SON EKLENENLER
latest

22 Ocak 2022 Cumartesi

Gezin de görün âkıbetlerini!


En’âm sûresinin 6. âyetini okuduğumuz 337. Kur’an Buluşmasının özeti ve video kaydı.

Kur’ân-ı Kerimde yer alan kıssaların özeti mahiyetindeki bir âyet, 337. Kur’an Buluşmasının gündemindeydi.

22 Ocak Cumartesi sabahı YouTube’un Erdemli Hayat kanalından canlı olarak yayınlanan Buluşmada En’âm sûresinin şu mealdeki altıncı âyetini okuduk:

Görmedi mi onlar, kendilerinden önce nice devirler helâk etmişiz? Üstelik Biz onlara, yeryüzünde size vermediğimiz imkânlar vermiş, üzerlerine gökten bol yağmurlar indirmiş, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Sonra onları günahlarıyla helâk ettik; onların ardından da başka nesiller getirdik.

Bu âyet, göklerde ve yerdeki apaçık Tevhid delillerine rağmen inkâr ve isyanda direten toplumların âkıbetini apaçık bir şekilde ortaya koyuyor ve muhataplarını onlarla aynı âkıbete düşmemeleri için uyarıyordu.

Âyet-i kerime, eriştikleri maddî güç ve imkânlara aldananak peygamberlerine isyan eden toplumların da aslında bu imkânlara Allah’ın lütfu sayesinde kavuştuklarını hatırlatıyor, ancak onların bu imkânlara aldanarak itaat ve şükür yerine inkâr ve isyan yolunu seçtiklerini, böylece kendilerini kendi elleriyle helâke attıklarını hatırlatıyordu.

Kıssalardan örnekler ve konuyla ilgili diğer âyetlerin uyarıları ışığında yaptığımız değerlendirmeleri başlıca şu noktalarda topladık:

  • Bu âlemde var olan her şey Allah’ın yaratmasıyla var olur. Cereyan eden her hadise Onun yaratmasıyla cereyan eder.
  • İnsanların / toplulukların / milletlerin eriştikleri imkânlar, güçler, iktidarlar, zenginlikler Allah’ın takdiri ve yaratmasıyladır ve imtihan sebebidir.
  • Onların helâki günahlarının yüzünden oldu. Maddî sebepler zahirî idi. Onları Allah Teâlâ helâk etti.
  • Allah’ın tekvinî ve teşriî kanunlarına itaat halinde bulunan, yani Allah’ın kâinata yerleştirdiği tabiat kanunlarına, hem de peygamberleriyle bildirdiği şer’î kanunlara itaat eden toplumlar helâk olmazlar.
  • Toplumların helâkine sebep olan, Allah’ın tekvinî ve/veya teşriî kanunlarına isyan etmekteki ısrarlarıdır.
  • İman eğitiminin en önemli ve temel unsuru, Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan ilim, irade, kudret ve sair sıfatlarını doğru bir şekilde öğrenmek, kazanılan bu bilginin gereği olarak Allah’ın emir ve yasaklarını ve  Ona itaat ve isyanın sonuçlarını öğrenmektir.
  • Kur’ân kıssalarında bu mesaj herkesin anlayabileceği bir netlik ve yoğunlukta verilir.
  • Kur’ân kıssalarının bir nevi özeti mahiyetini taşıyan bu âyet-i kerime ise, geçmiş zamanın çok kısa ve net bir özetini vermektedir.
  • Bu bakış, olayların içinde iken büyük görünen ve zayıf itikat sahiplerini sarsabilen inkâr ve isyanların her zamanki değişmez mahiyet ve âkıbetlerini göstererek iman ehlinin iman ve sadakatlerini güçlendiriyor. Kur’ân-ı Kerimin bu tesirinin büyüklüğünü görmek için, söz konusu âyetlerin indiği zamanda yaşayan Müslümanların nasıl bir kuvvetle dünyaya meydan okuduklarına, nasıl muvaffak olduklarına ve muvaffak olduktan sonra da nasıl bir fazilet toplumu teşkil ettiklerine bakmak kâfidir. Özellikle zamanımızın atmosferi dikkate alındığında, bu bakış açısına ve bu yönteme bizim her zamankinden fazla ihtiyacımızın bulunduğu anlaşılacaktır.

En’âm sûresinin altıncı âyetini okuduğumuz 337. Kur’an Buluşmasının tam video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

UTESAV organizasyonuyla gerçekleşen ve daha önce MÜSİAD Genel Merkezinde yapılan Kur’an Buluşmaları, salgın sebebiyle bir müddettir https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden Cumartesi günleri 07:30’dan itibaren canlı olarak yayınlanıyor. Kur’an Buluşmaları ile ilgili gelişmeleri kaçırmamak için bu sayfaya abone olabilirsiniz.


Sitemizde yayınlanan yazılardan ânında haberdar olmak için
bizi Twitter’da takip edebilirsiniz:

twitter.com/umit_simsek


21 Ocak 2022 Cuma

Kar çiçekleri


ÜMİT ŞİMŞEK

Süs hiçbir zaman eksik olmaz yerin yüzünden.

Bazan soyunduğu olur yerin.

Fakat o da bir süsleniştir.

Ağaçlardan dökülenler, toprağa takı olur.

Sonra toprakta da eserleri birer birer kaybolur o ziynetlerin.

Çıplak ağaçlar, çıplak toprakla baş başa kalır.

Renkler uçar, gider.

Artık başka bir rengin ve başka süslerin vaktidir.

Çok geçmez.

Bu defa bir sadelik içinde süslenir yeryüzü.

Gökten inciler yağar.

İnciler yerde çiçek açar.

Beyaz halılara bembeyaz desenler vurulur.

Bir rengin üstüne bin bir nakış işlenir.

Dağlar ve ovalar incilerle süslenir.

Renkler yoktur bu defa yeryüzünde.

Yahut hepsi beyazda birleşmiştir renklerin.

Bir baharda bütün renkleri konuşturan, bu defa bir tek renkle bir bahar yaratır.

Ve gelecek baharı, nakışlarla bezeli bir yorgan altında saklar.

Bugün gökten yağar çiçekler, yarın yerden fışkırır.

İkisini de gönderen Odur:

Ya bulutların, ya toprağın eliyle.

Bugün beyazla süslenir yerler, yarın renk renk çiçeklerle.

Boyayan Odur.

Renkler ve desenler, yarattığını en güzel şekilde yaratanı anlatır mevsimler boyu.

Yerin ve göğün ziynetleri, dünyayı bir çiçek gibi süsleyeni anlatır nakışlarının diliyle.

Çiçekler hiçbir zaman eksik olmaz yerin yüzünden.

Biri giderse diğeri gelir.

Değişen, renkler ve desenlerdir.

Onlar değiştikçe güzelliği tazelenir bu şirin gezegenin.

Ne kadar yaşlansa, yine genç ve yine güzel kalır.

Ve o güzel yüz, her an başka bir süs altında gülümsemeye devam eder onu seyredenlere.


Sitemizde yayınlanan yazılardan ânında haberdar olmak için
bizi Twitter’da takip edebilirsiniz:

twitter.com/umit_simsek


19 Ocak 2022 Çarşamba

Kar yağar çiçek çiçek


ÜMİT ŞİMŞEK

Bir bahar sabahı uyanmışlardı.

Aylarca gülümsediler.

Bazan yağmur okşadı yüzlerini.

Bazan güneş öpücükler kondurdu yanaklarına.

Kucaklarında nice konuklar ağırladılar.

Bir yaz böylece geçti.

Yorgun düştü çiçekler.

Ve uyumak istediler.

•••

Bu defa gökte çiçekler açtı.

Bulutlarda nakışlar işlendi.

Her biri ayrı bir desenle süslenmiş beyaz çiçekler usulca inmeye başladı yeryüzüne.

Ve yerde uyuyan çiçeklerin üzerini örttü incitmeden.

Donmasınlar diye, onları toprağın sıcaklığıyla baş başa bıraktı.

•••

Bem beyaz bir yorgan, dağlardan ovalara doğru serildi.

Renkler de çiçekler gibi gözlerden kayboldu.

Sadece beyaz kaldı ortada. Bir de güneşin kızıllığı zaman zaman.

Yorganın altında mışıl mışıl uyudu çiçekler.

Yukarıda olup bitenlerden haberleri bile olmadı.

•••

Gün geldi, bir diriliş müjdesi ulaştı uyuyanlara.

Bir tebessüm yukarıdan, bir tebessüm aşağıdan, deliverdi karları.

Önce güneş gülümsedi semâda.

Ona çiçekler cevap verdi.

İkisinin arasında dağlar eridi, gitti.

•••

Toprak, suyu yanı başında hazır buldu.

Kana kana içti.

İçtikçe coştu.

Coştukça güldü.

Dinlenmiş yüzlerle güldü.

Çiçekleri özleyenler, o gülen yüzde bir haşir müjdesi buldu.

Ve ölümü de, tıpkı kar gibi, kış gibi, bir diriliş habercisi bildi.

Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltendir. O herşeye kadirdir.
Rûm Sûresi, 50

17 Ocak 2022 Pazartesi

Bilmediğin şeyin peşine takılma


Bilmediğin şeyin peşine takılma. Çünkü kulak olsun, göz olsun, kalp olsun, hepsi bundan sorumlu tutulmuştur.
İsrâ Sûresi, 17:36

***

ÜMİT ŞİMŞEK

BİR İNSANA ömür boyu tek başına yetecek hayat prensiplerinden birini de bu âyet ders veriyor:

Bilmediğin şeyin peşine takılma.

Bu prensip, aslında, mü’minin imanından gelen ve bütün söz ve davranışlarında egemen olması gereken bir ilkedir. Çünkü iman, Kur’ân’ın bize ders verdiği şekliyle, bilmeden elde edilecek birşey değildir. Kur’ân’ın pek çok âyeti, eski bâtıl inançlarında diretenlerin “Biz atalarımızdan böyle gördük” şeklindeki mazeretlerin ardına sığındıklarını anlatır. Bir âyet-i kerime de, onların bu bahanelerini naklettikten sonra, sorar:

Peki, ya onların ataları birşey akıl edememiş veya doğru yolu bulamamışlarsa?[1]

Araştırma ve bilgi, imanın doğasında olan bir özelliktir. İnsan, inkâr ettiği şey hakkında bilgi sahibi olmayabilir; ama, iman eden, neye ve niçin iman ettiğini bilerek iman etmelidir. Bunun ardından da, imanını güçlendirecek, geliştirecek ve hayatına yansıtacak bilgiler gelir. Onun için, bir mü’mine yaraşan şey, imanının doğasında bulunan bu özellikle bezenmek ve onu bir temel kural olarak hayatının bütün alanlarına yerleştirmektir.

Özetlersek: İnkârın temelinde bilgisizlik vardır; ona yaraşan şey inat ve taklittir. İmanın temelinde ise bilgi vardır; ona yaraşan şey de araştırmak ve öğrenmektir. Fakat her mü’minin bütün sıfatları her zaman imanın güzelliğini yansıtmayabiliyor; bir mü’minden beklenmeyecek hal ve davranışlar şu veya bu şekilde gelip bizim hayatımıza yerleşebiliyor. Onun için, Kur’ân da zaman zaman bize sorumluluklarımızı hatırlatıyor ve davranışlarımızın sonuçları hakkında bizi uyarıyor. Bu konudaki uyarısında ise, kalbimize, yani varlığımızın en gizli ve derin niteliklerine varıncaya kadar herşeyimizle sorumlu tutulacağımızı da hatırlatıyor.

İlgi çekici olan husus, âyetin sorumlu olarak sıraladığı şeylerin “pasif” durumda olan, bir eser göstermeyen organlar oluşudur. Kulak işitir, göz bakar, kalpten duygu ve düşünceler geçer. Bunlar ise, dilin söylemesi, elin işlemesi, ayağın yürümesi gibi “aktif” birer eylem değildir. Fakat Kur’ân suyu baştan kesmekte, insanı bilmediği şeyin peşine takacak sebepleri temelden bertaraf etmektedir.

Bu durum, âyeti, sanki bugün nazil olmuşçasına, doğrudan doğruya bizim zamanımızla ilgili hale getiriyor. Bir düşünün insanın kulağını, gözünü, kalbini sorumlu duruma düşürecek şeylerin bugün bizi her taraftan nasıl kuşattığını:

İnsanların özel hayatlarının en gizli tarafları, medyanın en açık ve revaçta malzemesi haline gelmiş durumda…

Taklit, hayatın tüm alanlarına sirayet etmiş; bundan en uzakta bulunması gereken bilim dallarında bile birtakım anlayışları körü körüne izlemek bir “bilimsellik” ölçüsü olarak sunuluyor.

İnançlar konusunda hergün yeni bir akım, bir moda ortaya çıkıyor ve ardından insanları sürüklüyor.

Kısacası, insanlar, tarihin hiçbir döneminde görülmemiş yoğunluktaki telkin kampanyaları ile kuşatılmış bulunuyorlar. Ve bu kampanyalar, sabah gözünü açtığı dakikada insanın yakasına yapışıyor; evinde, işinde, yolunda, girip çıktığı her yerde, bir an olsun onu kendi fikriyle baş başa bırakmıyor. Şöyle sıradan bir günümüzde, sıradan bir saatimizi gözden geçirecek olsak, bu bir saat içinde kulağımızı, gözümüzü ve kalbimizi meşgul eden işler nasıl bir liste teşkil ederdi dersiniz?

Böyle saatlerle dolu bir gün, böyle günlerle dolu aylar, yıllar ve bir ömür, ürün olarak ortaya ne çıkarır? Arkada ne bırakır? Önümüze nasıl bir hesap koyar?

İşte, Kur’ân’ın âyeti, günümüzü hedefin tam ortasına yerleştirerek, bizi, imanımıza yaraşan bir hayata çağırıyor ve şunu öğütlüyor:

Mü’min, bir bilgiye dayanmayan, kendisine bir yarar sağlamayan, kendisini sorumlu duruma düşürecek şeylere ne kulağını verir, ne gözünü çevirir, ne de kalbini açar. Onun hayatı böyle değersiz şeylerle hebâ edilecek, çöplüğe çevrilebilecek bir hayat değildir; o aziz bir hayattır ve büyük bir emanettir. Mü’min, ancak dünyada ve âhirette kendisine ve hemcinslerine yarar sağlayacak olan şeylerin peşindedir; bunu da bilerek yapar.

Ancak, bu öğütü hayata geçirebilmek için, İsrâ Sûresinin buyruğunu önümüze koyup tekrar tekrar hatırlamak gerekiyor:

“Bilmediğin şeyin peşine takılma.”

***

[1] Bakara Sûresi, 2:170.