Kayıtlar

Aralık 13, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Habil ile Kabil kıssasından günümüze dersler

Resim
* Mâide sûresinin 27-31. âyetlerini okuduğumuz 293. Kur’an Buluşmasının özeti ve video kaydı Âdem aleyhisselâmın oğullarından ikisi arasındaki bir anlaşmazlık, insanlık tarihindeki ilk cinayetin sebebi olmuştu. Mâide sûresinde bu hadise bize bir ibret dersi olarak anlatılıyor. UTESAV’ın düzenlediği Kur’an Buluşmalarının 293. bölümünde okuduğumuz âyetlerde bu kıssayı, içerdiği en önemli ibret dersleriyle birlikte okumaya çalıştık. Konumuz olan Mâide sûresinin 27-31. âyetlerinin meâli: Onlara Âdem’in iki oğlunun kıssasını dosdoğru oku. Onlar birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. Kurbanı makbul olmayan, diğerine “Seni öldüreceğim” dedi. O ise “Allah ancak takvâ sahiplerinin ibadetini kabul eder,” cevabını verdi. “Sen beni öldürmek için bana el kaldırsan da, ben seni öldürmek için el kaldırmayacağım. Çünkü ben Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. “İstiyorum ki benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş ehlinden olasın. Zalimlerin cezası işte

Eskimez güzellikler

Resim
*  ÜMİT ŞİMŞEK B ir ışık yeter herkese yaşamak için. Ve bir karanlık, dinlenmek için. Dünyada bunun daha fazlası vardır. Işık bir güzellikle yayılır. Karanlık bir güzellikle çöker. İkisi de bir güzellikle ayrılır dünyamızdan, tekrar dönmek için. Her sabah ve her akşam tekrarlanır bu güzellikler çağlar boyu. Fakat hiçbirinin güzelliği bir diğerinin tıpatıp aynı değildir. Hergün renkler değişir, manzara yenilenir. Bulutlar her an farklı bir tablo çizer. Her sabah ve her akşam, yeknesaklık içinde bir yenilik sürer, gider dünyamızda. Dünya eski dünya, güneş eski güneş, fakat sabahlar ve akşamlar yenidir. *** H er sabah bir güneş doğar süzülerek ufuktan. Dünyanın doğuşundan beri doğar. O aslında her an doğar. Her an, dünyanın bir yerinde kuşlar sabahın gelişini alkışlar. Bazan bir altın tepsi gibi, bazan bulutlar arasından süzülür. Kendisi ne kadar yaşlansa, güzelliği ve zarafeti hiç eskimez güneşin. Ve aynı güneş, her akşam batar. Bir farklı noktada, bir farklı zamanda. Dünyanın doğuşundan

Yüzyılların dilinde bir kitap

Resim
* Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunu inkâr edenlere karşı Bediüzzaman Said Nursî’nin telif ettiği bir mantık şaheseri 5 Bir önceki bölümde ele alındığı gibi, Kur’ân’a beşer kelâmı gözüyle bakanların görüşü bir dâvâ ve bir hüküm değildir, hükümden kaçınmaktır. Onun beşer kelâmı olduğu yönünde bir inanç değil, bir inançsızlıktır. Delil ve ispat yoluyla desteklenen bir iddia değil, delil ve iddialara göz kapayan bir iddiasızlıktır. Eğer bir dâvâ, bir hüküm, bir inanç şeklinde böyle bir iddiayı ileri sürmeye kalksalardı, daha önce sayılan, Kur’ân ve Resulullah ile ilgili pek çok muhali de bu arada ileri sürmek zorunda kalırlardı ki, Bediüzzaman, bu muhalleri, bahsin sonlarına doğru şöylece özetlemektedir: Rabian: Hem, Kur’ân’ı kelâm-ı beşer farz etmek, lâzım gelir ki, * âlem-i insaniyetin semâsında yıldızlar gibi parlayan asfiyalara, sıddıkînlere, aktablara bilmüşahede rehberlik eden * ve bilbedâhe mütemadiyen hak ve hakkaniyeti, sıdk ve sadakati, emn ve emaneti umum tabakat-ı ehl-i kemâle t

Aldatmanın başka yolları

Resim
* Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunu inkâr edenlere karşı Bediüzzaman Said Nursî’nin telif ettiği bir mantık şaheseri 4 “TARAFSIZ MUHAKEME” adı altında Kur’ân’ı inkâr ettirme girişimi boşa çıktıktan başka, Kur’ân’ın bir beşer sözü olduğunu ima edebilecek hiçbir imkân ve ihtimal de kalmamış, böylece Şeytanın önündeki bütün yollar tıkanmış olmaktadır. Zaten Şeytanın peşin peşin “tarafsız muhakeme” hilesine başvurması da bu yüzdendir. Kendi iftirasını destekleyecek delillerden bütünüyle yoksun olduğu için, karşı tarafa önce kendi delillerini inkâr ettirmek, kendi kalelerini kendi elleriyle yıktırmak ve ondan sonra onları yeni baştan delil aramaya zorlamak ister—tâ ki kendisi, kendi iddiasına delil aramak zorunda kalmasın. Zira, delil getirmeye zorlandığında, münazaranın şu âna kadarki kısmında görüldüğü gibi, bütün deliller onun aleyhinde çıkmaktadır. Fakat Şeytan Şeytandır. Delil yönünden büsbütün çaresiz kalsa da hile yönünden çaresiz değildir. İnsanın zayıf taraflarını ise pek iyi bilir.

Kur'ân'ın saymakla bitmeyen mucizeleri

Resim
* Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunu inkâr edenlere karşı Bediüzzaman Said Nursî’nin telif ettiği bir mantık şaheseri 3 Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın insanlık âlemine kazandırdıklarına böylece temas ettikten sonra, bir de Kur’ân’ın getirdiklerine bakalım. Salisen: Hem, Kur’ân’ı beşer kelâmı farz etmek, lâzım gelir ki, âsârıyla, tesirâtıyla, netâiciyle [etkileri ve sonuçlarıyla] âlem-i insaniyetin bilmüşahede en ruhlu ve hayatfeşan [hayat saçan], en hakikatli ve saadetresan [mutluluk getiren], en cemiyetli ve mucizbeyan [kapsamlı ve mucizeli bir açıklayışı olan], âli meziyetleriyle yaldızlı bir Furkanın gizli hakikati—hâşâ—muavenetsiz, ilimsiz bir tek insanın fikrinin tasniâtı [yapmacığı] olsun, yakınında onu temâşâ eden ve merakla dikkat eden büyük zekâlar, ulvî dehâlar onda hiçbir zaman, hiçbir cihette sahtekârlık ve tasannu [yapmacık] eserini görmesin; daima ciddiyeti, samimiyeti, ihlâsı bulsun. Bu ise, yüz derece muhal olmakla beraber, bütün ahvâliyle, akvâliyle, harekâtı

"Masum" bir yalan olamaz mı?

Resim
* Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunu inkâr edenlere karşı Bediüzzaman Said Nursî’nin telif ettiği bir mantık şaheseri 2 Ş eytanla münazaranın devamında, Bediüzzaman, peygamberlerin beşer olarak gönderilmelerindeki hikmete de dikkati çeker. Ve insanların kullandığı sözlerle indirilmiş olması  yüzünden Kur’ân’ı beşer sözüne benzeten Şeytanın iddiasını çürütür: Şeytan döndü ve dedi: “Kur’ân beşer kelâmına benziyor; onların muhaveresi tarzındadır. Demek beşer kelâmıdır. Eğer Allah’ın kelâmı olsa, Ona yakışacak, her cihetçe harikulâde bir tarzı olacaktı. Onun sanatı nasıl beşer sanatına benzemiyor; kelâmı da benzememeli.” Cevaben dedim: Nasıl ki Peygamberimiz (a.s.m.), mucizâtından ve hasâisinden [mucizelerinden ve peygamberliğe özgü hallerinden] başka, ef’al ve ahval ve etvârında [fiillerinde, hal ve tavırlarında] beşeriyette kalıp, beşer gibi âdet-i İlâhiyeye ve evâmir-i tekviniyesine münkad ve mutî olmuş [kâinatta geçerli olan İlâhî kanunlara uymuş]. O da soğuk çeker, elem çeker, ve hâkezâ…

Allah'ın yazdığı fetih nasıl hezimete dönüşür?

Resim
* Mâide sûresinin 20-26. âyetlerini okuduğumuz 292. Kur’an Buluşmasının özeti ve video kaydı Eski kavimlere ait kıssaları tarih okur gibi değil de, bugün yaşanmakta olan hayata dair dersler olarak okumanın önemine birçok örneği, 292. Kur’an Buluşmasında gördük. 12 Aralık tarihli Buluşmada okuduğumuz Mâide sûresinin 20-26. âyetlerin meâli şöyle idi: Hani, Musa kavmine, “Ey kavmim,” demişti. “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın ki, içinizden peygamberler çıkarmış, sizi hükümran kılmış ve âlemlerde kimseye vermediğini size vermişti. “Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı mukaddes topraklara girin. Sakın arkanızı dönüp kaçmayın; sonra hüsrana düşersiniz.” “Ey Musa,” dediler. “Orada zorba bir topluluk var. Onlar çıkmadan biz oraya girmeyiz. Ne zaman çıkarlarsa biz de o zaman gireriz.” Allah’tan korkanlardan, Onun nimetine ermiş iki adam dedi ki: “Onların üzerine kapıdan girin. Siz oraya girdiniz mi onları yenmişsiniz demektir. Mü’min iseniz yalnız Allah’a tevekkül edin.” Onlar yine “Ey Mus