinde tercüme etmeye çalıştığımız ifade, “kendileri için iyi şeyler düşünmek” şeklinde de anlaşılmaya müsaittir. Bunda da, mü’minleri tek bir vücut olarak gören ve bir kardeşi hakkında zan beslemek ile kendisi hakkında zan beslemek arasında fark görmeyen bir incelik vardır. Böylece, “Kendiniz hakkında nasıl iyi şeyler düşünüyorsanız, kardeşleriniz hakkında da aynen öyle düşünmelisiniz; topyekûn bir vücut olarak hayatınız buna bağlıdır” denmektedir.

Bu âyetin öncesi ve sonrası, durumun vahametini daha da büyük bir açıklıkla ortaya koyuyor. Daha önceki âyetlerde, böyle bir iddiayı ortaya atıp da dört şahitle ispat edemeyenler için “Seksen değnek vurun; bir daha da asla şahitliklerini kabul etmeyin” buyurulmuştur. Daha sonraki âyetlerde ise, bu konuda mü’mine yakışan tavır tekrar hatırlatılmaktadır:

O vakit siz bu iftirayı dilinize doluyor, hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyi ağzınızla söylüyor ve bunu kolay bir iş sanıyordunuz. Oysa bu Allah katında pek büyük birşeydi.

Onu işittiğiniz zaman “Bunu söylemek bize yakışmaz; hâşâ, bu büyük bir iftiradır” deseydiniz ne olurdu![3]

Barla mektuplarından birinde, Bediüzzaman, bu âyetlerin, “böyle konuların dile dolanmaması, bu kapının tamamen kapatılması” amacı güttüğünü bildirir ve bu tür söylentileri yayanların “münafık gibi toplum hayatını ifsat ettiklerini” söyler.

Bunlar, pek ağır ithamlardır hiç kuşkusuz. Ancak bir mü’minin iffet ve namusunu dile dolayanların yaptığı iş de Allah katında pek büyük bir günahtır. Çünkü mü’minin Allah katında pek büyük ve şerefli bir mevkii vardır. Bu, dostun da, düşmanın da hiçbir zaman akıldan çıkarmaması gereken bir gerçektir. Belki kulaktan kulağa yayılan bir söylentiyi bir masum söz gibi ağza alıp tekrarlamak insana basit bir iş gibi gelebilir. Daha da kötüsü, zamanımızın iletişim araçları, bu sözleri birkaç kişi yerine binlerce veya milyonlarca kişiye de kolaylıkla ulaştırabilir. Fakat âyet, bize pek kolay görünen bu işin Allah katında çok büyük bir vebal anlamına geldiğini bize açıkça bildiriyor.

Onun içindir ki, bu zaman, insanın kulağından girene de, ağzından çıkana de her zamankinden fazla dikkat etmesini gerektiren bir zamandır.



[1] Bk. 49:12.

[2] Hucurât Sûresi, 49:6.

[3] Nur Sûresi, 24:15-16.

22 Temmuz 2020 Çarşamba

Toplumsal cinsiyet, kadına şiddeti azdırıyor



Toplumsal cinsiyet eşitlği, kadınların maruz kaldığı şiddet olaylarını eksiltmiyor, bilâkis arttırıyor.

SEKAM ve Aile Akademisi tarafından yayınlanan ve Psikolog Meryem Şahin ile Dr. Mücahit Gültekin imzasını taşıyan bir araştırma, objektif verilere dayanarak, toplumsal cinsiyet eşitliğinin en yüksek seviyede uygulandığı ülkelerde kadına yönelik şiddet olaylarının da en yüksek oranlarda seyrettiğini ortaya çıkardı.

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın ve Aile” başlığını taşıyan araştırmada, 135 ülke arasında cinsiyet ayırımcılığının en düşük seviyede yaşandığı belirlenen İzlanda, Finlandiya, Norveç ve İsveç mercek altına alındı.

İzlanda

Bu ülkelerden İzlanda’da 2008 yılında yapılan bir araştırma, kadınların yüzde 22’sinin eşlerinden veya birlikte yaşadıkları kişiden, yüzde 42’sinin de herhangi bir erkekten gelen şiddete maruz kaldıklarını gösteriyor.

Aynı yılın verilerine göre, tecavüz olaylarının nüfusa oranı yönünden İzlanda 50 ülke arasında dördüncü sırada yer alıyor.

İzlanda’da dünyaya gelen her 100 çocuktan 65’i, evlilik dışı ilişkilerden doğuyor. 2000 yılından itibaren bu civarda seyreden rakam, 1990’da yüzde 55, 1960’ta ise yüzde 25 seviyesinde idi.

İzlanda, dünyanın ilk eşcinsel başbakanına sahip olan ülke ünvanını elinde bulunduruyor.

Finlandiya

2005 yılı rakamlarına göre, Finlandiya’da eşinden veya birlikte olduğu kişiden gelen şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 22’yi, herhangi bir erkekten şiddete maruz kalan kadınların oranı ise yüzde 43,5’i buluyor.

Tecavüz oranları itibarıyla ise, Finlandiya 50 ülkte arasında yedinci sırayı alıyor.

Finlandiya’da 1960 yılında yüzde 4 olan evlilik dışı doğum oranı, 2011 yılında yüzde 41’e ulaşmış bulunuyor.

Norveç

Norveç’te 15 yaşından büyük her 10 kadından birinin tecavüze uğradığı belirtiliyor. Ancak Adalet Bakanlığı, bu vak’aların en az yüzde 80’inin hiçbir zaman resmî makamlara bildirilmediğini, bildirilenlerin de sadece yüzde 10’ununun mahkûmiyetle sonuçlandığını belirtiyor.

2005 yılında kadınların yüzde 28’i eşlerinden veya birlikte yaşadıkları kişilerden şiddet gördüğünü bildirmişti.

Kadına Karşı Şiddet Eylem Planında ise, son 10 yılda işlenen bütün cinayetlerin yüzde 20 ile 30’unun eski sevgili veya eşler tarafından işlendiği bildiriliyor.

Norveç’te 1960 yılında yüzde 3.7 olan evlilik dışı çocuk oranı, 2011 yılında yüzde 55’e ulaşmış bulunuyor. Bu rakamla Norveç, evlilik dışı çocuk oranı sıralamasında beşinci ülkeyi teşkil ediyor.

İsveç

İsveç’te ise her iki kadından biri, 15 yaşından itibaren erkek şiddetine maruz kalıyor. Cinsel tacize uğrayan kadınların oranı ise yüzde 56 olarak bildiriliyor.

Ülkede 2011 yılında 29.100 kadın şiddete uğradığı için polise başvurmuştu. Şiddete uğrayan her beş kadından ancak bir tanesinin polise başvurduğu dikkate alındığında, nüfusu 10 milyonu bile bulmayan bir ülkede her yıl 150 bin kadının şiddete maruz kaldığı ortaya çıkıyor.

2007 yılında yapılan Halk Sağlığı Enstitüsü araştırması, 18-84 yaş aralığındaki kadınların yüzde 41’inin, erkeklerin ise yüzde 9’unun akşamları tek başına sokağa çıkmaktan kaçındığını ortaya çıkarmıştı.

İsveç’te 1960 yılında yüzde 11.3 olan evlilik dışı doğum oranı, 2011 yılında yüzde 54.3 olarak belirlenmiş bulunuyor.

***

İlk yayın tarihi: 6 Kasım 2018

***

[Devam edecek]

***

Toplumsal Cinsiyetten Toplumsal Cinnete

“Toplumsal Cinsiyetten Toplumsal Cinnete” adlı kitaptan alınmıştır. Kitaba şu adresten erişebilirsiniz:

https://www.kitapyurdu.com/kitap/toplumsal-cinsiyetten-toplumsal-cinnete/511945.html&filter_name=toplumsal%20cinsiyetten%20toplumsal%20cinnete