SON EKLENENLER
latest

26 Ekim 2022 Çarşamba

Kalpler paslanmasın




Kazandıkları günahlar onların kalplerini paslandırmıştır.

Mutaffifîn Sûresi, 83:14

   

ÜMİT ŞİMŞEK 


İNKÂR ehlinin bir özelliğini anlatan bu âyet, aynı zamanda, iman ehli için de ciddî bir uyarı içeriyor.

Âyette, inkârcıların inkârlarında ısrarlarına sebep olarak, kalplerinin paslanmış olması gösteriliyor.

Kalpleri paslandıran şey ise, kazanılan günahlar…

Böylece, sürekli bir şekilde işlenen günahların nasıl bir âkıbete yol açma potansiyeli taşıdığı, gözler önüne seriliyor.

Bu arada, önemli bir soru da kendiliğinden cevabını buluyor:

“Bu kadar akıllı geçinen, dünyanın bilgisini yutmuş, zararını ve menfaatini ayırt etmesini bilen insanlar, nasıl oluyor da gözlerinin önündeki apaçık gerçekleri görmeyip inkâra sapıyorlar?”

İşte cevap:

Kalpleri paslandığı için!

Zira iman mahalli kalptir. Akıl ne kadar doğruyu görse de, iman etmek için, onun gördüğünü kalbin tasdik etmesi gerekir. Fakat paslanmış bir kalbin iyiyi ve kötüyü, hakkı ve bâtılı ayırt etmesi ne mümkün?

Şu sonuç, iman ehlini de ciddî bir nefis muhasebesine davet ediyor. Ve “Sakın,” diyor, “sakın kalbinizin paslanmasına meydan vermeyin. Yoksa gün olur, siz de iyiyi ve kötüyü ayırt edemeyecek hale gelebilirsiniz.”

Kalplerin günahlarla paslandığını âyet bize bildiriyor. Paslanmanın önüne nasıl geçileceği, yahut pasların nasıl temizleneceğine gelince, bunu da hadis-i şerif bize tarif ediyor. Peygamberimiz buyuruyor ki:

“Kul bir günah işlediği zaman, kalbinde siyah bir iz belirir. Eğer kul günahtan elini çeker, tövbe edip af dilerse, kalbi cilâlanır ve iz silinir. Günahı işlemeye devam ettiği takdirde ise leke büyür, nihayet kalbi tamamen kaplayacak hale gelir. Allah’ın ‘Kazandıkları günahlar kalplerini paslandırmıştır’ sözüyle kastettiği pas budur.”[1]

Hadis, dikkat edilecek olursa, cilâlı kalp sahibi olmanın yolunu “hiç günah işlememek” şeklinde değil de, “günahtan elini çekmek, tövbe ve istiğfarla temizlenmek” şeklinde tarif ediyor. Burada şöyle bir incelik vardır:

Maddî hayatımızda nasıl bütünüyle kirden, pislikten uzak kalamıyorsak, manevî hayatımızda da durum böyledir. Ancak her iki yönden de temizlenme yolları bize gösterilmiştir. Kirlerden maddî olanını su, manevî olanını istiğfar temizler. Ve bizden, bu dünya hayatında, sürekli olarak bir temizlenme faaliyeti içinde bulunmamız beklenir. Kuşlar tüylerini, sinekler kanatlarını, vahşî hayvanlar postlarını nasıl sürekli bir şekilde temizleyip duruyorlarsa, insan da, yaşadığı âlemin bu kapsamlı kanununa uygun şekilde davranmalı ve ister istemez bulaştığı kirlerden temizlenmeli, bu kirlerin birikmesine meydan vermemelidir.

Bunun için gerekli olan ilk şey, pisliği pislik olarak görmektir. Manevî kirler söz konusu olduğunda, bu her zaman kolay olmayabilir. Nice günahlar vardır ki, insan mühimsemeden işleyip durur ve kalbini onunla kaplar, sonra da “Kalbim temiz” diyerek avunmaya çalışır! Özellikle zamanımızda bir hayat modeli olup çıkan veya hayatın akışı içinde tekrarlana tekrarlana umursanmaz hale gelen manevî kirler hiç de küçümsenecek seviyede değildir. Sadece gazete sayfalarından yahut televizyon ekranlarından tek bir gün içinde evimizin içine akan günahları toplayacak olsanız, acaba kaç tane kalbi karartmaya yeter? İşin asıl ürkütücü yanı şurada ki, böyle paslar temizlenmeksizin kalbi kapladıkça insan gittikçe duyarsızlaşıyor, hattâ duyarsızlaşmakla da kalmayıp, tümüyle paslanmış ve mühürlenmiş kalpleri taklit hevesine bile kapılabiliyor.

Bu dünya hayatını yaşayan bir kimsenin hiç günaha bulaşmaması elbette ki mümkün değildir. Önemli olan, bulaşan şeyi orada öyle tutmamak, temizleyebilmektir. Bunun için de herşeyden önce gerekli birşey vardır:

Günahın farkında olmak, büyük de olsa, küçük de olsa, günahı günah olarak bilmek…

Bu, Rabbine karşı kula yaraşan yegâne şeydir. Günahı ne kadar büyük olursa olsun, onun ezikliğini duyan ve Rabbinden bağışlanma isteyen kulun Ondan mağfiret beklemeye hakkı vardır. Bundan daha küçük hatâları umursamadan işleyen ve Rabbine karşı kusur ettiğini aklına dahi getirmeyen kimsenin durumu ise daha vahimdir. Temizlenmediği için, böyle kusurların birikip de kalbi iyice kaplaması pek uzun zaman almayabilir.

Çok şükür ki, Yüce Allah, kalplerin pasını silmenin yolunu hiç de zorlaştırmıyor. Bunun için, son derece basit ve kolay bir yolu gösteriyor bize:

Ona yönelmek, Ondan bağışlanma dilemek.

“Niçin bu kadar kolay?” diyecek olursanız eğer:

O affetmeyi sever, onun için.




[1] Tirmizî, Tefsir 83:1.

23 Ekim 2022 Pazar

Ayetler hakkında ileri geri konuşanlara ne yapılmalı?


 

Allah’ın âyetleri hakkında ileri geri konuşanlar ile ilgili olarak Müslümanların takınmaları gereken tavır, 365. Kur’an Buluşmasının gündemini oluşturdu. 

UTESAV’ın geçtiğimiz hafta sonu MÜSİAD Genel Merkezinde düzenlediği buluşmada, En’âm sûresinin şu mealdeki 68-69. âyetlerini okuduk: 

Âyetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana bunu unutturduğunda ise, hatırladıktan sonra artık o zalimler güruhuyla beraber oturma.

Sakınanlar için, onların günahından bir sorumluluk yoktur; lâkin yine bir uyarı gerekir—bakarsınız, onlar da sakınırlar.

Bu âyetlerde ele alınan ve bizim de en ciddî problemlerimizden birini teşkil eden konu, Allah’ın âyetlerine karşı inkâr ehlinin takındığı alaycı ve inkârcı tavırdan ziyade, onların bu davranışlarına karşı Müslümanların takınması gereken tavırdı. Bu tavrı da âyetler, ağırbaşlı bir şekilde onlardan yüz çevirmek şeklinde tesbit ediyordu. Bu durum da, günümüzde yaygın hale gelmiş bulunan manzaranın isabetli bir duruş sergilemediğini ortaya koyuyordu. 

Bu âyetleri Kur’an ve Sünnetin bütünlüğü içinde anlamaya çalıştık ve başlıca şu tesbitlere ulaştık: 

·         İlmî ve saygılı bir şekilde cereyan eden müzakerelerin dışındaki inatçı tartışmalarda, özellikle sosyal medyadaki tartışmalarda kimse kimseyi ikna etmez; karşılıklı lâf yetiştirmeler sadece söz dalaşını kızıştırmaya ve tarafların takipçi sayısını arttırmasına yarar.

·         Aslında mü’minlerin lâf yetiştirme, hiçbir saldırıyı cevapsız bırakmama gibi bir yükümlülüğü yoktur. Bilâkis, Kur’an ve Sünnet böyle durumlarda daima ağırbaşlılıkla davranmayı emreder.

·         Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiği ve alaya alındığı yerde bulunmak, şeytanın tuzağına yakın bulunmak anlamına gelir; şeytan da bu fırsatı kaçırmaz.

·         Aslında bu tuzağın uzun vadeli yönleri de vardır ki, asıl büyük tehlike burada aranmalıdır. Bu tuzağa kapılarak hasmın saldırılarına cevap yetiştirmeyi savaş alanında zafer kazanmak zannedenlerde bu iş zamanla meleke haline gelir ve hem ahlâk, hem de himmet ve hamiyet yönünden gerileme başlar. Hırçın ve saldırgan mizaçlar sair insanlar için bir cazibe merkezi olamayacakları gibi, asıl görevleri olan müsbet hizmetleri de yerine getiremezler, hattâ bu yöndeki kabiliyetlerini de dumura uğratırlar.

En’am sûresinin 68-69. âyetlerini okuduğumuz 365. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz:


Kur’an Buluşmaları Cumartesi sabahları MÜSİAD’ın Çobançeşme’deki genel merkezinde gerçekleşiyor. Buluşmalar, sabah 7:00-7:30 arasında simit, peynir ve çaydan meydana gelen kahvaltı ikramından sonra 7:30-8:30 arasında sunum ve 8:30-9:00 arasında soru-cevap şeklinde cereyan ediyor ve canlı olarak https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden yayınlanıyor.