SON EKLENENLER
latest

27 Eylül 2022 Salı

Allah'tan razı olmak: 2

 
    

Allah onlardan razıdır, onlar Allah’tan.

Mâide Sûresi, 5:119; Tevbe Sûresi, 9:100; Mücadele Sûresi, 58:22; Beyyine Sûresi, 98:8

   

ÜMİT ŞİMŞEK

 

KULUN ALLAH’TAN razı olmasının bir de dünya hayatına bakan yönü vardır. Asıl önemli olan da budur; zira ebedî âlemdeki hoşnutluk, kulun bu âlemde göstereceği rıza üzerine bina edilecektir. Bir başka deyişle, kulun ebedî âlemde hoşnut olacağı lütuflara erişmesi, bu dünyada Rabbinden razı olmasına bağlıdır.

“Allah’tan razı olmamak kulun ne haddine?” denebilir. Doğrudur. Ancak, Allah’tan razı olmak demek, bir sözle başlayıp bitecek bir iş değildir. Bu bir iman ve teslimiyet meselesidir ki, eserini bilfiil dünya hayatında göstermek ister.

Allah’tan razı olmak, herşeyden önce, Onun bütün âlemleri kuşatan rablığını kesin bir iman ve tam bir gönül rızasıyla kabul etmek, tasdik etmek ve Ona teslim olmak demektir. Bu ise, bu dünyada var olan herşeyin ve olup biten her hadisenin, büyük olsun küçük olsun, açık olsun gizli olsun, Onun izin ve kudretiyle vücuda geldiğini bilmek ve bu bilinçle yaşamak anlamına gelir. Gerçi herkes buna inandığını söyler; ama insanlardan birçoğu, bir yandan böyle söylerken, bir yandan da, Allah’ın egemenliğini çeşitli sebepler, kişiler veya kurumlar arasında dağıtmaktan geri kalmaz. Allah’ın mülkünü tümüyle Allah’a teslim etmeye razı olmayan kimselerin Allah’tan razı olma iddiasında bulunmaya hakkı olur mu?

Herşeyin Allah’tan geldiğini bildikten sonra, bunu gönül hoşnutluğu ile kabul etmek de imanın bir gereğidir. Egemenlik tümüyle Ona ait ise ve Onun ilmi, hikmeti, rahmeti de herşeyi kuşatmış ise, Onun takdir ettiği birşeyden hayırlı ne olabilir? Şu kadar var ki, bizim sınırlı bilgimiz hadiselerin içyüzünü ve bütün sonuçlarını birden kuşatamadığı için, Allah’tan gelen herşey bize ilk bakışta hoş görünmeyebilir. İşte kulun Allah’tan razı olup olmadığı da böyle durumlarda ortaya çıkar. Kişi, hoşlanmasa da Allah’tan geleni “Madem Ondandır; öyleyse hoştur” diye karşılayabiliyorsa, imanın güzelliğine ermiş, Rabbinden razı olduğunu bilfiil ortaya koymuş demektir. Çünkü Rabbinden razı olmanın ölçüsü, Onun takdirine razı olmaktır. Öyle kulların Allah rızasını ummaya hakları vardır.

Kulun Rabbinden rızası, Onun dinine karşı olan tutumuyla da ortaya çıkar. Onun ve elçilerinin buyruklarını eğip bükmeden kabul etmek ve yasaklarından kaçınmaya çalışmak bu hoşnutluğun başlıca göstergesidir. Bu bağlamda, Allah’tan razı olmak ile Allah’ın dininden razı olmak aynı anlama gelir. Fakat burası da diller ile davranışların çoğu zaman birbirini yalanladığı bir alandır.

Kime sorsanız, “Elhamdülillâh Müslümanım” der. Bu bir rıza ifadesidir. Ancak nefsin, çevrenin, zamanın, zeminin şartlarıyla Allah’ın buyrukları arasında bir aykırılık ortaya çıktığı zaman, bir de bakmışsınız, dininden dolayı hamd edenlerden birçoğu, Allah’ın dinini orasından burasından kırparak, eğerek, yamultarak, kendi heveslerine uydurmakta birbiriyle yarışa girmiştir. Oysa kuldan beklenen şey dini hayatına uydurmak değil, hayatını dine uydurmaktır. Nefsinden ve dünya hayatından razı olan kişi dinini kendisine uydurur; Rabbinden razı olan kişi ise, kendisini dine uydurmak için sürekli bir çaba içinde olur.

Ebedî hayatta Allah’tan gelene razı olmak ve Onun nimetleriyle hoşnut bir hayat sürebilmek, bu dünya hayatındaki rızanın sonucudur ki, hadis-i şerif bizi, bu hakikati sürekli şekilde hatırlamaya ve bu bilinci canlı tutmaya çağırıyor:

 

Kim akşama ve sabaha erdiği zaman “Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâmdan, peygamber olarak Muhammed’den razı oldum” derse, kıyamet gününde onu razı etmek Allah üzerine bir hak olur.[1]

 



[1] İbni Mâce, Dua: 14.

26 Eylül 2022 Pazartesi

Allah'tan razı olmak: 1



  

Allah onlardan razıdır, onlar Allah’tan.

Mâide Sûresi, 5:119; Tevbe Sûresi, 9:100; Mücadele Sûresi, 58:22; Beyyine Sûresi, 98:8

   

ÜMİT ŞİMŞEK

İman eden ve imanını güzel işlerle süsleyen kullara Allah’ın vaad ettiği ödüller arasında en üstünü, hiç kuşku yok ki, Onun hoşnutluğudur. Bu durum çeşitli âyetlerde, Cennetten de ötede bir müjde olarak haber verilir.

Söz konusu âyetlerden bir kısmında ise, Allah’ın hoşnutluğunun yanı sıra, kulların hoşnutluğuna da değiniliyor ve bir karşılıklı rıza durumu haber veriliyor:

“Allah onlardan razıdır, onlar Allah’tan.”

İşte bu müjde, Allah’ın kuluna bağışladığı nimetleri kat kat lütuflar içinde sarılmış bir şekilde dile getirirken, bir yandan da, bizi imanımızın gereği olan bir yaşam biçimine yönlendiriyor. Zira, bu âyetlerde geçen “Onlar Allah’tan razıdır” ifadesinin iki yönü vardır ki, bunlardan biri âhiret nimetlerinin büyüklüğüne, diğeri de dünya hayatının yükümlülüklerine bakar.

Âhiret nimetleri itibarıyla, bu ifade, Cennet ehlinin kendilerine Rableri tarafından lütfedilen ödüllerden hoşnut olacakları müjdesini taşımaktadır. Bu müjdenin büyüklüğünü kavramak için, âhiret hayatının sonsuzluğu ile insan arzularının sonsuzluğunu beraberce dikkate almak gerekir.

Arzularımızın sonsuzluğu, bu dünyada bizim için sürekli bir hoşnutsuzluk sebebidir. Dünya hayatının bir nimeti, bizden uzak olduğu sürece gözümüze pek büyük görünür. Ancak ona eriştiğimiz zaman, bu durum bizi pek az oyalar. Kısa bir süre sonra, biz o nimete alışmış, onunla ülfet peyda etmiş ve gözümüzü daha yükseklere dikmişizdir.

Derken, bir zaman da, o göz diktiğimiz nimetlerin hayaliyle oyalanırız. Fakat o nimetlere eriştikten sonra yine tatmin olmaz, daha ileri düzeydeki nimet ve imkânların özlemini çekmeye başlarız.

Kısacası, bu dünya hayatında, insan dünyayı da yutsa tatmin olmaz, sürekli bir hoşnutluğu yakalayamaz. Bunun da tek ve basit bir sebebi vardır:

Dünya ve içindekiler sınırlı, insanın emelleri ise sınırsızdır.

Âhirete gelince:

İşte orası her bakımdan sonsuzluklar yurdudur. Orada zaman sonsuz, hayat sonsuz, nimetler sonsuz, hazlar sonsuz, mutluluklar sonsuzdur.

Bu durum, daha diriliş gününde, haşir meydanında kendisini belli eder.

İnsanlar, gözlerini açtıkları âleme, bir uykudan uyanmışçasına bakarlar ve “Dünyada ya bir akşam, ya bir kuşluk vakti kalmışız” derler.

Rabbinin vaadine inanarak o gün için hazırlık yapanlar için, işte o gün müjdelerin en büyüğüne erişilen gündür. Onlar, kendilerini Cennet nimetlerinin ortasında buldukları zaman, bu fâni dünyanın en büyük nimetlerinin de tasaya değmediğini bilfiil görürler. Dünyadaki tüm nimetlerin, Bediüzzaman’ın deyimiyle, ebediyet yolculuğunda bir küçük kahvaltıdan ibaret olduğu, o gün apaçık anlaşılır.

Lâkin unutmamak gerekir ki, orası sonsuzluk yurdudur. Cennet ehli, gerçi hayallerinden bile geçmeyen nimetlerle kuşatılmışlardır. Ama orada yaşanacak yıllar değil, ömürler değil, çağlar ve çağlar ve çağlar vardır, tâ sonsuza kadar.

İnsanın o diyardaki ömrü sonsuz olduğu gibi, arzuları da sonsuzdur. Eğer orada erişeceği nimetler sabit olsa ve bir düzeyde kalsaydı, ilk anda onu ne kadar hoşnut ederse etsin, bir süre sonra insan bunu da kanıksar ve gözünü daha ileri hedeflere diker, mutluluğunu tazeleyecek yenilikler aramaya başlardı.

Âyet ve hadislerin Cennet hayatıyla ilgili tasvirleri, orada böyle bir ihtimalin söz konusu olmayacağını bildiriyor. Ve açıkça gösteriyor ki, orada nimetler, hazlar, mutluluklar sürekli olarak yenilenecek ve tazelenecektir. Orada hiçbir güzellik olduğu gibi kalmayacak, her güzellik sürekli şekilde artacaktır. Öyle ki, esen rüzgârlar bile Cennetliklerin güzelliklerine güzellik katacak, çarşı gezmelerinin dönüşünde eşler birbirine bakıp da “Ne kadar güzelleşmişsin böyle” diyeceklerdir.

“Onlar Allah’tan razıdır” cümlesinde işte böyle bir sonsuzluk müjdesi vardır. Allah’ın razı olduğu kullar, bir kere Cennete girdikten sonra, orada Allah’ın kendilerine verdiği herşeyden hoşnut olacak, daha ötede birşey hayallerinden bile geçmeyecek ve bu hoşnutluk hali sonsuza kadar yenilenerek sürüp gidecektir.

Ancak bu müjdeye hak kazanabilmek için ödenmesi gereken bir fiyat da vardır ki, Allah’tan razı olmanın dünya hayatına bakan yönü bunu ifade etmektedir. O da bir sonraki bölümde ele alınacaktır.



25 Eylül 2022 Pazar

Gaybın anahtarları, göklerin ve yerin şahitlikleri


  
En'âm sûresinin 59. âyetini okuduğumuz 361. Kur'an Buluşmasının özeti ve video kaydı
   

İmanımızı tazeleyen âyetlerden biri daha 361. Kur’an Buluşmasının gündemindeydi.

UTESAV’ın 24 Eylül sabahı gerçekleşen Kur’an Buluşmasında En’âm sûresinin şu mealdeki 59. âyetini okuduk:

Gaybın anahtarları Onun katındadır; başkası onu bilemez. Karada ve denizde olanı da O bilir. Onun ilmi dışında tek bir yaprak bile düşmez. Yerin karanlıklarında bir dane olsun, yaş veya kuru herhangi bir şey olsun, hepsi apaçık bir kitaptadır.

Âyet-i kerime bir taraftan gayb bilgisinin Allah’a mahsus olduğunu bildirirken, bir taraftan da varlık âleminde olup biten küçük-büyük, gizli-açık her şeyin bütün incelikleriyle Allah’ın ilmi ve iradesi altında cereyan ettiğini son derece veciz ve kapsamlı ifadelerle bize hatırlatıyordu.

Bu konuya dair diğer âyetlerin de ışığında yaptığımız tesbitler arasında şu hususlar da yer aldı:

·        Allah kullarından dilediğine gayb bilgisinden dilediği kadarını nasip eder. Bu hükme peygamberler de dahildir.
·         Kur’ân-ı Kerimde gayba ait haberler vardır / peygamber kıssaları ve âhiret âlemine, görünmeyen varlıklara ve olaylara, istikbalde cereyan edecek bazı hadiselere dair haberler bu nevidendir.
·         Bazı olaylara salih rüya gibi vasıtalarla insanların önceden muttali olması da Allah’ın dilediği kuluna bunları dilediği kadarıyla bildirmesi demektir. Bu, gayb âleminin o kişilerin önüne serildiği anlamına gelmez.
·         Göklerin, yerin, karaların, denizlerin gizli ve açık bütün hallerini bilen, buralarda olup bitenler hep onun ilim, hikmet, rahmet, irade ve kudretiyle cereyan eden Allah’ın ilminden hiçbir şeyimiz gizli kalmaz. Kötülüklerimiz ondan saklanmaz, iyiliklerimiz de kaybolmaz.
·         Bu âyetlerin benzeri sık sık Kur’ân-ı Kerimde karşımıza çıkar. Bunları dikkatle, tefekkürle, kendi hayatımızla karşılaştıracak şekilde okumak ve hatırlamak imanımıza kuvvet verir ve imanımızın eserini hayatımızda göstermeye vesile olur.


Âyetin dikkatimizi yönelttiği “yaprak düşmesi” ise, cüz’î ve önemsiz bir olay gibi gözüken, ancak yeryüzündeki hayatın en temel gerçeklerinden birini dile getiren bir hadise idi ve ülfet perdesi altında saklanan çok büyük bir hakikati ortaya çıkarıyordu:


·         Dünyada su gibi, hava gibi, güneş gibi hayatın tam merkezinde olan şeylerden biri de hiç şüphesiz yapraktır. Yaprak olmasa bütün bunlar hiçbir anlam taşımazdı diyebiliriz. Çünkü güneş ışığıyla beraber gelen enerjiyi canlıların kullanabileceği şekle çevirecek çeviren yapraklardır.
·         Kendisine has biçimiyle ve havayı temizlemek, ayrı ayrı hastalıklara şifa olmak gibi farklı ve hikmetli özellikleriyle beraber dikkate alındığında, her bir bitki için özel şekilde takdir edilmiş olan çeşit çeşit yaprakların yaratılışında ve çalışmasında olduğu gibi, dalından koparak yere düşmesinde ve bu düşüşle beraber yeni bir hayat devresine geçmesinde de herşeyi her haliyle kuşatan bir ilim, hikmet ve rahmetin eserlerini yansıttığını apaçık görebiliriz.
·         İlâhî emirle yere düşen yapraklar orada yavaş yavaş ufalanarak vaktiyle almış oldukları besinleri geri verir ve toprağı canlı tutarak gelecek bahara hazırlamak için çalışan böcek, solucan, bakteri ve sair canlıları, kökleri ve ağaçları emr-i İlâhî ile beslerler.


En’âm sûresinin 59. âyetini okuduğumuz 361. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:

https://youtu.be/_VsEiEyrHjA

UTESAV organizasyonuyla düzenlenmekte olan Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah 7:00-7:30 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:30-8:30 arasında sunum ve 8:30-9:00 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.