SON EKLENENLER
latest

28 Ekim 2020 Çarşamba

Peygamberi örnek alabilmek


*

Peygamberi örnek alabilmek, hayatın en önemli meselesidir. Ancak bu büyük gayeye ulaşmanın yolu küçük ayrıntılardan geçiyor


Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok anan kimseler için, Allah’ın Elçisinde size güzel bir örnek vardır.
Ahzâb Sûresi, 33:21


ÜMİT ŞİMŞEK


PEYGAMBER ahlâkını her konuda hiç tereddütsüz uyulacak rehber olarak gösteren âyet-i kerime, aynı zamanda, öyle bir rehberden kimlerin yararlanabileceğini de bildiriyor; o benzersiz insanı kendisine nümune olarak alacak kimselerde bulunması gereken şartları bildiriyor.

Allah’ın Elçisindeki örnek, bütün zamanlar, bütün toplumlar ve bütün insanlar için geçerli bir örnektir. Kur’ân nasıl bütün zamanlara ve bütün toplumlara hitap eden bir kitap olarak gönderilmişse, onu getiren Elçi de, getirdiği kitabın tüm muhataplarına rehber olarak gönderilmiştir. Kur’ân’da bütün zamanların bütün ihtiyaçlarına cevap bulunduğu gibi, Peygamberin ahlâkında da bütün zamanların her  türlü şartlarında tereddütsüz örnek alınacak modeller vardır. İlâhî kader, bu dünya üzerinde o Peygambere öyle bir ömür takdir etmiştir ki, başına gelen herşey, yaşadığı acı ve tatlı her hadise, karşılaştığı her problem, attığı her adım, ağzından çıkan her söz, en ince ayrıntısına kadar, bu dünyadan gelip geçecek herkes için geçerli olacak kapsamlı bir hayat modelinin bir parçasını teşkil etmiştir. Başka bir deyişle, onun hayatı, tüm insanlığa hitap eden bir İlâhî senaryo olarak yazılmış ve uygulanmıştır.

Bu senaryonun bir tarafında Arap toplumu vardır. Onlar, yüzyıllar boyunca İslâmın gelişi için hazırlanmış, edebiyatın en üstün eserleriyle dilleri yoğurulmuş, hafızaları güçlendirilmiş, başka din ve kitaplarla ilgileri kesilerek bembeyaz bir sayfa halinde Kur’ân’ı karşılayabilecek bir hale getirilmişlerdir.

Kur’ân, bu senaryonun öngördüğü yer ve zamanda inmiş, indiği yerde kendisini almaya hazır bir topluluk bulmuştur.

Ve yine aynı senaryonun öngördüğü şekilde, İlâhî kader, Kur’ân ile beraber, bir de canlı rehber göndermiştir. O, indirilen kitabın yaşayan bir versiyonu olarak bir ömür sürmüş, hayatının her ânında, tüm insanlığa getirdiği kitaptan canlı bir ders sunmuştur.

İşte Peygamber ahlâkı, ezelî kader tarafından yazılmış böyle kapsamlı bir senaryonun ürünü olan bir mucizedir.

Bu mucize, onun dâvâsını ispat eden en büyük delildir. İşte bunda da Müslümanlar için bir örnek vardır. İnanan ve insanları inandığı dâvâya çağıran kimseler, en sağlam delillerini, yaşayışlarıyla göstermelidirler. Ve bu yaşayış, hayatlarının tüm aşamalarını içeren, en ince ayrıntılarında bile güzelliklerini gösteren bir yaşayış olmalıdır. Şunu hiçbir zaman dikkatten uzak tutmamak gerekir: Ayrıntılarda hatırlanmayan ilkeler, büyük meselelerde hiç hatırlanmaz. Eğer Peygamber ahlâkının eseri günlük hayatın küçük meselelerinde ihmal edilir de, meselâ bir komşuya veya yoldan geçen bir kimseye ezâ verecek bir davranıştan bizi alıkoymazsa, başka hangi büyük meselede hatıra gelecek ve bize faziletli bir hayat yaşatacaktır?

En vahim bir durum ise, böyle “küçük” ihmallerin, İslâma hizmet gibi büyük idealler uğrunda yaşanması, küçük görülen hakların büyük dâvâlar uğruna feda edilmesidir. İslâm toplumları ve toplulukları olarak bugünkü dökülüşümüzün en önemli sebeplerinden biri bu değil midir?

Peygamber ahlâkını bize izlenecek örnek olarak gösteren bu âyet, aslında, içine düştüğümüz bütün sıkıntılardan bizi kurtaracak ve her konuda bizi başarıya ulaştıracak formülü de sunuyor. Ancak bu âyetten böyle bir dersi alabilecek kimselerde bulunması gereken bazı şartlar da var ki, âyet bunları da iki madde halinde sıralıyor:

– Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı ummak.

– Allah’ı çok anmak.

Bu şartlar, problemin çözüm yolunu da gösteriyor. Eğer Peygamber ahlâkını bir nümune olarak alıp izlemek zor geliyorsa, bunun nedeni, dünya hayatının büyüsüne kendimizi kaptırmamız ve âyette sayılan bu iki şartla ilgili ihmallerimizden başka birşey değildir.

25 Ekim 2020 Pazar

Azamet ve Kibriyâ hakkında muhteşem bir bahis


*

Risale-i Nur’un muhteşem eseri Âyetü’l-Kübrâ’nın Mukaddimesinde yer alan, ancak Latin harfleriyle yayınlanmış eserlerde bulunmayan bölüm

Azamet ve kibriya lüzumlu bir perdedir. Akıl ile ihata ve kalb ile görmeye manidir. Ve tam marifete sed çeker. Ve marifette ve imanın inkişafında hadsiz mertebelerin bulunmasına sebeptir. Ve marifetullahta terakki ettirmeye cazibedar bir ihticab-ı kudsîdir. Yoksa, hiçbir cihetle inkâr ve nefye sebep olamaz.

Evet, azamet bir vesile-i ihticab olduğu gibi, azametten neş’et eden ve azametin bir nevi ünvanı ve diğer bir sureti olan şiddetü’z-zuhur dahi bir vesile-i ihtifâ ve ihticabdır ki, سبحان من اختفى بشدة الظهور demişler. Evet, güneşin şiddet-i nuru, zâtını setreder; hastalıklı gözler görmez.

İkinci mesele

İmanî meselelerin fevkalhad azametini çok kolay kabul ettirip, hattâ avâmın kalblerine güzelce yerleştiren çok azametli ve çok kuvvetli ve çok kesretli burhanları ve delilleri vardır. Meselâ, Yedinci Şuada göreceksin ki, bu kâinat bütün erkân ve tabakat ve envâ’ ve efrad ve müştemilâtıyla Vâcibü’l-Vücudun vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet eden bir daire-i zikir teşkil ederek, beraberce Lâ ilâhe illâllah derler.

Meselâ, nasıl ki küçük Hüve, Hüve, Hüve’lerden mürekkep büyükçe Hüve, Hüve yazılır. Sonra bu Hüve’lerden mürekkep çok büyük bir Hüveolur.

Hem nasıl ki bir taburun hücumunda veya bir halka-i zikrin cezbesinde Allah Allah Allah derler ve onların seslerinden terekküp eden büyük ve cemaat sadâsıyla büyük bir tarzda Allah Allahkelimesi işitilir. Ve bunların seslerinden terekküp eden taburun sadâsı dahi büyük ve geniş bir telâffuzla Allah Allah Allah dediğini işittirebilir.

Aynen öyle de, bu kâinatın her bir nev’i ve o nev’in fertleri ve o fertlerin âzâları, lisan-ı hal ileLâ ilâhe illâllah derler. Birbiri içindeki büyük zikir daireleri misalimizdeki yalnız üç dört mertebe değil, belki üç yüz mertebeden geçer.  Hem büyük ve küllî zikirleri yalnız küçük fertlerin zikirlerinden neş’et etmiyor, belki her bir büyük ve küllî mevcud, büyüklüğü nisbetinde bizzat zikreder, büyük bir şahıs gibi Lâ ilâhe illâ Hû der.

Hattâ, bu Yedinci Şuanın İkinci Makamında, on dokuz daireden altıncı bir daire olan eşcar ve nebatatın şehadetlerini Ramazan’da dinlerken, hayal gözüyle gördüm ki, ağaç ve nebatlardan her birinin yaprak ve çiçek ve meyveleri kendilerine mahsus lisanlarıyla Lâ ilâhe illâ Hû dedikleri gibi, ağaçların dahi kendi lisanıyla onları şahit göstererek daha yüksek bir Lâ ilâhe illâ Hû söylediğini ve umum ağaçların nev’i dahi kendi lisanıyla kelime-i şehadet getirdiğini hayalimle gördüm ve işittim desem, bir hayaldir denilmez. Belki o derece parlak bir hakikattir ki, hayali dahi kendine meftun edip hakikat hesabına çalıştırdı.

Ben kendi kendime namazın arkasında her bir Lâ ilâhe illâllah dedikçe, fikrim o dairelerden her birisinin büyük ve küllî ve en kuvvetli bir tarzda getirdiği şehadet kelimesini ve Lâ ilâhe illâllah tevhidini dinler, belki müşahede eder. Güya her bir dairenin, meselâ arzın şehadeti arz kadar kuvvetli ve büyük ve zahir bir surette hayale görünür. Onun için, bu Yedinci Şuada bişehadeti azameti… ilh. ve bimüşahedeti azameti ihatati… ilh. fıkraları çok tekrar ederler. Bu Şua gerçi Risale-i Münacat’a benziyor ve aynı tarzda gitmiş; fakat benim için bu Şua müşahedat suretinde ve aynelyakin tarzında göründüğünden, daha kuvvetli, daha yüksek, daha tatlı, daha nurludur. Bu Şuanın birinci ve ikinci makamları bu gelen âyet-i muazzama ve muhteşeme olan:

تسبح له السموات السبع والأرض ومن فيهن وإن من شيء إلا يسبح بحمده

hazinesinin haşmetli bir nüktesi ve geniş bir tefsiri ve Ramazan-ı Şerifin bir hediyesi, bir nuru ve çok benzediği Risale-i Münacat’ın ve o münacatın menbaı olan Münacat-ı Aleviyye ve onun menbaı olan Münacat-ı Cevşeniyye-i Ahmediyye (a.s.m.) ve onun menbaı olan

إن في خلق السموات والأرض

ilh.’nin ilhamî bir ziyası ve tevhidî bir feyzi olarak hem zikir, hem fikir suretinde zuhur eden aynı kelimat-ı Arabiyeyi Ramazan’ın şerefi ve bir hatırası için aynı mükerrer kelimeleri yazıyorum. Kim isterse, mükerrer kelimeler yerine “ve hâkezâ” deyip okuya ve yazabilir. Bu hediye-i Ramazaniye bende zikir ciheti ve zikir mânâsı fikre galebe ettiğinden, sair zikirler gibi aynı kelime tekrar ediliyor.

Hem umumun neticeleri bir tek burhan olduğundan ve burhanların vecihleri birbirine benzediğinden, cümleleri aynen tekrar edilmiş. Ve bu tekrar bana usanç vermiyordu. Çünkü her bir mertebede başka bir âlemin kapısı açılıyordu. Ve o mahsus mertebe-i burhaniyenin haricinde ve kâinatın yüzünde bulunan şehadetleri ve o şehadetlerin haricî meydanı hayalime görünüyordu. O halde değil usanç, belki gayet ulvî bir zevk-i imanî veriyordu. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanda zikir mânâsı ve tilâvet ciheti dahi bulunduğundan, gayet tatlı tekraratı belâgatine belâgat katmış, noksaniyet vermemiş.

Her neyse… On dokuz nurdan ve otuz üç mukaddeme ve mertebeden terekküp eden bir tek burhan olan bu Yedinci Şua kadar vücud-u Vâcibü’l-Vücud ve vahdaniyetin ispatında daha kuvvetli bir delil ve daha kat’î bir burhan tasavvur edilmez. Ve hiç bir hükmü ve hiçbir cümlesi ve hattâ hiçbir kaydı yoktur ki, Risale-i Nur’da ispat olunmamış olsun. Hususan Münacat ve İkinci Şua risalelerinde ve onun kat’iyeti ve kıymeti ve lezzeti için ben her ne vakit sıkılsam veya sıkıntıya düşsem veya yorgunluk ve usanç getirsem, bir kere mütefekkirane okusam, hiçbir sıkıntı ve usanç kalmaz.

Cennetin fiyatı: salih amel


*

Kur’ân-ı Kerimin en önemli kavramlarından biri olan ve iki yüzden fazla âyette geçen “salih amel” 24 Ekim 2020 tarihli Kur’an Buluşmasının ağırlıklı gündemiydi.

Bu konuyu açıklayan âyet ve hadisler arasında dolaşırken, amel-i salih kavramının mü’minleri bulundukları her yerde bir fazilet âbidesi haline getiren bir tür “program” mahiyeti taşıdığını gördük.

UTESAV organizasyonuyla düzenlenen ve YouTube’un Erdemli Hayat kanalı üzerinden yayınlanan Kur’an Buluşmalarının bu bölümünde okuduğumuz Mâide sûresinin 9 ve 10. âyetlerinin meâli şöyle idi:

Allah, iman eden ve salih amel işleyenlere mağfiret ve güzel bir ödül vaad etmiştir.

İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlar ise Cehennem ehlidir.

Program boyunca yaptığımız tesbitleri ise, dersin sonunda şu şekilde özetledik:

  • Bundan önceki âyetlerde Allah Teâlâ takvâ ve adaleti emretmişti. Bu iki kavram, amel-i salihin temeli hükmündedir.
  • Bu, sağlam bir takvâ ve gerçek bir adalet üzerine bina edilmeyen salâhatten söz etmenin gerçekçi olmadığını gösterir.
  • Temiz, iyi, güzel olan her şeyi kapsayan bu kavram, mü’minlerin hayatının bütün alanlarına nüfuz eden ve hepsinde eserini gösteren bir ruhtur. İnsanların Müslümanlığı bu ruhla canlanır.
  • Amel-i salihin tarifi yapılmamış, sınırları çizilmemiştir. Çünkü hayırlı, güzel, faydalı, yapıcı olan her şeyi kapsar. İnsanın içinden geçirdiği düşünceler ve niyetler de buna dahildir.
  • Böylece, bir mü’min, içiyle, dışıyla, düşündükleriyle, yaptıklarıyla bir hayır makinesi haline gelir. Başkaları ondan daima fayda görür. O bozan, yıkan, fesada uğratan değil, daima yapan, tamir eden, ıslah eden, düzelten, güzelleştiren, barışan, barıştıran insandır.
  • İman ile beraber amel-i salihin de zikredilmesi, Cenneti hak etmek için her ikisinin de gerekli olduğunu gösterir. İman Cennete girme hakkını veren bir anahtar, amel-i salih ise Cennetten kendisine bir yer edinmek için gerekli olan sermaye hükmündedir. Bu ikisinden hangisi eksik olsa alışverişin şartları tamamlanmamış demektir.
  • Amel-i salih, gerek Allah’a karşı, gerekse insanlara ve sair varlıklara karşı vazifelerimizin ve iyi davranışlarımızın hepsini birden kapsayan bir kavramdır. Onun için, amel-i salihi sadece ibadetler ve âhirete ait işler ile ilgili olarak düşünmek doğru olmaz. Sadece ibadetlerle ilgili olarak düşünüldüğünde, insan zaten bütün ömrünü verse dahi bunlara yetişemez. Ama iki taraflı birden düşünüldüğünde, hayatının her ânını ibadete çevirebilir.
  • Bu durumda, bir yandan bu dünya üzerindeki hayatını mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşarken, diğer taraftan da hayatın bütün alanları ve bütün ânları, ebedî âlemde sonsuz kazançlara dönüşecek bir sermaye halini alabilir. İnsanlar, hattâ insan dışındaki canlı ve cansız varlıklar dahi, salâhat ehli bir mü’minden daima fayda görür.

285’inci Kur’an Buluşmasının tam video kaydını buradan kesintisiz olarak izleyebilirsiniz:

Erdemli Hayat projesi kapsamında gerçekleştirilen ve daha önce MÜSİAD Genel Merkezinde yapılmakta olan Kur’an Buluşmaları, salgın sebebiyle bir müddettir https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden Cumartesi sabahları 7:30-8:30 arasında canlı olarak yayınlanıyor.