Kayıtlar

Haziran 27, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eserlerde ve ilk talebelerin mektuplarında Kur'ân vurgusu

Resim
* ** Osmanlı terbiyesiyle yetişmiş münevver şahsiyetler için, Risalelerden herhangi birini okur okumaz ondaki Kur’an esintilerinin kokusunu almak ve doğrudan doğruya bu esintilerin kaynağına intikal etmek zor olmuyordu. ÜMİT ŞİMŞEK – 4 – Risalelerin ilk telif günlerinden itibaren Bediüzzaman’ın sürekli olarak vurguladığı şey, yazılan eserlerdeki hakikatlerin Kur’an’dan alındığı, kendisinin ve talebelerinin yerine getirmeye çalıştıkları hizmetin de Risaleler vasıtasıyla Kur’ân’a hizmetten ibaret olduğu idi. Barla Lâhikasının girişinde Risale-i Nur’un ilk talebeleri olan Hulûsi Bey ile Sabri Hocayı anlatırken, bu hususu Bediüzzaman açıkça ve tekrarla belirtmiştir: Bu iki zât hakikî talebelerimden ve ciddî arkadaşlarımdan; ve hizmet-i Kur’ân’da arkadaşlarım içinde talebelik ve kardeşlik ve arkadaşlığın üç hassası var ki, bu iki zât üçünde de birinciliği kazanmışlar. Birinci hassa: Bana mensup herşeye malları gibi tesahup ediyorlar. Bir Söz yazılsa, kendileri yazmış ve telif etmiş gibi ze

Okunduğu zaman Kur'ân'ı gösteren şeffaf eserler

Resim
* ** Bediüzzaman’ın Sebilürreşad’daki makalesinde dile getirdiği büyük arayış, en sonunda Risale-i Nur ile sonuçlandı. Risaleler hangi özellikleriyle Kur’ân’ı gösteriyor? ÜMİT ŞİMŞEK – 3 – Risale-i Nur’un doğumu bir bahar gününe isabet etti. Bediüzzaman o sırada Anadolu’nun kuş uçmaz, kervan geçmez bir beldesinde, sıkı tarassut altında bulunuyordu. O bahar gününde çiçek açmış badem ağaçlarının arasında gidip gelirken, Bediüzzaman ile Kur’ân arasında sual ve cevaplar gidip geldi. “Allah’ın rahmet eserlerine bak!” dedi Kur’ân. Bediüzzaman, Kur’ân’ın gösterdiği yere, Kur’ân’ın gösterdiği şekilde, Kur’ân’ın nuruyla baktı. Cennet gibi güzel bir memleket gördü baktığı yerde. Muhteşem bir saltanat gördü. Ve bir kitaptan okurcasına dilinden dökülmeye başladı satırlar. “Bak,” dedi, “nasıl en fakir, en zayıftan tut, ta herkese en mükemmel mükellef erzak veriliyor.” “Bak,” dedi, “ne kadar âli bir hikmet, bir intizamla işler dönüyor. Hem ne kadar hakikî bir adalet, bir mizanla muameleler görülüy

Bediüzzaman'ı Risale-i Nur'a ulaştıran uzun ve çileli yol

Resim
*** Son derece yoğun bir sosyal hayat ile beraber, aynı yoğunluktaki uzun ve çetin inziva dönemleri, sonunda Mesnevî-i Nuriye meyvesini verdi. Bu, büyük maceranın başlangıcıydı. ÜMİT ŞİMŞEK – 2 – Bediüzzaman, Sebilürreşad’daki makalesini neşrettiği zaman, hayatının “Birinci Said” olarak adlandırdığı döneminde, şöhret ve itibarın zirvesindeydi. İlmî mübahaselerdeki üstünlüğü dilden dile dolaşıyor, çeşitli zeminlerdeki makale ve hitabeleri ilim çevrelerinde yankılar uyandırıyordu. Sebilürreşad’ın naşiri ve zamanın önde gelen ediplerinden Eşref Edip, o günleri şöyle hatırlıyor: Üstadla tanışmamız kırk seneyi geçti. O zamanlar hemen hergün idarehaneye gelir; Akif’ler, Naim’ler, Ferid’ler, İzmirli’lerle birlikte saatlerce tatlı tatlı musahabelerde bulunurduk. Üstad, kendisine mahsus şivesiyle yüksek ilmî meselelerden konuşur, onun konuşmasındaki celâdet ve şehamet bizi de heyecanlandırırdı. Harikulâde fıtrî bir zekâ, İlâhî bir mevhibe… Daima işleyen ve düşünen bir kafa… Nakillerle pek meşgu

Yüz yıl öncesinden bir Kur'ân'a dönüş reçetesi

Resim
*** Yirminci yüzyılın başlarında Bediüzzaman insanları Kur’ân’a yönelmeye çağırırken niçin İmam Mâlik’in Muvatta’ını örnek gösterdi? ÜMİT ŞİMŞEK – 1 – Bundan tam bir asır önce bugün Sebilürreşad’ın 6 Mayıs 1336 (1920) tarih ve 463 numaralı nüshasında yayınlanan “Kur’ân-ı Azîmüşşânın Hakimiyet-i Mutlakası” başlıklı makalesinde, Bediüzzaman Said Nursî bugün hâlâ tartışılmakta olan bir konuyu gündeme getirmişti. [1] İnsanların dinde gösterdikleri ihmal ve gevşekliğin sebebi olarak şeriat kitaplarının Kur’ân’a ayna olacakları yerde – “mukallitlerin hatâsı yüzünden” – perde halini almış olmalarını gösteriyordu Bediüzzaman. Eğer insanlar dinlerinin zaruriyatını öğrenmek için başvurdukları kitaplarda doğrudan doğruya Kur’an’a yönlendirilmiş olsalardı, kaynağın kudsiyeti onların vicdanlarını uyandıracak ve harekete geçirecekti. Bediüzzaman’ın bu problem için sunduğu iki çözümden [2] birisi “şeriat kitaplarını şeffaf bir tefsir suretine çevirip içinde Kur’ân’ı göstermek” idi. “Bir adam İbni H

Hıristiyanlar Cennete girecek mi?

Resim
*** Mâide sûresinin 72-75. âyetlerini okuduğumuz 314. Kur’an Buluşmasının özeti ve video kaydı Hıristiyan inancı Allah katında makbul bir iman yerine geçer mi? Hıristiyanlar Cennete girebilir mi? Bu sorular, Kur’an Buluşmalarının 314. bölümünde okuduğumuz Mâide sûresinin şu mealdeki 72-75. âyetlerinde cevaplandırılıyordu: “Allah Meryem oğlu Mesih’in kendisidir” diyenler kâfir oldular. Halbuki Mesih onlara, “Ey İsrailoğulları,” demişti. “Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa Allah ona Cenneti haram kılar; onun varacağı yer ateştir. Zalimlerin ise hiçbir yardımcısı olmaz.” “Allah üçün üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldular. Oysa tek bir Tanrıdan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer bu söylediklerinden vazgeçmezlerse, onların kâfir olanlarına acı bir azap dokunacaktır. Hâlâ Allah’a dönüp de bağışlanmalarını istemeyecekler mi? Oysa Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmişti. Onun