*** ÜMİT ŞİMŞEK M eşhur Titanic “Tanrı bile batıramaz” böbürlenmesiyle çıktığı ilk seferinde Atlas Okyanusunun soğuk sularına gömülürken, üzerindeki bir kemancı, kemanıyla “Tanrım şimdi Sana daha yakınım” ilâhisini çalıyordu. Kemancının cesedi kazadan on gün sonra denizden çıkarıldığında, kemanı da deri bir çanta içinde özenle muhafaza altına alınmış ve kemancının omuzlarına sıkıca bağlanmış bir vaziyette bulundu. Şimdi, bir asır sonra, kemancının belki kemiklerinden eser kalmamışken, onun kemanı, yedi yıl süren incelemelerden sonra gerçekten …
*** Ettiklerine sevinen ve yapmadıklarıyla övülmekten hoşlananları azaptan kurtulurlar sanma. Onlar için acı bir azap vardır. Âl-i İmrân, 3:188 Ö vülmekten hoşlanmak, hele bir de yapmadığı şeylerden dolayı şeyler sebebiyle övülmekten hoşlanmak, 212. Kur’an Buluşmasının ana konusuydu. Okuduğumuz âyetler, hadisler ve müfessir yorumları, bu zayıf damarımız hakkında oldukça şiddetli uyarılar içeriyordu. Bir defasında Resulullah’ın (s.a.v.) yanında birisinden bahsedilmiş, adamın biri de onu övmüştü. Resulullah “Yazık sana, arkadaşının boynunu vurdu…
*** Yalanların en büyüğü, içinde gerçekleri barındıran, hattâ bazan tümüyle gerçeklerden ibaret olan yalanlardır. Tabiatperest bir bakış açısını yansıtan doğa belgeselleri bu gerçeğin örnekleridir. ÜMİT ŞİMŞEK Televizyonun o kadar da kötü birşey olmadığını söyleyenlerin elindeki en önemli savunma kozu belgesellerdir. Başka programlar ne kadar zarar verse yahut vakit öldürse de belgeseller insana birşeyler öğretir. Biz bunları seyrettiğimizde sadece hoş vakit geçirmekle kalmayız; aynı zamanda bilgi dağarcığımıza da birşeyler katmış oluruz. Veya…
*** Ünlü bir yazar, bir sabah âniden okumayı unutuverdi ve okumaz-yazar haline geldi. Fakat onu tedavi eden doktorun durumu daha da içler acısıydı. Ya toplum olarak bizim halimiz? ÜMİT ŞİMŞEK Kanada’lı Howard Engel, 2001 yılının bir Temmuz sabahında gazetesini açtığı zaman, hiçbir şeyi okuyamadığını fark etti. Resimleri görüp anlamakta zorluk çekmiyor, fakat gazetenin hangi köşesini okumaya kalksa, karşısına “hiyeroglif” ile doldurulmuş bir metin çıkıyordu. Oysa okumak, 70 yaşındaki Howard Engel’in o Temmuz sabahına kadar nefes alıp verircesin…
Risale-i Nur’un başta Allah’a iman olmak üzere iman hakikatlerini açıklamakta takip ettiği yöntem ve üslûp, kaynağını tamamen ve münhasıran Kur’ân-ı Kerimden alıyor ve hayatın bütün alanlarını kapsıyor. ÜMİT ŞİMŞEK -21- Kur’ân Allah’ı nasıl tanıtıyor? Risale-i Nur’un iman hakikatlerini anlatmak, özellikle Allah’ı tanıtmak konusundaki başarısının kodlarını Kur’ân-ı Kerimde aramak doğru olur. Zaten Müellif de eserlerin başarı sırrı olarak bu adresi göstermektedir. Kur’ân’ın Allah Teâlâyı tanıtma üslûbunu açık bir şekilde görmek için, âyetlerde A…
* ÜMİT ŞİMŞEK Bir bakış yeter herşeyle dost olmak için. Bir bakışla kâinat, ülkesi oluverir insanın. Orada yabancılık çekilmez. Orada korku nedir bilinmez. Hiçbir şey ürkütmez insanı, hiçbir şey kederlendirmez. Görülen dostun yüzü, işitilen dostun sesidir ancak. Onları öylece görmek ve işitmek için, sadece bir bakış yeter. *** Bir damla su, bir bakışla bir dünya olur. Onun yere inişini, bütün çiçeklerle karşılar insan. Susamış çiçeklerden her birinin hazzını ayrı ayrı duyar kalbinin derinliklerinde. Hepsini birden zevk eder. Suya kanan çiçekle…
ÜMİT ŞİMŞEK S u ister çatlamış topraklar. Su ister boynu bükük çiçekler. Su ister, fışkırıp filiz olmak isteyen tohumlar. Toprakta barınan yahut yerde yürüyen ne varsa, hepsi su ister. Su çok uzaklardadır. Üstelik acı ve tuzludur. Ne içilir, ne bir çiçeğe faydası dokunur. Onu getirmeye ve kana kana içmeye güçleri yetmez. Onun için, istediklerini, herşeye gücü yeten birisinden isterler. *** Toprağın her bir zerresinden duâlar yükselir Arşa. Yerin ve Göklerin Rabbine, Onun sayısız kulları, niyazlarını sunar. Dualara cevap veren, güneş ışığını gö…
Övünme alışkanlığı, Risale-i Nur talebelerini, eserleri anlamaktan, yaşamaktan ve iman hakikatlerine muhtaç kitlelere ulaştırmaktan uzaklaştırıyor. ÜMİT ŞİMŞEK -20- Bediüzzaman Said Nursî talebelerine “tefâni” adını verdiği bir kaide öğretmişti. Bu, Risale-i Nur talebelerinin benlik dâvâsından tamamen vazgeçerek birbirlerinde fâni olmalarını, buz parçası hükmündeki benliklerini cemaatin ortak havuzunda eritmelerini ve hareketlerinde yegâne gaye olarak Allah’ın rızasına talip olmalarını esas alan bir ilke idi. İlk nesillerde bu ilke olağanüstü …