SON EKLENENLER
latest

28 Nisan 2021 Çarşamba

Kur’ân okumanın yöntemi


**

 And olsun, Biz Kur’ân’ı zikir için kolaylaştırdık. Fakat hani ibret alacak olan?

Kamer Sûresi, 54:17 


Ümit Şimşek

Kur’ân’ın indiriliş amacını açıklayan ve bizim ona yaklaşma açımızı belirleyen âyetlerden birisi de bu âyettir. Kamer Sûresi boyunca dört defa bir nakarat gibi tekrarlanarak vurgulanan bu âyet, üç anahtar kavram ile Kur’ân’ın önemine dikkat çekmekte ve bizi ona kulak vermeye çağırmaktadır.

Bu kavramlardan biri “kolaylaştırma”dır. Ancak bu işlem sayesindedir ki biz Kur’ân’ı dinleyebiliyor, okuyabiliyor, anlayabiliyor, ezberleyebiliyoruz. Zira Kur’ân okumak demek, Âlemlerin Rabbine muhatap olmak demektir. Bu hitabın bir tarafında yer ve gökleri yoktan yaratan, maddeden ve her türlü kayıttan münezzeh, hiçbir benzeri olmayan bir aşkın varlık, diğer tarafında ise Onun tarafından yaratılan ve bu âlemde ancak sınırlı şeyleri görüp işitebilen, duyularının erişemediği yere aklı ermeyen fâni ve âciz bir varlık vardır. Böyle bir hitabın muhatap tarafından anlaşılabilmesi için tek yol, onu muhatabın algılama seviyesine indirecek bir şekilde kolaylaştırmaktır.

Bu, bizim Güneşi inceleyişimize de benzetilebilir. Biz, en yakınımızdaki bu yıldızı doğrudan doğruya teleskoplarla incelemek bir yana dursun, çıplak gözle bile ona bakamayız; zira onda beliren tecellînin şiddeti, bizim görme sınırlarımızın çok üzerindedir. Bu durumda biz Güneşin teleskoplarımıza akseden görüntüsünü bir perde üzerine yansıtır ve böylece, şiddeti bir hayli azaltılmış olan bu görüntüyü inceleme imkânına kavuşuruz. Yer ve Gökler Rabbinin yarattığı sayısız yıldızlardan bir tanesinin ışığına doğrudan muhatap olamayan insan, Onun bizzat kendi hitabına muhatap olmak için, hiç kuşkusuz, bundan çok daha ileri seviyede bir “kolaylaştırma” işlemine muhtaçtır. İşte, Yüce Yaratan, bir yandan insana “beyanı” öğreterek onu Kur’ân’a muhatap olabilecek bir yetenekte yaratırken, diğer yandan da Kur’ân’ı insanın anlayabileceği bir şekilde kolaylaştırmıştır.

İkinci olarak, bu kolaylaştırma işleminin amacı, Kur’ân’da “zikir” kelimesiyle ifade edilmiştir. Hayli kapsamlı bir kelime olan “zikir” sözcüğünün başlıca anlamları arasında “hatırlama, ezberleme, düşünme, öğüt alma” gibi anlamlar vardır ki, âyetin gelişinden, tüm bu anlamların birden kastedildiği anlaşılmaktadır. Gerçekten de, Kur’ân, bu özelliğiyle taklidi imkânsız bir mucize olarak yüzyıllardır âleme meydan okuyagelmiş ve her çağda, her toplumda, her kesimden insanlar tarafından okunmuş, ezberlenmiş; kölelerden hükümdarlara, çocuklardan en seçkin bilgelere kadar herkes her zaman ondan dersini almıştır. Bu ise, Âlemlerin Rabbi tarafından insana bahşedilmiş pek büyük bir lütuf ve şereftir ki, “zikir” kelimesinin içerdiği bir başka anlam olan “şeref” anlamında buna da bir işaret vardır.

Üçüncü olarak, Kur’ân bu beyanını bir çağrı ile noktalıyor:

“Hani ibret alan?”

Bu çağrıdaki “ibret” kelimesi ise, Kur’ân’a bakış açımızı son derece net bir şekilde belirliyor. Önündeki mushafın sayfalarını açan insan, eğer bu kitabın ona kim tarafından gönderildiğini ciddiyetle düşünecek olursa, kendisine düşen tavrın bir ibretten başka birşey olamayacağını pek çabuk kavrayacaktır.

Bu tespit, “Meal veya tefsir okumalı mıyız?” şeklindeki sorulara da açıklık getiriyor. İnsanları bu konuda çekingenliğe iten şey, yanlış anlamlar ve hükümler çıkararak dinine zarar verme endişesidir. Oysa ahkâm çıkarmak çok özel bir iştir ve bunun için gerekli bir altyapıya ihtiyaç gösterir. İbret almak için gerekli olan şey ise, gören bir göz ile hakka yönelmiş bir gönülden ibarettir. Buna sahip olan bir kimse, Yer ve Gökler Rabbinin huzurunda olmanın bilinci ve edebi içinde Kur’ân’a kulağını verecek olursa, onda hayatına hayat katacak nice öğütler ve ibretler bulur.

Lâkin bu noktada insanı bekleyen tehlikeler de yabana atılacak gibi değildir. Zamanımızın hakim değerleri, özellikle dünya hayatının her konuda en önemli referans olarak alınması, Kur’ân’dan alınacak ibretlerin önünde çok büyük bir engel teşkil etmekte, hattâ Kur’ân’ın derslerini amacından saptırma istidadı taşımaktadır. Ancak bu konuda da Kur’ân’ın uyarıları mevcuttur; bu uyarılara kulak veren insan, her zaman Kur’ân’dan doğru bir şekilde dersini alabilir ve bu derslerde kendisini Rabbinin rızasına yaklaştıracak bir yol bulabilir:

“Kur’ân’ı okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.”[1]

“Kur’ân okunduğu zaman susup dinleyin ki rahmete erişesiniz.”[2]


[1] Nahl Sûresi, 16:98.

[2] A’râf Sûresi, 7:204.

25 Nisan 2021 Pazar

Kitap Ehlinin kıssalarından payımıza düşenler



Mâide sûresinin 59-60. âyetlerini okuduğumuz 305. Kur’an Buluşmasının özeti ve tam video kaydı


Kitap Ehlinin mü’minlere karşı besledikleri kıskançlıklar ve bundan bizim çıkarmamız gereken dersler, 305. Kur’an Buluşmasının gündemindeydi.

UTESAV organizasyonuyla internet üzerinden gerçekleşen 24 Nisan Cumartesi günkü Buluşmada Mâide sûresinin şu mealdeki 59-60. âyetlerini okuduk:

De ki: Ey Kitap Ehli! Bizden hoşlanmayışınızın şundan başka bir sebebi mi var: Biz Allah’a, bize indirilene ve bizden önce indirilene inanıyoruz; siz ise çoğunlukla fyoldan çıkmış kimselersiniz.

“Allah’tan bir ceza olarak bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi?” de. “Allah’ın lânet ettiği, gazabına uğrattığı, kimini de maymuna ve hınzıra çevirdiği, tâğuta kulluk edenler en kötü bir mevkidedirler; onlar dosdoğru yoldan sapmışlardır.”

Kur’ân-ı Kerimde “Kitap Ehli” olarak anılan toplulukların Yahudi ve Hıristiyanlar olduğu biliniyor. Müsteşriklerin, misyonerlerin ve genel olarak Batı dünyasının da bu tanıma girdikleri dikkate alındığında ise, bazı mânâların daha da berraklaştığını dersimizde not ettik.

Kitap Ehlinin mü’minlere karşı besledikleri kıskançlığın mahiyeti ve sebepleri üzerinde durmak, onlardan beklenebilecek şeyleri anlamamızı sağlıyordu. Bunun yanı sıra, Kitap Ehlinin lânetlenme ile sonuçlanan davranışlarını okurken, kendimizi de sıkı bir murakabeden geçirmenin lüzumu üzerinde özellikle durmak ihtiyacını hissettik ve bu meyanda şu tesbitleri yaptık:

  • Âyetler bir taraftan Kitap Ehlinin husumeti karşısında bizi uyarırken, diğer taraftan da onları bu hale getiren özellikleri dikkate sunmak suretiyle, bizi çok daha büyük bir tehlikeye, onlara benzeme tehlikesine karşı uyarmaktadır.
  • Onların işlediklerini ve bu yüzden başlarına geleni Kur’ân’ın bu kadar vurgulu bir şekilde ve tekrar tekrar bize hatırlatmasının asıl sebebini burada aramak gerekir.
  • Yine de bu mükerrer ihtarlar içimizde bir ürpermeye yol açmıyorsa, sadece Cumartesi yasağının zamanımıza yansımaları üzerinde biraz düşünmek bile bize sorumluluklarımızı hatırlatmakta yeterli olabilir.
  • Artık insanlar gözümüzün önünde maymuna ve hınzıra dönüşmüyor belki; ama mesh-i manevî her yerde her zaman canlı örnekleriyle kendisini hatırlatmaya devam ediyor.

Mâide sûresinin 59-60. âyetlerini okuduğumuz 305. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

UTESAV tarafından düzenlenen ve daha önce MÜSİAD Genel Merkezinde Kur’an Buluşmaları, salgın sebebiyle bir müddettir https://www.youtube.com/erdemlihayat  adresinden Cumartesi günleri yayınlanıyor.