Kur'an meali ile bir hidayet yolculuğu



Mehmet Salim Öztoksoy, ömrünün 37’nci yılında kendisini Kur’an ile tanıştıran hidayet macerasını “Ol Dedi Oldum” adlı kitabında anlatıyor.

  

ÜMİT ŞİMŞEK

 

Artık kabul edelim: Bazılarımızda kemikleşmiş ve çare kabul etmez hale gelmiş bulunan meal okuma korkusu, bir arıza olarak anılmayı fazlasıyla hak ediyor. Onun için biz de bunu, birileri daha iyi bir isim koyuncaya kadar “mealofobi” olarak anacağız.

Kemikleşmiş olanlara elbette ki söyleyecek bir sözümüz yok; onlar insanları Kur’an’ın mânâsından uzaklaştırmak suretiyle dine yaklaştırdıklarını sanarak yaptıkları “hizmete” devam ediyorlar ve edecekler. Ancak böylelerinin telkinleri karşısında tereddüt geçiren veya geçirme ihtimali bulunan kimseleri bu tereddütlerinden kurtararak Allah’ın kelâmına tam bir teslimiyet ve gönül rahatlığı içinde yönlendirecek deliller ve fırsatlar, mütemadiyen Kur’an semâsından inmeye devam ediyor. Dünyada her yıl sayıları on binleri bulan insanlar Allah’ın kitabını (tabii ki tercümelerinden) okuyarak İslâma girmeye devam ediyorlar. Onlardan her birinin okunmaya değer bir macerası var şüphesiz; fakat burada, yanı başımızda, Müslümanlar arasında uzun yıllar boyunca dinden uzak bir hayat yaşadıktan sonra Allah’ın kitabına ve onun rehberliğiyle Allah’ın dinine yönelen insanlar da çıkıyor. Bu talihli insanlardan M. Salim Öztoksoy, meal vasıtasıyla Kur’an’a yönelerek hidayete erişinin hikâyesini “Ol Dedi Oldum” adlı kitabında özetledi..

M. Salim Öztoksoy, hayatının 37 yılını İslâmdan uzak, hattâ İslâma muhalif olarak geçirmiş ve sonunda nüfus kâğıdından İslâm kaydını sildirmeyi düşünecek bir noktaya gelmişti. Bu konudaki tereddütlerini bütünüyle gidermek ve din karşıtı kültürünü sağlam temellere oturtmak üzere okuduğu kitaplar arasında en çok ilgisini çekenlerden birisi de irtidad etmiş bir müftünün kaleminden çıkan bir kitaptı ve yazar, bu kitabında Kur’an’dan nakiller yaparak iddialarını delillendiriyordu. Lâkin Öztoksoy bu nakilleri Türkçe Kur’an mealleriyle karşılaştırdığında, mânânın da, bağlamın da çok farklı yönlere çekilerek amacından saptırılmış olduğunu gördü.

Bu tesbiti, onu Kur’an’ı bizzat incelemeye sevk etti. Ondan sonra da Kur’an ona mânâlarını açtıkça açtı. Okudukça bir yandan zihninde sorular beliriyor, bir yandan da cevaplarını buluyordu. Kur’an meali ile meşguliyeti, nihayet onu tam bir teslimiyetle İslâma girmeye sevk etti. Ve tabii, bu noktadan sonra Kur’an ile olan beraberliği daha derin bir boyut kazandı. Artık Kur’an ile yaşıyor, ondan öğrendiği Allah’ın emir ve yasaklarını titizlikle uygulamaya çalışıyor, bu haliyle birçoklarına örnek olurken eski çevresinden bir o kadarını da ondan uzaklaştırıyordu.

İslâma girdikten sonra Salim Öztoksoy meal okuma işini çok daha fazla ciddîye aldı. Sûre ve âyetin dahi ne olduğundan habersiz bir şekilde başladığı yolculuğunda, aradığı sûreleri kolayca bulabilmek için sayfa kenarlarını renkli ayraçlarla işaretlediği meâlini defalarca ve her defasında daha derinden tefekkür ederek baştan sona okudu. Çok geçmeden, Kur’an onun hayatında sürekli olarak arka fonda çalışan bir bilgisayar programı gibi doğruyu ve yanlışı ona gösterir, sorularını cevaplandırır hale gelmişti. “Onun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez” meâlindeki âyet “Allah bu kadar çok şeyi birden nasıl takip ediyor?” şeklinde bir soruyu onun aklına düşürüyor, fakat çok geçmeden bir iş vesilesiyle bilgisayarında karşısına çıkan bir programın işleyişi bu soruyu hatırlatarak cevabını ona gösteriyordu.

Kur’an ile aşinalığı, Öztoksoy’u sadece yakın çevresine ve ateistlere karşı değil, aynı zamanda Hıristiyanlara karşı da güçlü bir duruma kavuşturmuştu. Ondaki değişim çoğu zaman Avrupalı müşteri veya iş ortaklarının da ilgisini çekiyor, bunun üzerine giriştikleri sohbetlerde onlara kendi dinleri hakkında Kur’an’dan öğrendiklerini anlatınca onun bu konudaki bilgisinin kendilerini dahi aştığını görüyorlar ve bu da Öztoksoy’un gerçekten ciddî bir araştırma sonucunda İslâmı seçmiş olduğu sonucuna onları götürüyor, hattâ bazılarını İslâmı öğrenmeye sevk ediyordu..

Öztoksoy’un kendisini İslâma ulaştıran doğru yöntemi seçmesinde bir pay da meslekî bilgisine dayanıyordu. “Doğrudan pazarlamada bir altın kural vardır,” diyordu Salim Öztoksoy. “Eğer bir müşteriye ürünü düzgün anlatamazsanız, o müşteri ürünü zihninde öyle bir yere gömer ki, çok iyi anlatacak biriyle karşılaşsa bile ‘Bunu biliyorum, anlatmanıza gerek yok’ deyip kapıları kapatır.” Öztoksoy, bu kuralı bildiği gibi, İslâmı en iyi anlatacak olan şeyin Kur’an olduğunu da biliyor ve öyle yapıyor, bu vesileyle İslâma yönelenleri de yine aynı kaynağa yönlendiriyordu. Ancak bu yolda zaman zaman onun önüne çıkan engeller yok değildi; ve bu engellerin en aşılmaz olanları da, maalesef, aklı ve ilmi hamiyet ve takvâsını çok gerilerden takip eden mealofobik Müslümanlar idi. Öztoksoy’dan esinlenerek İslâma yönelen, hıçkıra hıçkıra ağlayarak namaza başlayan ve girme hakkını kazandığı işi de kendisine namaz izni verilmeyince “Yüzlerce iş bir vakit namaza feda olsun” diyerek terk eden birisi, az bir zaman sonra bu müttakî Müslümanlardan birine rastlamak talihsizliğine uğradı ve ondan işittiği “Senin namazların kabul olmaz” şeklindeki bir sözle bütün dünyası yıkıldı, maalesef namazları da o yıkılan dünyanın enkazı altında kaldı.

M. Salim Öztoksoy, hidayete Kur’an meâliyle erdi. Ancak onun yetiştiği atmosfer, buna imkân veren, hattâ kendisini bu yola sevk eden bir atmosferdi. Çünkü o Türkiye’de Amerikan kolejinden mezun olmuş, daha sonra Almanya’da öğrenimine devam etmiş ve akabinde de iş hayatının önemli bir bölümünü yine Almanya’da geçirmişti. İçinde bulunduğu atmosfer dinden uzak, ve tabii, dindarlardan da uzak bir atmosferdi. Ve bu atmosfer, her ne kadar onu doğrudan doğruya dini öğrenmeye teşvik etmiyorsa da, dinini araştırmaya ve öğrenmeye çalışan bir kimseyi de bazı tehlikelerden koruyordu. Hiç şüphesiz, bu tehlikelerin başında da mealofobi geliyordu. Akıl için yol bir idi; o da, insanı öğrenmek istediği dinin kitabına yönlendiriyordu. Öztoksoy ona yapıştı, okudu, öğrendi ve hidayeti buldu. Çok şükür ki, meâl karşıtlarıyla ancak hidayeti bulduktan sonra karşılaştı. Ama o artık bulacağını bulmuş, Kur’an ile – ve tabii yine Kur’an’ın bize adres olarak gösterdiği Sünnet ile – beraber bir hayatı yürürlüğe koymuş, bu yolda da nicelerinin hidayetine vesile olmuştu.

M. Salim Öztoksoy, 37 yaşından sonra Kur’an vasıtasıyla eriştiği hidayetin öyküsünü ‘Ol’ Dedi Oldum adlı kitabında topladı. Araştıran bir insana Kur’an’ın nasıl yol gösterdiğini ve Kur’an ile 7/24 beraberliğin ne anlama geldiğini canlı ve birbirinden ilginç örnekleriyle görmek isteyenler için bu kitap iyi bir adres teşkil ediyor. Bu arada, internette veya hayatta sizi meal okumaktan sakındırarak hak dine hizmet ettiğini zanneden birileriyle karşılaşacak olursanız, ona vereceğiniz susturucu bir cevap da yine bu kitap olabilir. Bu onları delilsizce takıldıkları bu yoldan alıkoymasa bile, en azından onlara muhatap olma talihsizliğine uğrayacak kimselerin birçoğunu yersiz vesveselerden koruyarak Allah’ın kitabına kavuşturacaktır diye umuyoruz.

 

M. Salim Öztoksoy’un kitabına erişebileceğiniz adreslerden bazıları:

 


 https://www.kitapyurdu.com/kitap/ol-dedi-oldum/540492.html

https://www.idefix.com/Kitap/Ol-Dedi-Oldum/Egitim-Basvuru/Kisisel-Gelisim/urunno=0001870870001?gclid=Cj0KCQjw0oyYBhDGARIsAMZEuMvZg50OGkl3X9HD-1fKcrV1fXAVSDEzGmfWUJUbdN0a3xaREsXPl9caAhcNEALw_wcB&gclsrc=aw.ds

https://www.dr.com.tr/Kitap/Ol-Dedi-Oldum/Egitim-Basvuru/Kisisel-Gelisim/urunno=0001870870001

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kur'an mealleri din eğitiminde baş köşeyi almalı

Raşid Halifelerde iman-amel bütünlüğü