SON EKLENENLER
latest

4 Eylül 2021 Cumartesi

İlim ehlinin ihmali toplumu helâke sürükler


***

Mâide sûresinin 78-81. âyetlerini okuduğumuz 317. Kur’an Buluşmasının özeti ve tam video kaydı.

UTESAV’ın Kur’an Buluşmaları 2021-22 dönemine Mâide sûresinin 78-81. âyetleriyle girdi.

4 Eylül Cumartesi sabahı YouTube’un Erdemli Hayat kanalından yayınlanan Buluşmada bu âyetlerin ışığında İslâm toplumlarını tehdit eden iki önemli konu ele alındı. Bunlar kötülükten sakındırma görevinin ihmali ve kâfirleri veli edinme konuları idi.

Her iki konu da, okuduğumuz âyetlerde, İsrailoğulları üzerinden şu şekilde anlatılıyordu:

İsrailoğullarından kâfir olanlar, hem Davud’un, hem de Meryem oğlu İsa’nın diliyle lânetlendiler. Bunun sebebi de onların isyan etmiş olmaları ve hadlerini aşıp durmalarıydı.

Onlar kötülük işlediklerinde birbirlerini bundan alıkoymazlardı. Ne kötü birşeydi işleyip durdukları!

Onlardan birçoğunun kâfirleri veli edindiklerini görürsün. Kendi elleriyle Allah’ın gazabını davet etmeleri ne kötü birşeydir! Onlar azapta sürekli kalacaklardır.

Eğer onlar Allah’a, Peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı, kâfirleri veli edinmezlerdi; lâkin onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.

Daha başka âyetler ve hadisler ışığında yaptığımız değerlendirmelerde şu noktalar öne çıktı:

  • İsrailoğullarının lânetlenmesine sebep, emr-i bilmaruf ile nehy-i anilmünkeri ihmal etmeleri olduğu gibi, ümmet-i Muhammed’in övülmesine sebep de bu ilkeyi yerine getirmiş olmasıdır.
  • Özellikle kötülükten sakındırmanın bütün zamanlarda öncelik taşıyan bir konu olduğu unutulmamalıdır. Zira alenen işlenen bir kötülük, bulaşma ihtimali yüksek bir ölümcül hastalıktır; ihmal yüzünden bütün toplumu saran bir felâkete dönüşebilir.
  • Kötülükten sakındırma konusundaki ihmalin İlâhî rahmetten ebediyen mahrumiyetle sonuçlanma ihtimali, dünya ve âhiret hayatı için en ziyade ciddiyetle dikkate alınması gereken bir konudur.
  • Ancak kötülükten sakındırmanın da, iyiliği teşvik etmenin de yolu, yordamı, usulü, zamanı, zemini vardır; bunlar ilim ister. Ömer b. Abdülaziz’in dediği gibi, ilimsiz amel eden kimsenin ifsad ettiği şey, ıslah ettiğinden daha fazla olabilir.
  • Diğer taraftan, üzerlerinde kötülükten sakındırma sorumluluğu bulunan ilim ehlinin bu konuda göstereceği ihmalin bütün bir toplumu felâkete sürükleyebileceği hatırdan uzak tutulmamalıdır. Kötülük için Kur’ân-ı Kerimin kullandığı “yeryüzünde fesat çıkarmak” deyiminde bu mânâ da anlaşılmalıdır; çünkü bir yerde işlenen bir kötülüğün, önlenilmediği takdirde, yeryüzüne yayılma istidadı vardır.
  • İsrailoğullarında ilim ehlinin önceleri bu vazifeyi yerine getirmekte olduğu âyetten anlaşılıyor. Ancak isyan edenler isyanlarında ısrar ettikleri halde ilim ehli ikazlarında sebat etmedikleri için hepsi birden lânete uğramışlardır. Bundan da anlaşılıyor ki, kötülükten sakındırma ve iyiliği teşvik etme, bir defa yerine getirildikten sonra sakıt olan bir sorumluluk değildir, süreklilik ve azim ister.

Kur’an Buluşmalarının 317. bölümüne ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

UTESAV organizasyonuyla gerçekleşen ve daha önce MÜSİAD Genel Merkezinde yapılan Kur’an Buluşmaları, salgın sebebiyle bir müddettir https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden Cumartesi 07:30’dan itibaren canlı olarak yayınlanıyor. Kur’an Buluşmaları ile ilgili gelişmeleri kaçırmamak için bu sayfaya abone olabilirsiniz.

2 Eylül 2021 Perşembe

Hangi aile modelini tercih ederdiniz?


***

ÜMİT ŞİMŞEK

Namaz Sûreleri Tefsiri, Mesed sûresi açıklamalarından


Ümmü Cemil’in kocası Ebû Leheb’e bu dünyada yaptığı yardımların karşılığını Cehennemde odun hamallığı yaparak alacağını âyet-i kerime haber veriyor. Böylece, bu azgın karı-kocanın her ikisinin de Cehennem ateşinde azap içinde azapla cezalarını bulacağını anlıyoruz:

Bu dünyada hatırlı bir mevkii olan, izzet ve ikbal içinde yaşamış soylu bir kadının ebedî âlemdeki ünvanı, odun hamallığıdır.

Bu odun hamalının taşıyacağı şey ise, hayat arkadaşını yakmakta kullanılacak odundan başkası değildir. Bu dünyada kocasına uyarak Peygamberimizin yollarına diken taşıyan, aynı zamanda Peygamberimiz aleyhinde etrafa lâf da taşıyıp duran bu kadın, âhiretteki ebedî hayatını da Cehennem alevleri içinde, kocasının ateşine odun taşımakla geçirecektir.

Ebû Leheb ise, alevler içinde kavrulurken, bir insanın felâketler karşısındaki ilk sığınağı olan hayat arkadaşından yardım veya tesellî görmek bir yana dursun, ateşini tutuşturan odunları onun sırtında taşınırken görmek gibi bir başka azabı da ateş azabıyla beraber tadacaktır.

***

Eşler için bir ders

Tebbet sûresindeki aile modeli, insanın başına gelebilecek felâketlerin en büyüğünü tasvir ediyor:

Birbirini kötülükte taklit eden, birbirini azdıran, birbirinin ateşini tutuşturan eşler.

Bunun sonucu ise, ebedî bir Cehennem azabını beraberce paylaşmak ve birbirinin ateşini kızıştırmak…

Oysa aile hayatı insanlara birbirinin hayatını Cehenneme çevirsinler diye verilmemişti.

Bilâkis, aile yuvası, Allah’ın insanlar üzerindeki en büyük nimetlerinden biridir. Hattâ Cennet hayatının mutluluklarından esintiler taşıyan bir nimettir diyebiliriz.

Fakat aile hayatında bu özellik potansiyel olarak mevcuttur. Bu potansiyeli harekete geçirmek ise eşlerin iradesine bırakılmıştır.

Cennet hayatının bir nümunesini bu dünyada yaşamak isteyen eşler, beraberce Rablerinin öğütlerine yönelirler, O’nun ve Resulünün yap dediğini elden geldiğince yaparlar, yapma dediklerinden kaçınırlar. Erkek kadında, kadın kocasında örnek alınacak güzellikler bulur ve ondan geri kalmamaya çalışır. İkisi de böylece Allah’ın rızasını kazanmak için birbiriyle yarışır. Ve ikisi de bu yarışı galip olarak bitirir. Sonunda da Allah’ın vaad ettiği mutluluğa beraberce erişirler. İşte, Ebû Leheb ile karısının bir kin uğruna kaçırdıkları ve kendi elleriyle Cehenneme çevirdikleri Cennet hayatından tablolar:

Cennet ehli o gün nimetler içinde zevk u safâ sürmektedir.

Eşleriyle birlikte gölgelerdeki koltuklara kurulmuşlardır.[1]

Ey âyetlerimize iman etmiş ve hakka teslim olmuş kullarım! Ne bir korku vardır bugün size, ne de keder.
Siz de, eşleriniz de sevinç içinde girin Cennete.

Etraflarında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği, gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebediyen kalacaksınız.[2]


Azap arkadaşı o iki Peygamber düşmanının dehşet verici macerasını okurken, bizi onlara değil de, yukarıdaki âyetlerde anlatılan eşlere benzetmesi için fiilimizle de, dilimizle de Allah’a yalvaralım.

***

Yukarıdaki yazı, M. Ü. İlâhiyat Vakfına ait Çamlıca Yayınları arasında çıkan Namaz Sûreleri Tefsiri adlı kitabın Mesed sûresiyle ilgili bölümünden alınmıştır. Kitaba şu adresten ulaşabilirsiniz:

https://www.ilahiyatvakfi.com/kitap/namaz-sureleri-tefsiri-umit-simsek-9789758646661



[1] Yasin sûresi, 36:55-56.

[2] Zuhruf sûresi, 43:69-71.

30 Ağustos 2021 Pazartesi

Batan gemide keman çalmak


***

ÜMİT ŞİMŞEK


Meşhur Titanic “Tanrı bile batıramaz” böbürlenmesiyle çıktığı ilk seferinde Atlas Okyanusunun soğuk sularına gömülürken, üzerindeki bir kemancı, kemanıyla “Tanrım şimdi Sana daha yakınım” ilâhisini çalıyordu.

Kemancının cesedi kazadan on gün sonra denizden çıkarıldığında, kemanı da deri bir çanta içinde özenle muhafaza altına alınmış ve kemancının omuzlarına sıkıca bağlanmış bir vaziyette bulundu. Şimdi, bir asır sonra, kemancının belki kemiklerinden eser kalmamışken, onun kemanı, yedi yıl süren incelemelerden sonra gerçekten o keman olduğu kesinleşmiş olarak, 1,6 milyon dolar ödeyen bir antika avcısının mülkiyetine geçti.

***

Batan gemide keman çalmanın kemancıya şöhret, bir asır sonraki sahibine de servet kazandırabileceğini böylece görmüş bulunuyoruz. Ancak bir şartla:

O gemi Titanic olmalı.

Yoksa, dünyanın denizlerinde her zaman gemiler batıyor; ama onlar batarken üzerlerinde kimin ne yaptığını kimse bilmiyor ve merak da etmiyor. O gemilerin bazılarında da eğer insanlar gemi batarken keman çalıyorlarsa, bizim bundan haberimiz olmuyor. Böyleleri için “Boşu boşuna keman çalmışlar” diyebiliriz!

Fakat Titanic’te bile olsa, gemi batarken keman çalmak iyi bir fikir midir?

Eğer meşhur bir ölü olmak size cazip geliyorsa, buna evet cevabını verebilirsiniz. Ama bunun için, gittiğiniz yerde o şöhretin size sağlayacağı imkân ve fırsatlardan da emin olmanız gerekir. Böyle bir garanti belgesini elinize almadıkça, oraya keman çalarak değil de, seyahatin mahiyet ve hedefine uygun bir donanımla gitmek en doğrusudur diyecek olsak, buna itiraz edecek çok kimse çıkmaz. Fakat teorik planda kolayca kabul ettiğimiz bir gerçekle, gerçek hayatta o kadar kolay yüzleşebiliyor muyuz?

İşin aslına bakacak olursak, hepimiz batan gemilerdeyiz ve hepimiz Titanic kadar ölüme yakınız. Az önce veya az sonra başımıza gelecek olması, bu âkıbetin yakınlığını değiştirir mi? Lâkin biz, batmakta olan geminin üzerindeki son dakikalarımızı, keman çalmaktan çok da farklı olmayan meşgalelerle tüketiyoruz. Herhangi bir anda dünyanın ayrıntılı bir fotoğrafını çekecek olsak, o donuk karede elimize geçecek olan resim, aşağı yukarı, bizim ölürken nelerle meşgul olduğumuzu gösteren bir resim olacaktır:  filân TV dizisinin saçmalıkları, bitmek bilmeyen politik ağız dalaşlarının kaç milyonuncu tekrarı, incir çekirdeğinin bir zerresini bile doldurmayacak dünya hedefleri uğruna verilen kavgalar… Daha da garibi, bu meşgalelerin çoğu, zaman geçirmek ve ölüme daha çabuk kavuşmak için daldığımız oyun ve oyalanmalardan ibarettir. Başka bir deyişle:

Biz de batan geminin kemancılarıyız. Bir farkla ki, Titanic’in kemancısı geminin batmakta olduğunu biliyordu, biz onu da bilmiyoruz.

***

Çok şükür ki hepimiz keman çalmıyoruz. İçimizde, buraya niçin geldiğini, buradan nereye gideceğini ve oraya ne götüreceğini bilenler de var. Onlar, gemi daha yüzerken bir ayağını sağlam yere atmış, dünyaya bakılması gereken yerden bakan insanlar. Hiçbir fırtına, hiçbir buzdağı onları korkutmuyor. Geminin batması veya yüzmesi de onlar için bir değişiklik ifade etmiyor.

Çünkü gemide olduklarını da, gemide kalmayacaklarını da biliyorlar.

Onun için, gemiden inme vakti geldiğinde, keman çalarak korkuyu korkutmaya çalışmak ihtiyacını da hissetmiyorlar — tıpkı son nefesinde “Korkma” diye kendisini teskin etmeye çalışanlara Sisi’nin haydutları tarafından şehit edilen Mısırlı yiğit delikanlının verdiği cevap gibi:

“Cennetten kim korkar?”

[Son Devir, Ağustos 2013]


Sitemizde yayınlanan yazılardan ânında haberdar olmak için
bizi Twitter’da takip edebilirsiniz:

twitter.com/umit_simsek