SON EKLENENLER
latest

11 Eylül 2021 Cumartesi

Gayrımüslimden fazilet beklenir mi?


***

Mâide sûresinin 82-86. âyetlerini okuduğumuz 318. Kur’an Buluşmasının özeti ve video kaydı.

Hıristiyan, Yahudi ve müşriklerden hangisi mü’minlere daha yakın, hangisi düşmanlıkta daha şiddetli? Müslüman olmayanlardan da faziletli davranışlar beklenebilir mi?

Bu sorunun cevabını veren âyetler 318. Kur’an Buluşmasının gündemindeydi.

UTESAV organizasyonuyla gerçekleşen Kur’an Buluşmalarının bu bölümünde Mâide sûresinin şu mealdeki 82-86. âyetlerini okuduk:

İman edenlere düşmanlıkta insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve Allah’a ortak koşanları bulacaksın. İman edenlere sevgide insanların en yakını olarak da “Biz Hıristiyanız” diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ki, bunlar büyüklük taslamazlar.

Peygambere indirileni işittiklerinde, âşinâ oldukları haktan dolayı gözlerinin yaşla dolduğunu görürsün. “Ey Rabbimiz, iman ettik,” derler. “Sen de bizi hakka şahitlik edenlerle beraber yaz.

“Rabbimizin bizi salihler arasına katması için can atarken, Allah’a ve haktan bize gelene niçin iman etmeyelim?”

Bu söylediklerine karşılık, Allah da onları, içinde ebediyen kalacakları, altlarından ırmaklar akan Cennetlerle ödüllendirdi. Muhsinlerin mükâfatı işte budur.

İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlar ise Cehennem ehlidir.

YouTube’un Erdemli Hayat sitesinden yayınlanan Buluşmada Ehl-i Kitap ile ilgili uyarılar içeren diğer âyetleri de göz önüne alarak yaptığımız değerlendirmelerde özetle şu tesbitler öne çıktı:

  • Toplum hayatında gerek Ehl-i Kitap ile, gerekse daha başka inanç sahipleriyle çeşitli alanlardaki münasebetler her zaman var olagelmiştir.
  • Bu münasebetlerin Müslümanlar açısından sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için gerekli olan bazı hatırlatmalar da bu âyetlerde yapılmakta ve kimden ne bekleneceği hususunda Müslümanlara önemli ölçüler verilmektedir.
  • Bu ölçülerin  inançlardan ziyade davranışları ilgilendirmesi dikkat çekicidir. İnanç bakımından Hıristiyanlar – şirke düşmüş olmaları sebebiyle – Müslümanlara Yahudilerden daha uzak oldukları halde, keşiş ve rahiplerinin merhamet ve şefkat sahibi olmaları ve büyüklük taslamamaları sebebiyle Müslümanlara en yakın durumda, Yahudiler ise düşmanlıkları ve kalp katılıkları sebebiyle müşriklerden bile daha uzak durumda gösterilmişlerdir.
  • Bu durumun ortaya çıkardığı bir başka sonuç: Dünya sevgisi, kibir ve düşmanlık, hak dini kabul etmeyi zorlaştıran unsurlar olduğu gibi, alçakgönüllülük, merhamet ve şefkat de insanları hak dine yaklaştıran ve onu kabule hazırlayan unsurlardır. Bu hakikate işaret eden iki hadis-i şerif:
    • Cahiliye döneminde hayırlı olanlar, iyice kavradıkları takdirde İslâmda da hayırlıdırlar. (Buharî, Enbiyâ: 8, 14, 19; Müslim, Fezâil: 168).
    • Cahiliye döneminde yaptığı sadaka vermek, köle âzad etmek, sıla-i rahim yapmak gibi iyiliklerinden sevap görüp görmeyeceğini soran Sahabîye Resulullahın cevabı: “Sen zaten eski iyiliklerin sebebiyle Müslüman oldun.” (Buharî, Edeb: 16; Müslim, İman: 195).
  • Bir başka önemli nokta: Fazilet her zaman fazilettir. Ayrıca iman başka, amel başkadır. Bir Müslümanda İslâma lâyık olmayan özellikler bulunabildiği gibi, daha başka inanç sahiplerinde İslâma lâyık faziletler bulunabilir. Güzel ahlâk bir gayrımüslimde bulunduğu zaman yine güzel ahlâk olarak kalırken, çirkin huylar da bir mü’minde bulunduğu zaman yine çirkin huy olarak kalır.

Kur’an Buluşmalarının 318. bölümüne ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

UTESAV organizasyonuyla gerçekleşen ve daha önce MÜSİAD Genel Merkezinde yapılan Kur’an Buluşmaları, salgın sebebiyle bir müddettir https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden Cumartesi günleri 07:30’dan itibaren canlı olarak yayınlanıyor. Kur’an Buluşmaları ile ilgili gelişmeleri kaçırmamak için bu sayfaya abone olabilirsiniz.


Sitemizde yayınlanan yazılardan ânında haberdar olmak için
bizi Twitter’da takip edebilirsiniz:

twitter.com/umit_simsek


9 Eylül 2021 Perşembe

Salâvatın anlamı


***
Allah ve melekleri Peygambere salât ediyorlar. Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.
Ahzâb Sûresi, 33:56

ÜMİT ŞİMŞEK

BU ÂYETİN tasvir ettiği kâinat, Âlemlerin Rabbinden inen rahmetlere gark olmuş, gökleri ve yeri rahmet dualarıyla çınlayan bir kâinattır. Âyet, o duaların ve rahmetlerin odak noktasında ise Ahirzaman Peygamberi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı gösterir.

Bu tasvirleri destekleyen başka âyetler de vardır. Meselâ Enbiyâ Sûresinin bir âyeti, Peygamberimize hitaben, “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” buyurur.[1]

Bütün âlemlere bir rahmet olarak — âyetin vurgusuyla: ancak rahmet olarak — gönderilen zat için gökler ve yer dolusu rahmet dualarının edilmesinden daha tabii ne vardır?

Bediüzzaman, eserlerinin çeşitli yerlerinde bu manzarayı pek güzel bir şekilde yorumlar. Onun bu yorumu, geçmiş ve geleceğiyle birlikte tüm zaman ve mekânları kuşatan bir bakış açısından çekilmiş bir fotoğraf gibidir:

Orada, bütün varlık âlemini arkasına almış, Yer ve Gökler Rabbini zikreden ve Ona niyazda bulunan bir büyük zat vardır.

O, göklerde ve yerde ne varsa bir kitap gibi okur ve okutur.

Onun nuru altında hiçbir şey karanlıkta kalmaz.

Herşey canlanır, herşey Rabbini zikretmeye başlar.

Yaratılan ne varsa, onun getirdiği kitapla bir anlama kavuşur, bir değer kazanır.

O, bir kâinatı okur, bir elindeki kitabı.

Tesbihatıyla âlemleri çınlatır.

Ve açar ellerini, Rabbinden sonsuzluk ister, kurtuluş ister, kavuşma ister, mutluluk ister.

Bütün bunları, ardınca dizilen insan ve cin âlemleri için ister.

Gökler ve yer onu huşu içinde dinler, ona âmin’ler söyler.

İşte o âmin’ler, göklerden ve yerden ona giden salâvatlardır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen için, her an âlemler rahmet duası eder, ona her an Âlemlerin Rabbinden rahmetler iner.

Dualar gibi, her an onun arkasında dizilenler de artar.

Mahlûkat kafileleri birbiri ardınca dünyaya gelirler.

Ümmetine hergün yeni yeni fertler katılır.

Katılanlarla beraber, rahmete olan ihtiyaçlar da artar.

İhtiyaçlar arttıkça dualar ve âmin’ler de çoğalır.

Çünkü onu gönderen, onunla bütün âlemlere rahmet etmek istemiştir.

Onun için, o rahmet timsalinin mertebesi de sürekli bir yükseliştedir. Sebep olduğu hayırlar onun defterine geçer; salât ve selâmlar onun kadrini yüceltir.

Böylece, o, arkasına aldığı âmin’lerle, Rabbinin katında, niyazı reddedilmeyecek bir mertebeye erişir.

Nihayet, o içten niyazlarla, o güçlü âmin’lerle bir saadet yurdu açılır.

O gün, onun âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olduğunu herkes gözleriyle görür.

Ve inananlar, salât ve selâmlarıyla kendileri için ne büyük bir yatırım yapmış olduklarını anlarlar.

İşte, salâvatın bu anlamı ve önemi sebebiyledir ki, o Yüce Peygamber, “Kim bana bir salât ederse Allah ona on salât eder” buyurmuştur.[2]

“Duamın hepsini salâvata ayırayım mı?” diyen bir Sahâbîye onun verdiği şu cevapta da yine aynı hakikatin ifadesi vardır:

“İşte o zaman Allah senin bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını da bağışlar.”[3]


Sitemizde yayınlanan yazılardan ânında haberdar olmak için
bizi Twitter’da takip edebilirsiniz:

twitter.com/umit_simsek


[1] Enbiyâ Sûresi, 21:107.

[2] Müslim, Salât: 70.

[3] Tirmizî, Kıyâmet: 23.

7 Eylül 2021 Salı

Takvâ elbisesi


Ey Âdem oğulları! Çirkin yerlerinizi örtsün ve sizi süslesin diye Biz size elbise indirdik. Takvâ elbisesine gelince, işte bu en hayırlısıdır. Bunlar Allah’ın âyetleridir ki, düşünüp öğüt alsınlar diye indirilmiştir.

A’râf Sûresi, 7:26


ÜMİT ŞİMŞEK

İNSANA HAS nimetlerden birisi de elbisedir ki, bu nimetin üstünlüğüne, âyet-i kerimede “İndirdik” sözüyle işaret edilmiştir.

Gerçi elbise, maddesi itibarıyla, yağmur gibi gökten inen birşey değildir. Ancak onun ifade ettiği anlam ve insan için taşıdığı değer o kadar büyüktür ki, insanı bu nimetten mahrum etmek, onu insanlıktan çıkarmak demek olur. İşte bu pek büyük değer, insana Âlemlerin Rabbi tarafından verilmiş ve bu lütuf Onun katından indirilmiştir.

Yüce Allah, insanı, diğer canlılar gibi doğal bir post veya tüyle kaplayarak dünyaya göndermemiş, buna karşılık, yeryüzünün bütün nimetlerini önüne sererek bunlardan dilediği gibi elbiseler biçip örtünmesini ve süslenmesini ona öğretmiştir. Böyle yapmakla da, insanın önüne son derece zengin bir nimet alanı açtığı gibi, onun diğer bütün varlıklar üzerinde bir mevkiinin ve tasarruf hakkının bulunduğunu göstermiştir.

Elbise insanı hem örter, hem süsler. Bunda, çirkinlik ve kötülükleri örten, yarattıklarını onlara lâyık şekilde süsleyen Rabbimizin Settar ve Müzeyyin gibi güzel isimlerinin tecellîleri vardır.

Elbise ile beraber, Allah, insana bir de hayâ, yani utanma duygusu lütfetmiştir ki, âyet buna “takvâ elbisesi” tabiriyle işarette bulunuyor. Bu duygudan nasibi olmayanın elbise nimetinden nasibi de, onu bir inkâr ve isyan vesilesi haline getirmek ve kendi eliyle kendisine acı bir âkıbet hazırlamaktır. Gerçekten de, her nimet gibi, elbise nimetinin de kötüye kullanılması ve bir isyan vesilesi halini alması mümkündür ki, âyet ve hadisler bu konuda son derece ciddî uyarılar içerir.

Kötüye kullanımın bir ucunda gurur ve israf vardır. İnsanlar, iç dünyaları çoraklaştıkça bu yönde bir aşırılığa kaçarlar ve bu çoraklığı, dış yüzlerindeki süs ve gösterişlerle telâfi etmeye çalışırlar. Çağımızın tüketim odakları ise bu beşerî zaafı değerlendirmekte pek beceriklidir:

Bir yandan insanların ruhlarını her türlü maneviyattan soyutlar ve boşaltırlar; sonra da onların önüne, güya aradıkları doyumu orada bulacaklarmış gibi, dünyanın gelip geçici oyuncaklarını, süslü tuzaklarını sererler.

İşte moda denen şey de bu süslü ve en etkili oyuncaklardan birisidir. Ünlü düşünür Thoreau, bu taklit çılgınlığını şu sözleriyle tasvir ediyor:

“Paris’teki baş maymun kafasına seyyah şapkasını geçirdi mi, Amerika’daki bütün maymunlar da aynı şeyi yapar.”

Böylece, her yıl, her mevsim, belki hergün şapkaların biri çıkarılır, diğeri başa geçirilir. Elbiselerin biri atılır, bir başkası giyilir. Gardroplar, bir iki defa giyip kaldırılmış elbiselerle dolar. İnsanlar geceli gündüzlü çalışarak modacıları besler.

Modalar pek çabuk değişir. Demode olan şey, artık bir alay vesilesine dönüşmüştür. Yine Thoreau’nun deyimiyle, insanlar bir gün giydiklerine bir başka gün gülerler. Bugün giydiklerine de yarın güleceklerini bile bile, yine kendilerine gösterileni, adeta bir dinî emri yerine getiriyormuşçasına giyerler.

Elbise nimetinin kötüye kullanımında, giyim israfının tam aksi yönde görünse de, aslında ondan çok uzak düşmeyen bir de açılma ve çıplaklaşma hadisesi vardır ki, bu da yine moda adı altında kendisini kitlelere pek kolay kabul ettirir. Görünmeyen, fakat karşı da konulamayan esrarengiz bir istibdad merkezi “Bu yıl göbekler açılacak” dediği zaman, kimse “Niçin?” diye sormaz. Herkes birbirine bakar ve açılacak yerleri açar. Âyetin vurguladığı “takvâ elbisesi” ihmal edildiği takdirde elbise nimetinin insanı ne hallere düşürebileceğini tahmin etmek hiç de kolay değildir.

Bütün bu manzaralar, insana, en eski ve en yaman düşmanının intikam yeminini hatırlatıyor:

Hani İblis, insan yüzünden lânetlenince, “Ben de onları kuruntularla avutacağım,” diye ahdetmişti. “Ben emredeceğim, onlar hayvanlarının kulaklarını kesecekler. Ben onlara emredeceğim, onlar da Allah’ın yarattığını değiştirecekler.”[1]

Nitekim konumuz olan âyetin devamındaki âyet-i kerime de bizi bu konuda uyarıyor. Ve “Sakın,” diyor, “anne ve babanızın örtülerini çekip çirkin yerlerini ortaya çıkararak onları Cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de fitneye düşürmesin.”[2]

Yüce Allah’ın insana bağışladığı bütün nimetlerde olduğu gibi, elbise nimetinde de bir orta yol, bir “sırat-ı müstakim” vardır.

Bu yolu tutan kimse Rabbinin ihsanlarıyla süslenir ve güzelleşir.

Fakat bu yolun bir tarafında gurur, kibir ve israf, diğer tarafında ise hayâ elbisesinden soyunarak çirkinleşmek ve şeytana oyuncak olmak gibi aşırılıklar vardır.

Orta yoldan şaşmamamızı sağlayacak formülü ise bize âyet gösteriyor:

“Takvâ elbisesine gelince, işte bu en hayırlısıdır.”


Sitemizde yayınlanan yazılardan ânında haberdar olmak için
bizi Twitter’da takip edebilirsiniz:

twitter.com/umit_simsek


[1] Nisâ Sûresi, 4:119.

[2] A’râf Sûresi, 7:27.

5 Eylül 2021 Pazar

Şu isimler olmasa


***

ÜMİT ŞİMŞEK

Her varlık bir güzelliktir.

Ve her güzellik bir çağrıdır.

Seyredeni, onun ötesine çeker.

***

Sırlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz.

Çevremizde ne varsa, hepsi bu esrarengiz dünyanın bilinmez bir parçasıdır.

Ne var ki, bu bilinmezleri bildiğimizi sanırız çoğu zaman.

Durup da “Bu nedir?” diye düşünmek aklımızdan geçmez.

Oysa bildiğimiz, çoğu zaman bir isimden ibarettir, o kadar.

***

Hergün akşama kadar ışık yağar gökten.

Bir yıldız, milyarlarca ton hidrojen bombasının enerjisini üzerimize boşaltır.

Ve hayat, tepeden tırnağa, o enerjiyle sürüp gider.

Fakat nedir enerji?

Gören de yok, bilen de.

Nasıl gökten iner? Nasıl yere girer? Nasıl vücutlara sızar o enerji denen şey? Nasıl bir cisimden diğerine geçer? Sofrada yediklerimiz, nasıl olur da bizi sırtında taşır? Kaslarımızdaki o esrarengiz varlık, yukarıya kaldırdığımız bir cisimde nasıl potansiyel enerji halinde birikir?

Hiçbir kitap cevaplandırmaz bu soruları.

Bilim, onun adına enerji der ve formüllerini serer önümüze.

Ama onu bize tanıtmaz.

Biz ise, bu esrarlı varlığa bir isim takmakla onu tanıdığımızı sanırız.

Yahut cehaletimizi örteriz bir isimle.

***

İşte size cehalet listemizden birkaç nümune:

Elektrik.

Işık.

Yerçekimi.

Madde.

Kuvvet.

Hayat.

Sevgi.

Şefkat.

Duygu.

Ve yüzlercesi. Ve binlercesi. Ve milyonlarcası.

Hiçbiri bilinmez bunların.

Varlığı da inkâr edilmez. Hepsi gözümüzün önündedir.

Onları görürüz. Yahut gördüğümüzü sanırız. Bazan da bakar, fakat görmeyiz. Yahut görsek de bilmeyiz. Bir isim takar, geçeriz.

Ama hepsi de bir esrar perdesine bürünmüş, bir hayat boyu bizimledir.

Hiçbir an aralanmaz o esrarengiz perde.

***

Belki de bir meydan okuyuştur bütün bunlar.

Belki de hayatın anlamı bu meydan okuyuşun ardında saklı.

İlk defa görür gibi baksak onlara—

Veya bilmediğimizi fark etsek…

Ve bir meraklı bakışla göz atsak dünyamıza.

Dinmez bir merakla sorsak, durmaksızın sorsak:

Nedir bütün bunlar?

Neler oluyor hayatta?

Belki o sırlardan bir kısmı aralanıverecek.

Belki de hayata gözümüzü açacağız, kimbilir?

Lâkin şu isim takma alışkanlığımız olmasa!


Sitemizde yayınlanan yazılardan ânında haberdar olmak için
bizi Twitter’da takip edebilirsiniz:

twitter.com/umit_simsek