Kayıtlar

Kasım 28, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SUNGUR AĞABEY

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK B ediüzzaman Hazretleri arkasında iki tür eser bırakarak bu dünyadan ayrıldı: Bunlardan birisi, telif ettiği eserlerdi. İnsanlık âlemi, onun dünyayı teşrifiyle, Risale-i Nur denen bir ilim ve iman âbidesiyle tanıştı. Bediüzzaman’ın diğer eserleri, onun inşa ettiği eserlerdi. Onu veya eserlerini tanıdıktan sonra yeni bir hayata başlayan ve her biri birer iman, ahlâk ve şehamet âbidesi halini alan insanlar da bu sınıfa girer. Ebediyet âlemine milletçe uğurladığımız Sungur Ağabey, Bediüzzaman Hazretlerinin inşa ettiği en büyük ve en muhteşem eserlerden biriydi: tıpkı Âyetü’l-Kübrâ gibi, Haşir Risalesi gibi, aynı elden çıkmış ve kâinata aynı hakikatleri anlatan bir eserdi. Üstadının rahle-i tedrisine o gencecik bir Anadolu çocuğu olarak girdi, bu dünyadan Cumhurbaşkanıyla, Başbakanıyla, Diyanet İşleri Başkanıyla birlikte bir milletin “ağabeyi” olarak ayrıldı. Mustafa Sungur Risaleleri tanıdığı zaman, Köy Enstitüsünde henüz formatlanmış, delikanlılığın bütün enerjisiyle Devriml

Dünyayı isteyenlere dikkat!

Resim
Zikrimizden yüz çeviren ve dünya hayatından başka birşey istemeyenlere aldırma. Necm Sûresi, 53:29 ÜMİT ŞİMŞEK KUR’ÂN-I KERİM, bir yandan Allah’ın hoşnutluğunu kazanan kimselerin özelliklerini sayarak bizim için bir inanan insan modeli çizerken, bir yandan da, kaçınılması gereken kimselerin özelliklerini saymak suretiyle hem onlar gibi olmamamızı, hem de onların kötülüklerinden korunmamızı ister. Bu âyette de inkâr ehlinin özelliklerinden iki tanesini buluyoruz: (1) Allah’ın zikrinden yüz çevirmek. (2) Dünya hayatından başka bir amacı bulunmamak. Allah’ın zikri, kapsamlı bir sözdür ve bununla hem Allah’ı anmak, hem de Kur’ân kastedilmektedir. Âyetin tarif ettiği kimseler, her ikisine de arkalarını dönmüş kimselerdir. Onlar Allah’ı zikretmezler, hatırlamazlar, anmazlar. Göklerde ve yerde serilmiş tevhid âyetleri üzerinde durup düşünmezler. Bir kötülük işleyecekleri zaman Allah’ı hatırlayıp Onun azabından korkarak o kötülükten ellerini çekmek gibi bir âdetleri yoktur. Hattâ, kendilerine

Bir rüzgâr varmış, bir yokmuş

Resim
ÜMİT ŞİMŞEK R üzgâr diye birşey yoktur aslında. O havadır. Hava ise görülmez. Yalnız kılıktan kılığa girer. Çoğu zaman, aldığımız nefestir o. Damarların en ücra köşelerine kadar gider, can olur. Sonra, kelime olur dudaklarda. Kulaklar, sözleri ondan dinler. Kuşlar bir yandan, gök gürültüsü bir yandan, ona yükler seslerini, öylece gönderir işitenlere. Çiçekler ve böcekler onunla haberleşir. Kokular, tıpkı sözler gibi yayılır hava zerreleriyle. Birer çağrı olur, ulaşır gideceği yere. Çağrıyı alan, aynı hava zerrelerine biner ve gelir. *** B aşımızı kaldırdığımızda, gökyüzü olarak görürüz onu. Gündüzü maviye, fecir ve gurupları kızıla boyayan onun rengidir. Hiçbir zaman bir yerde durmaz o. Sessiz ve sakin bir odada havanın hiçbir hareketini görmezsiniz. Fakat o, kimseye birşey hissettirmeden, saniyede yüzlerce defa bir duvardan diğerine gidip gelmiştir. *** Z aman olur, bir meltemle okşar yüzleri. Serinlik taşır denizlerden. Yapraklar onun elinde oynaşır ışıl ışıl. *** B azan, aldığı emri

"Siz kendinize bakın" sözünden ne anlamalıyız?

Resim
Mâide sûresinin 105-108. âyetlerini okuduğumuz 329. Kur’an Buluşmasının özeti ve video kaydı. UTESAV organizasyonuyla gerçekleşmekte olan Kur’an Buluşmalarının 329. bölümünde okuduğumuz âyetlerle iki önemli konu üzerinde yoğunlaştık. Bunlardan birincisi zaman zaman yanlış anlamalara konu olmuş önemli bir ilkeyi ders veriyor, diğeri de ayrıntılı tarifleriyle kul hakkının Allah katında ne kadar saygın bir yere sahip olduğunu bize gösteriyordu. Buluşmada ilk olarak okuduğumuz Mâide sûresinin 105. âyeti şu mealde idi: Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olduğunuz müddetçe, sapıtanlar size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır; yapmakta olduklarınızı O size haber verecektir. Bu âyet-i kerimeyi Kur’ân’ın çok önemli emirleri arasında yer alan “emr-i bilmaruf ve nehy-i anilmünker” ilkesi ışığında mütalâa etmek gerekiyordu. Konuyla ilgili diğer âyetler, hadisler ve Sahabe uygulaması da bu konuyu iyice açıklığa kavuşturuyordu. Örnekleriyle ele aldığımız bu açıklamaları