Allah'a kulluk simgelerinde mü'minler için hayır vardır


 [Foto: Liam Ortiz-Pixabay]

  

İSMAİL L. ÇAKAN

 

وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 

Biz, o deve ve sığırları da size Allah’ın nişânelerinden kıldık. Onlarda sizin için pek çok hayır/fayda vardır. Kurban edilmek için sıraya dizildiklerinde onların üzerine Allah’ın adını anın. Usûlüne uygun olarak kesildiklerinde etlerinden hem siz yiyin, hem kanaat gösterip ihtiyacını gizleyene ve hem de gizlemeyip isteyene yedirin. İşte böylece şükredesiniz diye Biz onları sizin hizmet ve istifâdenize verdik. [1]

***

 Âyet-i kerime, Hac ibâdeti ile ilgili âyetler arasında yer almaktadır. Allah'a kulluk simgelerine (Şeâirullah) saygılı davranmak gerektiği[2] ve Kurban vecibesinin her ümmete emredildiği[3] bildirildikten sonra bu âyet-i kerimede "Biz o deve ve sığırları (büyükbaş hayvanları) da sizin için Allah’ın şeâirinden, O'na kulluk vesilelerinden kıldık. Onlarda sizin için pek çok hayır vardır"buyrulmaktadır.

"İri yapılı" demek olan "büdn" kelimesinin kapsamına develer ile develer gibi yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilen sığırlar girmektedir. Dilimizde her iki cinsi kapsamak üzere "büyükbaş hayvan" tanımı kullanılmaktadır.

Şeâir, şeâirullah; "Allah'a kulluk vesileleri, simgeleri, nişâneleri, işaretleri" demektir. Âyet-i kerime Allah'a kulluk vesilesi kılınmış olan kurbanlıklarda müminler için pek çok hayır/fayda bulunduğuna özellikle dikkat çekmektedir. Bu vurgulamada, Allah'a ibâdet vesilesi olan her şeyde -emredildiği gibi yerine getirilmesi halinde- onu uygulayanlar için mutlaka yarar bulunduğu gerçeği öne çıkarılmış ve netice itibariyle "kulluk, kullar için hayır vesilesidir" buyrulmuş olmaktadır.

Şeâirullah'tan olan kurbanlıklardaki "pek çok hayır", sonraki cümlelerde şöylece açıklanmaktadır:

Keserken Allah'ın adını anmak/zikretmek, nimeti vereni hatırlayıp kulluk bilincini canlı tutmak,

Etlerinden yiyip yararlanmak,

İsteyen ve istemeyen fakir-fukarâya yedirmek, onları doyurmak, dualarını almak, faydayı topluma yaymak,

Böylece söylem ve eylem olarak şükretmek.[4]

Âyet-i kerime kurban kesilirken ilk yapılacak işin "Allah'ın adını anmak" olduğunu bildirmektedir. Bu, İslâm'da kurbanın ancak Allah adına kesilebileceğini, başka kişi ve nesneler adına kurban kesilemeyeceğini göstermektedir.

Kurban etinin üçe ayrılacağı görüşünde olan âlimlerin Kur'an'dan delili bu âyettir. Üçte birini kurban sahibi yer, üçte birini dost ve akrabalarına hediye eder, üçte birini de fakirlere dağıtır.[5] Nitekim Resûl‑i Ekrem sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bir kısmını yiyin, bir kısmını saklayın, bir kısmını da sadaka olarak verin.”[6] Bu hadis-i şerif,  kurbanlıklardaki bireysel ve toplumsal hayrın anlatımıdır. Bu da "nimete şükür, nimetin cinsinden olur" fehvasınca kurban kesecek imkana sahip olanlar için kurbandaki hayrın şükür kısmının yerine getirilmesi demek olup eldeki nimetin artmasına vesiledir.

"Kim Allah’ın belirlediği kulluk simgelerine (şeâir) saygı gösterirse bu, kalplerin Allah’a yönelik olan saygısından kaynaklanır"[7] âyet-i kerimesi de kurbanlıklardaki hayr'ın Allah saygısı merkezli olduğunu göstermektedir. Nitekim açıklamakta olduğumuz âyet-i kerimeden sonraki âyette de açıkça "Kurbanların ne etleri Allah'a ulaşır ne de kanları; O'na ulaşacak olan sadece sizin Allah saygınızdır"[8] buyrulmakta, kurban vecibesindeki asıl hayrın Allah'a duyulan saygı yani takvâ olduğu bildirilmektedir.

Bilindiği gibi Hac ibadeti, ihrama girmek, tavaf ve sa’y yapmak, şeytan taşlamak, kurban kesmek gibi şeâir, kulluk simgeleri ve işaretleri ile doludur. "Safâ ile Merve Allah’ın hac için koyduğu işâretlerdendir[9] âyeti bu simgelerden Safa ile Merve tepeleri arasında yapılan sa'y'in delilidir. İhram, tavaf ve kurban ile ilgili de âyetler bulunmaktadır. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Vedâ haccında hac ibadetinin nasıl yapılması gerektiğini tüm detayları ile uygulamalı olarak göstermiştir. Yani hac ibâdetine ait menâsikin uygulama delili sünnet-i seniyyedir.  Bu sebeple meselâ şeytan taşlamaya "Kur'anda yok" diye -Allah'a kulluk simgelerinden olmasına rağmen- karşı çıkıp uygulamamak, Sünnet-i seniyeyi dikkate almamak, akıllıca davranmamak ve dolayısıyla da "pek çok hayır"dan mahrum kalmak demektir.

Nitekim dinimizin şeâirinden olan Ezan-ı Muhammedi ile ilgili âyette[10] şeâire karşı gerekli itina ve saygıyı göstermeyip tepkisel tavırlar sergileyenler hakkında şöyle buyrulmaktadır: "Namaz kılmak için ezan okuduğunuzda, onu alay ve eğlence konusu yaparlar; çünkü onlar akılları ermeyen bir topluluktur."[11]

Görüldüğü gibi bu âyet-i kerimede, Ezan sesinden rahatsızlık duyanlar "akılları ermeyen kimseler" diye tanımlanmaktadır. Bir hadis-i şerifte de  ezan okunmaya başlanınca Şeytan'ın Ezan sesini duymayacağı yere kadar yellenerek kaçtığı bildirilmektedir.[12] Bu iki tavır ve sahipleri arasında şeâirden duyulan rahatsızlık konusunda garip bir benzerliğin ve paylaşımın varlığı dikkat çekmektedir. Öte yandan Ezân'ın mânası kadar mebnâsı (lafızları) da önemlidir. Buna rağmen, değişik gerekçe ve düşüncelerle ezanın başka dillere çevrilerek okunmasını istemek de özelde Ezan'dan ve ezan sesinden, genelde şeâir-i İslâm'dan duyulan rahatsızlığı yansıtmaktadır.

Aynı şekilde hayvanseverlik adına yapmacık bir acıma duygusuna kapılıp yılda bir kez gerçekleşen Kurban vecibesine karşı çıkan, yüreğinin dayanmadığını söyleyen fakat değişik vesilelerle etli ziyafetler çeken veya kutlamalar yapmakta herhangi bir sakınca görmeyen kimselerin bu halleri de onların şeâire duyulması gerekli saygıdan yoksun, söylem-eylem tutarsızlığı ve çifte standart içinde olduklarını göstermektedir.

Buna rağmen Kurban vecibesinin yerine getirilmesine karşı çıkılmasına, kurban kesen kimi müslümanların gerekli şer'î, insânî ve içtimâî özeni göstermemeleri ve zorunlu hijyen tedbirlerini almamaları sebep olarak gösterilebiliyorsa, bunun sorumluluğu dikkatsiz davrananlara aittir. "Kaş yapayım derken göz çıkarmak" anlamına gelen böyle bir iddia ve ithama muhatap olmamak, meydan vermemek, kurban kesen birey, kurum ve kuruluşların şeâire saygı bilinci ve uygulaması ile ilgilidir..

Böylece âyet-i kerimedeki " لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ= şeâirde sizin için pek çok hayır vardır" uyarı ve müjdesinin mümin ve müttaki bireyler ve müslüman toplumlar için ne kadar özellikli,  detaylı ve önemli olduğu  anlaşılmış olmaktadır.



[1] el-Hac (22), 36

[2] el-Hac (22), 32

[3] el-Hac (22), 34

[4] Bu hayırlar, küçükbaş kurbanlık hayvanlarda da bulunmaktadır. Küçükbaş kurban kesen müminler de aynı işlemleri yaparlar. Şu farkla ki küçükbaş kurbanlar tek kişiliktir, ortaklaşa kesilmez.

[5] İbni Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm, X, 68

[6] Müslim, Edâhî 28

[7] el-Hac (22), 32

[8] el-Hac (22), 37

[9] el-Bakara (2), 158). Câhiliye devrinde Kâbe ziyaret edilirken Safâ ile Merve arasında koşulurdu. İslâmiyet geldikten sonra, Müslümanlar orada koşmanın bir Câhiliye âdeti olduğunu düşünerek çekingen davrandılar. Böylesi bir çekingenliğin yerinde olmadığını bildirmek üzere bu âyet indi (Buhârî, Hac 80) ve bu sa'y geleneğinin Hz. İbrâhim’den beri devam ettiğini öğretti.

[10] el-Mâide (5), 58

[11] el-Mâide (5), 58

[12] Bilgi için bk. Buhârî, Ezân 4, Amel fis’-salât 18, Sehv 6, Bed’ü’l-halk 11; Müslim, Salât 19, Mesâcid 83

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü

Yöneticiler hesaba hazırlansın