Kayıtlar

Nisan 24, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Asr-ı Saadette kadınlar nasıl bayram yapardı?

Resim
   K adınların camilere, gerek ibadet için, gerek ilim öğrenmek için, gerekse Müslümanların meydana getirdiği muhteşem cemaatin bir parçası olmak için gelmeleri, Resulullah’ın (s.a.v.) sadece müsaade etmekle kalmayıp, ısrarla üzerinde durarak takip ettiği önemli bir sünneti idi. O, hiç şüphesiz, daha sonraki zamanlarda ortaya çıkan ve Peygamberinden daha ileride bir takvâyı (!) bu ümmete öğretmeye çalışan kimselerden çok farklı bir rehberdi. Kadınlar, gündüz namazlarından başka, yatsı ve sabah namazlarını da onun arkasında kılarlardı. O, mescide girerken kadınların yanından geçer ve onlara selâm verirdi. O, bekâr genç kızlardan hayızlı kadınlara kadar bütün hanımların bayram namazında bulunmasını emrederdi. Üzerine giyecek bir elbisesi olmayanların dahi arkadaşlarından ödünç bir örtü alarak Müslümanların bayramına katılmasını isterdi. Kadınlar kendilerine ayrılan yerde – arada perde olmaksızın – durur, erkeklerin tekbiriyle beraber tekbir getirir, onlarla beraber namaz kılıp dua eder,

Zekât nasıl yaygınlaşır?

Resim
       ÜMİT ŞİMŞEK Z ekât vermek herkesin elinden gelmese de, verilen zekâtın miktarını arttırmak hepimizin gücü dahilinde olan birşeydir. Kur’ân da, akıl da bize bu yolu gösteriyor. Konuyla ilgili düzinelerce âyette zekât emredilir ve zekât verenler övülürken, Mü’minûn sûresinin 4’üncü âyetinde daha değişik bir ifade kullanılmış ve “ zekât için çalışanlar ”dan söz edilmiştir. Bu genel ifadenin altında pek çok anlam ve hikmet saklıdır. Çözebildiğimiz birkaç tanesi: Onlar zekât alan değil, zekât veren kimse olmak için çalışırlar, zekât verecek duruma gelmek için çaba harcarlar. Bir de, onların çalışmaktan ve kazanmaktan maksatları biriktirip yığmak, yahut harcamak, tüketmek, yüksek bir hayat seviyesi tutturup keyfince yaşamak değildir. Onlar, muhtaç olan kardeşlerine yardım etmek için çalışırlar. Allah nasıl kendilerine lütuf ve ihsanda bulunduysa, onlar da Allah’ın verdikleriyle yoksullara iyilikte bulunmak isterler. Bir başka deyişle, onları “ tüketici ” değil, “ zekât verici ” kimliğ

Bir sineğin kanadı

Resim
   Sineği bir kuş olarak gördüğümüz zaman, üzerindeki anlamlar da birer birer açığa çıkmaya başlar. Ve karşımızda bir hayranlıkla seyredilecek bir mucizeler paketi beliriverir. ÜMİT ŞİMŞEK Y UNUS EMRE bir sineğin kanadını kırk kağnıya yüklemiş, kırkı da çekememiş. Şimdi kağnıların yerini otomobiller aldı, ama sinek kanadı yenilmezliğini hâlâ koruyor. Bir sineğin vücudunda 12 bin devirli motor halinde çalışan o incecik şeffaf kanatların gördüğü işi otomobiller de kendi boylarına uygun şekilde görebilselerdi, İstanbul-Ankara arası karayoluyla 6 dakikaya inerdi! Sinek, saniyede 200 defa kanat çırpar, acelesi yoksa saatte 7,5 kilometre hızla uçar. Bu, kendi boyuna nispet edildiğinde, bir otomobil için saatte 5 bin kilometre hız demektir. Sinek, uçmak için sıçramaya bile ihtiyaç duymaz. Kanatlar harekete geçer geçmez havada ve istediği yöne doğru harekettedir.

BİR KUTLU GECE

Resim
    ÜMİT ŞİMŞEK İ nsan, dünyaya gözünü açtığında, insan olduğunun farkında değildi henüz. “Ben kimim?” diye sordu yüzyıllar boyunca kendi kendine. Bilemedi. Göklere sordu, yerdekilere sordu. Bir cevap alamadı. Aldıysa da anlayamadı. Bir sele kapılmış gidiyordu kendisi ve etrafındakiler. Herşey ve bütün kâinat bir yerlerden geliyor, bir an görünüyor, sonra kaybolup gidiyordu. Nereden gelirler, niçin gelirler, nereye giderler? Bilinmezdi. Gerçi herşey güzel, herşey düzenliydi. Varlık âlemi, sanki inceden inceye yazılmış bir kitap gibiydi. Fakat kim okur, kim anlar? ••• H erşey bir kutlu gecede çözüldü. Meleklerin yeryüzüne doluştuğu o gecede, dünya semâsına bir kitap indi. Kâinatı bir kitap gibi yazanın kelâmıydı o. Kim olduğunu merak eden, nereden gelip nereye gittiğini öğrenmek isteyen insana, Âlemlerin Rabbinden gelen bir hitaptı o. Göklerin ve yerin sırları o gecede çözüldü. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsinin dili o gecede çözüldü. Herşey dile

Blogger'a dönüş

Resim
     Bundan on yedi sene kadar önce Google büyük bir yenilikle blog çağını açtı. Bu, bir bilgisayarı ve söyleyecek birşeyi olan herkes için, bir kitle iletişim aracına sahip olmak ve dünyadaki herkese ulaşabilmek anlamını taşıyordu. Daha sonraki yıllarda sosyal medya insanların hayatına girdi, girmekle de kalmayıp onları avucunun içine aldı. Joomla, Wordpress, YouTube gibi uygulamalar, bizim gibi sıradan insanlara profesyonel standartlarda ve hemen hemen hiç maliyetsiz bir şekilde yayın yapmayı öğretti. Bu arada akıllı telefonlar, sesli ve görüntülü yayınlar derken, vaktiyle güç ve imkânlarına imrenerek baktığımız basın kırallarının elindeki her türlü imkâna hepimiz sahip hale geldik. 2005 yılında Google ilk bloglarını açtığı zaman, ben de AileOkulu , Morötesi ve Ümit Şimşek adlarıyla üç blog açarak bu âleme girmiştim. (Şu anda okumakta olduğunuz satırlar da bu bloglardan sonuncusu üzerinden size ulaşıyor.) Daha sonraki yıllarda lisanslı Wordpress uygulamalarıyla ve profesyonel sun

Moral veren âyetler

Resim
En’âm sûresinin 33-34. âyetlerini okuduğumuz 350. Kur’an Buluşmasının özeti ve video kaydı Allah’ın âyetlerini inkâr eden ve Onun elçisini yalanlayanlara karşı Resulullaha – ve onun şahsında mü’minlere – moral veren âyetler, 350. Kur’an Buluşmasının gündemindeydi. 23 Nisan günü YouTube’un Erdemli Hayat kanalından yayınlanan Buluşmada okuduğumuz En’âm sûresinin 33-34. âyetlerinin meâli şöyleydi: Onların söylediklerine senin üzüldüğünü Biz biliyoruz. Gerçekte onlar seni yalanlamış olmuyorlar; o zalimler, Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar. Senden önce de nice peygamberler yalanlandı. Yalanlanmalarına ve eziyete uğramalarına karşılık, onlar Bizim yardımımız kendilerine erişinceye kadar sabrettiler. Allah’ın vaadini değiştirebilecek kimse yoktur. Nitekim sana peygamberlerin haberlerinden bir kısmı ulaşmış bulunuyor. Bu âyetlerle ilgili müzakerelerimizde yaptığımız tesbitlerden başlıcaları şu şekilde oldu: Herhangi bir konuda doğruyu söyleyen bir insanın yalancılıkla suçlanması, konu ne ka