İmkânlar ve fırsatlar




Kim Allah’a kavuşmayı ümit ediyorsa, bilsin ki, Allah’ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O herşeyi işitir, herşeyi bilir.
Ankebut Sûresi, 29:5


ÜMİT ŞİMŞEK

ALLAH’A kavuşmayı ümit etmek, mü’minin en başta gelen özelliğidir. Bu yüzdendir ki, birçok âyet-i kerime Allah’a iman ile âhirete imanı bir arada sayar ve bu ikisinin birbirinden ayrı olamayacağını vurgular.

Âhirete iman, gerçekten de, mü’min için bir ümittir. O gün, âyetin de belirttiği gibi, bir “kavuşma”dır. Görmeden inanmış, ama görüyormuşçasına kulluk etmiş olan insanlar, o gün, tam bir iman ve tevekkülle bağlandıkları Rablerinin huzurlarında duracak, Ona karşı ömürlerinin hesabını verecek, bu hesap sırasında da, o gün için yaptıkları hazırlıkları kendileri için saklanmış, hattâ daha da artmış ve bereketlenmiş olarak bulacaklardır. Bu bakımdan, âhirete kesin bir şekilde inanan ve o gün için bir hazırlık yapan kimse için, kıyamet günü, bir ümit günü demektir.

Kıyamet günü hakkında ümit beslemek, sadece sözde bırakılacak bir iddia değildir. Allah’a kavuşmayı umanlar, bu ümitlerini bizzat yaşarlar, hayata dönüştürürler ve onu canlı tutmak için sürekli bir çaba içinde bulunurlar. Çünkü o büyük kavuşma günü, bir ömür boyu beklemeye ve uğrunda o ömrü tümüyle harcamaya değecek bir gündür. Âyet de, iman eden kullara bu muazzam hakikati hatırlatıyor ve “Allah’ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir” müjdesini tekrarlıyor.

Niçin bu vurgu yapılıyor? İnananlara niçin bu hakikat tekrar tekrar hatırlatılıyor?

Çünkü o büyük müjdeden en yüksek düzeyde yararlanabilmek, bu hakikati sürekli olarak hatırda tutmaya bağlıdır. O güne hazırlanmak için bizim elimizde sadece bu dünya hayatının dakikaları vardır ve onlar da birbirinin peşi sıra tükenip gitmektedir. Diğer yandan, yine bu hayatta, karşımıza, o büyük kavuşmayı son derece kârlı bir güne çevirecek fırsatlar da çıkıp durmaktadır.

Bu durumda, Rabbine kavuşmayı ümit eden kimseye iki önemli görev düşüyor demektir:

(1) imkânları ziyan etmemek,

(2) fırsatları değerlendirmek.

Bu dünya üzerinde bize takdir edilmiş olan ömrün her dakikası bir imkân, bir sermaye demektir. Ne yazık ki, dünya hayatının oyuncakları, modaları, görenekleri, eğlenceleri, merakları bu sermayenin büyük kısmını peşine takıp heba etmektedir. Ülkemiz insanının hergün dört saatini televizyon başında geçirdiğini hatırlamak, ömür israfının hangi boyutlara ulaştığını göstermeye yeter. Rabbine kavuşacağı güne doğru hızla yol almakta olan bir insanın, o kavuşma gününde kendisine lâzım olacak şeyleri etrafa saçıp savurarak koşması aklın alacağı şey midir?

Allah’a kavuşmayı umanlar için, bu dünya hayatının olağan imkânlarından başka, olağanüstü fırsatları da vardır. Yüce Allah, o fırsatları, kullarının yolu üzerine, mübarek vakitler gibi kılıklar altında serpiştirir. Onlardan birini yakalayan kul, bir gecede ayların, yahut yılların kazancına erişebilir. Kul bu dünya üzerinde nefes alıp verdikçe, o fırsatlar da tekrar tekrar dönüp onun karşısına çıkar. Böylece, bir kısa dünya hayatının ardından Rabbinin huzuruna çıkan insan, orada, binlerce yıllık bir ömrün ürünüyle karşılaşabilir.

Gerçek ticaretin ne olduğunu, asıl yatırımın nereye yapılacağını, kat kat artan bir kazancın ne anlama geldiğini bilenler, bu dünya hayatının imkânlarını ziyan etmedikleri gibi, o fırsatlardan da hiçbirini kaçırmak istemezler.


Bu sitede yayınlanan yazılardan ânında haberdar olmak için
bizi Twitter’da takip edebilirsiniz:

twitter.com/umit_simsek




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü

Yöneticiler hesaba hazırlansın