İsmail Lütfi Çakan Hocanın ümmete en son armağanı üzerine



Hadis ilminin zamanımızdaki öncü isimlerinden İsmail Lütfi Hocanın yıllardan beri hayalini süsleyen ve nihayet cisme bürünmüş bir eser halinde bizlere sunduğu bu kitap, “Ey iman edenler!” hitabıyla başlayan âyetlerin ana noktalarını hadis-i şeriflerle yoğurulmuş bir şekilde açıklayıp okuyucuyu Allah’ın hitabıyla baş başa bırakıyor.


ÜMİT ŞİMŞEK

“Âlemlerin Rabbinden gelen bir hitaba bizzat muhatap olmak, bir kul için düşünülebilecek mazhariyetlerin en büyüğü, yücesi, en şereflisidir” diyecek olsak, bu fikre herhalde bütün ehl-i iman iştirak edecektir. Lâkin iş bu büyük şerefin farkındalığına gelip dayandığında, pek azımızın bu heyecanı yaşayabildiği de hayatın bir başka gerçeğidir. Bunun başlıca sebebi, hitabın genelliği olsa gerektir; çünkü bu durum Kur’ân’ın milyarlarca muhatabı arasında kendimizi “olsa da olur, olmasa da” kabilinden önemsiz bir mevkide vehmetmemize yol açabiliyor. Oysa her birimizi bir kâinat yaratır gibi tek tek yaratan, yeryüzüne yaydığı nimetler içinde her birimizin her bir lokmasını adresimize gönderen, namaz kıldığımızda bize yönelen, dua ettiğimizde bizi dinleyen ve her birimize ayrı ayrı cevaplar lütfeden Allah Teâlâ, “Ey iman edenler!” diye seslendiği zaman, o âyetin inişinden kıyamete kadar gelip geçecek bütün mü’minlerin adresi o hitabın içinde tek tek yazılmış demektir. Ve herhangi birimiz “Buyur yâ Rabbi” diyerek o yüce hitaba kulak kesildiğimizde, gözümüzle görmüş gibi bir kesinlikle biliriz ki, âlemde bizden başka hiç kimse yokmuşçasına bir teveccühle Âlemlerin Rabbi bizim okuyuşumuzu dinlemektedir. Tabii, bunun aksi yönde de benzer bir durum söz konusudur: Âlemlerin Rabbi “Ey iman edenler!” diyerek seslendiğinde üzerimize alınmaz ve dönüp bakmazsak, bu umursamazlığımızın da günün birinde bizi yerin dibine geçirebilecek bir utanç belgesi olarak karşımıza çıkma ihtimali vardır.

Şu gerçeği gözden kaçırmayalım: “Ey iman edenler!” hitabı, Allah’ın insana verdiği değeri gösteren bir hitaptır. Düşünün ki, hiçbir şeye muhtaç olmayan, bütün varlık âlemlerini bir “Ol!” emriyle yaratan, gökler ve yer dolusu varlıkların hamd ü senâlarına merci olan Âlemlerin Rabbi, sonsuz kudretiyle var ettiği insanı karşısına almış, ona hitap etmekte, ona göklerin ve yerin sırlarını açmakta, ona mahlûkatın tesbihatından söz etmekte, göklerde ve yerde olan herşeyi ona boyun eğdirdiğini bildirmekte, onu huzur ve esenliğe çağırmakta, ona muhabbet ve rızasını vaad etmekte ve onu bu gayeye ulaştıracak yolu tarif etmekte, onu bu yoldan alıkoyabilecek tehlike ve düşmanları ona haber vermektedir. Böyle bir huzur ve hitap, insanın her gün tekrar tekrar kavuşmaya can atacağı bir mazhariyet değilse nedir?

Kur’ân-ı Kerimin yeryüzüne indirilişi Asr-ı Saadette tamamlanmıştı; fakat o bizim dünyamıza şimdi iniyor, her gün inmeye devam ediyor ve her gün kimbilir kaçıncı defa bize sesleniyor. Onun “Ey iman edenler!” şeklindeki bir iltifatla bizi Yer ve Gökler Rabbinin huzuruna çağırması, ruhumuzda Cennet lezzetlerinden esintiler taşıyan bir tad bırakmıyor mu? Ve bu hitabı tekrar tekrar dinlemek iştiyakını uyandırmıyor mu?

“Ey iman edenler” hitabıyla başlayan bütün âyetleri bir araya toplayan elinizdeki kitap, bu iştiyakı uyandırmaya ve canlı tutmaya yönelik olarak hazırlanmış bulunuyor. Kitabın bir diğer özelliği ise, bir Hadis âlimi tarafından hazırlanmış olmasıdır. Bilindiği gibi, Kur’ân-ı Kerimin gerçek anlamda iki büyük müfessirinden birincisi bizzat kitabın kendisi, ikincisi de onu bize getiren ve açıklamakla görevli bulunan Resulullahtır. Hadisçiler, Kur’ân-ı Kerimin kendisinden başka bu ikinci kaynağa da âşinâlık ve teslimiyetleri sebebiyle, Kitabullah hakkında konuşmaya en ziyade hakları bulunan ve bu konuda sorumluluk sahibi olan kimselerdir ki, “Sünen ashabı, Allah’ın kitabını en iyi bilen kimselerdir” sözüyle bu gerçeği ilk olarak ifade eden, Hz. Ömer olmuştur.[1] Hadis ilminin zamanımızdaki öncü isimlerinden İsmail Lütfi Hocanın yıllardan beri hayalini süsleyen ve nihayet cisme bürünmüş bir eser halinde bizlere sunduğu bu kitap, ilerleyen sayfalarda da görüleceği gibi, hadis-i şeriflerle yoğurulmuş bir şekilde, sözü uzatmadan, konuyu dağıtmadan, âyetlerin ana noktalarını kısaca ve net ifadelerle açıklayıp okuyucuyu Allah’ın hitabıyla baş başa bırakmaktadır.

Kitabın bu özelliği, her ne kadar onun bir solukta okunup bitirilmesini sonuç verecek gibi görünüyorsa da, okuyucuyu buna teşvik etmemekte fayda görüyoruz. Çünkü açıklanan âyetlerin her biri, günümüz Müslümanının hayatında ayrıntılı muhasebelere vesile olması gereken hususlar içermektedir. “Ey iman edenler” hitabının içinde kendi adresimizi de bulduğumuz zaman, hayatımızda pek çok şeyi yeniden düşünmemizi gerektirecek bir çok hususla bu kitabın sayfalarında karşı karşıya geleceğimiz muhakkaktır. Bu bakımdan, kitap bir defa baştan sona okunsa bile, daha sonra her gün bir bölümü ayrıca tefekkür ve tedebbür ederek okumak, notlar çıkarmak, bu notların ışığında ayrıntılı muhasebeler yaparak hayatımıza nasıl bir yenilik ve canlılık getireceğimizi uzun uzadıya düşünmek, hiç şüphesiz, bizi Allah’ın kitabına ve rızasına daha çok yaklaştıracaktır.

Böyle bir eseri kendisine dert edinen ve emek vererek ümmetin istifadesine sunan İsmail Lütfi Çakan Hocamıza sıhhat, âfiyet ve huzur dolu nice yıllar ve bu yılları dolduracak daha nice eserler bağışlamasını bize Kur’ân’ı indiren, Resulünü gönderen ve hitabıyla bizi şereflendiren Âlemlerin Rabbinden niyaz ediyoruz.

– Bu müstesna eser için yazılmış “Takriz” yazısıdır.


[1] Dârimî, Mukaddime: 17, no. 121.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü

Kur'an mealleri din eğitiminde baş köşeyi almalı